بَاب
الْعُرُوضِ
إِذَا
كَانَتْ
لِلتِّجَارَةِ
هَلْ فِيهَا
مِنْ زَكَاةٍ
3. Ticâret Malları Zekata
Tâbi Midir?
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ دَاوُدَ
بْنِ سُفْيَانَ
حَدَّثَنَا
يَحْيَى بْنُ
حَسَّانَ
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ مُوسَى
أَبُو دَاوُدَ
حَدَّثَنَا
جَعْفَرُ
بْنُ سَعْدِ
بْنِ سَمُرَةَ
بْنِ
جُنْدُبٍ
حَدَّثَنِي
خُبَيْبُ
بْنُ
سُلَيْمَانَ
عَنْ أَبِيهِ
سُلَيْمَانَ
عَنْ
سَمُرَةَ
بْنِ
جُنْدُبٍ
قَالَ أَمَّا
بَعْدُ
فَإِنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَانَ
يَأْمُرُنَا
أَنْ نُخْرِجَ
الصَّدَقَةَ
مِنْ الَّذِي
نُعِدُّ
لِلْبَيْعِ
Semure b. Cündüb
(r.a.)'ten; demiştir ki: İmdi şüphesiz Resûlullah (s.a.v.) satış için
hazırladığımız (eşyâ)'dan zekât vermemizi emrederdi.
İzah:
Dârekutnî, Sünen II,
128
Ticaret mallarından
maksad, altın-gümüş ve paranın dışında, kazanç sağlamak amacıyla alış-verişi
yapılan mallardır. Bunlara sayıma itibar edilerek zekâtı verilen deve, sığır
gibi hayvanlar dahil olduğu gibi gayr-ı menkûl dediğimiz taşınmaz mallar da dâhildir.
Fıkıhta bu mallara "urûzu't-ticâre" denilmektedir.
Hadiste geçen
"emrederdi" ifâdesinden anlaşıldığına göre, Hz.Peygamber ticâret
mallarının zekâtını vermelerini onlara emir sıygasiyle bildirmiştir. Emir
sıygası ise, vücûba delâlet eder. "es-Sadaka" kelimesi de zekât
manasında kullanılmıştır. Bu sebeple ticâret mallarının zekâtını vermek
vâcibtir.
Sahabe, tâbiûn ve ondan
sonra gelen fakıhler ticâret mallarının zekâtını vermenin yâcib olduğu
hususunda ittifak etmişlerdir. Hatta İbnu'I-Münzir ile Ebû Ubeyd Kasım b.
Sellâm bu hususta icmâ' olduğunu söylemişlerdir. Îbnü'l-Münzir şöyle
demektedir:
"İlim ehli,
ticâret malları üzerinden bir yıl geçtiği zaman zekâtını vermenin vâcib olduğu
hususunda ittifak etmişlerdir. Bu vücûb Hz.Ömer, İbn Ömer ve îbn Abbas'tan
rivayet edilmiştir. Aynı zamanda fukahâ-yi seb'a, Hasan el-Basrî, Câbir b.Zeyd,
Meymûn b.Mihrân, Tâvûs, Nehaî, Sevrî, Evzâî, Şafiî, Ebû Ubeyd, İshâk, Ebû
Hanife ve arkadaşları da bu görüştedirler.
Zahirîler, bunlara
muhalefet edip "ticâret mallarının zekâtı verilmez" demişlerse de
delilleri zayıf olduğundan onların bu görüşüne itibar edilmemiştir.
Ticaret mallarının
zekâtını vermek için üzerinden hicrî takvim'e göre bir senenin geçmiş olması
(Hevelânü'1-havl) ve nisaba ulaşması şarttır.
Ticâret mallarının
kıymeti, 200 dirhem gümüş veya 20 mıskal altına eşit olduğunda nisaba ulaşmış
sayılır. Bugün muhakkik âlimler, nisabta altına itibar etmektedir ki onun da 85
gram olduğunu daha önce belirtmiştik. Yani 85 gram altın değerinde ticâret
malına sahib olan bir kimse malının 1/40'ım (%2,5) zekât olarak verecektir.
Ondan az olursa vermekle mükellef değildir.
Nisâb miktarının
senenin başında mı, sonunda mı nazar-ı itibâra alınacağı hususunda ihtilâf
edilmiştir:
a. Nisab miktarına
yalnız senenin sonunda itibar edilir. Meselâ, bir ticâret malı, senenin başında
nisaba ulaşmadığı halde, sene sonunda ulaşırsa, sene sonunda nisaba ulaştığına
bakılarak zekâtı verilir. Malik ile İmam Şafiî bu görüştedirler.
b. Nisab miktarının
sene boyunca devam etmesine itibar edilir. Şayet nisab miktarı senenin bir
bölümünde eksilirse, o sene inkitaa uğramış olur. Hal .böyle olunca mal ne
zaman nisab miktarına ulaşırsa, sene o zamandan itibaren başlar.
Sevrî, Ahmed b.Hanbel,
İshak, Ebû Ubeyd, Ebû Sevr ve İbnu'l-Münzir bu görüştedirler.
c. Nisab miktarı,
senenin başıyla sonunda nazara alınır. Sene arasında nisabın eksilmesine
bakılmaz. Mesalâ bir ticâret malı sene başında nisab miktarına bağlı iken bir
kaç ay sonra eksilip de sene sonunda yine nisab miktarına baliğ olursa, zekâta
tâbi olur.
Ebu Hanîfe ve
arkadaşları bu görüştedirler.
Zekâtın ticâret
mallarının kendisinden mi, kıymetinden mi verileceği konusunda âlimlerin
görüşlerini de şöyle sıralayabiliriz:
a. İmam Ebû Hanîfe ve
İmam Şafiî'nin bir kavline göre tacir, muhayyerdir, isterse malın kendisinden
isterse kıymetinden verir. Meselâ kumaş satıyorsa, isterse kumaş verir,
isterse kıymetini para olarak verir.
b. İmam Şafiî'nin
ikinci kavline göre, tacir malın yalnız kendisinden vermelidir. Şafiîlerden
Müzenî de bu görüştedir.
c. İmam Ahmed ve İmam
Şafiî'nin diğer bir kavline göre tacir, malın yalnız kıymetinden vermelidir.
Ebû Dâvûd ile
Münzirî'nin bu hadisin sıhhati hakkında sükût etmeleri, İbn Hümam'ın dediği
gibi onlar tarafından hasen kabul edildiğine alâmettir. Nitekim İbn
Abdi'1-berr de onu hasen görmüştür.
İbn Hacer el-Askalânî
ise, Bulûğu'l-Merâm adlı eserinde bunun isnadının leyyin olduğunu söylemiştir.
İbn Hazm bunun
senedinde geçen Cafer b. Sa'd, Hubeyb b. Süleyman ve Ebû Süleyman'ın kim
olduklarının belli olmadığını söylemişse de Ahmed Muhammed Şakir Muhallâ'nın
dipnotunda "onların kim olduklarının bilindiğini ve İbn Hıbbân'ın onları
sika râviler arasında zikrettiğini" söylemektedir.
Bu hadîs zayıf kabul edilirse
de sahabenin icma'i ve mallardan zekâtın vâcib olduğuna delâlet eden
delillerin umûmu ile kuvvet bulmaktadır. Binaenaleyh ticaret mallarının
zekâtını vermek vâcibtir. Bu konuda ehl-i ilim arasında ittifak vardır.