DEVAM: 162. Şükür
Secdesi
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ أَبِي
فُدَيْكٍ
حَدَّثَنِي
مُوسَى بْنُ
يَعْقُوبَ
عَنْ ابْنِ
عُثْمَانَ قَالَ
أَبُو دَاوُد
وَهُوَ
يَحْيَى بْنُ
الْحَسَنِ بْنِ
عُثْمَانَ
عَنْ
الْأَشْعَثِ
بْنِ إِسْحَقَ
بْنِ سَعْدٍ
عَنْ عَامِرِ
بْنِ سَعْدٍ عَنْ
أَبِيهِ
قَالَ
خَرَجْنَا
مَعَ رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مِنْ مَكَّةَ
نُرِيدُ
الْمَدِينَةَ
فَلَمَّا
كُنَّا
قَرِيبًا
مِنْ
عَزْوَرَا
نَزَلَ ثُمَّ
رَفَعَ
يَدَيْهِ
فَدَعَا
اللَّهَ
سَاعَةً ثُمَّ
خَرَّ
سَاجِدًا
فَمَكَثَ
طَوِيلًا
ثُمَّ قَامَ
فَرَفَعَ
يَدَيْهِ
فَدَعَا
اللَّهَ سَاعَةً
ثُمَّ خَرَّ
سَاجِدًا
فَمَكَثَ طَوِيلًا
ثُمَّ قَامَ
فَرَفَعَ
يَدَيْهِ سَاعَةً
ثُمَّ خَرَّ
سَاجِدًا
ذَكَرَهُ
أَحْمَدُ
ثَلَاثًا قَالَ
إِنِّي
سَأَلْتُ
رَبِّي
وَشَفَعْتُ
لِأُمَّتِي
فَأَعْطَانِي
ثُلُثَ
أُمَّتِي فَخَرَرْتُ
سَاجِدًا
شُكْرًا
لِرَبِّي ثُمَّ
رَفَعْتُ
رَأْسِي
فَسَأَلْتُ
رَبِّي لِأُمَّتِي
فَأَعْطَانِي
ثُلُثَ
أُمَّتِي فَخَرَرْتُ
سَاجِدًا
لِرَبِّي
شُكْرًا ثُمَّ
رَفَعْتُ
رَأْسِي فَسَأَلْتُ
رَبِّي
لِأُمَّتِي
فَأَعْطَانِي
الثُّلُثَ
الْآخِرَ
فَخَرَرْتُ
سَاجِدًا
لِرَبِّي
قَالَ أَبُو
دَاوُد
أَشْعَثُ بْنُ
إِسْحَقَ
أَسْقَطَهُ
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حِينَ
حَدَّثَنَا
بِهِ
فَحَدَّثَنِي
بِهِ عَنْهُ
مُوسَى بْنُ
سَهْلٍ
الرَّمْلِيُّ
(Amir b. Sa'd'ın)
babasından demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.)'le birlikte Medine'ye gitmek üzere
Mekke'den (yol'a) çıktık.
Azver'e yaklaştığıız
zaman (hayvanından) indi, sonra ellerini kaldırıp Allah'a bir süre dua etti,
sonra secde'ye kapandı, uzun bir süre (secdede) kaldı, sonra kalktı, ellerini
kaldırıp bir süre daha Allah'a dua etti(kten), sonra (tekrar) secde'ye varıp
uzun süre (secdede) kaldı. Sonra (tekrar) secdeden kalktı, ellerini kaldırıp
bir süre Allah'a dua ettikten sonra (yine) secdeye vardı.
(Bu hadisi Musannif Ebu
Davud'a nakleden) Ahmed İbn Salih Rasûlullah, ellerini kaldırıp bir süre
Allah'a dua etti. Sonra secde'ye vardı, anlamındaki) cümleyi üç defa zikretti
ve sonra rivayetine şöyle devam etti:
Rasûlü Ekrem bu duaları
ve secdeleri bitirdikten sonra) buyurdu ki: "Ben Rabbimden (rahmet)
diledim ve ümmetim (in günahlarının affolması, derecelerinin yükselmesi) için,
şefaat'te bulundum da bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Bunun üzerine
Rabbim'e bir şükür olmak üzere secdeye vardım. Sonra başımı kaldırıp ümmetim
için (tekrar) Rabbimden dilekte bulundum. Bana üçte birini (daha) bağışladı.
