DEVAM: 1. Ramazan Ay'ı
Gecelerini (İhya Etmenin Fazileti)
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ سَعِيدٍ
الْهَمْدَانِيُّ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
مُسْلِمُ
بْنُ خَالِدٍ
عَنْ
الْعَلَاءِ
بْنِ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ قَالَ
خَرَجَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَإِذَا
أُنَاسٌ فِي
رَمَضَانَ
يُصَلُّونَ
فِي
نَاحِيَةِ الْمَسْجِدِ
فَقَالَ مَا
هَؤُلَاءِ
فَقِيلَ هَؤُلَاءِ
نَاسٌ
مَعَهُمْ
قُرْآنٌ
وَأُبَيُّ
بْنُ كَعْبٍ يُصَلِّي
وَهُمْ
يُصَلُّونَ
بِصَلَاتِهِ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَصَابُوا
وَنِعْمَ مَا
صَنَعُوا
قَالَ أَبُو
دَاوُد
لَيْسَ هَذَا
الْحَدِيثُ
بِالْقَوِيِّ
مُسْلِمُ
بْنُ خَالِدٍ
ضَعِيفٌ
Ebû Hureyre (r.a.)'den;
demiştir ki: (Bir gece) Resûlullah (s.a.v.) (mescide) çıktı. Bir de gördü ki,
halk ramazanda mescidin bir köşesinde (cemaatle) namaz kılıyorlar. Bunun
üzerine: "Bunlar(ın hâli) ne?" buyurdu.
Bunlar ezberlerinde
Kur'ân olmayan kimselerdir. Übeyy b. Ka'b namaz kılıyor. Onlar da onun namazına
(uyarak) namaz kılıyorlar, diye cevab verildi. Nebi (s.a.v.) de: "Doğru
hareket ediyorlar. Yaptıkları ne güzel!" buyurdu.
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu
hadis sahih değildir. (Çünkü) Müslim b. Hâlid zayıftır.
Sadece Ebû Dâvûd
rivayet etmiştir.
AÇIKLAMA:
Bu hadis-i şerifte
kıraati düzgün olmayan kimselerin terâvihi mescidde bir imama uyarak
kılmalarının Hz. Nebi diliyle takdir edildiği ve övüldüğü ifâde edilmektedir.
İmam Şafiî bu hadis-i şerifi delil getirerek Kur'ân-ı Kerim'i düzgün okuyamayan
kimselerin teravihi bir imama uyarak kılmalarının daha faziletli, fakat
kıraati düzgün olan kimsenin ise, evinde kılmasının daha faziletli olduğuna
hükmetmiştir. Her ne kadar musannif Ebû Dâvûd bu hadisin râvîlerinden olan
Müslim b. Halid'in zayıf olduğu gerekçesiyle bu hadisin sahih olmadığını iddia
etmişse de, îbn Hıbbân ve İbn Maîn gibi ilim adamları Müslim b. Hâlid'in
güvenilir bir râvi olduğunu söylemişlerdir. Bu hadisi el-Beyhakî de el-Ma'rife
isimli eserinde tahrîc ettikten sonra senedinin hasen olduğunu söylemiştir.
Teravih Namazı Kaç
Rekâttır?
Teravih namazının kaç
rekat kılınacağı ulema arasında ihtilâf konusu olduğundan bu meselenin vuzuha
kavuşturulması gerekmektedir. Bu bakımdan bu mevzuyu işlemeden teravih
meselesine son vermeyi uygun görmedik:
1. Hadis ulemâsına göre
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) teravihi sekiz rekat olarak kılmıştır. Bu mevzudaki
delilleri Muhammed b. Nasr'ın tahrîc ettiği Câbir hadisidir. Bu hadisi Câbir şu
mânâya gelen sözlerle nakletmiştir:
"Resûlullah
(s.a.v.) ramazanda bir gece sekiz rekatlık bir namaz ve bir de vitr namazı
kıldı. Ertesi gece de çıkıp bize aynı şekilde namaz kıldıracağını ümid ederek
mescidde toplandık. Fakat bizim yanımıza gelmedi. Ertesi gün sabah olunca bize hitaben
"bu namaz size farz kılınır diye endişe ettim" dedi." Ali b. Ebi
Bekr el-Heytemî, Mecmeu'z-Zevâid, III, 172.
Ayrıca bu hadisi İbn
Huzeyme ile İbn Hibbân da Sâhih'lerinde rivayet etmişlerdir.
