DEVAM: 26-27. Lian
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
بَشَّارٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ أَبِي
عَدِيٍّ
أَخْبَرَنَا
هِشَامُ بْنُ
حَسَّانَ
حَدَّثَنِي
عِكْرِمَةُ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
أَنَّ
هِلَالَ بْنَ
أُمَيَّةَ
قَذَفَ
امْرَأَتَهُ
عِنْدَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِشَرِيكِ
ابْنِ
سَحْمَاءَ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
الْبَيِّنَةُ
أَوْ حَدٌّ
فِي ظَهْرِكَ
قَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
إِذَا رَأَى
أَحَدُنَا رَجُلًا
عَلَى امْرَأَتِهِ
يَلْتَمِسُ
الْبَيِّنَةَ
فَجَعَلَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
الْبَيِّنَةُ
وَإِلَّا
فَحَدٌّ فِي
ظَهْرِكَ
فَقَالَ
هِلَالٌ وَالَّذِي
بَعَثَكَ
بِالْحَقِّ
نَبِيًّا إِنِّي
لَصَادِقٌ
وَلَيُنْزِلَنَّ
اللَّهُ فِي
أَمْرِي مَا
يُبْرِئُ
بِهِ ظَهْرِي
مِنْ
الْحَدِّ
فَنَزَلَتْ
وَالَّذِينَ
يَرْمُونَ
أَزْوَاجَهُمْ
وَلَمْ
يَكُنْ
لَهُمْ
شُهَدَاءُ
إِلَّا أَنْفُسُهُمْ
فَقَرَأَ
حَتَّى
بَلَغَ مِنْ الصَّادِقِينَ
فَانْصَرَفَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَرْسَلَ
إِلَيْهِمَا
فَجَاءَا
فَقَامَ
هِلَالُ بْنُ
أُمَيَّةَ
فَشَهِدَ
وَالنَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
اللَّهُ
يَعْلَمُ أَنَّ
أَحَدَكُمَا
كَاذِبٌ
فَهَلْ
مِنْكُمَا
مِنْ تَائِبٍ
ثُمَّ
قَامَتْ
فَشَهِدَتْ فَلَمَّا
كَانَ عِنْدَ
الْخَامِسَةِ
أَنَّ غَضَبَ
اللَّهِ عَلَيْهَا
إِنْ كَانَ
مِنْ
الصَّادِقِينَ
وَقَالُوا
لَهَا
إِنَّهَا
مُوجِبَةٌ
قَالَ ابْنُ
عَبَّاسٍ
فَتَلَكَّأَتْ
وَنَكَصَتْ حَتَّى
ظَنَنَّا
أَنَّهَا
سَتَرْجِعُ
فَقَالَتْ
لَا أَفْضَحُ
قَوْمِي
سَائِرَ الْيَوْمِ
فَمَضَتْ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
أَبْصِرُوهَا
فَإِنْ
جَاءَتْ بِهِ
أَكْحَلَ
الْعَيْنَيْنِ
سَابِغَ الْأَلْيَتَيْنِ
خَدَلَّجَ
السَّاقَيْنِ
فَهُوَ
لِشَرِيكِ
ابْنِ
سَحْمَاءَ
فَجَاءَتْ بِهِ
كَذَلِكَ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَوْلَا مَا مَضَى
مِنْ كِتَابِ
اللَّهِ
لَكَانَ لِي
وَلَهَا
شَأْنٌ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
وَهَذَا
مِمَّا
تَفَرَّدَ
بِهِ أَهْلُ
الْمَدِينَةِ
حَدِيثُ ابْنِ
بَشَّارٍ
حَدِيثُ
هِلَالٍ
İbn Abbâs (r.a.)'dan
rivayet edildiğine göre, Hilâl b. .Ümeyye Nebi (s.a.v.)'in huzurunda, karısını
Şerîk b. Sehmâ ile zînâda bulunmakla suçladı. Nebi (s.a.v.) de Hilâl’e "(Dört)
şahid(ini) (hazırla) yahut da arkana hadd (vurulacaktır)" buyurdu. Bunun
üzerine Hilâl: "Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim birimiz karısının üzerinde bir
erkek görürse, şahit mi aramaya gidecek? (o kimse şâhid getirinceye kadar,
işini bitirip savuşup) gitmez mi? diye karşılık verdi. Rasûl-i Ekrem de: "Sen
şahidlerini hazırla, yoksa arkana hadd (vurulacaktır)" demeye devam etti.
