بَاب
فِي
إِحْيَاءِ
الْمَوَاتِ
35-37. Ölü Araziyi
İhya Etme
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُثَنَّى
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الْوَهَّابِ
حَدَّثَنَا
أَيُّوبُ
عَنْ هِشَامِ
بْنِ عُرْوَةَ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ سَعِيدِ
بْنِ زَيْدٍ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ مَنْ
أَحْيَا
أَرْضًا مَيْتَةً
فَهِيَ لَهُ
وَلَيْسَ
لِعِرْقٍ ظَالِمٍ
حَقٌّ
Said b. Zeyd'den
(rivayet olunduğuna göre), Nebi (s.a.v.) (şöyle) buyurmuştur: "Kim ölü bir
toprağı canlandırırsa o toprak onundur. Zalim damar (sahibin)e hakk
yoktur."
İzah:
Tirmizi, ahkam; Buharı,
hars; Muvatta, Ukdiye, Ahmet b. Hanbel 327.
Bir önceki hadisin
şerhinde ölü arazinin ne demek olduğunu
ve kısımlarım açıklamıştık. Burada da ölü bir arazi ihya edilmiş
sayılabilmesi hususunda âlimlerin görüşlerini açıklayacağız.
Kendisinden
faydalanılamayan araziler, hirbir işe yaramadıkları için ölüye benzetilerek
ölü arazi diye isimlendirildiği gibi, onları faydalı bir hale getirmekte,
onları tekrar hayata kavuşturmaya benzetilerek bu işe ihya (diriltme) ismi
verilmiştir. Ölü bir arazinin ihya edilmiş sayılması için nasıl bir muameleye
tabi tutulmuş olması gerektiği meselesi âlimler arasında ihtilaflıdır.
Mevzumuzu teşkil eden hadis-i
şerifte, ölü bir araziyi ihya eden kimsenin o araziye sahip olacağı ifade
edilmektedir.
Hattâbî (r.a) bu,
hadis-i şerifi açıklarken şöyle diyor: "Bir araziyi sürmekle veya etrafını
çevirmekle ya da sulamakla orası ihya edilmiş olur. Bu hususta devlet reisinden
izin almaya da ihtiyaç yoktur. Çünkü bu cümle kayıtsız olarak gelmiş bir şart
cümlesidir. Binaenaleyh hangi şekilde, hangi zaman ve mekanda olursa olsun
ihya işini gerçekleştiren bir kimsenin, o araziye sahip olacağını ifade
etmektedir. İlim ehlinin ekserisinin görüşü de budur.
İmam Ebû Hanife'ye
gçre, "bir araziyi ihya eden kimsenin oraya sahip olabilmesi için devlet
reisinden izin alması şarttır."
İmam Malik de bir yerin
ihya edilmiş olması için imamın iznine ihtiyaç olmadığını söylüyor. Fakat
Maliki âlimleri, bu hususta İmam Ebû Hanife(r.a) gibi düşünmektedir.
Malikilerce benimsenen görüş te budur.[ez-Züheylî Vehbe, el-Fikh-û-lslâmi II,
531.]
Ölü bir arazi
içerisine, bir bina inşa etmekle veya ağaç dikmek, sulamak, sürmek gibi onu
faydalı bir hale getirmekle ihya edilmiş olur. Fakat etrafına taşlar veya
toprak koymakla ya da etrafım küçük bir duvarla çevirmekle ihya edilmiş olmaz.
Çünkü bunlar araziyi ihya etmek değildir. Arazinin sınırlarını belirlemekten
ibarettir. Ancak bunu yapan kimse bu hareketiyle bu araziye sahip olmaya daha
müstehak bir hale gelmiş olur. Çünkü Rasû-lullah (s.a.v.) kim, bir müslümanın,
kendisinden önce erişemediği şeye herkesten önce erişecek olursa bu kimse o
şeye sahip olmaya herkesten daha müstehaklır." buyurmuştur.[Züheyli Vehbe
el-Fıkhul-lsIami 11-530.]
