بَاب
مَنْ أَجَازَ
عَلَى
جَرِيحٍ
مُثْخَنٍ يُنَفَّلُ
مِنْ
سَلَبِهِ
139. Çökertilmiş
Yaralı Bir Düşmanı Öldüren Kimse Onun Selebinin Bir Kısmını Alabilir
حَدَّثَنَا
هَارُونُ
بْنُ
عَبَّادٍ
الْأَزْدِيُّ
قَالَ
حَدَّثَنَا
وَكِيعٌ عَنْ
أَبِيهِ عَنْ
أَبِي
إِسْحَقَ عَنْ
أَبِي
عُبَيْدَةَ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
مَسْعُودٍ
قَالَ
نَفَّلَنِي
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَوْمَ
بَدْرٍ
سَيْفَ أَبِي
جَهْلٍ كَانَ
قَتَلَهُ
Abdullah b. Mes'ûd'dan
rivayet olunduğuna göre: "Bedir (savaşı) günü Rasûlullah (s.a.v.) Ebu
Cehl'in kılıcını nefel olarak bana verdi."
(Bu
hadis İbn Mes'ud'dan nakleden ravi der ki) Onu (Abdullah b. Mes'ûd) öldürdü,
(ama onu esas yaralayarak çökertenler Muavviz İbn Afra ile Muaz b. Afra'dır)
İzah:
"Nefl"
kelimesi; lugatta ziyade manasına gelir.
Fıkıhta ise,
gazilere ganimetteki hisselerinden
fazladan verilen mala denir.
Bu hadis, bir kimsenin
yaralayarak çökertmiş olduğu düşman askerini öldüren mücahidin o kafirin
selebini alabileceğine delalet etmektedir. Bilindiği gibi Ebû Cehl'in kafasını
keserek ölümünü gerçekleştiren Abdullah b. Mes'ud (r.a.) ise de, aslında onu
yaralayarak çökerten ve kendini müdafaa edemez hale getirenler; Muavviz b. Afra
ile Muaz b. Afra isimli iki kardeştir. Rasûli zişan efendimiz, Ebû Cehl'in
kılıcını İbn Mes'ûd (r.a.) e vermiştir. Bu hadisin sonunda bulunan "Onu
(Abdullah b. Mes'ûd) öldürdü." cümlesinin bu hadisi Hz. İbn Mes'ud'dan
rivayet eden Ebu Ubeyde'ye ait bir söz olmasi ihtimali bulunmakla beraber Hz.
tbn Mes'ud'un yukarıdaki cümlelerinden ayrı olarak, başlıbaşına ilave ettiği
veya iltifat yoluyla söylediği bir cümle olması ihtimali de vardır.
Avnu'l-Ma'bud yazarının el-Münziri'den naklettiğine göre, Ebû Ubeyde, aslında
babası İbn Mes'ud (r.a.)'den hiç hadis işitmemiştir. Binaenaleyh bu hadis münkatıdır.
Bu hadisi şerif,
Müslim'in sahihinde geçen "...Onu ikiniz de öldürmüşsünüz, buyurdu ve Ebû
Cehl'in üzerindeki eşyanın Muaz b. Amr b. el-Cemuh'a verilmesine
hükmetti."[Müslim, cihâd] mealindeki hadis-i şerife aykırıdır. Çünkü
mevzuumuzu teşkil eden hadis-i şerifte, Rasû!-ü Ekrem'in, Ebû Cehl'in kılıcını
İbn Mes'ud'a verdiği ifade edilirken Müslim'in rivayet ettiği hadiste, Muaz b.
Amr b. el-Cemuh'a verdiği ifade ediliyor.
Bezlü'l-Mechûd yazan bu
mesele ile ilgili olarak şu açıklamayı yapıyor:
"Önce şurasını
belirtmek isteriz ki, Ebu Davud hadisi münkatıdır. İkinci olarak; Zeylai'nin de
Na,sbu'r-Raye'de ifâde ettiği gibi, eğer Ebû Dâvûd hadisinde ifadeedildiği
gibi maktulün selebi onu yaralayana verilmeyip de öldürenlere verilseydi, o
zaman Hz. Peygamberin Ebû Cehl'in selebini Afra isimli bir kadının oğlu olan
Muaz ile Muaz b. Amr arasında bölüştürmesi icabederdi. Çünkü Buhari ile
Müslim'in rivayetlerinde, Ebû Cehl'i bu iki gencin öldürdüğü ifade ediliyor.