Bunun üzerine Hilâl (b. Ümeyye); Seni hak Nebi olarak gönderen (Allah)'a yemîn
ederim ki, gerçekten ben doğru söylüyorum ve (eminim ki) Allah benim bu işim
hakkında benim arkamı hadden kurtaracak bir şey (âyet) indirecektir, dedi. Bunun üzerine,
"Eşlerine (zînâ
suçu) atan ve kendilerinden başka şahitleri bulunmayan kimseler...[Nur 6] âyeti
indi ve (Hz. Nebi de bu âyeti) “doğru söyleyenlerdendir," kavli şerifine
kadar okudu ve (âyeti) bitirince onlara haber gönderdi ikisi de geldiler (önce)
Hilâl ayağa kalkıp şehâdette bulundu. Nebi (s.a.v.) de,
"Muhakkak ki Allah
birinizin yalancı olduğunu biliyor (bu durumda) ikinizden tevbe edecek (birisi)
var mıdır?" diye sordu. Sonra (Hilâl'in karısı) kalkıp şehâdette bulundu
ve "Eğer (kocası) doğru söylüyorsa Allah'ın gazabının kendi üzerine
olmasını" (ifâde eden) beşinci yemîne gelince (orada bulunanlar) ona: Bu
(şehâdet azabı) mucibdir, diye ikazda bulundular.
îbn Abbas diyor ki;
Bunun üzerine kadın biraz yavaşlayıp durakladı. Hatta biz kadını (şehâdette
bulunmaktan) vaz geçecek zannettik, derken (kadın kendini toparlayıp);
Şimdiye kadar şerefle
yaşamış (olan) kavmimi (ben bundan sonraki günlerde) rezîl ve rüsvây etmem,
diyerek liân yemînini yerine getirdi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.); "Bu
kadın'a dikkat ediniz! Eğer gözleri sürmeli iri kalçalı, kalın baldırlı, bir
çocuk dünyaya getirirse, çocuk Şerik b. Sehmâ'ya aittir," buyurdu. (Kadın
da gerçekten) böyle bir çocuk dünyaya getirdi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) "Eğer
Allah'ın kitabının (liân hakkındaki) hükmü infaz edilmemiş olsaydı, benîm ile
bu kadın için (başka) bir durum vardı (yani ben o kadına zînâ haddi
uygulardım)" buyurdu.
İzah:
Buhârî, tefsîr Sûre;
Tirmizî, tefsîr Sûre; îbn Mâce, talâk; Ahmec b. Hanbel, I, 239; V, 294.
Ebû Dâvud dedi ki: Bu
îbn Beşşâr hadîsi (yâni) Hilâl (b. Ümeyye) hadisesi (sadece) Medînelilerin
rivayet ettiği hadîs(ler)dendir.
Hilâl b. Ümeyye'nin
zînâ isnâd ettiği Şerik, Habeşli yahut da Yemenli olduğu zannedilen Sehmâ
isimli bir kadının oğludur. Babası ise 2245 numaralı hadîs-i şerifte sözü geçen
Asım b. Adiyy'in amcasının oğlu Abdetu'I-Aclânî'dir. Bilindiği gibi karısının
zînâ ettiğini iddia eden birinin, kadınla erkeği zînâ halinde, yâni tam bir
cinsel birleşme halinde gördüğünü dört şahidin şehâdetiyle isbâtlaması gerekir.
Isbâtlayamadıği takdirde Namuslu ve hür kadınlara (zînâ isnadı ile) iftira atan
sonra (bu konuda) dört şahid getiremeyen kimselerin herbi-rin)c de seksen
değnek vurun. Onların şahidliklerim de
ebedi) yen kabul etmeyin. Onlar fâsıkların tâ kedileridir. Meğer ki bu
hareketten sonra tevbe ve (hallerini) islâh edeler. Allah çok yarhğayıcı, çok
esirgeyicidir"[Nur 4-5.] âyet-i kerîmesi gereğince iftiracı olarak ona
seksen değnek vurulur. Bu bakımdan Rasûl-i Ekrem efendimiz, karısının Şerîk ile
zînâ ettiğini iddia eden Hilâl b. Ümeyye'ye; "Dört şahidini (hazırla) yahut
da arkana hadd vurulacaktır'' buyurmuştur. Bu durum yukarıda mealini sunduğumuz
kazif âyetinin bu olaydan önce inmiş olduğunu gösterir. Bu mevzûyu 4452
numaralı hadîsin şerhinde inşallah tekrar ele alacağız.
Mevzûmuzu teşkîl eden
hadîs-i şerifle Buhârî'nin rivayet ettiği bir hadîsin Nûr sûresinin, liânla
ilgili (6-9.) numaralı âyetlerinin Hilâl b. Ümeyye hakkında indiğini ifâde
ederken 2245-2252 numaralı hadîs-i şeriflerin, sözü geçen âyetlerin Hz. Uveymir
hakkında indiğini ifâde etmeleri bu hadîsler arasında bir çelişki bulunduğunu
göstermez. Çünkü aynı olay birbirine yakın tarihlerde her iki zâtın da başına
geldiğinden sözü geçen âyet-i kerîmelerin inmesine her iki şahıs da sebeb olmuş
olabilirler.