Bunun üzerine Rabbime şükür olmak üzere (ikinci defa) secde'ye vardım. Sonra
başımı kaldırıp ümmetim için Rabbim'den (üçüncü defa olmak üzere bir) dilekte
(daha) bulundum. Bunun üzerine bana (ümmetimin) son üçtebirini bağışladı.
Rabbim'e şükür olmak üzere (üçüncü kez) secde'ye vardım."
Ebû Dâvûd der ki:
(Şeyhim) Ahmed b. Salih bu hadisi bize naklederken (bu hadisin sened zincirinde
bulunan) Eş'âs b. İshâk'ı (zincirden) düşürmüştür, (Fakat) bu hadisi bana Ahmed
b. Salih'ten, Musa b. Sehl er-Remli'de rivayet etti.) Onun rivayet senedinde
ise, Eş'as b. İshak zikredilmiştir.
AÇIKLAMA:
Musannif Ebu Davud'un
metnin sonuna ilave ettiği ta'likte
mevzumuzu teşkil eden bu hadisin senedinde, Esas b. İshak'ın atlandığını
ifade edilmektedir. Bilindiği gibi senedinden bir ravinin atlandığı bu gibi
hadislere "munkatı" hadis denir. Ve munkatı hadisler zayıf hadislerdendir.
Ancak musannif
kendisine bu hadisi aynı zamanda Musa b. Sehl'in de rivayet ettiğini ve Musa b.
Sehl'in rivayet senedinde Esas b. İshak'ın da bulunduğunu ifade etmektedir.
Merhum Musannif bu ifadesiyle mevzumuzu teşkil eden ve kendisine Ahmed b. Salih
yoluyla gelen bu hadisin başka bir yoldan takviye edildiği için zayıflıktan
kurtulup Hasen derecesine yükseldiğini ifade etmek istemektedir.
Tîbî'nin ifadesine
göre; Hz. Peygamberin Mekke'den Medine'ye giderken Azver denilen yere yakın
bir yerde inip de orada ümmetine dua etmesi, oranın bir hususiyetinden değil,
sadece orada kendisine inen bir vahiyden dolayıdır. Hanefi ulemasından
Aliyyü'l-Kariye göre; ümmetin avamı ve havası için böylesine dua edilen bir
yer hususiyetten uzak olamaz.
Konumuzla ilgili hadis-i
şerifte Rasûl-ü Zişan Efendimizin daha dünyada iken, ümmeti için şefaatta
bulunduğu ve bu şefaatinin kabul edildiği, ümmeti hakkındaki bu isteğinin
kabul edildiğini görünce, şükür secdesine vardığı ifade edilmektedir.
Şefaat; birisi için
ricacı, istirhamcı yalvarıcı ve aracı olmak demektir. Istılahta şefaat;
Peygamber Efendimizin ve diğer büyük zatların ahifet gününde, bir kısım,
günahkar mü'minlerin affedilmeleri ve itaatli mü'minlerin de yüksek mertebelere
ermeleri için, Allah Teâlâ'dan niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır.
Şefaat aslında Allah'a
mahsus bir haktır.[Zümer 44] Diğer insanların şefaatçi olmaları ancak onun izni
iledir.[Yunus 3] Kafirler şefaatten mahrum kalacaklardır.[En'am 70] Bir rahmet
kapısı olan şefaatten istifade edemeyeceklerdir.
Ahirette, bütün
insanlara muhakeme ve muhasebenin bir an evvel yapılması için, en büyük
şefaatte bulunacak olan Peygamber Efendimizdir. Yani şefaat kapısını o
açacaktır. Onun, bu şefaatine şefaat-i uzma (büyük şefaat) denir.Onun bu
şekilde sahip olduğu yüksek makam ve imtiyaza da Makam-ı Mahmud denir.[Ahmed b.
Hanbel, II 444.]
Allah Teâlâ bu şefaati
kabul buyurup ahiret muameleleri için emir buyuracaktır.
İlk şefaatten sonra,
diğer peygamberlere, alimlere, şehidlere şefaat etmek için izin verilecektir.[İbn
Mace, Zühd] Yine meleklere ve bazı müminlere de şefaat etmeleri için müsaade
edilecektir.[Buhârî, tevhid] Yine kişinin tuttuğu oruç ve okuduğu Kur'an,
Kıyamet gününde kendisine şefaatçi olacaktır.[Ahmed b. Hanbel, II 74.]
Rasûl-i Zişan efendimizin
şefaatinden istifade etmeyecek bir kul bile yoktur. Az da olsa her kul onun
şefaatinden istifade edecektir.
