بَاب
فِي سُجُودِ
الشُّكْرِ
162. Şükür Secdesi
حَدَّثَنَا
مَخْلَدُ
بْنُ خَالِدٍ
حَدَّثَنَا
أَبُو
عَاصِمٍ عَنْ
أَبِي
بَكْرَةَ بَكَّارِ
بْنِ عَبْدِ
الْعَزِيزِ
أَخْبَرَنِي
أَبِي عَبْدُ
الْعَزِيزِ
عَنْ أَبِي
بَكْرَةَ
عَنْ النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنَّهُ
كَانَ إِذَا
جَاءَهُ
أَمْرُ سُرُورٍ
أَوْ بُشِّرَ
بِهِ خَرَّ
سَاجِدًا
شَاكِرًا
لِلَّهِ
Ebû Bekre'den demiştir
ki: Nebi sallallahu aleyhi ve selleme, sevindirici bir haber ulaşınca veya
kendisine bir müjde verilince Allah'a secde-i şükr ederek yere kapanırdı.
İzah:
Tirmizi, siyer; İbn
Mace, İkame
Bu hadis-i şerif, şükür
secdesinin meşruluğuna bir delildir. Sübul'us-Selam müellifi Sana'ni'nin
beyanına göre; İmam Şafiî (r.a) ile İmam Ahmed (r.a) bu görüştedir. İmam Malik
ile İmam Ebû Hanife'ye göre; şükür secdesinde bir kerahet olmadığı gibi mendup
ta değildir. Şükür secdesi için, taharetin şart olup olmadığı hususunda ulema
ihtilaf etmiştir. Bazıları, namaza kıyas ederek şükür secdesi için de
taharetin şart olduğunu söylerken, bazıları da şart olmadığını söylemişlerdir.
İmam Sammanî, taharetin şart olmadığı görüşündedir.
Neyl'ul-Evtar müellifi
Şevkani; şükür secdesinde tekbir getirileceğine dair bir delilin bulunmadığını
söylüyor.
Zad'ül-Mead müellifi
İbn Cevzi; Hz. Ka'b b. Malik'in tevbesinin kabul edildiği haberini alınca,
secdeye vardığını, bunun her hayırlı haberin gelmesinde secdeye varmanın
sahabenin adeti olduğuna delalet ettiğini ve bu secde’nin, yeni ni’metlere
erişilip, musibetlerden kurtulunca yapılan şükür secdesinden başka bir şey
olmadığını söylüyor. Yine İbn Kayyim'in ifadesine göre; Ebû Bekir es-Sıddık,
Müseylemetü'l-kezab'ın ölüm haberini alınca; şükür secdesine vardığı gibi Hz.
Ali, Haricilerden Züssedyi denilen kişi ölü olarak bulunduğu zaman, Nebi
s.a.v.de Hz. Cebrail'in "Kendisine bir defa salat okuyan bir kimseye, bu
salatı karşılığında Allah'ın o kula on defa salatta bulunacağı" haberini
getirdiği zaman ve ümmetine üç defa şefaatta bulunup da üçünün de kabul
edildiğinde, şükür secdesine varmıştır. Nitekim Nebi s.a.v.’in şefaat duasının
kabul edilmesi meselesi, (2775) numarada sunacağımız hadis-i şerifte
açıklanacaktır.
Şükür secdesi,
konusunda Hanefilerin ed-Dürrü'l-Muhtar isimli meşhur kitabında "Şükür
secdesi müstehabdır. Bununla fetva verilir." diyor. Hanefî ulemasından,
îbn Abidin de bu metni açıklarken şunları kaydetmiştir: Şükür secdesi, yeni
bir ni’mete nail olan veya Allah Teâlâ kendisine mal, evlat ihsan eden, yahut
bir musibetten kurtulan kimselere müstehaptır. Bu secde için kıbleye dönülür,
Allah Teâlâ'ya şükür için secde edilir. Secdede Allah'a hamd ile tesbih ve
tekbir getirilir. Ondan sonra secde-i tilavette olduğu gibi, secdeden baş
kaldırılır. Sirâc şarihinin "bununla fetva verilir" sözü
imameynindir.
