بَاب
فِي
الْبُكَاءِ
عَلَى
الْمَيِّتِ
23-24. Ölüye Ağlamak
حَدَّثَنَا
أَبُو
الْوَلِيدِ
الطَّيَالِسِيُّ
حَدَّثَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ عَاصِمٍ
الْأَحْوَلِ
قَالَ
سَمِعْتُ
أَبَا
عُثْمَانَ
عَنْ
أُسَامَةَ
بْنِ زَيْدٍ
أَنَّ ابْنَةً
لِرَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ أَرْسَلَتْ
إِلَيْهِ
وَأَنَا
مَعَهُ وَسَعْدٌ
وَأَحْسَبُ
أُبَيًّا
أَنَّ ابْنِي
أَوْ بِنْتِي
قَدْ حُضِرَ
فَاشْهَدْنَا
فَأَرْسَلَ
يُقْرِئُ
السَّلَامَ
فَقَالَ قُلْ لِلَّهِ
مَا أَخَذَ
وَمَا
أَعْطَى
وَكُلُّ شَيْءٍ
عِنْدَهُ إِلَى
أَجَلٍ
فَأَرْسَلَتْ
تُقْسِمُ
عَلَيْهِ
فَأَتَاهَا
فَوُضِعَ
الصَّبِيُّ
فِي حِجْرِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَنَفْسُهُ
تَقَعْقَعُ فَفَاضَتْ
عَيْنَا
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ لَهُ
سَعْدٌ مَا
هَذَا قَالَ
إِنَّهَا
رَحْمَةٌ
وَضَعَهَا
اللَّهُ فِي
قُلُوبِ مَنْ
يَشَاءُ
وَإِنَّمَا
يَرْحَمُ
اللَّهُ مِنْ
عِبَادِهِ
الرُّحَمَاءَ
Usame b. Zeyd'den
demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.)'in bir kızı "Oğlum ya da kızım can vermek
üzeredir (acele) yanımıza gel" diye kendisine elçi gönderdi. (O sırada)
Sa'd ile ben de yanında (idik) zannedersem, Übeyy de (orada idi) Hz. Peygamber
de (elçiye)
"O'na
söyle, Allah'ın aldığı da verdiği de kendisinindir. O'nun yanında her şey(in)
belli bir zamana kadar (ömrü vardır)*1 dedi ve (kızına) selam göndererek elçiyi
uğurladı. Kısa bir süre sonra (kızı, Hz. Nebi'e gelmesi için yemin vererek
tekrar) elçi gönderdi. Bunun üzerine (Hz. Nebi) o'nun yanına vardı. Çocuk hem
Rasûlullah (s.a.v.)'in kucağına kondu. Çocuk can çekiştiriyordu. Rasûlullah
(s.a.v.)'in gözlerinden yaşlar boşandı. Sa'd kendisine; "Bu ne ya
Rasûlullah" dedi. (Rasûl-ü Zişan Efendimiz de): "Bu, bir rahmettir.
Allah o'nu kullarının kalplerine koymuştur. Allah, ancak merhametli olan
kullarına rahmet eyler." Buyurdu.
İzah:
Buhârî, cenaiz, merza,
eyman, tevhid; Müslim cenaiz; Nesâî, cenaiz; İbn Mace, cenaiz; Ahmed b. Hanbel
1-268, 273; V-204, 205, 207, VI-3.
İbn Ebî Şeybe'nin
rivayetinde açıklandığı üzere, çocuğu ölmek üzere iken Hz. Nebii çağıran
Rasûl-ü Zişan Efendimizin kızı ve Ebûl-As b- Er-Rebi'in zevcesi Hz.
Zeyneb'dir.
Buhârî ve Müslim'in
rivayetlerinde Hz. Zeyneb'in gönderdiği haberci Hz. Nebi'in huzuruna geldiği
zaman, orada Üsame b. Zeyd'le birlikte Sa'd b. Ubade, Muaz b. Cebel, Ubeyy b.
Ka'b da hazır bulunuyorlardı.
