بَاب
فِي أَمَانِ
الْمَرْأَةِ
155. Kadının Eman
Vermesi
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
قَالَ
أَخْبَرَنِي
عِيَاضُ بْنُ
عَبْدِ
اللَّهِ عَنْ
مَخْرَمَةَ بْنِ
سُلَيْمَانَ
عَنْ
كُرَيْبٍ
عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ
قَالَ
حَدَّثَتْنِي
أُمُّ
هَانِئٍ
بِنْتُ أَبِي
طَالِبٍ
أَنَّهَا
أَجَارَتْ
رَجُلًا مِنْ
الْمُشْرِكِينَ
يَوْمَ
الْفَتْحِ فَأَتَتْ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَذَكَرَتْ
ذَلِكَ لَهُ
فَقَالَ قَدْ
أَجَرْنَا
مَنْ
أَجَرْتِ
وَأَمَّنَّا
مَنْ أَمَّنْتِ
İbn Abbas'dan demiştir
ki: Ebû Talib'in kızı Ümmü Hanî, kendisine (gelerek) -Fetih günü müşriklerden
birini himayesine aldığını ve Peygamber (S.A.V.)'e varıp bunu haber verdiğini
(Hz. Peygamberin de) "Senin himayene aldığın kimseyi biz de himayemize almışızdır.
Senin eman verdiğin kimseye biz de eman vermişizdir." buyurduğunu
söylemiştir.
İzah:
Buharî, cizye, Salat,
edeb; Müslim, müsafirin; Tirmizî, siyer; Darimî, salat, siyer; Muvatta sefer;
Ahmet b. Hanbel, VI, 341, 343, 423, 425.
Hz. Ümmü Hani'nin
himayesine aldığı kimse Haris b. Hişam b. Muğire el-Mahzumi'dir.
Eman: Güvene ulaşması
hususunda düşmana verilen söz veya yapılan işaretten ibarettir.[bk. Hukuk-u
İslamiye Kamusu, Bilmen Ömer Nasuhi III, 336.] Emanın rüknü, emanı bildiren
şeylerdir. Bu cihetten eman üç kısma ayrılır:
1. Eman-ı sarih (sarih
eman): Bir kimseye karşı "Sana eman verdim", "Siz
eminsiniz", "Size bir zarar yoktur" gibi bir tabirle verilen
emandır.
2. Eman bilkitâbe
(yazıyla verilen eman): Ehl-i harbe emanname gönderilmek suretiyle verilen
emandır.
Şu kadar var ki: Bu
emannameyi gönderen zatın emin, müslüman, diğer şartlan taşıyan kimse olduğu
malum olmalıdır. Bunlar delilleriyle bilinmedikçe eman tahakkuk etmiş olmaz.
3. Eman bilkinâye
(kinaye ile eman) Emanı işrab ve ifnam eden bir tabir veya bir işaretle
verilen emandır. "Geliniz" "korkmayınız" diye kendilerine
hitabedilen şahıslar, bunun eman olduğuna zahib bulundukları takdirde emana
nail olmuş olurlar.
Bu mevzuda
Dürrü'1-Muhtarda şöyle deniyor: "Hür erkeğin veya kadının, her ne kadar
fasık, yahut kör, yahut ihtiyar olsa bile, yahut cihad için kendilerine izin
verilmiş çocuk veya köle de olsa, eman verdiği kafirler öldürülemez.
Müslümanlar, emanı bildikten sonra her ne kadar kafirler o lisanı bilmeseler
bile öldürülemezler. Ancak kafirlerin emanı müslümanlardan işitmeleri şarttır.
Kafirler müslümanlardan uzak bir yerde oldukları için emanı işitmezlerse, bu
emana itibar edilmez.[bk. İbn Abidin, Terceme, Davudoğlu, A. VIII, 391.]