SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

HARAC – İMARA – FEY’ BAHSİ

<< 3073 >>

بَاب فِي إِحْيَاءِ الْمَوَاتِ

35-37. Ölü Araziyi İhya Etme

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ سَعِيدِ بْنِ زَيْدٍ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَنْ أَحْيَا أَرْضًا مَيْتَةً فَهِيَ لَهُ وَلَيْسَ لِعِرْقٍ ظَالِمٍ حَقٌّ

 

Said b. Zeyd'den (rivayet olunduğuna göre), Nebi (s.a.v.) (şöyle) buyurmuştur: "Kim ölü bir toprağı canlandırırsa o toprak onundur. Zalim damar (sahibin)e hakk yoktur."

 

 

İzah:

Tirmizi, ahkam; Buharı, hars; Muvatta, Ukdiye, Ahmet b. Hanbel 327.

 

Bir önceki hadisin şerhinde ölü arazinin ne demek olduğunu  ve kısımlarım açıklamıştık. Burada da ölü bir arazi ihya edilmiş sayılabilmesi hususunda âlimlerin görüşlerini açıklayacağız.

 

Kendisinden faydalanılamayan araziler, hirbir işe yaramadıkları için ölü­ye benzetilerek ölü arazi diye isimlendirildiği gibi, onları faydalı bir hale ge­tirmekte, onları tekrar hayata kavuşturmaya benzetilerek bu işe ihya (diriltme) ismi verilmiştir. Ölü bir arazinin ihya edilmiş sayılması için nasıl bir muame­leye tabi tutulmuş olması gerektiği meselesi âlimler arasında ihtilaflıdır.

 

Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte, ölü bir araziyi ihya eden kimse­nin o araziye sahip olacağı ifade edilmektedir.

 

Hattâbî (r.a) bu, hadis-i şerifi açıklarken şöyle diyor: "Bir araziyi sürmekle veya etrafını çevirmekle ya da sulamakla orası ihya edilmiş olur. Bu hususta devlet reisinden izin almaya da ihtiyaç yoktur. Çünkü bu cümle ka­yıtsız olarak gelmiş bir şart cümlesidir. Binaenaleyh hangi şekilde, hangi za­man ve mekanda olursa olsun ihya işini gerçekleştiren bir kimsenin, o araziye sahip olacağını ifade etmektedir. İlim ehlinin ekserisinin görüşü de budur.

 

İmam Ebû Hanife'ye gçre, "bir araziyi ihya eden kimsenin oraya sahip olabilmesi için devlet reisinden izin alması şarttır."

 

İmam Malik de bir yerin ihya edilmiş olması için imamın iznine ihtiyaç olmadığını söylüyor. Fakat Maliki âlimleri, bu hususta İmam Ebû Hanife(r.a) gibi düşünmektedir. Malikilerce benimsenen görüş te budur.[ez-Züheylî Vehbe, el-Fikh-û-lslâmi II, 531.]

 

Ölü bir arazi içerisine, bir bina inşa etmekle veya ağaç dikmek, sula­mak, sürmek gibi onu faydalı bir hale getirmekle ihya edilmiş olur. Fakat etrafına taşlar veya toprak koymakla ya da etrafım küçük bir duvarla çevir­mekle ihya edilmiş olmaz. Çünkü bunlar araziyi ihya etmek değildir. Arazi­nin sınırlarını belirlemekten ibarettir. Ancak bunu yapan kimse bu hareketiyle bu araziye sahip olmaya daha müstehak bir hale gelmiş olur. Çünkü Rasû-lullah (s.a.v.) kim, bir müslümanın, kendisin­den önce erişemediği şeye herkesten önce erişecek olursa bu kimse o şeye sahip olmaya herkesten daha müstehaklır." buyurmuştur.[Züheyli Vehbe el-Fıkhul-lsIami 11-530.]

 

Diğer bir hadis-i şerifte de "Mina, önce varan kimsenin konaklama ye­ridir.”[Ebû Dâvud, menasik, Tirmizî, hac, İbn Mace, menasik, Darımı, menasik; Ahmed VI-187, 207.] buyurmuştur.

 

Ancak, Hanbelilere göre, bir arazinin etrafım duvarla çevirmek, onun ihya edilmiş sayılması için yeterlidir.

 

Malikilerle Safilere göre, bu hususta önemli olan örftür. Binaenaleyh hangi beldenin örfünde bir arazinin etrafını duvarla çevirmek, orayı ihya et­mek anlamına gelirse, orada bu arazi ihya edilmiş arazilerden sayılır. Bu ör­fün geçerli olmadığı yerler de ise ihya edilmiş sayılmaz.[ez-Züheyli Vehbe, el-Fıkhül-lslâml 11,530.] Fıkıh âlimlerinin çoğunluğu da bu görüştedirler.

 

Mecellemde hangi muamelelerin ihya için yeterli sayılmadığı açıklanır­ken şöyle deniyor. ".... Tohum ekmek, fidan dikmek, nadas yapmak, sula­mak, sulamak için ark ve kanallar açmak, suların basmaması için yeterli yükseklikte duvar yapmak ve benzeri işler ihyadan sayılır.[Ali Haydar Efendi, 111,553-554.] Ancak Han­belilere göre, bir arazinin etrafını duvarla çevirmek onun ihya edilmesi anla­mına gelir.

 

Metinde geçen ... terkibindeki ...kelimesi tenvinli ve tenvinsiz olmak üzere iki şekilde rivayet edilmiştir. Hafız ibn Hacer'in dediği gibi, bu kelime tenvinli okunduğu zaman kendisinden sonraki zalim kelimesi ya bu ırk kelimesinin sıfatı yahutta ırk kelimesinin başında bulunduğu kabul edilen Zû (= sahip) kelimesinin sıfatı olur. Birinci ihtimale göre söz konusu kelimenin bulunduğu cümle "zalim damar için hak yoktur” anlamına gelir.

 

Damardan maksat ağaç damarı olduğuna göre, "Bu cümle ile kasdedilen baş­kasının toprağına haksızlıkla dikilen bir ağacın bir damarının bile onu diken kimse için helal olamayacağıdır.”

 

İkinci ihtimale göre ise bu cümle "bir damarın zalim olan sahibi için hakkı yoktur" anlamına gelir- Netice itibariyle bu takdire göre de cümlenin manası yine birinci ihtimale göre verdiğimiz mana gibidir. İbn Esir'in en-Nihaye'de açıkladığı üzere, hadisi şu şekilde açıklayabiliriz. "Bir kimse ge­lir, kendisinden önce başkası tarafından ihya edilen bir araziye sahip olabil­mek için oraya ağaç dikerse, bu ağaçların bir damarında bile onu diken bu zalim kimsenin hakkı olmaz".

 

"Irk" kelimesinin zâlim kelimesine izafe edilerek tenvinsiz olarak okun­ması halinde de çıkan mana böyledir.

 

İmam Tirmizî, bu cümlenin manasını açıklarken şöyle eliyor. "Ebu Musa Muhammed b. el-Müsenna bize nakletti ve dedi ki:"Ebû'I- Velid el-Tayâlisî'ye, zalim bir damar için hak yoktur!" sözünün manasını sordum. Bunun üzerine "zalim damar kendisinin olmayan şeyi alan gasıb (zorba)dır!" dedi. Ben de "başkasının toprağına ağaç diken mi?" "İşte o!" dedi."[Tirmizi, ahkam] Ni­tekim aşağıdaki hadislerde de bu husus açıklanmaktadır.

 

 

SONRAKİ