DEVAM: Ka'be'ye Girmek
حَدَّثَنَا
ابْنُ
السَّرْحِ
وَسَعِيدُ بْنُ
مَنْصُورٍ
وَمُسَدَّدٌ
قَالُوا
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ
مَنْصُورٍ
الْحَجَبِيِّ
حَدَّثَنِي
خَالِي عَنْ
أُمِّي
صَفِيَّةَ
بِنْتِ شَيْبَةَ
قَالَتْ
سَمِعْتُ
الَأسْلَمِيَّةَ
تَقُولُ
قُلْتُ
لِعُثْمَانَ
مَا قَالَ لَكَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
حِينَ
دَعَاكَ
قَالَ قَالَ
إِنِّي
نَسِيتُ أَنْ
آمُرَكَ أَنْ
تُخَمِّرَ الْقَرْنَيْنِ
فَإِنَّهُ
لَيْسَ
يَنْبَغِي
أَنْ يَكُونَ
فِي
الْبَيْتِ
شَيْءٌ
يَشْغَلُ
الْمُصَلِّيَ
قَالَ ابْنُ
السَّرْحِ
خَالِي
مُسَافِعُ
بْنُ
شَيْبَةَ
Safiyye bint Şeybe'den;
demiştir ki: Ben Eslemiyye'yi (şöyle) derken işittim: Ben Osman'a:
"Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) seni çağırdığında sana ne dedi?"
diye sordum da (O şöyle cevap verdi): (RasüIullahl bana:) "Ben sana
boynuzların üzerini ört, diye emretmeyi unutmuşum. Çünkü Beyt(-i Şerif)de namaz
kılanı meşgul edici (böyle) bir şeyin bulunmaması gerekir." buyurdu.
(Musannif Ebû Davud'un
bu hadisi aldığı şeyhlerden birisi olan) Îbnu's-Serh, (bu hadisin senedini
naklederken ravî Mansûr'un) "Dayım Musafi' b. Şeybe (bana haber verdi
ki)" dediğini rivayet etmiştir.
İzah:
Nebi s.a.v.'in Osman b.
Talha r.a. ile yaptığı bu konuşma hicretin sekizinci yılında Mekke'nin Fethi
sırasında olmuştur. Bilindiği gibi Osman b. Talha r.a., eskiden beri Kabe
kapıcılığı, Ka'be anahtarlarını taşıma ve saklama görevlerini yürütmekte idi.
Bu sebeple Resûl-i Ekrem Onu Kabe'nin içerisinde bulunan ve Hz. İsmail'in yerine
kesilen koçun boynuzlarının üstünü örtmesini emretmek istemişti. Fakat unuttu.
Binaenaleyh Ahmed b. Hanbel'in bir rivayetinde Resûl-i Ekrem'in bu sözü geçen
kurbanın boynuzlan hakkında kendisiyle konuştuğundan bahsedilen kimsenin Hz.
Osman b. Talha'dan başka bir kimse olarak gösterilmesi asla doğru değildir.
Resûl-i Ekrem'in bu emri vermeyi unutmuş olması Peygamberlik görevine aykırı
bir hâdise değildir. Çünkü bu emri vermek onun tebliğ görevi içerisine
girmiyordu. Sözü geçen boynuzlar, Huseyn b. Nümeyr'in Kabe'yi tahrib etmesine
kadar Beyt-i Şerifte kalmıştır.
Her ne kadar bu hadiste
Müsâfi', Mansûr'un dayısı olarak gösterilmişse de aslında Müsâfi' Mansûr'un
dayısı değil, dayısının oğludur. Bu bakımdan Musâfi"nin ya mecazi olarak
Mansûr'un dayısı olduğu söylenmiş ya da Sünen-i Ebû Davud'un nüshalarını yazan
kâtibler yanlışlıkla böyle yazmışlardır.