SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

VİTR BAHSİ

<< 1460 >>

بَاب مَا جَاءَ فِي آيَةِ الْكُرْسِيِّ

17. Âyetü'l-Kürsî'nin Fazileti Hakkında Varid Olan Hadisler

 

Bu başlığın iki ayrı manaya ihtimali vardır. Bunlar: 1. Fatiha Suresi ihtiva ettiği geniş manalar itibariyle uzun surelerdendir. 2. Seb'ül-mesâni, uzun  urelerdir. Bu durumda başlıktaki zamiri bundan önceki hadis-i şerifteki "Seb'ül-mesânî" terkibinin yerini tu­tar, harf-i cerri de zâid olur.

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْأَعْلَى حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ إِيَاسٍ عَنْ أَبِي السَّلِيلِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ رَبَاحٍ الْأَنْصَارِيِّ عَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَبَا الْمُنْذِرِ أَيُّ آيَةٍ مَعَكَ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ أَعْظَمُ قَالَ قُلْتُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ قَالَ أَبَا الْمُنْذِرِ أَيُّ آيَةٍ مَعَكَ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ أَعْظَمُ قَالَ قُلْتُ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ قَالَ فَضَرَبَ فِي صَدْرِي وَقَالَ لِيَهْنَ لَكَ يَا أَبَا الْمُنْذِرِ الْعِلْمُ

 

Ubey b. Ka'b (r.a.)'den; demiştir ki: Resulullah (s.a.v.) (bana); "Ya Ebe'l-Münzir! Allah'ın kitabından senin ezberinde olan hangi âyet (sevab yönünden) daha büyüktür?" dedi. Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedim. Resulullah (s.a.v.) tekrar: “Ya Ebe'l-Münzir! Allah'ın kitabından ezberinde olan hangi âyet (sevapça) daha büyüktür? diye sordu.

 

Allahu la ilahe illa huvel Hayyu'l-Kayyum =  Hayy ve kayyum olan Allah'tan başka ilâh yoktur" (âyetidir,) dedim.

 

Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) göğsüme vurdu ve; "İlim sana mübarek olsun, ey Ebe'l-Münzir" buyurdu.

 

 

İzah:

Müslim, musafirin

 

Hadis-i şerifte bahsi geçen "Ebu'l-Münzir", Übey b. Ka'b (r.a.)'in künyesidir.Buradaki rivayette bu terkibin başında nida harfi (yâ) hazfedilmiştir. Müslim'in rivayetinde ise bu harf mevcuttur.

 

Peygamber (s.a.v.) Ubeyy (r.a.)'e "Senin ezberinde olan hangi âyet..." diye sorarken onun bildiklerini öğrenip şeref ve faziletini ortaya koymak is­temiştir. Hz. Ubey, Resûlullah devrinde Kur'an-ı Kerim'in tamamını bilen hafızlardandır.

 

Metinde açıkça görüldüğü gibi Peygamber (s.a.v.)'in ilk sorusuna, Übey (r.a.) "Allah ve Resulü daha iyi bilir" karşılığını verdiği halde Efendimiz aynı soruyu tekrarlayınca, yani âyetü'l-Kürsî cevabını vermiştir. Hz. Übeyy'in somya ilk sorulduğunda cevap vermeyip Allah'a ve Resulüne havale etmesi edebinden dolayı olabileceği gibi, en efdal âyetin kendi bildiğinden başkasının olabileceği ihtimali veya bu büyük âyeti Resûlullah'ın ağzından duyma arzusu da olabilir.

 

Fahr-i Kâinât'ın cevab kendisine havale edildikten sonra aynı soruyu tekrarlaması, vahy yoluyla Übeyy'in bu sorunun cevabını bildiğine muttali olmasından dolayı olsa gerektir. Hz. Übeyy de Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in soru­yu tekrarladığını görünce, cevabın kendi bildiği olduğunu hissetmiş ve söyleyivermiştir.

 

Übeyy'in, soru ilk sorulduğunda cevabı bilmediği halde keyfiyeti Allah ve Resulüne havale ettikten sonra Allah'ın bir lutfu olarak kendisine ilham edilip, onun da bu ilham üzerine cevab vermiş olması da mümkündür.

 

Hadîs-i Şerifte görüldüğü gibi Hz. Peygamber Übey (r.a.)'ın cevabını pek beğenmiş ve eli ile göğsüne yavaşça vurarak "ilim sana mübarek olsun" buyurmuştur. Bu, Übeyy'in ilminin yüksekliğine işarettir.

