SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CİHAD BAHSİ

<< 2775 >>

DEVAM: 162. Şükür Secdesi

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي فُدَيْكٍ حَدَّثَنِي مُوسَى بْنُ يَعْقُوبَ عَنْ ابْنِ عُثْمَانَ قَالَ أَبُو دَاوُد وَهُوَ يَحْيَى بْنُ الْحَسَنِ بْنِ عُثْمَانَ عَنْ الْأَشْعَثِ بْنِ إِسْحَقَ بْنِ سَعْدٍ عَنْ عَامِرِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ أَبِيهِ قَالَ خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ مَكَّةَ نُرِيدُ الْمَدِينَةَ فَلَمَّا كُنَّا قَرِيبًا مِنْ عَزْوَرَا نَزَلَ ثُمَّ رَفَعَ يَدَيْهِ فَدَعَا اللَّهَ سَاعَةً ثُمَّ خَرَّ سَاجِدًا فَمَكَثَ طَوِيلًا ثُمَّ قَامَ فَرَفَعَ يَدَيْهِ فَدَعَا اللَّهَ سَاعَةً ثُمَّ خَرَّ سَاجِدًا فَمَكَثَ طَوِيلًا ثُمَّ قَامَ فَرَفَعَ يَدَيْهِ سَاعَةً ثُمَّ خَرَّ سَاجِدًا ذَكَرَهُ أَحْمَدُ ثَلَاثًا قَالَ إِنِّي سَأَلْتُ رَبِّي وَشَفَعْتُ لِأُمَّتِي فَأَعْطَانِي ثُلُثَ أُمَّتِي فَخَرَرْتُ سَاجِدًا شُكْرًا لِرَبِّي ثُمَّ رَفَعْتُ رَأْسِي فَسَأَلْتُ رَبِّي لِأُمَّتِي فَأَعْطَانِي ثُلُثَ أُمَّتِي فَخَرَرْتُ سَاجِدًا لِرَبِّي شُكْرًا ثُمَّ رَفَعْتُ رَأْسِي فَسَأَلْتُ رَبِّي لِأُمَّتِي فَأَعْطَانِي الثُّلُثَ الْآخِرَ فَخَرَرْتُ سَاجِدًا لِرَبِّي قَالَ أَبُو دَاوُد أَشْعَثُ بْنُ إِسْحَقَ أَسْقَطَهُ أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حِينَ حَدَّثَنَا بِهِ فَحَدَّثَنِي بِهِ عَنْهُ مُوسَى بْنُ سَهْلٍ الرَّمْلِيُّ

 

(Amir b. Sa'd'ın) babasından demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.)'le birlikte Medine'ye gitmek üzere Mekke'den (yol'a) çıktık.

 

Azver'e yaklaştığıız zaman (hayvanından) indi, sonra ellerini kaldırıp Allah'a bir süre dua etti, sonra secde'ye kapandı, uzun bir süre (secdede) kaldı, sonra kalktı, ellerini kaldırıp bir süre daha Allah'a dua etti(kten), sonra (tekrar) secde'ye varıp uzun süre (secdede) kaldı. Sonra (tekrar) secdeden kalktı, ellerini kaldırıp bir süre Allah'a dua ettikten sonra (yine) secdeye vardı.

 

(Bu hadisi Musannif Ebu Davud'a nakleden) Ahmed İbn Salih Rasûlullah, ellerini kaldırıp bir süre Allah'a dua etti. Sonra secde'ye vardı, anlamındaki) cümleyi üç defa zikretti ve sonra rivayetine şöyle devam etti:

 

Rasûlü Ekrem bu duaları ve secdeleri bitirdikten sonra) buyurdu ki: "Ben Rabbimden (rahmet) diledim ve ümmetim (in günahlarının affolması, derecelerinin yükselmesi) için, şefaat'te bulundum da bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Bunun üzerine Rabbim'e bir şükür olmak üzere secdeye vardım. Sonra başımı kaldırıp ümmetim için (tekrar) Rabbimden dilekte bulundum. Bana üçte birini (daha) bağışladı. Bunun üzerine Rabbime şükür olmak üzere (ikinci defa) secde'ye vardım. Sonra başımı kaldırıp ümmetim için Rabbim'den (üçüncü defa olmak üzere bir) dilekte (daha) bulundum. Bunun üzerine bana (ümmetimin) son üçtebirini bağışladı. Rabbim'e şükür olmak üzere (üçüncü kez) secde'ye vardım."

