DEVAM: 15. Fatiha
Suresi
حَدَّثَنَا
عُبَيْدُ
اللَّهِ بْنُ
مُعَاذٍ
حَدَّثَنَا
خَالِدٌ
حَدَّثَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ
خُبَيْبِ
بْنِ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
قَالَ
سَمِعْتُ
حَفْصَ بْنَ
عَاصِمٍ
يُحَدِّثُ
عَنْ أَبِي
سَعِيدِ بْنِ
الْمُعَلَّى
أَنَّ النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ مَرَّ
بِهِ وَهُوَ
يُصَلِّي
فَدَعَاهُ
قَالَ
فَصَلَّيْتُ
ثُمَّ
أَتَيْتُهُ
قَالَ فَقَالَ
مَا مَنَعَكَ
أَنْ
تُجِيبَنِي
قَالَ كُنْتُ
أُصَلِّي
قَالَ أَلَمْ
يَقُلْ اللَّهُ
عَزَّ وَجَلَّ
يَا أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
اسْتَجِيبُوا
لِلَّهِ
وَلِلرَّسُولِ
إِذَا دَعَاكُمْ
لِمَا
يُحْيِيكُمْ
لَأُعَلِّمَنَّكَ
أَعْظَمَ
سُورَةٍ مِنْ
الْقُرْآنِ
أَوْ فِي
الْقُرْآنِ
شَكَّ
خَالِدٌ
قَبْلَ أَنْ أَخْرُجَ
مِنْ
الْمَسْجِدِ
قَالَ قُلْتُ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
قَوْلُكَ
قَالَ
الْحَمْدُ
لِلَّهِ
رَبِّ الْعَالَمِينَ
هِيَ
السَّبْعُ
الْمَثَانِي
الَّتِي
أُوتِيتُ
وَالْقُرْآنُ
الْعَظِيمُ
Ebu Said b. el-Muallâ
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre; O namaz kılarken, Resulullah (s.a.v.)
kendisine uğrayıp onu çağırdı.
Ebu Said dedi ki: Namazı
kıldım (bitirdim) sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e geldim. Efendimiz: "Bana
cevab vermene ne manî oldu?" dedi. Namaz kılıyordum, dedim. "- Allah
Azze ve Celle; "Ey Mü'minler! Sizi, kendinize hayat verecek şeylere davet
ettiği zaman, Allah'a ve Resulüne icabet ediniz.”[Enâl 24] buyurmadı mı?
Şüphesiz mescidden çıkmadan önce sana Kur'an'dan -Halid şüphe etti- veya
Kur'an'daki (sevabı) en büyük sureyi öğreteceğim, buyurdu. Ebu Said devamla şöyle dedi: Sözünü
bekliyorum (sözünü hatırla) ya Resulullah! dedim. "O bana verilen
seb'ül-mesânî, namazlarda tekrarlanan yedi ayet ve Kur'an-ı azimdir"
buyurdu.
İzah:
Buhari, tefsiru's-sure;
fedailü'l-Kur'an; Nesaî, iftitah; Tirmizî, sevâbü'l-Kur'an
Ebû Said b. el-Muallâ:
Ibn Abdilberr'in sahih kabul ettiği görüşe göre Haris b. Nefî el-Muailâ'dır.
Medineli ensardan bir sahâbidir. Hic. 74 yılında 84 yaşında iken vefat
etmiştir. Buhârî, Ebu Dâvud, Nesaî ve İbn Mâce kendisinden hadis rivayet
etmişlerdir. (Bilgi için bk. Îbnu'l-Esir, Üsdu'1-ğâbe, VI, 142-143; Ibn Hacer,
el-İsâbe, IV, 88).
Hadis-i Şerifin
Buharı'deki rivayetinde bazı küçük farklılıklar göze çarpmaktadır. Bunların en
önemlisi burada mevcut olmamakla birlikte Hz. Peygamber (s.a.v.)'in mescidden
çıkmak isteyince râvi Ebu Said b. el-Mualla (r.a.)'nın elinden tutmasının
Buhârî'nin rivayetinde mevcut olmasıdır. Ayrıca Ebû Davud'un rivayetinde Tabiî
râvinin sözü olarak geçen "Ebu Said b. el-Mualla, namaz kılarken
Resulullah (s.a.v.) ona uğrayıp çağırdı" şeklindeki ifâdeler, Buhâri'de
bizzat Ebu Said'in sözü olarak "ben mescidde namaz kılıyordum. Resulullah
(s.a.v.) beni çağırdı fakat icabet etmedim" tarzında vârid olmuştur.
Gerek Ebû Davud'un
gerekse Buhârî'nin rivayetlerinden anlaşılıyor ki Ebu Said b. el-Mualla (r.a.)
Mescidi Nebevî'de namaz kılarken Fahr-i Kâinat (s.a.v.) gelmiş ve Ebu Said'i
çağırmıştır. Ebû Said, Efendimize cevab verdiği takdirde namazının bozulacağım
zannederek karşılık vememiştir. Namazını tamamlamak istemiştir. Namazını
bitirip de Resulüllah'ın yanına varınca, çağırdığında gelmeyişine namazda
olduğunu sebep göstererek özür beyân etmiştir. Buna karşılık Hz. Peygamber
(s.a.v.): "Allah (c:c.) Kur'an-ı Kerim'de; "Ey iman edenler sizi,
kendinize hayat verecek şeylere davet ettiği zaman Allah'a ve Resulüne icabet
ediniz" buyurmadı mı?" diyerek tarizde bulunmuştur. Şüphesiz adı
geçen sahâbi Efendimizin hatırlattığı âyet-i kerimeyi biliyordu. Fakat namazda
iken namazı terkedip Hz. Peygamberin dâvetine uyulacağını bilmiyordu.