 

Hadis-i şerif Âyetü'l-Kürsî'nin sevab itibariyle Kur'ân-ı Kerim'in en bü­yük âyeti olduğunu bildirmektedir. Nevevî'nin beyânına göre, bu üstünlük mezkûr âyetin Allah'ın bütün isim ve sıfatlarının asıllarını yani ilâhtık, vah­daniyet, hayat, ilim, mülk, kudret ve irâdeyi kendisinde toplamış olmasıdır. Bu yedi sıfat, Allah (c.c.)'ın isim ve sıfatlarının esaslarıdır. Bu âyet-i kerime tüm kemâlâtm Allah'a ait olduğuna ve Cenâb-ı Hakk'ın bütün noksanlık­lardan münezzeh bulunduğuna delâlet eden ana meseleleri içinde toplamak­tadır. Allah'ın birliği, azameti, yüce isim ve sıfatları hep bu âyette yer almıştır. İçerisinde Allah'ın adı açık ve gizli onyedi defa zikredilmektedir.

 

Âyetü'I-kürsî, kelime kelime incelendiğinde Kur'an'ın en büyük âyeti oluşunun sebebi ortaya çıkar: " = kendinden başka ilâh olmayan Allah diridir", Cenâb-ı Allah'ın zât ve celâ­line işarettir. kendi kendine kâim olan demektir. Bu, azamet ve ce­lâlin son haddidir. " = Onu ne bir uyuklama ne de bir uyku tutar." Bu, Allah'ı yaratıkların sıfatlarından tenzih ve takdîsdir. " = Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur," fiillerin birliğine işarettir. Çünkü bütün fiiller O'ndandır ve O'na dönücü­dür. " = Onun izni olmadan yanında şefa­at edecek kimmiş?" âyeti Allah'ın hüküm, emir ve mülkte tek olduğuna, onun yanında kendisinin izin vermediği hiçbir kimsenin şefaat edemeyeceği­ne delâlet etmektedir. Bu âyet, mülk ve emirde Allah'a ortak olmayacağını kesin olarak göstermektedir .O"(yarattıkîanmn) önlerindekini, arkalanndakini bilir. Onun ilminden yalnız ken­disinin dilediğinden başka hiçbir şeyi kavyaramazlar." Cenabı Hakk'm ilim sıfatına, bazı bilgilerin tafsilinin ve ilminin sadece ona ait olduğuna işaret­tir. Gerçek şu ki, Allah'tan başka hiçbir kimsede, onun irâde ve dilemesiyle verdiğinden başka ilim yoktur. " = O'nun kür­süsü gökleri ve yeri kaplamıştır." Allah'ın mülkünün büyüklüğüne ve kud­retinin kemâline işarettir. " = Bunların muhafazası ona ağır gelmez." Onun izzetinin kemâline za'f ve noksanlıklardan münez­zeh olduğuna işarettir. = O çok yüce, çok büyük­tür." O Allah, yaratıkların sıfatlarından münezzeh, kibriyâ ve azametle muttasıftır. Bu da işte bu iki büyük sıfata işaret etmektedir.

 

Görüldüğü gibi âyetü'l-kürsîson derece yüce mânâları, sinesinde topla­yan bir âyettir. Bu mânâlara sahib olan başka hiçbir âyet mevcut değildir. Gerçi Haşr Suresinin sonundaki ve Hadîd Suresinin başındaki ayetler, yu­karıda zikr edilen mânâları ihtiva etme yönünden âyetü'l-kürsî'ye yakındır­lar, ama bunlar bir tane değil, birkaç tane âyettir. Üstelik âyetü'l-kürsî bu işaret edilenlerden sıfatları ile farklılık göstermektedir ki, bu isimler, -âlimlerin çoğuna göte- ism-i a'zamdır.

 

Yalnız şunu hatırlatmak gerektir ki, Âyetü'l-Kürsî'nin bu derece büyük faziletlere sahib olması diğer âyetlerin noksanlığını gerektirmez. Çünkü Al­lah'ın kelâmında noksanlık tasavvur edilemez. Öyleyse üstünlük ya sevap yönündendir ya da birbirine nisbetledir. 1457. hadisin şerhinde bir nebze te­mas edilen bu konu, "hadisten çıkarılabilecek hükümler" kısmında tekrar ele alınacaktır.

 

Âyetü'l-kürsî'nin büyüklüğüne delâlet eden başka hadisler de vardır. Bun­lardan birkaç tanesini aktarmakta fayda görüyoruz.

 

Ebû Hüreyre (r.a.) anlatır: "Peygamber (s.a.v.) ramazan (ayında) zekâ­tını korumak üzere beni vekil tayin etti. Birisi gelip yiyecekten avuçlamaya başladı. Adamı yakalayıp:

 

Seni mutlaka Resulüllah (s.a.v.)'a götüreceğim, dedim.

 

Bırak beni çünkü muhtacım, çoluk çocuğum ve çok ihtiyacım var dedi. Bırakıverdim gitti. Sabah olunca Hz. Peygamber;

 

"Ey Ebâ Hüreyre! Dün gece esirine ne yaptın?"" diye sordu.

 

Ya Resulellah! Çok muhtaç olduğundan şikâyet etti, acıdım, salıver­dim, dedim.

 

“Dikkat et, o yalancıdır, tekrar gelecektir" dedi.