Diğer bir hadis-i
şerifte de "Mina, önce varan kimsenin konaklama yeridir.”[Ebû Dâvud,
menasik, Tirmizî, hac, İbn Mace, menasik, Darımı, menasik; Ahmed VI-187, 207.]
buyurmuştur.
Ancak, Hanbelilere
göre, bir arazinin etrafım duvarla çevirmek, onun ihya edilmiş sayılması için
yeterlidir.
Malikilerle Safilere
göre, bu hususta önemli olan örftür. Binaenaleyh hangi beldenin örfünde bir
arazinin etrafını duvarla çevirmek, orayı ihya etmek anlamına gelirse, orada
bu arazi ihya edilmiş arazilerden sayılır. Bu örfün geçerli olmadığı yerler de
ise ihya edilmiş sayılmaz.[ez-Züheyli Vehbe, el-Fıkhül-lslâml 11,530.] Fıkıh
âlimlerinin çoğunluğu da bu görüştedirler.
Mecellemde hangi
muamelelerin ihya için yeterli sayılmadığı açıklanırken şöyle deniyor.
".... Tohum ekmek, fidan dikmek, nadas yapmak, sulamak, sulamak için ark
ve kanallar açmak, suların basmaması için yeterli yükseklikte duvar yapmak ve
benzeri işler ihyadan sayılır.[Ali Haydar Efendi, 111,553-554.] Ancak Hanbelilere
göre, bir arazinin etrafını duvarla çevirmek onun ihya edilmesi anlamına
gelir.
Metinde geçen ...
terkibindeki ...kelimesi tenvinli ve tenvinsiz olmak üzere iki şekilde rivayet
edilmiştir. Hafız ibn Hacer'in dediği gibi, bu kelime tenvinli okunduğu zaman
kendisinden sonraki zalim kelimesi ya bu ırk kelimesinin sıfatı yahutta ırk
kelimesinin başında bulunduğu kabul edilen Zû (= sahip) kelimesinin sıfatı
olur. Birinci ihtimale göre söz konusu kelimenin bulunduğu cümle "zalim
damar için hak yoktur” anlamına gelir.
Damardan maksat ağaç
damarı olduğuna göre, "Bu cümle ile kasdedilen başkasının toprağına
haksızlıkla dikilen bir ağacın bir damarının bile onu diken kimse için helal
olamayacağıdır.”
İkinci ihtimale göre
ise bu cümle "bir damarın zalim olan sahibi için hakkı yoktur"
anlamına gelir- Netice itibariyle bu takdire göre de cümlenin manası yine
birinci ihtimale göre verdiğimiz mana gibidir. İbn Esir'in en-Nihaye'de
açıkladığı üzere, hadisi şu şekilde açıklayabiliriz. "Bir kimse gelir,
kendisinden önce başkası tarafından ihya edilen bir araziye sahip olabilmek
için oraya ağaç dikerse, bu ağaçların bir damarında bile onu diken bu zalim
kimsenin hakkı olmaz".
"Irk"
kelimesinin zâlim kelimesine izafe edilerek tenvinsiz olarak okunması halinde
de çıkan mana böyledir.
İmam Tirmizî, bu
cümlenin manasını açıklarken şöyle eliyor. "Ebu Musa Muhammed b.
el-Müsenna bize nakletti ve dedi ki:"Ebû'I- Velid el-Tayâlisî'ye, zalim
bir damar için hak yoktur!" sözünün manasını sordum. Bunun üzerine
"zalim damar kendisinin olmayan şeyi alan gasıb (zorba)dır!" dedi.
Ben de "başkasının toprağına ağaç diken mi?" "İşte o!"
dedi."[Tirmizi, ahkam] Nitekim aşağıdaki hadislerde de bu husus
açıklanmaktadır.