Hadis ulemâsının bu
konudaki ikinci delilleri İmam Mâlik ile Muhammed b. Nasr'ın Saib b. Yezid'den
rivayet ettikleri şu hadis-i şeriftir:
"Ömer b. Hattâb
(r.a.) Ubeyy b. Ka'b ile temim ed-Dârî'ye (ramazanda) halka onbir rekat namaz
kıldırmaları için emir verdi"[Zürkânî, Şerhü Muvatta, I, 354.]
Üçüncü delilleri ise,
"Resûlullah (s.a.v.)'in ramazan geceleri de dahil olmak üzere hiçbir
gecede onbir rekatten fazla namaz kılmadığını" ifade eden 1341 numaralı
hadis-i şeriftir.
2. Bazıları da Muhammed
b. İshak'ın Muhammed b. Yûsuf vasıtasıyla Sâib b. Yezid'den rivayet ettiği;
"Biz Ömer b. Hattâb zamanında ramazanda geceleri onüç rekat namaz
kılardık. Ama Allah için namazı sabaha ancak bitirirdik, imam her rekatte
elli-altmış âyet okurdu" anlamındaki hadis-i şerife bakarak teravihin onüç
rekat olduğunu söylemişlerdir.
3. Hanefî, Şafiî,
Hanbelî uleması ile Dâvüd ve daha bir çokları da teravihin yirmi rekat olduğuna
ve beş tervîhadan ibaret olup on selamla kılındığına hükmetmişlerdir. Maliki
mezhebinin meşhur olan görüşü de budur. Delilleri de Beyhakî'nin Sünen'inde Sâib
b. Yezid'den rivayet ettiği; "biz Ömer b. Hattâb (r.a.) zamanında yirmi
rekat teravih ile vitr namazı kılardık"[Zeylaî, Nasbü'r-Râye, II, 154.]
mealindeki eserdir.
Nevevî
"Hulâsa" isimli eserinde bu eserin isnadının sahih olduğunu
söylemiştir. Tirmızî de ilim adamlarının büyük çoğunluğunun bu görüşte olduğunu
Hz. Ali, Ömer ve diğer sahabîlerden de teravihin yirmi rekat olarak rivayet
edildiğini söylemekte ve "Sevrî, İbnu'l-Mübârek, İmam Şafiî de bu görüşte
idi" demektedir. Muhammed b. Nasr da "Kiyâmü'l-leyl" isimli
eserinde Sâib (r.a.)'den; "Hz. Ömer zamanında teravihin yirmi rekat olarak
kılındığını, Kur'ân'dan yüzlerce âyet okunduğunu ve halkın ayakta durmaktan
ellerindeki bastonlara dayandıklarını" rivayet etmiştir. İmam Mâlik de Hz.
Ömer zamanında halkın yirmi üç (23) rekat teravih kıldığını rivayet
etmektedir.[Zurkanî, Şerhü Muvatta, I, 355.] Aliyyü'l-Kaarî de bu hadisi
değerlendirerek bu üç rekatın vitr namazı, geriye kalan yirmi rekatın de
teravih namazı olduğunu söyleyerek Hanefi ulemasının vitr namazı hakkındaki
görüşlerinin isabetini ortaya koymaktadır. Yine Muhammed b. Nasr, Muhammed b.
Ka'b el-Kurazî'den de şu hadisi rivayet etmektedir: "Ömer b. el-Hattab
zamanında halk ramazan gecelerinde yirmi rekat namaz kılarlardı. Kıraati çok
uzatırlardı ve sonra vitri kılarlardı. Atâ da; "Ben onlara yetiştim.
Ramazanda yirmi rekat teravih, üç rekat de vitr kılıyorlardı" demiştir.
İşte teravihin yirmi rekat olduğunu savunan ilim adamlarının bu mevzudaki
dayandıkları deliller bunlardır. Bir de bunlardan başka İbn Ebî Şeybe'nin
Musannef'inde Taberânî'nin Mu'-cem'inde Beyhakî'nin Süneni Kübrâ'sında İbrahim
b. Osman'dan rivayet ettiği İbn Abbâs hadisi vardır ki, bu hadiste İbn Abbas,
"Hz. Nebiin ramazanda vitrden başka yirmi rekat namaz
kıldığım"[Nasbu'r-Râye, II, 153.] söylemektedir. Ancak İbrahim b. Osman
hadis alimleri tarafından tenkid edildiği için bu hadisin zayıflığı ve delil
niteliği taşımadığı iddia edilmiştir. İbn Abdi'l-Ber'de Hz. Osman zamanında
teravihin üçü vitr olmak üzere yirmi üç rekat olarak kılındığını rivayet
etmektedir.[Aynî, Umdetü'l-Kaarî, II, 127.]
