SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CENAİZ BAHSİ

<< 3124 >>

بَاب الصَّبْرِ عِنْدَ الصَّدْمَةِ

22-23. Sabır (Felaketin İlk) Darbe(Sin)De (Olmalıdır)

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسٍ قَالَ أَتَى نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى امْرَأَةٍ تَبْكِي عَلَى صَبِيٍّ لَهَا فَقَالَ لَهَا اتَّقِي اللَّهَ وَاصْبِرِي فَقَالَتْ وَمَا تُبَالِي أَنْتَ بِمُصِيبَتِي فَقِيلَ لَهَا هَذَا النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَتَتْهُ فَلَمْ تَجِدْ عَلَى بَابِهِ بَوَّابِينَ فَقَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَمْ أَعْرِفْكَ فَقَالَ إِنَّمَا الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَةِ الْأُولَى أَوْ عِنْدَ أَوَّلِ صَدْمَةٍ

 

Enes'den demiştir ki: Nebi (s.a.v.) çocuğu(nun ölümü) üzerine ağlamakta olan bir kadın'a rastladı (ve ona): "Allah'tan kork, sabret" buyurdu. Bunun Üzerine kadın: (Elbette): "Sen benim felaketime önem vermezsin" karşılığını verince kendisine "Bu Nebi (s.a.v.) denildi (kadın) hemen (yol'a düşüp) Nebi (s.a.v.)’e vardı. Kapısında (birtakım) kapıcılar (aradı fakat) bulamadı (Çünkü Rasûl-ü ekrem kapısında kapıcı bulundurmuyordu. Rasûl-ü Ekrem dışarı çıkınca (kadın) “Ey Allah'ın Rasûlü ben seni tanı(ya)mamıştım" dedi.  (Rasûl-ü Zişan Efendimiz de) "Kâmil sabır (felaket'in) ilk darbe(sin) de -Yahut da darbenin başında- olur" buyurdu.

 

 

İzah:

Buhârî, cenaiz, ahkâm; Müslim, cenaiz; Tirmizî, cenaiz; Nesâİ, cenaiz; Ahmed b. Hanbel III-130, 143, 217.

 

Sabr: Sözlükte, sıkıntılara tahammül etmek, sızlanmamak, dayanmak, kendini tutmak anlamlarına gelir. Tasavvuf erbabına göre, sabır: Nefsi, iyi olmayan işlerden alakoyan, nefsin salahı ve kıvamı kendisiyle mümkün olan bir huydur. Said b. Cübeyr (r.a) sabrı "ku­lun kendisine gelen musibetlerin Allah'dan geldiğini itiraf edip, ecir ve seva­bını Allah'dan beklemesidir" diye tarif etmiştir. Sabır

 

1. Musibetlere karşı sabır,

 

2. Taatm yüklediği zorluklara karşı sabır,

 

3. Günah işleme arzusuna karşı gösterilecek sabır olmak üzere üç kıs­ma ayrılır.

 

Rasûl-ü Zişan Efendimizin sözü geçen kadına, Allah'dan korkup sab­retmesini tavsiye etme lüzumunu hissetmesi, kadının yüksek sesle feryadü fi­gan ederek ağlamasından ileri gelmiş olabilir. Aslında, bu kadına sabır tavsiye etmek istediği halde, birdenbire sabırdan söz etmemiş önce "Allah'dan kork" diyerek onu sabra hazırlamış, ondan sonra "sabret" diyerek sabır tavsiye­sinde bulunmuştur. Yahya İbn Kesir'in mürsel olarak rivayet ettiği "Rasû-lullah (s.a.v.) hoşuna gitmeyen bir ağıt işitti ve "ey kadın, Allah'ın gazabından kork. Feryad ü figanı bırak, sabırsızlık yapma ki ecre nail olasın." buyur­du. Mealindeki hadis-i şerifte Hz. Nebiin kadını yüksek sesle ağlar­ken gördüğünden dolayı, bu tavsiyede bulunmuş olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Sözü geçen kadın Hz. Nebiin bu tavsiyesine "Sen benim felaketime önem vermezsin" dedikten sonra, kendisine bu tavsiyeyi yapan kimsenin Rasûlullah (s.a.v.) olduğunu öğrenince "içine ölüm sancısı gi­bi bir şey çökmüş bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)'in kapısına gelmişse de orada kapıcı falan bulamamış.[Müslim, cenaiz] Çünkü fahr-i kâinat Efendimiz maddi imkanı müsaid olduğu halde kapısında kapıcı bulundurmazdı.

 

Kadın, kendisini tanıyamadığını söyleyerek Hz. Nebie sarfettiği sözden dolayı Özür dilemek isteyince Hz. Nebi kadına öfkelenmediği­ni, Allah rızası sözkonusu olmadan hiç bir şeye kızmadığını bildirmek ve kâmil manada ecir ve sevabı olan sabrın felaketin ilk başa geldiği anda gösterile­cek sabır olduğunu, felaketin üzerinden bir süre geçtikten sonra, insan biraz teselli bulacağı için bundan gösterilecek sabrın, ecir ve sevabının az olduğu­nu açıklamak için üslubu hakim tarzıyla "Sabır musibetin ilk başa geldiği andadır" buyurmuştur.