Ravi, Usame b. Zeyd
veya bu hadisi ondan rivayet eden Ebû Osman, Hz. Zeyneb'in can çekiştiren
çocuğunun oğlan mı, yoksa kız mı olduğunu kesin bir şekilde hatırlayamadığı
için ilgili cümleyi "oğlum ya da kızım" şeklinde şüpheli bir ifade
ile nakletmiştir. Binaenaleyh buradaki şek ifadesi Hz. Zeyneb'e ait değil,
raviye aittir. Hafız Ibn Hacer'in açıklamasına göre, sözü geçen çocuk Hz.
Zeyneb'in Ebû'l-As'dan olan Ümame isimli kızı idi. Nitekim Taberanî'nin
el-MıTcemu'l-Kebir isimli eserinde, rivayet edilen bir hadis-i şerifte sözü
geçen çocuğun Ümame olduğu açıklanmıştır.
Her ne kadar Buhârî'nin
rivayetinde Hz. Zeyneb'in bir oğlunun can çekiştirdiği sözkonusu ediliyorsa
da, bu iki hadis arasında bir çelişki yoktur. Çünkü her iki hadiste anlatılan
olaylar ayrı ayrı olaylardır.
Hanefî âlimlerinden
Aynî ise, "Siyer âlimlerinden Hz. Zeyneb'in kızı Ümame'nin Hz. Nebiin
vefatından sonra uzun süre yaşayıp Hz. Fatı-ma'nın vefatından sonra, Hz. Ali
ile evlendiğinde ve Hz. Ali'nin vefatından sonra da dul kaldığında ittifak
ettiklerini söyleyerek, bu çocuğun Hz. Zeyneb'in Ebû'l-As'dan olan Ali
ismindeki oğlu olduğunu söylemiştir. Fakat hadiste çocuğun bu hastalıktan
vefat ettiğine dair bir ifade olmadığından Hafız ibn Hacer'in görüşünü
reddetmek mümkün değildir.
Metinde geçen
"Allah'ın aldığı da verdiği de kendinindir" cümlesinden maksat
"Allah'ın almayı dilediği şey, daha önce vermiş olduğu şeydir. Binaenaleyh
eğer Allah onu alacak olursa, daha önce yine kendisine ait olan hir şeyi almış
olur. Onun verdiği bir şeyi geri almasından dolayı sabırsızlık göstermek,
bağırıp çağırmak doğru değildir. Emanet sahibinin emanetini geri almasından
daha tabii ne olabilir? demektir. Her ne kadar aslında Allah'ın çocuğu vermesi,
almasından daha önce olduğundan sözkonusu cümlede, vermenin almadan önce
zikredilmesi gerekir idiyse de, alma zamanı Rasûl-ü Eklemin bu sözü söylediği
zamana rastladığı için "alma" kelimesi "verme" kelimesinden
önce zikredilmiştir.
Allah Rasûlü,
teslimiyeti icabı, Hz. Zeyneb'in ilk davetine icabet etmek istememişse de, Hz.
Zeyneb babasının bereketiyle çocuğun şifa bulacağını ümid ederek çağırmakta
ısrar edince, Hz. Nebi ikinci davete icabet etmeyi uygun görmüş ve kızının
yanına gitmiştir. Hz. Nebiin ilk davete, düğün yemeğinin dışındaki davetlere
icabet etmenin vacib olmadığını vurgulamak için gitmemiş olması ihtimali de
vardır. Hz. Nebiin bu teslimiyetinden dolayı Allah, sözü geçen çocuğu bu
hastalıktan kurtarmış daha sonra uzun seneler onu yaşatmış nihayet bu çocuk Hz.
Fatıma'nın vefatından sonra Hz. Ali'nin hanımı olmuştur.
Sessiz bir şekilde
ağlayıp gözyaşı dökmenin de haram olduğunu zanneden Hz. Sa'd, Rasûl-ü Ekremin
ağlayıp gözyaşı dökmesini görünce bunu yadırgayarak "Bu da nedir?"
sorusunu sormaktan kendisini alamadı. "Bu göz yaşlarınımn Allah'ın
kullarının kalplerine yerleştirdiği acıma duygusunun bir eseri ve neticesi
olduğunu feryadü figan etmeden, bu şekilde gözyaşı dökmekte bir sakınca
olmadığını, ancak sabırsızlık göstererek feryadu figanla ağlamanın sakıncalı
olduğunu, az veya çok merhamet eden kullara Allah'ın da merhamet
edeceğini" ifade buyurdu.