بَاب
فِي هَدَايَا
الْعُمَّالِ
10-11. Memurların
Hediye Alması
حَدَّثَنَا
ابْنُ
السَّرْحِ
وَابْنُ أَبِي
خَلَفٍ
لَفْظَهُ
قَالَا
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ
عُرْوَةَ عَنْ
أَبِي
حُمَيْدٍ
السَّاعِدِيِّ
أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
اسْتَعْمَلَ رَجُلًا
مِنْ
الْأَزْدِ
يُقَالُ لَهُ
ابْنُ
اللُّتْبِيَّةِ
قَالَ ابْنُ
السَّرْحِ ابْنُ
الْأُتْبِيَّةِ
عَلَى
الصَّدَقَةِ
فَجَاءَ
فَقَالَ
هَذَا لَكُمْ
وَهَذَا أُهْدِيَ
لِي فَقَامَ النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَلَى
الْمِنْبَرِ
فَحَمِدَ
اللَّهَ وَأَثْنَى
عَلَيْهِ
وَقَالَ مَا
بَالُ الْعَامِلِ
نَبْعَثُهُ
فَيَجِيءُ
فَيَقُولُ هَذَا
لَكُمْ
وَهَذَا
أُهْدِيَ لِي
أَلَا جَلَسَ
فِي بَيْتِ
أُمِّهِ أَوْ
أَبِيهِ فَيَنْظُرَ
أَيُهْدَى
لَهُ أَمْ لَا
لَا يَأْتِي
أَحَدٌ
مِنْكُمْ
بِشَيْءٍ
مِنْ ذَلِكَ
إِلَّا جَاءَ
بِهِ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
إِنْ كَانَ
بَعِيرًا فَلَهُ
رُغَاءٌ أَوْ
بَقَرَةً
فَلَهَا خُوَارٌ
أَوْ شَاةً
تَيْعَرُ
ثُمَّ رَفَعَ
يَدَيْهِ
حَتَّى
رَأَيْنَا
عُفْرَةَ
إِبِطَيْهِ
ثُمَّ قَالَ
اللَّهُمَّ
هَلْ
بَلَّغْتُ
اللَّهُمَّ هَلْ
بَلَّغْتُ
Ebû Humeyd-es-Saîdi'den
demiştir ki: Nebi (S.A.V.) Ezd kabilesinden îbn Lütbiyye adında bir adamı zekat
memuru olarak tayin etmiş -ki Îbn'üs-Serh (bu zat'ın isminin) Îbnü'l-Ütebiyye
olduğunu söylemiştir- Bir süre sonra (adam zekat toplama işini bitirip) gelmiş
ve...
"Şu
(mallar) sizindir. Şu(nlar da) bana hediye edildi." demiş. Bunun üzerine
Nebi (S.A.V.) minbere çıkıp Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra (şöyle)
buyurmuş: "Benim görevlendirdiğim bir memur'a ne oluyor da -Bu sizin bu da
bana hediye edildi- diyor. Annesinin yahutta babasının evinde olsaydı da (bir)
baksaydı, kendisine bir hediye verilirmiydi, yoksa verilmezmiydi? Sizden zekat
mallarından (haksız yere) bir şey alan kıyamet gününde, o malı da (omuzunda)
getirir. Eğer o mal deve ise onun feryadı, inekse böğürmesi koyunsa acı bir
melemesi vardır." Sonra ellerini kaldırdı. Hatta biz koltuklarının altını
gördük. Sonra "Allah'ım tebliğ ettim mi? Allah'ım tebliğ ettim mi?"
buyurdu.
İzah:
Buhârî, hibe, zekat,
cihad, eyman, ahkâm, hayl; Müslim, imare; Darimî, zekat; siyer ; Ahmed b.
Hanbel 11-426 V-227, 283, 423.
Hadis-i şerifte bir
memurun görevinin verdiği imkandan yararlanarak, halktan hediye almasının haram
olduğu ifâde edilmektedir. Çünkü bu hediye meşru bir yoldan gelmemiştir. Onu
veren kimse ya memurun yetkisinden korkarak, ya da ondan bir menfaat
bekleyerek, en azından bir müsamaha bekleyerek verir ki, bu memurun görevini
kötüye kullanmasından başka bir şey değildir. Bir memurun görevim kötüye
kullanmasının ihanet ve haram olduğunda şüphe yoktur.