4. Bazıları bu konudaki
rivayetlerin farklılığına bakarak; "Hz. Nebi döneminde teravih onbir yahut
onüç rekat kılınırdı. Fakat kıraat çok uzun olur. Hz. Ömer döneminde de bu
durum devam etti. Fakat sonraları halkta bıkkınlık alâmeti görülmeye başlayınca
kıraati hafiflettirerek teravihi yirmi rekate çıkardılar" demişlerdir.
5. İbn Abdilberr,
el-Esved b. Yezid'den teravihin kırk rekat, vitrin de yedi rekat; Zurâre'den de
otuz dört rekat, Said b. Cübeyr'den de yirmi dört rekat olduğunu rivayet
etmiştir.
6. Buhârî şarihlerinden
İbn Hacer, dört halife devrinde kılınan teravihin yirmi rekat olduğunda ashabın
icmaı olduğunu söylüyor ve yukarıda cilt ve sayfa numarasını kaydettiğimiz
teravihin Hz. Ömer devrinde onbir rekat olarak kılındığını ifâde eden İmam
Mâlik'in Saib b. Yezid'den rivayet ettiği hadis hakkında da "yalnız İmam
Mâlik'in Sâib b. Yezid'den rivayet ettiği onbir rekat rivayeti vardır ki, bu da
Hz. Ömer devrinde teravihin cemaatle kılınmağa başladığı ilk günlere
aittir" diyor ve "teravihin kesinlikle yirmi rekatte karar
kıldığım" ifâde ediyor. İbn Abdilber'e göre ise, teravihin onbir rekat
olduğu rivayeti asılsızdır.
Ashab ve tabiinden
teravihi yirmi rekatten fazla kılanlar da vardır. Bilindiği gibi nafilelerde
bir had bulunmadığından kişi bıkkınlığa ve yılgınlığa düşmeyecek şekilde
içinden gelen arzusunu tatmin edinceye kadar istediği kadar nafile namaz
kılabilir. Binaenaleyh ashâb ve tabiînden bazılarının bu uygulamaları
mevzumuzla tezat teşkil etmediğini belirtmek isteriz.
Gerek hadis ve gerekse
fıkıh kitaplarında Muhammed b. İshak tarikiyle yine Sâib b. Yezid'e erişen bir
rivayette Fâruk-ı A'zam döneminde teravihin onüç rekat olarak kılındığı ifâde
ediliyor. Fakat Irakî bunun da cemaatle kılınmağa başlandığı ilk zamanlara ait
olduğunu daha sonra teravih rekatle-rinin yirmi rekat olarak karar kıldığını
bildirmektedir.
İmam Mâlik'in meşhur
tabiî A'rac yoluyla rivayet ettiği "Bizim, zamanlarına yetiştiğimiz
sahabe ve tabiîn devirlerinde imam sekiz rekatte Sûre-i Bakara'yı okurdu. Eğer
imam, Sûre-i Bakara ile on iki rekat kıldırırsa cemaat, imamın kıraati
kısalttığına hükmederdi"[Zurkani, Şerhü Muvatta, I, 355.] anlamındaki
haber ise, teravihin rekatlarıyla ilgili değil, kıraatle ve kıraatin
uzunluğuyla ilgilidir.
Hz. Osman devrinde de
Hz. Ömer zamanında olduğu gibi teravihin cemaatle kılınmasına devam edildi.
Öyle ki Hz. Ömer devrinde olduğu gibi her rekatte yaklaşık olarak yüzer âyet
okunuyordu ve uzun müddet ayakta kalmamın verdiği yorgunluktan dolayı cemaat
ellerinde bulunan bastonlara dayanıyorlardı. Beyhakî'nin Sa'd b. Yezid'den
rivayet ettiği haberden bunu anlıyoruz.
Aliyyu'l-Murtaza (r.a.)
de kendi zamanında halkı bu mübarek geceleri Hz. Ömer devrindeki gibi ihya
etmeye teşvik etmiş ve "Ey Ömer, mecsidlerimizi teravih namazıyla nasıl
nurlandırdıysan, Allah da senin kabrini öylece nurlandırsın" diye duâ
etmiştir. Yine Hz. Ali'nin halifeliği yıllarında ramazanda bir zata yirmi rekat
namaz kıldırmasını emrettiği nakledilmiştir.[Aynî, Umde, XI, 127.]
