DEVAM: 154. Elçiler
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
أَخْبَرَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ أَبِي
إِسْحَقَ عَنْ
حَارِثَةَ
بْنِ
مُضَرِّبٍ
أَنَّهُ
أَتَى عَبْدَ
اللَّهِ
فَقَالَ مَا
بَيْنِي
وَبَيْنَ
أَحَدٍ مِنْ
الْعَرَبِ
حِنَةٌ
وَإِنِّي
مَرَرْتُ بِمَسْجِدٍ
لِبَنِي
حَنِيفَةَ
فَإِذَا هُمْ
يُؤْمِنُونَ
بِمُسَيْلِمَةَ
فَأَرْسَلَ إِلَيْهِمْ
عَبْدَ
اللَّهِ
فَجِيءَ
بِهِمْ فَاسْتَتَابَهُمْ
غَيْرَ ابْنِ
النَّوَّاحَةِ
قَالَ لَهُ
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
لَوْلَا
أَنَّكَ رَسُولٌ
لَضَرَبْتُ
عُنُقَكَ
فَأَنْتَ الْيَوْمَ
لَسْتَ
بِرَسُولٍ
فَأَمَرَ
قَرَظَةَ
بْنَ كَعْبٍ
فَضَرَبَ
عُنُقَهُ فِي
السُّوقِ
ثُمَّ قَالَ
مَنْ أَرَادَ
أَنْ يَنْظُرَ
إِلَى ابْنِ
النَّوَّاحَةِ
قَتِيلًا بِالسُّوقِ
Harise b. Mudarrab'dan
rivayet olunmuştur ki, Abdullah İbn Mes'ud (r.a) in yanına varıp "Bende
hiçbir Arab'a karşı düşmanlık yoktur. Hanife oğullarının mescidine uğradım. Bir
de ne göreyim, hepsi Müseyleme'ye. inanıyorlar." demiş. Bunun üzerine Abdullah
(b. Mes'ûd) onlara haber gönder (ip huzuruna gelmelerini iste) di. Kısa bir
süre sonra hepsi (huzuruna) getirildi. (Hz. Abdullah) İbnü'n-Nevvaha'dan başka
hepsinden tevbe etmelerim istedi (ve) Îbnü'n-Nevvaha'ya dönerek -sen
Müseyleme'nin elçisi olarak geldiğin zaman ben Rasûlullah (S.A.V.)'ı (sana
hitaben):
"Eğer sen elçi
olmasaydın boynunu vururdum." derken işittim. Sen bugün (artık) elçi
değilsin- dedi ve Karaza b. Ka'b'a (İbnü'n-Nevvaha'yı öldürmesi için) emir
verdi. (Karaza da) Sokakta onun boynunu vurdu. Sonra (Hz. Abdullah veyahut
Karaza) "Kim İbnti'n-Nevvaha'yı sokakta ölü olarak görmek istiyorsa"
(Gitsin onu sokakta ölü olarak görsün) dedi.
AÇIKLAMA:
Hz. Harise b.
Mudarrab'ın Abdullah b. Mes'ûd'un huzurunda "Bende hiçbir Arab'a karşı kin
yoktur" demekten maksadı, herhangi bir düşmanlık ve kin tesiri altında
konuşmadığını ve Hanife oğullan hakkında söyleyeceği sözlerde hissi olmadığını,
anlatarak Hz. Abdullah'ın kendisine güvenini sağlamak ve söyleyeceği sözlerin
doğruluğuna onu inandırmaktır.
Hz. îbn Mes'ûd, Rasûlü
zişan efendimizin -"Eğer sen elçi olmasaydın, boynunu
vururdum."sözünden İbn Nevvâha'nınöldürülmesi gerektiği halde elçilik
görevinde bulunduğu için onu öldürmediği manasını çıkarmış, sonra da ondan
elçilik görevi kalkınca, tevbeye davet etmeden onun boynunu vurmuştur.
Bu hadis-i şerif,
küfrünü içinde gizleyip de tevbe etmediği anlaşılan bir kimseyi Öldürmenin caiz
olduğunu söyleyen İmam Malik'in delilidir. Gerçi Hanife oğullarının bir îsjam
ülkesi olan Kufe'de küfürlerini izhar etmeleri mümkün değildi. Hz. Harise b.
Mudarrab onların içlerine girerek hallerine yakından vakıf olmuştu. O sırada
Kufe'de vali bulunan Abdullah bin Mes'-ud (r.a) durumu öğrenince onları tevbeye
davet etmişti. Hz. İbn Mes'ud'un bunların Müseyleme'ye kesin bir şekilde iman
etmeyip de sadece kalplerinde Müseyleme'ye karşı bir meyil olduğunu, fakat ona
kesin bir şekilde iman etmediklerini hissettiği için onları tevbeye davet etmiş
ve tevbeleri sonunda serbest bırakmış olabilir. Fakat onların, Müseyleme'ye
kesin bir şekilde inanıp İslam'dan döndüklerine inanmış olsaydı İbnü'n-Nevvaha
gibi onları da öldürürdü. Hattâbî'nin açıklamasına göre; Hz. Abdullah'ın,
İbnü'n-Nevvaha'yı öldürdüğü halde diğerlerini tevbeye davet ederek tevbeleri sonunda
onları serbest bırakmasının sebebi budur. İbnii'n-Nevvaha'yı ise tevbeye davet
etmeye lüzum görmemiştir. Çünkü o küfrünü açıklıyor ve halkı açıkça
Müseyleme'ye inanmaya davet ediyordu.