بَاب
زِيَارَةِ
الْقُبُورِ
96-97. Kabirleri
Ziyaret
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ عَوْفٍ
حَدَّثَنَا
الْمُقْرِئُ
حَدَّثَنَا
حَيْوَةُ عَنْ
أَبِي صَخْرٍ
حُمَيْدِ
بْنِ زِيَادٍ
عَنْ يَزِيدَ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
قُسَيْطٍ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ مَا
مِنْ أَحَدٍ
يُسَلِّمُ
عَلَيَّ
إِلَّا رَدَّ
اللَّهُ
عَلَيَّ
رُوحِي
حَتَّى
أَرُدَّ
عَلَيْهِ
السَّلَامَ
Ebû Hureyre (r.a.)'den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Birisi bana
selâm verdiği zaman o'na karşılık vermem için Allah ruhumu bana iade
eder." buyurmuştur.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, II,
527.
Başta Peygamber
Efendimiz olmak üzere bütün peygamberlerin,
kabirlerinde diri oldukları sahih hadislerle sabit iken, burada Resûl-i
Ekrem'in ruhumun bazan cesedinden ayrılıp ba-zan da geri iade edildiğinden
bahsedilmesi hadis ulemâsının dikkatini çekmiş ve bu hususta çeşitli görüşler
ortaya atılmıştır. İmam Süyûtî bu konuda "înbâu'I-ezkiyâ bi hayati'l-enbiyâ"
isimli müstakil bir risale hazırlamıştır.
Süyûtî'ye göre buradaki
hâl cümlesidir ve başında gizli bir harfi vardır. ise, bir atıf harfinden
başka bir şey değildir. Süyûtî’nin bu açıklamasına göre hadisin mânâsı
şöyledir:
"Bana selâm veren
bîr kimse, bana ruhum cesedimde olduğu halde selâm vermiştir ve ben de onun
selâmını alırım."
Bazılarına göre
buradaki "hattâ" sebebiyyet ifâde eder ve hadis "Ona selâm
vermem için Allah ruhumu, bana iade eder" mânâsına gelir. Fakat Süyûtî bu
ikinci görüşü reddetmiştir. Çünkü "hattâ" harfine bu mana verilince,
Resûl-i Ekrem'e selâm verenler adedince ruhunun bedenine girip çıkması gerekir
ki, bu durum Resûl-i Ekrem'in ruhun cesede girip çıkması anında heran azab
duymasını ve kısa süreli de olsa ruhunun bâzan cesedini terk etmesini
icâbettirir. Bu ise, şehidlerin ve Peygamberlerin makamına uygun değildir.
Fakat "hattâ"
harfinin atıf harfi "reddellahu aleyye" cümlesinin de hâl cümlesi
olduğu kabul edilirse bu durum ortadan kalkmış olur.
Yine Süyûtî'ye göre
"redde" kelimesine geri çevirmek mânâsı vermek doğru değildir. Çünkü
o zaman Resûl-i Ekrem'in birçok defalar ölüp dirilmesi icab eder ki, bu durum,
Kur'an-ı Kerime ve hadis-i şeriflere aykırıdır. Binaenaleyh
"illâ"dan sonra gelen bu "redde" kelimesi "sayrûret =
olmak" manasınadır. Onun ruhunun, Allahın izniyle her an cesedinde
olduğunu ifâde eder. Fakat hadisin sonunda bulunan kelimesine uygun düşeceği
için hadisin başında da "sayrûret" mânâsında "redde"
kelimesi kullanılmıştır. Aslında Peygamber Efendimiz berzah âleminde melekût
âleminin ahvâli ile meşguldür ve dünyada olduğu gibi Allah Teâlâ'yı müşahede
hâlinde müstağraktır. Bir an için o halden ifâkat bulup ümmetinden gelen
selâmı alması da yine "redde" kelimesiyle ifâde edilmiştir.
Binaenaleyh ruhun cesedi terk etmesi ve sonra cesede iade edilmesi söz konusu
değildir.[el-Azimabâdî, Avnu'l-mabûd, VI, 27-28; Süyûtî, el-havi li'I fetâvâ,
II, 147.]
Şeyh Tâciddin
el-Fâkihâni ve Abdürrauf el-Münavî gibi bazı ilim adamlarına göre bu hadiste
geçen "ruhum iade edilir" cümlesindeki "ruh"tan maksat
mecazen "nutuk : konuşma kabüiyyeti"dir.. Kadı Iyaz'a göre buradaki
ruhun iadesinden maksat, Resûl-i Ekrem'in her an huzur-ı ilâhî iie alakadar
olan ruhunun, ümmetinin selâmı ile meşgul olmasından ibarettir.
el-Haffâcî, Kadı
Iyaz'ın "eş-Şifa" isimli eseri, üzerine yazdığı
"Nesîmü'r-riyâz" adlı kitabında "buradaki ruhtan maksad, Resûl-i
Ekrem'e has olan ve ondan ayrılmayan bir melektir. Bütün Peygamberler gibi
Resûl-i Ekrem de kabrinde uyku halinde bir kimse gibi hayattadır. Kendisine
melek vasıtasıyla veya vasıtasız olarak bir selâm erişince o selâmı alır. Onun
tamamen nûranî olan ruhu kabzedilmiş değildir. Binaenaleyh bizzat kabrine
gelip de selâm verenlerin selâmlarını işiterek uyanır ve onlara karşılık verir.
Uzakta olanların selâmını da melekler ona ulaştırır"[Avnu'l-mabûd, VI,
29.] demektedir. Abdürrauf el-Münavî'nin beyânına göre Resûl-i Ekrem'in,
ümmetinin selâmım alması hiçbir zaman onun gönlünü huzur-ı ilâhiden
alıkoyamaz.[Feyzu'l-kadir, V, 467.]
Abdürrauf el-Munâvî ile
Aliyyü'1-Kari "Resûl-i Ekrem (s.a.v.) kendisine selam veren herkesin
selâmını alır. Bu hususta uzakta olanla kabri başına gelen arasında bir fark
yoktur" diyorlarsa da bazılarına göre, sözü geçen bu iki ilim adamının bu
görüşleri delilsizdir.