Netice olarak 1341
numaralı Hz. Âişe hadisine göre Resûl-i Ekrem (s,a.) Efendimiz geceleyin vitr
namazıyla birlikte onbir rekat ramazan namazı kılmıştır. Bunun üç rekatının
vitr namazı olduğu düşünülürse, geriye teravih için sekiz rekat kahr ki bu adet
biraz önce zikrettiğimiz, Resûl-i Ekrem'in ramazanda kıldırdığı teravihin sekiz
rekat olduğunu ifade eden Hz. Câbir hadisine uygun düşmektedir ve bu iki
rivayet sahihtir.
Teravihi Resûl-i Ekrem
efendimizin yirmi rekat olarak kıldıkları da İbn Abbâs'tan rivayet edilmiştir.
Her ne kadar bu haber senedinde görülen zayıflıktan dolayı hadis âlimleri
tarafından tenkit edilmişse de zayıflığını gi-dercek sahabî tatbikatı gibi bir
takım destekleyici rivayetler de mevcuttur. Bu hadisin zayıflığı, senedinde
İbrahim b. Osman el-Absî'nin bulunmasından ileri gelmektedir. Bu zatın rivayet
sahasındaki yeri bellidir. Kendisi Kûfe'lidir. Vâsıfta kadılık etmiştir, dayısı
Hakem b. Uteybe'den Ebû İshak'tan ve bu tabakaya dahil olan pek çok hadis
ricalinden rivayeti vardır. Dayısı ve şeyhi olan Hakem b. Uteybe İbrahim-i
Nehaî'nin taraftarlarından ve en güvenilir fıkıh âlimlerindendir. Ebû
Ubeyd'den, Abdullah b. Şeddâd'dan Ebû Vâil'den, İbn Ebî Leylâ'dan rivayette
bulunan ehl-i sünnet mensubu ve muttaki bir alimdir. Kendisinden Mansûr,
A'meş, Ebû Avâne, Şu'be gibi hadis imamları rivayette bulunmuşlardır. İnsan
böyle bir şeyhin şu saydığımız talebeleri arasında rivayetinden korkulacak
derecede zayıf bir zâtın bulunmasına hiç ihtimal veremiyor.
Sonra İbrahim b.
Osman'ın kâtibi ve râvisi Yezîd b. Harun'dur. Bu da kendi şeyhinin son derece
âdil bir kadı olduğunu söylemiştir. Binaenaleyh İbrahim b. Osman'ın zayıf
olduğunu iddia edenler Yahya b. Ma'în'in Bu-hârî'nin tenkitlerine, Nesaî'nin
metrukü M-had is dediğine kulak verdikleri kadar en yakm- râvisinin şehâdetine
de kulak vermeleri icabederdi. Zehebî Tezkiratu'I-huffâz'da Yezîd'in,
senedleriyle birlikte yirmi dört bin hadisi ezberden okuduğunu ve kırk bu
kadar sene akşam namazının abdestiyle sabah namazı kıldığını söyleyerek
takvasını, hafızasının kuvvetini ortaya koymak: tadır. Bu derece dürüst ve
sağlam olan şeyhinin hâlini herkesten iyi bilmesi icabeden bir zâtın, kendi
şeyhinin adaleti hakkındaki şehadeti görmezlikten gelinemez. Nitekim nakd-i
rical ulemâsından Ebû Ahmed b. Adiy de bu konuda şunları söylemiştir:
"İbrahim b. Osman, İbrahim b. Hayve gibi zayıflar zümresinden
sayılmamalıdır. Çünkü Ebû Şeybe'nin rivayetleri içinde birçok salih hadis
vardır." îşte bu gibi, şehâdetler sebebiyle birçok fıkıh âlimi Hz. Nebiin
teravihi yirmi rekat olarak kıldığını ifade eden İbn Abbâs ha-disiyle amel
etmişlerdir.
tbn Abbas hadisi
âlimleri tarafından zayıf görülmüş olabilir. Küçük bir illeti de olsa bunu
belirtmek hadis âlimleri için bir hak ve bir görevdir. Fakat hadis âlimleri
tarafından her zayıf sayılan hadîs hemen bir tarafa atıla-maz. Bilakis
bunlardan ümmetin umumî kabulüne mazhar olmak gibi bir üstünlüğü haiz olanları,
ilim adamları tarafından tashih edilir. Suyutî Tedribü'r-Râvi'de ilmî bir önemi
hâiz olan bu meselenin birçok ilim adamı tarafından bir kaide hâlinde kabul
edildiğini bildiriyor.
