بَاب
الصَّبْرِ
عِنْدَ
الصَّدْمَةِ
22-23. Sabır
(Felaketin İlk) Darbe(Sin)De (Olmalıdır)
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُثَنَّى
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ عُمَرَ
حَدَّثَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ ثَابِتٍ
عَنْ أَنَسٍ
قَالَ أَتَى
نَبِيُّ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ عَلَى
امْرَأَةٍ
تَبْكِي
عَلَى
صَبِيٍّ لَهَا
فَقَالَ
لَهَا
اتَّقِي
اللَّهَ
وَاصْبِرِي
فَقَالَتْ
وَمَا
تُبَالِي
أَنْتَ بِمُصِيبَتِي
فَقِيلَ
لَهَا هَذَا
النَّبِيُّ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَتَتْهُ
فَلَمْ تَجِدْ
عَلَى
بَابِهِ
بَوَّابِينَ
فَقَالَتْ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ لَمْ
أَعْرِفْكَ
فَقَالَ
إِنَّمَا
الصَّبْرُ
عِنْدَ
الصَّدْمَةِ الْأُولَى
أَوْ عِنْدَ
أَوَّلِ
صَدْمَةٍ
Enes'den demiştir ki:
Nebi (s.a.v.) çocuğu(nun ölümü) üzerine ağlamakta olan bir kadın'a rastladı (ve
ona): "Allah'tan kork, sabret" buyurdu. Bunun Üzerine kadın:
(Elbette): "Sen benim felaketime önem vermezsin" karşılığını verince
kendisine "Bu Nebi (s.a.v.) denildi (kadın) hemen (yol'a düşüp) Nebi
(s.a.v.)’e vardı. Kapısında (birtakım) kapıcılar (aradı fakat) bulamadı (Çünkü
Rasûl-ü ekrem kapısında kapıcı bulundurmuyordu. Rasûl-ü Ekrem dışarı çıkınca
(kadın) “Ey Allah'ın Rasûlü ben seni tanı(ya)mamıştım" dedi. (Rasûl-ü Zişan Efendimiz de) "Kâmil sabır
(felaket'in) ilk darbe(sin) de -Yahut da darbenin başında- olur" buyurdu.
İzah:
Buhârî, cenaiz, ahkâm;
Müslim, cenaiz; Tirmizî, cenaiz; Nesâİ, cenaiz; Ahmed b. Hanbel III-130, 143,
217.
Sabr: Sözlükte,
sıkıntılara tahammül etmek, sızlanmamak, dayanmak, kendini tutmak anlamlarına
gelir. Tasavvuf erbabına göre, sabır: Nefsi, iyi olmayan işlerden alakoyan,
nefsin salahı ve kıvamı kendisiyle mümkün olan bir huydur. Said b. Cübeyr (r.a)
sabrı "kulun kendisine gelen musibetlerin Allah'dan geldiğini itiraf
edip, ecir ve sevabını Allah'dan beklemesidir" diye tarif etmiştir. Sabır
1. Musibetlere karşı
sabır,
2. Taatm yüklediği
zorluklara karşı sabır,
3. Günah işleme
arzusuna karşı gösterilecek sabır olmak üzere üç kısma ayrılır.
Rasûl-ü Zişan
Efendimizin sözü geçen kadına, Allah'dan korkup sabretmesini tavsiye etme
lüzumunu hissetmesi, kadının yüksek sesle feryadü figan ederek ağlamasından
ileri gelmiş olabilir. Aslında, bu kadına sabır tavsiye etmek istediği halde,
birdenbire sabırdan söz etmemiş önce "Allah'dan kork" diyerek onu
sabra hazırlamış, ondan sonra "sabret" diyerek sabır tavsiyesinde
bulunmuştur. Yahya İbn Kesir'in mürsel olarak rivayet ettiği "Rasû-lullah
(s.a.v.) hoşuna gitmeyen bir ağıt işitti ve "ey kadın, Allah'ın gazabından
kork. Feryad ü figanı bırak, sabırsızlık yapma ki ecre nail olasın." buyurdu.
Mealindeki hadis-i şerifte Hz. Nebiin kadını yüksek sesle ağlarken gördüğünden
dolayı, bu tavsiyede bulunmuş olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Sözü
geçen kadın Hz. Nebiin bu tavsiyesine "Sen benim felaketime önem
vermezsin" dedikten sonra, kendisine bu tavsiyeyi yapan kimsenin
Rasûlullah (s.a.v.) olduğunu öğrenince "içine ölüm sancısı gibi bir şey
çökmüş bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)'in kapısına gelmişse de orada kapıcı
falan bulamamış.[Müslim, cenaiz] Çünkü fahr-i kâinat Efendimiz maddi imkanı
müsaid olduğu halde kapısında kapıcı bulundurmazdı.
Kadın, kendisini
tanıyamadığını söyleyerek Hz. Nebie sarfettiği sözden dolayı Özür dilemek
isteyince Hz. Nebi kadına öfkelenmediğini, Allah rızası sözkonusu olmadan hiç
bir şeye kızmadığını bildirmek ve kâmil manada ecir ve sevabı olan sabrın
felaketin ilk başa geldiği anda gösterilecek sabır olduğunu, felaketin
üzerinden bir süre geçtikten sonra, insan biraz teselli bulacağı için bundan
gösterilecek sabrın, ecir ve sevabının az olduğunu açıklamak için üslubu hakim
tarzıyla "Sabır musibetin ilk başa geldiği andadır" buyurmuştur.