Resülullah Efendimiz bu
âyeti okuduktan sonra "Ya Ebâ Saîd! Şüphesiz sana mescidden çıkmadan önce
Kur'an'daki en büyük sureyi öğreteceğim" buyurmuş, fakat susmuştur. Bu
ifadedeki “en büyük sure"den maksat, "sevabı en büyük sure"dir.
Bazı âlimler Efendimizin bu sözüne dayanarak Kur'an-ı Kerim'deki surelerin bir
kısmını diğerlerinden üstün tutmanın caiz olduğuna hükmetmişlerdir. Eş'arî ve
diğer bazı âlimler ise, buna karşı çıkarak "aşağı görülen sure efdal
derecesinden daha noksandır. Halbuki Allah'ın isimlerinde sıfatlarında vekelâmında
noksanlık olamaz" demişlerdir. Ancak bazı-surelerin diğerlerine nisbetle
daha efdal olabileceğini bildiren birçok sahih hadîs vardır. Bu hadisler
Eş'ârî ve onun görüşünde olanların sözlerine muhalif düşmektedirler. Sonra
sureler arasındaki üstünlük sıfat yönünden değil, mana yönündendir. Allah'ın
kelâmı ve sıfatı olmaları yönünden ise hiçbir surenin diğerinden üstünlüğü
yoktur. Bu konuda 1460 nolu hadiste biraz daha tafsilat gelecektir.
Hadis-i şerifin
siyakından anlaşıldığı üzere, Hz. Peygamber "sana Kur'-atı'daki en büyük
sureyi öğreteceğim" dedikten sonra, bu sözünü unutmuş Buhârî'nin
rivayetine göre Ebu Said'in elinden tutup mescidden çıkmak istemiştir. Bunun
üzerine Ebu Said "Ya Resulalah! Sözünü hatırla (sözünü bekliyorum)"
diyerek Efendimiz (s.a.v.)'e biraz evvel söylediğini hatırlatmıştır. Bu
hatırlatma Buhârî'de "Ya Resulallah! Sana kurandan bir sure öğreteceğim
ki, O Kur'an'daki surelerin en büyüğüdür, demedin mi?" şeklinde İfâde
edilmektedir. Bu hatırlatma üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) "- (O sure)”
dir ki, o bana verilen Seb'ül-Mesânî namazlarda tekrarlanan yedi âyet ve
Kur'an-i azimdir" buyurmuştur.
Seb'ül-Mesânî konusunda
bundan evvelki hadisin şerhinde yeterli bilgi verilmiştir. Resulüllahın bu son
sözünde "Kur'ân-ı Azim"in "Seb'ül-Mesânî" terkibi üzerine
atfedilmesi, iki şeyin arasını ayıran atıf değil, atf-i murâdif-tir. Yani hem
"Seb'ül-Mesani" hem de "Kur'an-ı azîm"den maksat, Fatiha
Süresidir. Fatiha Suresine "Kur'an-ı azim" denilmesine sebep,
Fatihanın Kur'an-ı Kerim'in tamamında tahakkuku istenilen mânâları öz olarak
ihtiva etmesidir. Bu konuda bundan önceki hadisin şerhinde açıklanmıştır.
Bu hadiste mevzuu
bahsedilen olay, Ebu Said b. el-Mualla'nm başından geçmiştir. Tirmizî'nin Ebu
Hureyre (r.a.)'den rivayet ettiği başka bir haberde ise, aynen buradakine
benzer bir olayın Übey b. Ka'b için vaki olduğu bildirilmektedir. Tirmizî'deki
bu olay şu şekildedir:
Ebu Hureyre (r.a.)'den
rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) Ubey b. Ka'b (r.a.)'in yanına
çıkıp o namaz kılarken "Ey Übey!" diye seslendi. Übey döndü (fakat)
cevab vermedi. Namazını kısa kesip Resülullah (s.a.v.)'a geldi ve
"es-Selamü aleyke ya Resulullah!" diye selâm verdi. Efendimiz
Übeyy'in selamım alıp:
"Ey Übey! Ben
çağırdığım zaman bana cevab vermene mani olan nedir?" buyurdu. Übey:
Ya Resulullah! Namazda
idim diye özür beyân etti. Bunun üzerine Re-sülullah (s.a.v.)-:
"Bana vahyolunan
(Kur'an)da, Resulullah sizi, size hayat verecek bir şeye çağırdığı zaman,
Allah'a ve Resulüne icabet ediniz, diye (bir âyet) bulmadın mı?" buyurdu.
Übey:
Evet Ya Resulallah,
inşallah bir daha tekrarlamam cevabını verdi. Beyhakî, aynı olayın bir defa Ebu
Said b. el-muaüâ'mn bir defa da Ubey b. Ka'b'ın başından geçtiğini söyleyerek
iki hadisin arasını bulma yönüne
gitmiştir. el-Askalânî
de her iki hadisin çıkış yerlerinin ve siyaklarının farklılığına dikkati
çekerek Beyhakî'nin dediğini almak gerektiğini bildirir.
Aynı olayın Ebu Said
el-Hudrî (r.a.)'nin başından da geçtiğini söyleyenler de olmuş ise de, bu
el-Askalânî'nin dediği gibi vehimdir.