SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

NİKAH BAHSİ

<< 2105 >>

بَاب الصَّدَاقِ

27-28. Mehir

 

حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ النُّفَيْلِيُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ الْهَادِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ قَالَ سَأَلْتُ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا عَنْ صَدَاقِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَتْ ثِنْتَا عَشْرَةَ أُوقِيَّةً وَنَشٌّ فَقُلْتُ وَمَا نَشٌّ قَالَتْ نِصْفُ أُوقِيَّةٍ

 

Ebû Seleme (r.anha)'dan; demiştir ki: Ben, Âişe (r.anha)'ye Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mehrini sordum, On iki okka ile bir ness'dir. diye cevap verdi. Bunun üzerine: Ness nedir? dedim. Yarım okkadır, dedi.

 

 

Diğer tahric. Müslim, nikah; İbni Mace, nikah (1886); Dârimi, nikah

 

AÇIKLAMA:

 

"Sadak" kelimesi mehir manasına gelir. Bu kelimeyi "kitâb" vezninde "sıdâk" diye telaffuz etmek de caizdir. Çoğulu "suduk" gelir. Hicaz halkı bu kelimeyi "sadüka" şeklinde telaffuz ederler. Nitekim "Kadınlara mehirlerini (bir hak olarak) gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağış­larsa onu da afiyetle yeyin."[Nisâ 4] âyet-i kerîmesinde bu kelime "saduka" şek­linde geçmektedir." Temim lügatında "sıdka" şeklinde telâffuz edilen bu kelime bazan "sudka" şeklinde de telâffuz edilir.

 

Mehrin meşrûiyyeti kitap ve sünnetle sabittir. Kitaptan delilîli, "Bun­lardan ötesini, iffetli yaşamak, zînâ etmemek şartıyla mallarınızla isteme­niz (mehirlerini vererek evlenmeniz) size helâl kılındı. O halde onlardan ne kadar yararlandınızsa, ona karşılık, kesilen ücretlerini (mehirlerini) bir hak olarak verin"[Nisâ 24] âyet-i kerîmesidir.

 

Nikâhta mehrin meşruluğunun sünnetten delîü ise, bu kısımda gele­cek hadîslerdir.

 

Konumuzu teşkîl eden hadîsin birinci cümlesi İbn Mâce'nin rivayetin­de "Hz. Aişe'ye Resûlullah (s.a.v.)'in eşlerinin mehirleri ne kadardır? diye sordum" şeklinde geçmektedir. Netice itibariyle Ebû Davud'un rivayetin­den farklı değildir. Hadîs sarihlerinin beyânına göre, metinde geçen okka'dan maksat Hicaz Okkasıdır. Bir hicaz okkası kırk dirhem olduğuna göre on iki buçuk okkalık bir mehir beş yüz dirhem (gümüş) eder. Nite­kim Müslim'in rivayetinde de "Bunların toplamı beş yüz dirhem (gümüş) eder" cümlesi bulunmaktadır.

 

Şafiî ulemâsı bu hadîs-i şerîfe bakarak mehrin en az beş yüz (500) dirhem olmasının müstehâb olduğunu söylemişlerse de bazıları Hz. Âişe'-nin bu rivayetini "Resûl-ı Ekrem (s.a.v.)'in ailelerinin hepsine de aynı mik­tarda mehir vermemiştir, fakat ailelerine ödediği mehrin miktarı genellikle beş yüz dirhemden aşağı düşmemiştir." şeklinde yorumlamışlardır. Ger­çekten de Hz. Hatice Validemizin mehri beş yüz dirheme varmazken Hz. Ümmü Habibe'nin mehrini Habeş Kralı Necaşi'nin dört bin dinar (gü­müş) üzerinden ödediği bilinmektedir. Fakat Necaşi'nin verdiği bu para Resûl-i Ekrem'in emri ile değil, kendi tarafından bir teberru* ve Resûlul­lah (s.a.v.)'e bir ikram idi.[bk. 2108 numaralı hadîs.] Bunun yanında Hz. Safiyye ile Hz. Cüveyri-ye'nin mehri Resûl-i Ekrem tarafından azad edilmeleridir.[bk. 2054 ve 3931 no'lu hadisler.]

 

İmâm Ebû Hanife ve Mâlik (r.anhuma)'nın da dahil bulunduğu bâzı fukaha mehrin asgari miktarının hadîs-i şeriflerle on dirhem olarak belir­lendiğini ileri sürmüşlerdir. Kırk, yirmi ve elli dirhemi asgari miktar ola­rak görenler de vardır. Bu ihtilâfın sebebi Peygamber (s.a.v.), sahabe ve tâbiûn devrinde bu mevzûdaki tatbikat ve sözlerin çeşitli şekillerde te'vîl ve tefsîr edilmesidir.[Deliller için bk. Buhârî, nikâh; Karaman, H. Mukayeseli İslâm Hukuku, 282, 283.]

 

İMihrin yukarısı için belli bir sınır bulunmadığına dâir ulemânın icmâî vardır. Çünkü Allah teâlâ Hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inde "O kadınlardan birine kınlar vermiş olsanız..."[Nisâ 20] buyurmuştur. Kıntar; bazılarına göre bin ikiyüz okka altındır. Bazıları "kıntar" "bir öküz derisinin alabileceği altındır" demiş, bir takımları da "yetmiş bin miskal" demiştir. "Yüz rıtl altındır" diyenler de vardır. Hz. Ömer mehrin en yükseğini Peygamber (s.a.v.)'in zevcelerinin mehirleri kadar yapmak ve fazlasını Beyt-ül-mâl'e ver­mek istemiş, hatta bu fikrim hutbede söylemişti. Fakat bir kadın az önce tercümesini sunduğumuz Nisa Sûresinin yirminci âyetini delil getirerek iti­razda bulunmuş, bunun üzerine Hz. Ömer de "Sizin hepiniz Ömer'den daha fakirisiniz" diyerek sözünden dönmüştür.[bk. Dâvudoğlu, A., Selâmet Yollan, III, 316-317.]

 

İslâm kadına, kendisine rağbet etsinler diye gençliği boyunca bir ser­vet biriktirmesini yakıştıramamış, bilâkis erkeklerin ona rağbet ettiklerini hediye (mehir) takdîmiyle sembolize etmelerini istemiştir. Binâenaleyh mehir, kadının bedeli veya ondan istifâde imkânının karşılığı değil, bir ömür boyu beraber yaşama arzusunun sembolik alâmetidir ve hediye kabilindendir.[bk. Karaman H., İslâm Hukuku, I, 282.]