Ebu Hanife’ye gelince;
Muhit'de onun "Ben bu secdeyi vacip görmüyorum. Çünkü vacip olsa, her an
vacip olurdu. Zira Allah Telâlâ'nın kuluna verdiği nimetler, kesintisiz devam
eder. Bunda; güç yetmeyecek şeyi teklif vardır." dediği rivayet
olunmuştur. Zahire'de İmam Muhammed'den rivayet olunduğuna göre; İmam Azam,
secde-i şükürü bir şey saymazmış. Mütekaddimin ulema bunun manası hakkında
ihtilafa düştü; bazıları "Onu sünnet saymazdı" demek olduğunu;
bazıları da "tam şükür olmaz" demek istediğini söylemişler.
"Çünkü şükrün tamamı Mekke'nin fethi gününde Nebi (s.a.v.)'in yaptığı gibi
iki rek'at namazla olur" demişlerdir. İmam Azam, bu sözü ile secde-i
şükür, vacip değildir, demek istemiştir, diyenler olduğu gibi, "Meşru
değildir. Yapılması mekruhtur. Ondan dolayı sevap verilmez, bilakis terki
evladır" manasına geldiğini söyleyenler de olmuştur. Musaffa sahibi, bu
kavli ekser ulemaya nisbet etmiştir. Ekser ulemanın bu kavli, İmam Azam'dan
sübut bulmuş bir rivayete dayanıyorsa mesele yoktur. Aksi takdirde, yukarıdaki
iki ibaresinden her ikisi de ihtimallidir. En zahir mana müstehab olmasıdır.
Nitekim bunu imam Muhammed nassan bildirmiştir. Bu hususta birçok hadisler
varid olmuş. Bu işi, Ebû Bekir Ömer ve Ali (r.a) hazeratı yapmışlardır. Nebi
(s.a.v.)'in fiilinden mensuhtur diye, bahsetmek doğru olamaz. "Hılye'de
böyle denilmiştir." ibaresi kısaltılmıştır. Sözün tamamı Hılye ile
İmdad'dadır. Onlara müracaat edebilirsiniz.
Münye şerhinin sonunda
şöyle denilmektedir: "Bu hususta Nebi (s.a.v.)'den bîr çok rivayetler
varid olmuştur. Ondan (secde-i şükürden) menedilmez. Çünkü onda (secdede)
tevazu vardır. Fetva buna göredir."
Eşbah'ın çeşitli
meseleler bahsinde şu satırlar vadır: "Secde-i .şükür, İmam Azam'a göre,
vacip değil, caizdir. Ondan rivayet edilen "Secde-i şükür vacip olarak
meşru değildir." sözünün manası da budur, ttimad edilen kavle göre,
ihtilaf onun caiz olup olmadığında değil, sünnet olmasındadır."
"Lakin namazdan
sonra yapılması mekruhtur." Münye şerhinde şöyle denilmiştir:
"Sebebsiz dursa ibadet değildir. Ama mekruh da sayılmaz. Namazın ardından
yapılan secde mekruhtur. Çünkü cahiller onun sünnet veya vacip olduğuna itikat
ederler. Buna sebeb olan her mubah mekruhtur."
Hülasa şudur: Sebebsiz
yapılan secde, cahillerin sünnet olduğuna itikadına vesile olmazsa mekruh
değildir. Ben, vitir namazından sonra bu secdeye devam eden birini gördüm.
Bunun aslının ve senedinin olduğunu söylüyordu. Kendisine buradakini söyledim.
Hemen secdeyi terketti.[bk Davudoğlu İbn Abidin III, 246-247.]