بَاب
النَّهْيِ
عَنْ
النُّذُورِ
18. Nezirlerden Nehy
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
جَرِيرُ بْنُ
عَبْدِ
الْحَمِيدِ ح
و حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا أَبُو
عَوَانَةَ
عَنْ
مَنْصُورٍ عَنْ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
مُرَّةَ
قَالَ عُثْمَانُ
الْهَمْدَانِيُّ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عُمَرَ قَالَ
أَخَذَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَنْهَى
عَنْ
النَّذْرِ
ثُمَّ
اتَّفَقَا وَيَقُولُ
لَا يَرُدُّ
شَيْئًا
وَإِنَّمَا يُسْتَخْرَجُ
بِهِ مِنْ
الْبَخِيلِ
قَالَ
مُسَدَّدٌ
قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
النَّذْرُ
لَا يَرُدُّ
شَيْئًا
Abdullah b. Ömer
(r.a.)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûlullah (s.a.v.)
nezir'den nehy etmeye başladı. "Nezir hiçbir şeyi değiştirmez, ancak onun
sebebiyle cimri'den (mal)çıkartıhr.” buyurdu.
Müsedded, Rasûlullah
(s.a.v.); “Nezir hiçbir şeyi değiştirmez” buyurdu, dedi.
İzah:
Bu hadisin Ebû Davud'a
gelişi iki üstaddan olmuştur. Bunlar Osman b. Ebî Şeybe ve Müsedded'tir. Bazı matbu
nüshalarda; "Rasûlullah (s.a.v.) nezirden nehyetmeye başladı" cümlesi
bu üstadlardan birine nisbet edilmiş, daha sonraki cümleyi ise her iki üstadın
da ittifakla haber verdiklerine işaret edilmiştir.
Bu bölüm de bazı
nüshalarda mevcut değildir.
Buharî, emân, kader;
Müslim, nezr ; Nesâî, eymân; Tirmizî, nüzûr; İbn Mâce, keffârât; Dârimî, nüzûr;
Ahmed b. Hanbel, II, 61, 235, 242, 301, 314, 373, 412, 463.
Bilindiği gibi
"nezr" dilimizdeki "adak" manasınadır. Fakat, fıkhı bir
istilan olduğu ve Türkçede de kullanıldığı için, terceme etmedik.
"Kitabu'l-Eymân ve'n-Nüzûr"un başında da belirtildiği gibi nezir; bir
kimsenin Allah'ı tazim için mubah bir fiilin yapılmasını deruhte etmesi, öyle
bir işin yapılmasını kendi nefsine vacip kılmasıdır.
Nezrin; bir zamanla
kayıtlı olup olmaması durumuna göre, muayyen ve gayri muayyen; bir şeyin
tahakkukuna bağlı olup olmaması yönünden de mutlak ve muallak çeşitlerinin
olduğu da yine orada kısaca açıklanmıştı.
Bu hadisde nezirle
ilgili iki hususa temas edilmektedir:
1- Nezr'in Rasûlullah
tarafından nehyedüdiği meselesi:
Âlimlerin bir kısmı
buradaki nehyi zahirî manasına alarak gerçekten, adakta bulunmanın yasak olduğu
görüşüne varmışlardır.
Bazı âlimler ise bu
nehyi te'vil ederek, nezrin yasak olmadığım söylemişlerdir. İbnti'I-Esîr, Ebu
Ubeyd, el-Mâzerî bu istikamette görüş beyan edenlerdendirler.
İbnü'1-Esîr, en-Nihâye
fî Garibi'I-Hadis ve'l-Eser adındaki eserinde şöyle der:
"Rasûlullah'ın
hadislerinde nezrden nehyin zikri tekrar tekrar geçti. Bu nehiyden maksat, onun
önemini te'kid ve adakta bulunduktan sonra, gevşeklik göstermekten
sakmdırrnaktır. Eğer nehyin manası, nezrin yapılmaması için men olsaydı bu onun
hükmünü iptal ve nezre vefanın gereğini düşürmek olurdu. Çünkü nehiy masiyet
olur ve bu bağlayıcı olurdu. Hadis onlara; nezrin hiçbir fayda temin etmeyip
hiçbir zararı savmadığını ve Allah'ın takdirini değiştirmeyeceğini
bildirmektedir."
Ebu Ubeyd'in şu
sözleri, yukarıdaki manayı ifade yönünden daha da açıktır:
Nezirden nehy ve o
konuda katı davranmak; nezir günahtır demek değildir. Eğer öyle olsaydı, Allah
(c.c) nezre vefayı emretmez ve vefa göstereni övrnezdi. Ama bence hadisin
manası; nezrin kadrini yüceltmek ve böylece nezir konusunda gevşeklik gösterilmemesini
temin etmektir."
