بَاب
فِي
الْعِرَافَةِ
5. Bir Toplumun İdari
İşlerini Yürütme Ve Haklarında Gerekli Bilgileri Toplayıp Devlet Reisine Sunma
Görevi
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
عُثْمَانَ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ حَرْبٍ
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ
سُلَيْمَانَ
بْنِ
سُلَيْمٍ
عَنْ يَحْيَى
بْنِ جَابِرٍ
عَنْ صَالِحِ
بْنِ يَحْيَى
بْنِ
الْمِقْدَامِ
عَنْ جَدِّهِ
الْمِقْدَامِ
بْنِ مَعْدِي كَرِبَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
ضَرَبَ عَلَى
مَنْكِبِهِ
ثُمَّ قَالَ
لَهُ
أَفْلَحْتَ
يَا قُدَيْمُ
إِنْ مُتَّ
وَلَمْ
تَكُنْ
أَمِيرًا
وَلَا كَاتِبًا
وَلَا
عَرِيفًا
el-Mikdâm b.
Madîkerib'den demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.) onun omuzlarına dokunarak:
"Ey Mikdamcığım ne mutlu sana eğer ölürsen (halkın başında) bir idareci de
değilsin, (bir idarecinin) kâtib(i) de değilsin, haklarında bilgi toplayıp
halifeye sunmak üzere halk arasında görevli bir kimse de değilsin.” buyurdu.
İzah:
İrâfe: Bir kabilenin
idaresi ve o kabile hakkında bilgi toplayıp devlet reisine sunma işi demektir.
Bu görevi yüklenen kimseye de arif ismi verilir
Avnü'I-Mabûd yazarının
açıklamasına göre her beş arifin üzerinde men-kıb denen bir başkan bulunur. Bu
başkan da doğrudan doğruya devlet başkanına bağlıdır. Görülüyor ki bu teşkilât
günümüzdeki mahalli ve mülkî idarelerin çekirdeği mesabesinde bir teşkilattır.
Zamanla günün icablarına ve şartlarına uygun bir şekilde gelişmiştir.
Metinde geçen kudeym
kelimesi "kadim" kelimesinin ism-i tasgiridir. Onun için biz bu
kelimeyi mikdamcığım şeklinde tercüme ettik.
Nebi s.a.v.'in
Mikdam'la konuşmadan önce onun omuzlarına hafifçe dokunmaktan maksadı ona olan
sevgi ve yakınlığını bildirmek ve söyleyeceği sözlere karşı dikkatli olmasını
sağlamaktır.
Aliyyü'l Kari'nin
açıklamasına göre sen arif de değilsin cümlesindeki arif kelimesi
"feîlün" vezninde bir sıfat-i müşebbehe olması itibariyle burada
ism-i fail manâsında kullanılmış olabileceği gibi ism-i mePul manâsında da
kullanılmış olabilir.
İsm-i fail manâsında
kullanılmış olması halinde ifade edeceği manâ yukarıda açıkladığımız manâdır.
Ancak ism-i mef’ul
manâsına kullanılmış olması halinde ise "tanınmış olma meşhur olma"
anlamlarına gelir. Kelimenin bu manâya geldiği kabul edilirse cümlenin manâsı
şöyle olur: "Ey Mikdamcığım ne mutlu sana ki ölürsen bir başkasının veya
bir başkanın emrinde görev yapan bir kâtip olarak ölmeyeceğin gibi meşhur
olmuş bir kimse olarak da ölmeyeceksin" Resulü Ekrem efendimiz bu
sözleriyle Hz. Mikdam hakkında idareciliğin veya bir idareci emrinde
çalışmanın hayırlı bir iş olmayacağını ve genel olarak şöhretin âfet olduğunu
ifade buyurmak istemiştir. Hz. Peygamber efendimiz aynı zamanda en büyük ruh
doktoru olduğundan ashabının ruh hallerini ve kabiliyetlerini en ince
teferruatına kadar bilir, onlara hallerine uygun tavsiyelerde bulunurdu. Cesur
olanları cihada, zenginleri zekata teşvik eder, idarecilik kabiliyyeti olanları
da idareciliğe getirirdi.
Hz. Mikdam'da
idarecilikte böyle bir kabiliyeti bulunmadığı için hem ona bu görevden
kaçınmasını tavsiye etmiş hem de kendisine böyle bir görevi vermemekle onun
için hayır murad etmiş olduğunu ima ederek onun gönlünü almıştır. 2930
numaralı hadis-i şerifin şerhinde açıkladığımız gibi Hz. Peygamber efendimizin
bazı kimseleri idarecilik görevinden nehyetmesi bu nehyin herkes hakkında umumi
bir nehy olmasını gerektirmez. Kabiliyyetle-ri ve liyakatleri sebebiyle bu
görevlere getirilip de hakkıyla yürüten kimselerin ecir ve sevapları çok
büyüktür. Onların Allah'ın yardımına mazhar olacakları bizzat fahr-i kâinat
efendimiz tarafından haber verilmiştir.