Nitekim; “ = deniz suyu
temizdir,
meytesi (Ölüsü) de
helâldir" hadisinin senedinde Said b. Seleme bulunduğu için hadis uleması
bu hadîsi zayıf saydıkları halde, bu kaideye dayanarak Buhârî bu hadisi sahih
kabul etmiştir. Hz. Câbir'in bir dinarın yirmi dört kırata eşitliği hakkındaki
hadisi de böyledir. Bu hadiste Müslümanların icmaına bakılarak Abdullah b.
el-Mübârek tarafından kabul ve nakledilmiş ve üstad Ebû İshâk'ın da kabulüne
mazhar olmuştur.[Miras, Kâmil; Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih
Tercemesi, IV, 104-105.]
Şimdi akla şöyle bir
soru gelebilir: Daha önce geçn 1341 numaralı Hz. Âişe hadisinde Hz. Nebiin gece
namazını 8 rekat olarak kıldığı ifade edilmişti. İbn Abbas hadisinde ise 20
rekat olarak kıldığı ifade ediliyor. Gerçekten iddia edildiği gibi Hz. İbn
Abbas hadisi sahih ise, o zaman bu iki hadis arasında bir çelişki bulunuyor
demektir.
Buna şöyle cevab
verilebilir:
Şunu iyi bilmek
lazımdır ki bu iki hadis arasında herhangi bir çelişki söz konusu olamaz. Çünkü
Hz. Âişe'nin haberi teheccüd namazıyla, İbn Ab-bâs rivayeti ise, teravih
namazıyla ilgilidir. Bunu Hz. Âişe'nin hadisi nakle-dilişinden anlamak
mümkündür. Şöyle ki Hz. Âişe'nin râvisi Ebû Seleme b. Abdurrahman ramazan-ı
şerifin hususiyetini dikkate alarak ve ramazanda Resûl-i Ekrem'in teheccüd
namazının sayısını artıracağını düşünerek Hz. ÂişeMen ramazanda Resûl-i
Ekrem'in kıldığı teheccüd namazının sayısını, şeklini sormuş. Hz. Âişe de;
"Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ne ramazanda ne de başka gecelerde onbir rekat
üzerine ziyade etmemiştir" diye cevab vermiştir. Hz. Âişe hadisinin bu
şekilde rivayete edilmesi ve hadisin sonunda Hz. Âişe'nin; "Bu namazın
güzelliğinden ve uzunluğundan ne sizin sormanıza ne de benim tasvir ve
beyanıma lüzum vardır" demesi de hadis sarihlerinin bildirdiklerine göre,
bu hadisin teheccüd namazı ile ilgili olduğuna delâlet eder.
Muvatta Şerhi'nde Bâcî
ve daha bazı fıkıh ve hadis âlimleri ise, Âişe hadisinin de teravih namazına
ait olduğunu kabul ederek, "Hz. Âişe hadisi Resûl-i Ekrem'in birçok
gecelerde kıldıkları teravih namazını, İbn Abbas hadisi ise bazı gecelerde
kıldığı teravih namazını ifade etmektedir" diyerek bu iki hadisin arasım
uzlaştırmalardır.
Nitekim ramazanın son
on gününde Resûl-i Ekrem'in geceleri ibâdet için paçaları sıvayıp daha önceki
gecelere nisbetle daha çok namaz kıldığı ve ev halkını da buna teşvik ettiği
1376 numaralı hadis-i şerifte geçmiştir.[Miras, Kâmil; Sahih-i Buhari Muhtasarı
Tecrid-i Sarih Tercemesi, IV, 106-108.]
Netice: Hz. Nebiin
teravihi yirmi rekat olarak kıldığını ifade eden İbn Abbâs hadisinin sıhhati
kabul edilirse bu, Hz. Nebiin ramazımn son on gecesinde kıldığı teravihlerle
ilgilidir. Hz. Âişe hadisi de birçok gecelerde kıldığı teravih namazlarıyla
ilgilidir. Yahutta Hz. Âişe hadisi teheccüdle Hz. İbn Abbas hadisi de teravihle
ilgilidir.