Hattâbî şöyle diyor:
"metinde geçen - Annesinin yahutta babasının evinde olsaydı da (bir)
baksaydı, kendisine hediye verilir miydi, yoksa verilmez miydi? -cümlesi harama
sebep olan her işin haram olduğuna delalet eder, menfaat temin eden borç ve
rehin de bu hükme girer. Borç karşılığında bir evi rehin alan kimsenin o evde
kirasız olarak oturması, yahut bir hayvanı rehin alan kimsenin ona binmesi
haramdır. Bir kimsenin bir dirhem değerinde olmayan bir ekmekle bir dirhemi
iki dirheme satması da böyledir. Çünkü bu kimse aslında bir dirhemi iki dirheme
satmak istemektedir. Bunu gizlemek için bir dirhemin yanına bir de ekmek ilave
etmekte ve bu ekmeği alet ederek maksadına erişmektedir." Hadis-i şerifte
verilen hediyenin haram kılınmasının sebebinin memuriyet olduğu bildiriliyor.
Yani memura verilen hediye haramdır. Memur olmayan bir kimsenin hediye kabul
etmesinde ise bir sakınca yoktur. Bezi yazarının İbn Abdilberr'den naklen
yaptığı açıklamaya göre, devlet başkanı olarak Hz. Nebiin hediye kabul
etmesinin caiz oluşu, sadece ona mahsus özel bir durumdur. Onun aldığı hediye
onun malı olur. Fakat başka bir devlet adamının aldığı hediye fey olur.
Bu açıklamadan
anlaşılıyor ki, Cenab-ı Hak, Hz. Nebi'e varis olmayı, sadaka almayı
yasaklamasına karşılık, hediye almayı mubah kılmıştır. Çünkü hediye almak
sadaka almaya benzemez. Hediye almakta, sadaka almak gibi bir zillet yoktur.
Sadaka almada bir zillet bulunmasına karşılık hediye almakta arzedilen bir
saygı, sevgi ve ikramı kabul etme gibi bir durum vardır.
Allah Nebiim aslı helal
olan bir sadakayı veya zekatı almaktan korumakla, halk arasında sevgi ve
saygının yaygınlaşmasına vesile olan hediyeleşmeyi, ümmetine bir örnek teşkil
etmesi için ona da helal kılmıştır.
Ümmetin görevi her
zaman olduğu gibi bu mevzuda da Nebiine uyarak hediyeleşmeye rağbet edip
aralarında bunu yaymak ve sadakaya muhtaç durumda kalma yerine, çalışıp,
kazanmak, sadaka verecek duruma gelmektir.
Rasûlu zişan
efendimizin bir Nebi olarak ümmetinden farklı bazı özellikleri vardır.
Dolayısıyla onun hakkında bazı özel hükümler de vardır. Tehcccüd namazının
ümmetine farz olmadığı halde ona farz oluşu, hiç iftar etmeden günlerce oruç
tutması, bunlardan bir kaçıdır. Bu bakımdan devlet adamlarının ve devlet
kademelerinde çalışan memurların, hediye almaları yasaklanırken bunun ümmetine
örnek teşkil etme göreviyle görevli olması ci-hetiyle Hz. Nebie mubah kılınışı
yadırganacak bir şey değildir. Çünkü Uz. Nebiin şahsında idarecilik sıfatıyla
Nebilik sıfatı birleşmiştir.
Asrımızın büyük
hukukçularından Abdü'l-Kerim Zeydân bu mevzuda şöyle diyor:
"Medine'de ilk
İslâm devletinin kurulması ile yüce Nebiin şahsında şu sıfatlar toplanmış
oldu.
1. Allah'dan aldığı emirleri
tebliğ etmek (nübüvvet sıfatı)
2. İslâm devletinin
büyük reisliği sıfatı (idarecilik sıfatı)
3. İnsanlar arasında
adalet tevzi etmek (yargı sıfatı).
İslâm hukukçuları,
Nebiin bu üç sıfatı taşıdığını farketmişler, şu ya da bu sıfatı göz önüne alarak
söz veya davranışlarını ona göre değerlendirmişlerdir.[Arzu Cemal, İslam
Hukukundu feri ve devlet 29.]
Hediyeleşme tüm ümmete
örnek olsun ve teşvik etsin diye bir peygamber olarak kendisine caiz
kılınmıştır. Fakat o, kendisinden sonraki (sadece) devlet başkanları ve devlet
memurlarına yasaklamıştır.