DEVAM: 26. İstiğfar
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
حَفْصُ بْنُ
عُمَرَ بْنِ
مُرَّةَ الشَّنِّيُّ
حَدَّثَنِي
أَبِي عُمَرُ
بْنُ مُرَّةَ
قَالَ
سَمِعْتُ
بِلَالَ بْنَ
يَسَارِ بْنِ
زَيْدٍ
مَوْلَى
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
سَمِعْتُ
أَبِي يُحَدِّثُنِيهِ
عَنْ جَدِّي
أَنَّهُ
سَمِعَ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ مَنْ
قَالَ
أَسْتَغْفِرُ
اللَّهَ
الَّذِي لَا
إِلَهَ
إِلَّا هُوَ
الْحَيَّ
الْقَيُّومَ
وَأَتُوبُ
إِلَيْهِ
غُفِرَ لَهُ
وَإِنْ كَانَ
قَدْ فَرَّ
مِنْ
الزَّحْفِ
Hilal b. Yesar b. Zeyd
babası Yesâr'dan, Rasulullah’ın azatlası olan dedesi Zeyd'in, Hz. Peygamber'i
şöyle buyururken işittiğini rivayet etmiştir: "Kim = Kendisinden başka ilâh olmayan hayy ve
kayyûm olan Allah'tan beni bağışlamasını dilerim, ona tevbe ederim" derse,
-savaştan kaçmış bile olsa- günahları bağışlanır.
İzah:
Tirmizî, deavat; Hakim,
el-Müstedrek, II, 118.
Hadis-i şerif,
istiğfarın ehemmiyetine işaret etmek için bu bölüme alınmıştır.Efendimizin
beyânından anladığımıza göre, tevbe etmek Allah'tan bağışlanmasını dilemek
büyük ve küçük tüm günahların affedilmesine vesiledir. Resûlullah bu manayı
"Savaştan kaçmış bile olsa" diye ifadelendirmiştir.
Savaştan kaçmanın büyük
günah oluşunda bütün ulema müttefiktir. Hz. Peygamber (s.a.v.) helak edici
olarak vasıflandırdığı yedi büyük günahı haber verirken harpten kaçmayı da
saymıştır.
Buhârî'nin Ebû
Hüreyre'den rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.):
“Helak eden yedi şeyden
sakının", buyurmuş. Yamndakilerin:
Ya Resulullah, bunlar
nelerdir? sorusuna;
“Allah'a şirk koşmak,
sihir yapmak Allah'ın haksız yere öldürmeyi haram kıldığı bir adamı öldürmek,
faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak ve hiç bir şeyden haberi olmayan
iffetli müslüman bir kadına iftira etmek" cevabını vermiştir. Şu âyet-i
kerime meali de savaştan kaçmanın ne derece büyük bir günah olduğunu ortaya
koyuyor: "Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilmek veya bir başka
topluluğa katılmak maksadı dışında o gün arkasını düşmana dönen kimse Allah'tan
bir gazaba uğramış olur. Onun varacağı yer Cehennemdir. Ne kötü bir
dönüştür."[Enfâl 16.]
Savaş diye terceme
ettiğimiz ( ou-yı ) zahf kelimesi aslında "yavaş yavaş yaklaşmak kalça
üzerinde ilerlemek" manalannadır. Enfâl suresinin 15. âyetini tefsir
ederken Elmalılı Hamdi şöyle der: "Kâfirlere zahf halinde rast geldiğiniz
vakit, -yani sizden çok olarak, geldikleri saff-ı harp nizamında
karşılaştığınız zaman = onlara arkalarınızı çevirmeyiniz- sizin kadar veya daha
az oldukları zaman şöyle dursun, çok bulundukları zaman bile arkanızı dönüp
kaçı vermeyiniz, derhal vaziyet alıp tutununuz." Elmalılı'mn bu
ifâdelerinden zahf kelimesinin kalabalık, müslümanlardan daha fazla düşmanla
karşılaşmak, demek olduğu anlaşılır. Kurtubî müslümanların kaçmalarının haram
olmasının düşman topluluğunun İslâm ordusunun iki mislinden az olmasıyla
kayıtlı olduğunu söyler. Ama düşmanın sayısı müslümanların iki katından fazla
olursa, çaresizlik yüzünden kaçan, yukarıdaki âyet ve hadisin hükmüne girmez.
Tabiî bu, ruhsattır. Sabredip şehîd olmak daha efdâldir. Mûte muharebesinde
sayıları üç bini geçmeyen müslümanlar, iki yüz bin kişilik düşman ordusunun
karşısında mücâdele etmiş onlardan kaçmamıştır. İspanya'yı fetheden Târik b. Ziyâd,
yetmiş bin kişilik düşmana bin yediyüz kişi ile hücum etmiş ve onları perişan
etmiştir.
Yukarıdaki âyet-i
kerime ve Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği hadis, savaştan kaçmanın ne kadar
büyük bir günâh olduğunu ortaya koymaktadır. Üzerinde durduğumuz hadis-i şerif
de samimiyetle yapılan tevbe ve istiğfarın bütün günahları hatta harpten
kaçmanın günahını bile affettireceğini bildirmektedir.
Tirmizî bu hadisin
garip olduğunu bundan başka hiç bir yolla bilinmediğini söyler.