Yine Müslim ile Buhari'nin rivayetlerinde Hz. Peygamberin Ebû Cehl'in selebinin
tümünü Muaz b. Amr'e verdiği ifade edilmektedir. Bu uygulama birkaç kişi
tarafından öldürülmüş olan bir maktulün selebinin bunlardan hangisine
verileceği hususunun devlet reisine bırakıldığını, binaenaleyh devlet reisinin
bu selebi istediği kimseye vermekte muhayyer olduğunu ortaya koyar. Beyhaki ise
el-Ma'rife adlı eserinde Hz. Pey gamberin bu tatbikatı Bedr muharebesinde ele
geçen ganimetlerle ilgili özel bir tatbikattır. Çünkü yüce Allah, Bedr
savaşında elde edilen ganimetlerin Hz. Peygambere ait olduğunu ve onu dilediği
gibi taksim etmekte serbest bulunduğunu, Kur'ân-ı Kerim'in de açıkça
bildirmişti. Hz. Peygamber Bedr ganimetlerini dilediği gibi dağıttı, hatta
savaşa katılmayanlara bile ganimetten pay verdi. Sonra ganimetlerin nasıl
taksim edileceğini belirleyen yeni ayetler nazil olunca, bu uygulama
yürürlükten kaldırıldı ve Rasûlü Ekrem de sele-bin katile ait olacağına
hükmetti. Daha sonra bu hüküm hiç değişmemek üzere yürürlükte kaldı[Zeylaî,
Nasbu'r-Raye, III, 432.] diyor.
Üçüncü olarak şunu
belirtmek isteriz; aslında Ebû Cehl'in tüm selebi-nin Muaz b. Amr'in hakkı
olduğu halde Hz. Peygamber onun gönlünü yaparak sadece kılıcını, İbn Mes'ûd'a
verilmesine onu ikna etmiş, sonra da kılıcı İbn Mes'ûd (r..a.)'a vermiş
olabilir."[bk. Bezlu'l-Mechûd c. 12, s. 315.] Her ne kadar yukarıda mealini
sunduğumuz Müslim hadisinin sonunda Ebû Cehl'i Muaz b. Amr ile Muaz b.
Afra'nın öldürdükleri bildiriliyorsa da, Müslim ile Buhari'nin ittifakla
rivayet ettikleri diğer bir hadis-i şerifte onun Afra isimli bir kadının iki
oğlu öldürdüğü, Müslim'in diğer bir rivayetinde de Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'un
başını kestiği kaydedilmektedir. Kadı Iyaz *'ekseriyetle siyer ulemasının kavli
budur" diyor.
Nevevî, bu rivayetlerin
arasını bulmuş ve Ebû Cehl'in katline, bunların hepsi iştirak etmiştir. Onu
müdafaadan aciz hale getiren darbeyi Muaz b. Amr vurmuş, İbn Mes'ûd can
çekişirken kafasını koparmıştır, demiştir.[Davudoğlu A. Sahih-i Müslim, Tercemc
ve Şerhi, VIII, 492-493.]
Selebin katile
verilmesiyle ilgili görüşler 2712-2718 numaralı hadislerin şerhinde
geçtiğinden, burada tekrara lüzum görmüyoruz. Ancak şu kadarını ilave edilim
ki, yaralı bir düşman askerini öldüren mücahid, İmam Ah-med ile İmam Şafiî'ye
göre maktulün selebini alamaz. İmam Malik'e göre selebin kime verileceğini
tayin etme yetkisi devlet reisine verilmiştir. Hanefi-lere göre ise, düşman
askeri aldığı ilk yarayla kendini savunamaz bir duruma düşmüşse, onun selebini
onu ilk yaralayan mücahid alır. Eğer aldığı yara onu güçsüz duruma
düşürmemişse, ona ikinci darbeyi indirerek onu öldüren kimse alır.