DEVAM: 60. Suyu
Başkasına Vermemek
حَدَّثَنَا
أَبُو بَكْرِ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
وَكِيعٌ
حَدَّثَنَا
الْأَعْمَشُ
عَنْ أَبِي
صَالِحٍ عَنْ
أَبِي هُرَيْرَةَ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
ثَلَاثَةٌ
لَا يُكَلِّمُهُمْ
اللَّهُ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
رَجُلٌ
مَنَعَ ابْنَ
السَّبِيلِ
فَضْلَ مَاءٍ عِنْدَهُ
وَرَجُلٌ
حَلَفَ عَلَى
سِلْعَةٍ بَعْدَ
الْعَصْرِ
يَعْنِي
كَاذِبًا
وَرَجُلٌ
بَايَعَ
إِمَامًا
فَإِنْ
أَعْطَاهُ وَفَى
لَهُ وَإِنْ لَمْ
يُعْطِهِ
لَمْ يَفِ
لَهُ
Ebû Hureyre (r.a)'den
Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Üç sınıf var
ki, Allah (c.c) kıyamet gününde onlarla konuşmaz. Bunlar: Yanındaki suyun
fazlasını yolcuya vermeyen kişi, ikindiden sonra malını satmak için -yalan
yere- yemin eden kişi ve halifeye bîat edip, halife kendisine verirse sözünde
duran, vermezse sözünde durmayan kişidir.”
İzah:
Buhari, eşribe, tevhid
ve'ş-şehâdât, ahkâm; Nesâî, Müslim, eymân; buyu'; İbn Mâce, ticârât; Ahmed b.
Hanbel, II, 480.
Hadis-i şerifte Allah
(c.c)'ın kıyamet gününde üç grupla konuşmayacağı bildiriliyor.
Aliyyü'l-Kârî'nin belirttiğine göre bu Allah'ın hiç konuşmayacağı manasına
değil; ondan razı olarak, isteyerek konuşmayacağı manasınadır.
Şimdi bu üç grup insanı
ayrı ayrı ele alıp inceleyelim:
I- Yanında ihtiyaçtan
fazla suyu olduğu halde bunu ihtiyaç sahibi yolculardan kıskanan onlara
yermeyen kişi. Hadisin konu ile ilgili bölümü burasıdır. Bu bölüm Buharî'nin
bir rivayetinde, "Yolda fazla suyu bulunup da onu vermeyen kişi"
şeklindedir. Bu rivayete göre; Allah'ın kendisi ile konuşmayacağı kişilerden
birisi, yol arkadaşından suyunu kıskanan yolcudur.
İster yolda olsun,
ister olmasın bir kimsenin fazla suyu olduğu takdirde bunu ihtiyaç sahibi
yolcudan kıskanması caiz değildir. Eğer su, önceki hadiste olduğu gibi mubah
su ise (kuyuda, ırmakta vs.) karşılıksız; kabında ise değer kıymetiyle vermek
mecburiyetindedir.
II- Malını satabilmek
için ikindiden sora yere yemin eden kişi.
Bu yeminin ikindiden
sonra ile kayıtlanması değişik biçimlerde yorumlanmaktadır:
a) En ağır yeminler bu
saatlerde yapılır.
b) Bu vakit eve dönüş
vaktidir. O zamana kadar malını satamayıp kâr edemeyen kişi eve eli boş dönmemek
için ne pahasına olursa olsun malını satmak ister. Bu iş için yalan yere yemin
bile edebilir. İşte hadisteki yemin bunun için o vakitle kayıtlanmıştır.
c) İkindi vaktinin
şerefinden dolayı böyle denilmiştir. Bu vakitteki yeminler daha ağır ve daha
şiddetlidir. Bu yüzden Hz. Nebi Efendimiz davalara bakmak için ikindiden
sonrasını seçerdi.
Bu tefsirler
Aliyyü'l-Kârî'ye aittir. Kastalanî'nin izahları ise şu şekildedir:
1- İkindiden sonra
kaydı özel bir maksada bağlı değildir. Çoğunlukla mal satmak için edilen
yeminler bu vakte rastladığı içindir.
2- Hadiste özellikle bu
vaktin anılması amellerin o esnada Allah'a arze-dilmelerinden dolayı olabilir.
Bilindiği gibi, bir
kimsenin yalan yere yemin etmesi haramdır. Bu-yemin ister mal satmak için
olsun, ister başka bir maksat için olsun aynıdır. Ancak mal satmak için olursa
daha da ağır bir günah olur. Hadisteki yalan yere sözü ravilerden birinin
tefsiridir. Mal satmak için edilen yemin yalan yere olmasa bile doğru değildir.
III- Halifeye bîat eden
ama ondan iyilik gördüğü müddetçe bîatına sadakat gösterip sözünde duran,
iyilik görmeyince de Matından dönüp karşı çıkan kişi. Yani Buharî'nin
rivayetinde olduğu gibi; dünyalık elde etmek için halifeye bîat eden kişi.
Bu son cümlede
müslümanların siyasî hayat ve düşüncelerinde ders almaları gereken çok önemli
bir incelik vardır: Müslüman, kendisini idare edecek kişi veya kişileri
seçerken dünya menfaatini veya şahsî çıkarlarını önde tutmamalıdır. Öncelikle
dinini kayıran, âhiret hayatını düşünen bir tercih içerisinde olmalıdır.
Şüphesiz idarecinin, idare kabiliyeti, siyasî dehası, ekonomik' bilgi ve
görüşü önemlidir. Ama bunlar müslüman için öncelikle tercih sebebi
sayılmamalıdır. "Benim kesemi kasamı doldursun da gerisi önemli
değil" şeklinde bir zihniyet, müslümana yakışan bir düşünce değildir.. Müslüman,
manevî çıkarlarını, maddî çıkarlarından daha üstün tutmalıdır. Madde açısından
ne kadar üstün olursa, manevî hayata, dinî düşünceye değer vermeyen düzen ve
gruplar müslümanın gözünde bir hiç olmalıdır.