İmam Nevevi'nin
açıklamasına göre; şefaat beş mertebede olacaktır.
1. Haşirde olan
korkulardan kurtarmak için şefaat. Nitekim, bütün insanlar haşirde hesaba
çekilmek üzere korkulu anlar geçirirken, önce Hz. Adem'e daha sonra sıra ile
Hz. Nuh, İbrahim, Musa, İsa (a.s) hazretlerine şefaat etmeleri ricasıyla
başvurup da bu ricalarından olumlu bir netice alamadıklarını görünce, Hz.
Peygamber efendimize başvururlar ve onun ricasıyla hepsi oradan
kurtulurlar.[Müslim, iman, birr; Buharı, enbiya]
2. Bir topluluğu
hesapsız olarak cennete koymak için şefaat.[Buhârî, Enbiya]
3. Hesabı görülmüş ve
azaba müstehak olmuş bir topluluğu cehenneme girmekten kurtarmak için yapılacak
olan şefaat.
Nitekim İmam Müslim'in
naklettiği "Sizin peygamberiniz -Ya Rabb selamet ver- der."
anlamındaki hadis-i şerif buna delalet eder.[bk. Şerh ale'l-mevahib, Zürkani,
VIII, 380.]
4. Asilerin cehenneme
girenlerini cehennemden çıkarmak için yapacağı şefaat.. Nitekim Buhari'nin
rivayet ettiği, "Muhammedîn şefaatiyle bir topluluk ateşten çıkarılıp
cennete konur. Bunlar cehennemlikler diye isimlendirilmiş olanlardır"
anlamındaki hadis buna delalet eder,
5. Dereceleri
yükseltmek için olacak şefaat; İmam Nevevi Ravza isimli eserinde bu şefaatin
sadece peygamberimize has bir şefaat olduğunu zikretmekle yetinmiş, delilini
zikretmemiştir.
Kadı Iyaz, bu
şefaatlere bir altıncısını da ilave ederek "Rasûlullah efendimizin amcası
Ebû Talib'e azabının hafifletilmesi için ettiği şefaat altıncı şefaattir"
demiştir. Hz. Peygamber, şerefli kabrini ziyaret edenlere de şefaat edeceği
gibi, ayrıca müezzine icabet edene ve salihlerin kusurlarım gördüğü halde onları
görmezden gelenlere de şefaat edecektir. Ancak bu zümreler, yukarıda geçen beş
sınıfın dışında değillerdir.
et-Tâc musannifinin
açıklamasına göre, yukarıda beş maddede zikrettiğimiz şefaat çeşitlerinden,
birinci ile ikinci sadece Fahr-i kainat efendimize aittir.[bk et-Tâc, eş-Şeyh
Mansur Ali Nasıf V, 383.]
Bezlü'l-Mechûd yazarı
eş-Şeyh Halil Ahmed'in beyanına göre, mevzu-muzu teşkil eden hadis-i şerifte
Rasûl-ü zişan efendimizin ilk duasında, bağışlananların (icabet) ümmetinin
üçtebirini teşkil ettiğinden bahsedilen zümre, sabikun denilen ve İslamî
hakikatleri öğretmek için canla başla çalışan ve hayırda yarışı kazanan
müslümanlardır. İkinci duadan sonra bağışlananlar-sa, Allah'ın kitabından
ayrılmayarak ömürlerinin ekserisini adalet üzerine geçiren müslümanlardır.
Üçüncü duadan sonra bağışlananlarsa nefislerine zulmedenlerdir.
Hz. Peygamberin bu üç
zümreden birincisiyle, ikincisine şefaati, onları haşirde beklemekten kurtarma
şeklinde olacaktır. İlk iki zümreye şefaatin onların makam ve derecelerinin
yükselmesi şeklinde olabileceği düşünülebilir. Çünkü bu iki zümre cennete
Rasûl-ü ekremin şefaatıyla değil Allah'ın rahmetiyle gireceklerdir. Nitekim
Taberani'nin İbni Abbas'dan mevkuf olarak naklettiği bir hadis-i şerifte
"Önce hesabı olmayanlar, adalet edenler, Allah'ın rahmetiyle cennete
girerler. Sonra kendine zulmedenler ve Araf ehli Rasûlullah (S.A.V.)'in
şefaatıyla cennete girerler.[bk Şerh ale'l-mevahib, Zerkani, VIII, 381.]
buyurmuştur.