بَاب
الصَّدَاقِ
27-28. Mehir
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مُحَمَّدٍ
النُّفَيْلِيُّ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ الْعَزِيزِ
بْنُ
مُحَمَّدٍ
حَدَّثَنَا
يَزِيدُ بْنُ
الْهَادِ
عَنْ
مُحَمَّدِ
بْنِ إِبْرَاهِيمَ
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ
قَالَ
سَأَلْتُ
عَائِشَةَ
رَضِيَ اللَّهُ
عَنْهَا عَنْ
صَدَاقِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَتْ ثِنْتَا
عَشْرَةَ
أُوقِيَّةً
وَنَشٌّ فَقُلْتُ
وَمَا نَشٌّ
قَالَتْ
نِصْفُ
أُوقِيَّةٍ
Ebû Seleme (r.anha)'dan;
demiştir ki: Ben, Âişe (r.anha)'ye Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
mehrini sordum, On iki okka ile bir ness'dir. diye cevap verdi. Bunun üzerine:
Ness nedir? dedim. Yarım okkadır, dedi.
Diğer tahric. Müslim,
nikah; İbni Mace, nikah (1886); Dârimi, nikah
AÇIKLAMA:
"Sadak"
kelimesi mehir manasına gelir. Bu kelimeyi "kitâb" vezninde
"sıdâk" diye telaffuz etmek de caizdir. Çoğulu "suduk"
gelir. Hicaz halkı bu kelimeyi "sadüka" şeklinde telaffuz ederler.
Nitekim "Kadınlara mehirlerini (bir hak olarak) gönül hoşluğuyla verin.
Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarsa onu da afiyetle
yeyin."[Nisâ 4] âyet-i kerîmesinde bu kelime "saduka" şeklinde
geçmektedir." Temim lügatında "sıdka" şeklinde telâffuz edilen
bu kelime bazan "sudka" şeklinde de telâffuz edilir.
Mehrin meşrûiyyeti
kitap ve sünnetle sabittir. Kitaptan delilîli, "Bunlardan ötesini,
iffetli yaşamak, zînâ etmemek şartıyla mallarınızla istemeniz (mehirlerini
vererek evlenmeniz) size helâl kılındı. O halde onlardan ne kadar
yararlandınızsa, ona karşılık, kesilen ücretlerini (mehirlerini) bir hak olarak
verin"[Nisâ 24] âyet-i kerîmesidir.
Nikâhta mehrin
meşruluğunun sünnetten delîü ise, bu kısımda gelecek hadîslerdir.
Konumuzu teşkîl eden
hadîsin birinci cümlesi İbn Mâce'nin rivayetinde "Hz. Aişe'ye Resûlullah
(s.a.v.)'in eşlerinin mehirleri ne kadardır? diye sordum" şeklinde
geçmektedir. Netice itibariyle Ebû Davud'un rivayetinden farklı değildir.
Hadîs sarihlerinin beyânına göre, metinde geçen okka'dan maksat Hicaz
Okkasıdır. Bir hicaz okkası kırk dirhem olduğuna göre on iki buçuk okkalık bir
mehir beş yüz dirhem (gümüş) eder. Nitekim Müslim'in rivayetinde de
"Bunların toplamı beş yüz dirhem (gümüş) eder" cümlesi bulunmaktadır.
Şafiî ulemâsı bu
hadîs-i şerîfe bakarak mehrin en az beş yüz (500) dirhem olmasının müstehâb
olduğunu söylemişlerse de bazıları Hz. Âişe'-nin bu rivayetini "Resûl-ı
Ekrem (s.a.v.)'in ailelerinin hepsine de aynı miktarda mehir vermemiştir,
fakat ailelerine ödediği mehrin miktarı genellikle beş yüz dirhemden aşağı
düşmemiştir." şeklinde yorumlamışlardır. Gerçekten de Hz. Hatice
Validemizin mehri beş yüz dirheme varmazken Hz. Ümmü Habibe'nin mehrini Habeş
Kralı Necaşi'nin dört bin dinar (gümüş) üzerinden ödediği bilinmektedir. Fakat
Necaşi'nin verdiği bu para Resûl-i Ekrem'in emri ile değil, kendi tarafından
bir teberru* ve Resûlullah (s.a.v.)'e bir ikram idi.[bk. 2108 numaralı hadîs.]
Bunun yanında Hz. Safiyye ile Hz. Cüveyri-ye'nin mehri Resûl-i Ekrem tarafından
azad edilmeleridir.[bk. 2054 ve 3931 no'lu hadisler.]
İmâm Ebû Hanife ve
Mâlik (r.anhuma)'nın da dahil bulunduğu bâzı fukaha mehrin asgari miktarının
hadîs-i şeriflerle on dirhem olarak belirlendiğini ileri sürmüşlerdir. Kırk,
yirmi ve elli dirhemi asgari miktar olarak görenler de vardır. Bu ihtilâfın
sebebi Peygamber (s.a.v.), sahabe ve tâbiûn devrinde bu mevzûdaki tatbikat ve
sözlerin çeşitli şekillerde te'vîl ve tefsîr edilmesidir.[Deliller için bk.
Buhârî, nikâh; Karaman, H. Mukayeseli İslâm Hukuku, 282, 283.]
İMihrin yukarısı için
belli bir sınır bulunmadığına dâir ulemânın icmâî vardır. Çünkü Allah teâlâ
Hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inde "O kadınlardan birine kınlar vermiş
olsanız..."[Nisâ 20] buyurmuştur. Kıntar; bazılarına göre bin ikiyüz okka
altındır. Bazıları "kıntar" "bir öküz derisinin alabileceği altındır"
demiş, bir takımları da "yetmiş bin miskal" demiştir. "Yüz rıtl
altındır" diyenler de vardır. Hz. Ömer mehrin en yükseğini Peygamber
(s.a.v.)'in zevcelerinin mehirleri kadar yapmak ve fazlasını Beyt-ül-mâl'e vermek
istemiş, hatta bu fikrim hutbede söylemişti. Fakat bir kadın az önce
tercümesini sunduğumuz Nisa Sûresinin yirminci âyetini delil getirerek itirazda
bulunmuş, bunun üzerine Hz. Ömer de "Sizin hepiniz Ömer'den daha
fakirisiniz" diyerek sözünden dönmüştür.[bk. Dâvudoğlu, A., Selâmet Yollan,
III, 316-317.]
İslâm kadına, kendisine
rağbet etsinler diye gençliği boyunca bir servet biriktirmesini
yakıştıramamış, bilâkis erkeklerin ona rağbet ettiklerini hediye (mehir) takdîmiyle
sembolize etmelerini istemiştir. Binâenaleyh mehir, kadının bedeli veya ondan
istifâde imkânının karşılığı değil, bir ömür boyu beraber yaşama arzusunun
sembolik alâmetidir ve hediye kabilindendir.[bk. Karaman H., İslâm Hukuku, I,
282.]