 

Resûlullah (s.a.v.)'m "O tekrar gelecektir" sözü üzerine onun yine gele­ceğini anlayıp gözetledim. Adam yine zahireden avuçlamaya başladı, ben de onu yakaladım ve:

 

Seni mutlaka Resulullah (s.a.v.)'ın huzuruna çıkaracağım, dedim.

 

Beni bırak muhtacım, çoluk çocuğum var, bir daha dönmeyeceğim, dedi.

 

Acıdım ve yine serbest bıraktım. Sabah olunca Hz. Peygamber (s.a.v.); "Ey Ebâ Hüreyre! Esirine ne yaptın?" dedi.

 

Çok ihtiyacı ve çoluk-çocuğu olduğundan şikâyet etti, ben de acıyıp salıverdim, dedim.

 

"Ama o şüphesiz sana yalan söyledi, tekrar gelecek" buyurdu. Onu üçüncü kez gözetledim. Adam zahireden yine avuçlamaya başladı. Hemen onu yakalayıp:

 

Bu sefer seni mutlaka Resulüllah'ın huzuruna çıkaracağım. Bu üçün­cü kerredir ki, bir daha dönmeyeceğini söyleyip yine dönüyorsun, dedim.

 

Beni bırak sana birkaç kelime öğreteyim. Allah onlarla sana fayda ve­rir, dedi;

 

Onlar nedir?" dedim.

 

Yatağına uzandığın zaman âyetü'l-kürsî'yi bitinceye kadar oku. O za­man senin üzerinde devamlı olarak Allah'tan bir muhafız bulunur ve sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz dedi.

 

Adamı yine salıverdim. Sabah olunca Resulüllah (s.a.v.); "Dün gece esirine ne yaptın?" diye buyurdu.

 

Ya Resulallah! Allah'ın kendileri sebebiyle bana menfaat vereceğini söylediği bazı kelimeler Öğretti, ben de serbest bıraktım, dedim.

 

"Onlar nedir?"dedi.

 

Bana '"yatağına uzandığın zaman başından sonuna kadar âyetü'l-kürsîyi oku, devamlı olarak üzerinde Allah'dan bir muhafız bulunur ve sabah olun­caya kadar sana şeytan yaklaşamaz, dedi.

 

[Râvi dedi ki: Onlar zaten hayır işlemeye hırslı idiler]. "- O yalancı olduğu halde, işte bunu doğru söylemiş, üç geceden beri konuştuğun adamın kim olduğunu biliyor musun, ey Ebâ Hüreyre?"

 

Hayır!

 

"O şeytandı."

 

İbn Hıbban'ın, Ubey b. Ka'b'm babasından rivayet ettiği haber de şöyle:

 

Ka'bların bir hurma harmanı vardı. Orada ne kadar hurma olduğunu biliyordu. Hurmanın eksildiğini görüp bir gece bekledi. Bir de ne görsün er­ginlik çağına giren bir gence benzeyen bir canlı!

 

Übey dedi ki, babam ona selâm vermiş o da selâma karşılık vermiş: Übeyy'in babası Ka'b bundan sonrasını şöyle anlatır:

 

Sen insan mı, yoksa cin misin?

 

Cin.

 

Elini bana var, dedim bir de ne göreyim. Bir köpek eli ve bir köpek kılı.

 

Cin böyle mi olur?

 

Benim bildiğim cinler arasında benden daha kıllıları var.

 

Bu işi (hurma çalmayı) niçin yapıyorsun?

 

Senin sadakayı sevdiğini duydum da, senin yemeğinden bana da nasip olmasını istedim.

 

Bizi sizden ne korur?

 

Şu âyet yani âyetü'l-Kürsî. Bunun üzerine ben de onu bıraktım.

 

Übey dedi ki: Sabahleyin babam Resulüllah (s.a.v.)'a gidip olayı haber vermiş. Hz. Peygamber (s.a.v.) "Habis doğru söylemiş” buyurmuş.

 

Görüldüğü gibi bu iki olay âyetü'l-Kürsî'nin cinlerin ve şeytanların be­lâsını def eden bir âyet olduğuna delâlet etmektedir.

 

Ebû Zer (r.a.)'den rivayet edilmiştir. Dedi ki:

 

Hz. Peygamber'e:

 

Ya Resulullah! Sana indirilen âyetlerin hangisi daha büyüktür? dedim. "Âyetü'î-Kürsî, yani Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Kim namazın ardında âyetü'l-kürsiyi okursa, diğer namaza kadar Al­lah'ın zimmetindedir."

 

Hz. Ali şöyle der:

 

"Eğer, âyetü'l-kürsfnin faziletini bilseydiniz onu hiç bir halde terk et­mezdiniz. Şüphesiz Resulullah (s.a.v.) "âyetü'I-kürsi bana arşın altındaki bir hazineden verildi. O benden evvel hiçbir peygambere verilmedi," buyurdu."[Hâkim, el-Müstedrek, I, 560-561; II, 259.]

 

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Bakara suresi (var ya) işte Kur'ân âyetlerinin en üstünü ondadır. Bir evde âyetü'l-kürsî okunur da orada şeytan olursa, mutlaka çıkıp gider."