 

Ebû Dâvûd der ki: (Şeyhim) Ahmed b. Salih bu hadisi bize naklederken (bu hadisin sened zincirinde bulunan) Eş'âs b. İshâk'ı (zincirden) düşürmüştür, (Fakat) bu hadisi bana Ahmed b. Salih'ten, Musa b. Sehl er-Remli'de rivayet etti.) Onun rivayet senedinde ise, Eş'as b. İshak zikredilmiştir.

 

 

AÇIKLAMA:

 

Musannif Ebu Davud'un metnin sonuna ilave ettiği ta'likte  mevzumuzu teşkil eden bu hadisin senedinde, Esas b. İshak'ın atlandığını ifade edilmektedir. Bilindiği gibi senedinden bir ravinin atlandı­ğı bu gibi hadislere "munkatı" hadis denir. Ve munkatı hadisler zayıf ha­dislerdendir.

 

Ancak musannif kendisine bu hadisi aynı zamanda Musa b. Sehl'in de rivayet ettiğini ve Musa b. Sehl'in rivayet senedinde Esas b. İshak'ın da bu­lunduğunu ifade etmektedir. Merhum Musannif bu ifadesiyle mevzumuzu teşkil eden ve kendisine Ahmed b. Salih yoluyla gelen bu hadisin başka bir yoldan takviye edildiği için zayıflıktan kurtulup Hasen derecesine yükseldi­ğini ifade etmek istemektedir.

 

Tîbî'nin ifadesine göre; Hz. Peygamberin Mekke'den Medine'ye gider­ken Azver denilen yere yakın bir yerde inip de orada ümmetine dua etmesi, oranın bir hususiyetinden değil, sadece orada kendisine inen bir vahiyden dolayıdır. Hanefi ulemasından Aliyyü'l-Kariye göre; ümmetin avamı ve ha­vası için böylesine dua edilen bir yer hususiyetten uzak olamaz.

 

Konumuzla ilgili hadis-i şerifte Rasûl-ü Zişan Efendimizin daha dünya­da iken, ümmeti için şefaatta bulunduğu ve bu şefaatinin kabul edildiği, üm­meti hakkındaki bu isteğinin kabul edildiğini görünce, şükür secdesine var­dığı ifade edilmektedir.

 

Şefaat; birisi için ricacı, istirhamcı yalvarıcı ve aracı olmak demektir. Istılahta şefaat; Peygamber Efendimizin ve diğer büyük zatların ahifet gü­nünde, bir kısım, günahkar mü'minlerin affedilmeleri ve itaatli mü'minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için, Allah Teâlâ'dan niyaz ve istirhamda bu­lunmalarıdır.

 

Şefaat aslında Allah'a mahsus bir haktır.[Zümer 44] Diğer insanların şefaatçi olmaları ancak onun izni iledir.[Yunus 3] Kafirler şefaatten mahrum kalacaklar­dır.[En'am 70] Bir rahmet kapısı olan şefaatten istifade edemeyeceklerdir.

 

Ahirette, bütün insanlara muhakeme ve muhasebenin bir an evvel ya­pılması için, en büyük şefaatte bulunacak olan Peygamber Efendimizdir. Yani şefaat kapısını o açacaktır. Onun, bu şefaatine şefaat-i uzma (büyük şefaat) denir.Onun bu şekilde sahip olduğu yüksek makam ve imtiyaza da Makam-ı Mahmud denir.[Ahmed b. Hanbel, II 444.]

 

Allah Teâlâ bu şefaati kabul buyurup ahiret muameleleri için emir bu­yuracaktır.

 

İlk şefaatten sonra, diğer peygamberlere, alimlere, şehidlere şefaat et­mek için izin verilecektir.[İbn Mace, Zühd] Yine meleklere ve bazı müminlere de şefaat et­meleri için müsaade edilecektir.[Buhârî, tevhid] Yine kişinin tuttuğu oruç ve okuduğu Kur'an, Kıyamet gününde kendisine şefaatçi olacaktır.[Ahmed b. Hanbel, II 74.]

 

Rasûl-i Zişan efendimizin şefaatinden istifade etmeyecek bir kul bile yok­tur. Az da olsa her kul onun şefaatinden istifade edecektir.