Hadisteki nehiyden
maksadın, nezrin yasaklanması olmadığım savunan görüş, daha isabetli olsa
gerektir. Nitekim günümüzde mensubu bulunan mezheplerden hiçbirisi; mutlak
olarak, kayıtsız şartsız nezrin haram olduğunu söylememiştir. Mezheplerin nezir
konusundaki görüşlerinin özeti şöyledir:
Hanefîlere göre:
Şartlarına riayet edilerek, yapılan adak meşrudur. Bu şartlar, üzerinde
durduğumuz bölümün başında geçmiştir.
Şâfiîlere göre: Bir
faydayı temin veya zarardan kurtulma düşünülsün ya da düşünülmesin, adakta
bulunmak caizdir ve ibadettir.
Mâlikîlere göre: Elde
edilen bir nimet veya savuşturulan bir belâdan dolayı Allah'a şükür olarak
edilen nezirler menduptur ve ifası gerekir. Bir şarta bağlanarak, yani bir
menfaati temin veya musibetten kurtulmaya bağlı olarak edilen nezrin hükmünde
iki görüş vardır: Bunlardan birine göre caiz, diğerine göre mekruhtur. Ama
adağın, faydayı temin veya belâyı def edeceğine inanılarak edilen nezir
haramdır.
Hanbelîlere göre; nezir
mekruhtur. Fakat yapılmışsa edası gerekir.
Âlimlerden bazıları ise
hadisteki nehyin bir takım menfaatlarm temini için, (Hastam iyi olursa şu kadar
oruç nezrim olsun demek gibi) edilen nezirlerle ilgili olduğunu söylerler.
Kadı İyaz ve Tıybî; bu görüşü ortaya atıp, benimseyenlerdendirler.
Kurtubî'nin şu
mütalaasını da kaydetmek istiyoruz: "Bu nehyin mahalli; kişinin meselâ
şöyle demesidir: Allah hastama şifa verirse, sadaka vermek nezrim olsun.
Kerahete sebep; anılan ibadetin Allah rızâsı için değil de bildirilen maksadın
husulüne bağlanmasıdır. Böylece kişi ibadeti bir menfaat karşılığında
yüklenmiş oluyor...[Kurtubî'nin sözünün bir bölümünü tafsilat görerek almadık.]
Bu manaya, cahillerin; nezrin umulan maksadın husulünü gerektirdiği veya Allah
bu faydayı adanılan adaktan dolayı sağlar tarzındaki yanlış zanları eklenir.
Hadisteki; nezir hiçbir şeyi değiştirmez sözü işte buna işaret eder. Bunlardan
ilk hal küfre yakındır, ikincisi de apaçık bir hatadır."
2- Adak, Allah'ın
takdir ettiği bir şeyi değiştirmez. Dolayısıyla bir kimse meselâ, "Hastam
iyi olursa şu kadar oruç tutayım" diye adakta bulunur ve hastası iyi
olursa bu sırf Allah öyle istediği içindir, adakta bulunanın adağından dolayı
değildir.
Hadisin Buhari ve
Müslim'deki rivayetleri bu hususa daha açık bir biçimde delâlet eder. Hadisin
Ebû Davud'un rivayetindeki: "O hiçbir şeyi değiştirmez" cümlesi,
Buhari ve Müslim'deki bir rivayette: "O hiçbir hayır temin etmez"
şeklindedir.
Müslim'de ayrıca şu
manaya gelen bir rivayet daha vardır:
"Adak, hiçbir şeyi
öne de atmaz geciktirmez de;sadece onun cimriden-mal çıkarılır."
Yine Müslim'de Ebu
Hureyre'den rivayetle, Hz. Nebi (s.a.v.)'in, "Nezretmeyin, çünkü nezir
kaderden hiçbir şeye fayda vermez. Onunla sadece cimriden mal çıkarılır"
buyurduğu bildirilmektedir.
Her ne kadar adağın
sonuca tesiri yoksa da, adağın bağlandığı şeyin tahakkuku halinde adanılan şey
ifa edilmelidir. Hattâbî, nezrin masiyet için olmaması halinde gereğini
yapmanın vacip olduğunda müslürnanların itifak ettiklerini söyler. Hz. Nebi'in,
"Onunla sadece cimrinin malı çıkarılır" tarzındaki sözü de muallak
nezrin gereğini yapmanın lüzumunu gösterir. Çünkü normal hallerde fakire
fukaraya sadaka vermeyen cimri kişiler, bir menfaat temin edilmek maksadıyla
sadaka vermeyi adarlarsa, bu adak onlardan mal çıkmasına sebep olur.