 

İmam Nevevi'nin açıklamasına göre; şefaat beş mertebede olacaktır.

 

1. Haşirde olan korkulardan kurtarmak için şefaat. Nitekim, bütün in­sanlar haşirde hesaba çekilmek üzere korkulu anlar geçirirken, önce Hz. Adem'e daha sonra sıra ile Hz. Nuh, İbrahim, Musa, İsa (a.s) hazretlerine şefaat etmeleri ricasıyla başvurup da bu ricalarından olumlu bir netice ala­madıklarını görünce, Hz. Peygamber efendimize     başvururlar    ve onun ricasıyla hepsi oradan kurtulurlar.[Müslim, iman, birr; Buharı, enbiya]

 

2. Bir topluluğu hesapsız olarak cennete koymak için şefaat.[Buhârî, Enbiya]

 

3. Hesabı görülmüş ve azaba müstehak olmuş bir topluluğu cehenneme girmekten kurtarmak için yapılacak olan şefaat.

 

Nitekim İmam Müslim'in naklettiği "Sizin peygamberiniz -Ya Rabb se­lamet ver- der." anlamındaki hadis-i şerif buna delalet eder.[bk. Şerh ale'l-mevahib, Zürkani, VIII, 380.]

 

4. Asilerin cehenneme girenlerini cehennemden çıkarmak için yapacağı şefaat.. Nitekim Buhari'nin rivayet ettiği, "Muhammedîn şefaatiyle bir top­luluk ateşten çıkarılıp cennete konur. Bunlar cehennemlikler diye isimlendi­rilmiş olanlardır" anlamındaki hadis buna delalet eder,

 

5. Dereceleri yükseltmek için olacak şefaat; İmam Nevevi Ravza isimli eserinde bu şefaatin sadece peygamberimize has bir şefaat olduğunu zikret­mekle yetinmiş, delilini zikretmemiştir.

 

Kadı Iyaz, bu şefaatlere bir altıncısını da ilave ederek "Rasûlullah efen­dimizin amcası Ebû Talib'e azabının hafifletilmesi için ettiği şefaat altıncı şefaattir" demiştir. Hz. Peygamber, şerefli kabrini ziyaret edenlere de şefa­at edeceği gibi, ayrıca müezzine icabet edene ve salihlerin kusurlarım gördüğü halde onları görmezden gelenlere de şefaat edecektir. Ancak bu zümre­ler, yukarıda geçen beş sınıfın dışında değillerdir.

 

et-Tâc musannifinin açıklamasına göre, yukarıda beş maddede zikretti­ğimiz şefaat çeşitlerinden, birinci ile ikinci sadece Fahr-i kainat efendimize aittir.[bk et-Tâc, eş-Şeyh Mansur Ali Nasıf V, 383.]

 

Bezlü'l-Mechûd yazarı eş-Şeyh Halil Ahmed'in beyanına göre, mevzu-muzu teşkil eden hadis-i şerifte Rasûl-ü zişan efendimizin ilk duasında, ba­ğışlananların (icabet) ümmetinin üçtebirini teşkil ettiğinden bahsedilen zümre, sabikun denilen ve İslamî hakikatleri öğretmek için canla başla çalışan ve hayırda yarışı kazanan müslümanlardır. İkinci duadan sonra bağışlananlar-sa, Allah'ın kitabından ayrılmayarak ömürlerinin ekserisini adalet üzerine geçiren müslümanlardır. Üçüncü duadan sonra bağışlananlarsa nefislerine zulmedenlerdir.

 

Hz. Peygamberin bu üç zümreden birincisiyle, ikincisine şefaati, onla­rı haşirde beklemekten kurtarma şeklinde olacaktır. İlk iki zümreye şefaa­tin onların makam ve derecelerinin yükselmesi şeklinde olabileceği düşünü­lebilir. Çünkü bu iki zümre cennete Rasûl-ü ekremin şefaatıyla değil Al­lah'ın rahmetiyle gireceklerdir. Nitekim Taberani'nin İbni Abbas'dan mev­kuf olarak naklettiği bir hadis-i şerifte "Önce hesabı olmayanlar, adalet eden­ler, Allah'ın rahmetiyle cennete girerler. Sonra kendine zulmedenler ve Araf ehli Rasûlullah (S.A.V.)'in şefaatıyla cennete girerler.[bk Şerh ale'l-mevahib, Zerkani, VIII, 381.] buyurmuştur.