2. Hz. İbn Abbâs
hadisinin zayıf olduğu kabul edilirse, o zaman Hz. Nebiin teravihi sekiz rekat
olarak kıldığı ve sonradan sahabe-i kiram tarafından 12 rekat daha ilave
edilerek 20 rekate çıkarıldığı anlaşılır. Bunun ilk 8 rekatı sünnet-i müekkede
12 rekatı de müstehab olduğu halde hepsine birden tağlib yoluyla sünnet-i
müekkede denilmiştir.
3. Dört mezheb imam
arasında İmam Malik'ten başka teravihin 20 rekatten fazla olduğunu iddia eden
olmamıştır.
Şimdi de Resûl-i Ekrem devrinde
teravih namazının 8 rekat olarak kılındığı kabul edildiği takdirde sahabenin
bunu nasıl 20 rekate çıkardıktan buna yetkileri olup olmadığı meşelisinin izahı
gerekiyor.
Bilindiği gibi
sahabîler, Hz. Nebii gözleriyle görmüşler, O'nun tebliğlerim bizzat kendisinden
almışlar ve İslâm'ın açıklamısını kulaklarıyla duymuşlardır. Bu itibarla
fakîhlerin cumhuruna göre sahâbilerin görüş ve fetvaları nass'lardan sonra yer
alan şer'î bir hüccettir. Cumhur, bu hususta aklî ve naklî olmak üzere iki
türlü delil serd ederler. Naklî delilleri şunlardır:
1. Birinci dereceyi
kazanan muhacirler ve ensâr ile onlara güzelce uyanlardan Allah razı olmuştur.
Onlar da O'ndan razı olmuşlardır.[bk.Tevbe 100] Buradaki "Allah,
sahabîlere uyanları övmüştür. Demek ki onların yolundan gitmek övülmeyi icab
ediyor. Görüşlerini hüccet olarak kabul etmek de bir nevi onlara
uymaktır."
2. Nebi (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Benim sünnetime ve hidâyete götüren râşid halifelerimin
sünnetine sarılınız"[bk. Hadis no: 4607.] "Ben ashabım için emanım.
Ashabım da ümmetim için
emandır."[Müslim, fedailü's-sahâbe] Sahâbiîerin ümmet için eman oluşu,
ancak ümmetin onların gördüklerine uymasıyla olur. Tıpkı Hz. Peygamberin onlar
için eman oluşu, onların Nebi (s.a.v.)'in hidâyetine uy-malanyla olmuş gibi.
Aklî delilleri de şöyle
sıralanabilir:
1. Sahabîler, Hz.
Nebi'e diğer insanlardan daha yakındırlar. Onlar, hakkında vahiy nazil olan
konulara şâhid olmuşlardır. Hz. Nebi'in hidâyetine uymak hususunda ihlâs
dereceleri ve idrâk seviyeleri üstün idi. Böylece şeriatin maksatlarını iyi
kavrıyorlardı. Çünkü nassların inmiş olduğu şart ve durumları bizzat görmüşler
dolayısıyla onların nassları anlayışları başkalarınınkinden daha kuvvetli ve
nasslar üzerindeki sözleri uyulmaya daha elverişlidir.
2. Sahâbilere ait
görüşlerin sünnet olma ihtimali vardır. Çünkü onlar çoğu zaman Hz. Nebiin
açıkladığı hükümleri anlatırken O'na nisbet etmiyorlardı. Esasen onardan bunu
isteyen de yoktu. Böylece bir ihtimalle birlikte sahabilerin görüşleri kıyas ve
içtihada dayansa bile onlara uymak daha iyidir. Çünkü bu hem nakl'e yakın hem
de akla muvafık olur.
3. Eğer sahâbîlerden
kıyas mahsûlü bir görüş bize intikal etmişse, bizim de onlara muhalif bir
kıyasta bulunmamız mümkündür. Ancak onların görüşlerine uymamız ihtiyat
bakımından daha iyidir. Çünkü Nebi (s.a.v.) "Ümmetimin en hayırlısı, benim
gönderilmiş bulunduğum çağdakilerdir"[Müslim, fedailü's-sahâbe; Ebû Dâvûd,
sünnet] buyurmuştur. Ayrıca sahabilerden birine ait bir görüş üzerinde icma da
edilmiş olabilir. Çünkü onun görüşü
ötekilerine aykırı olursa sahabilerden intikal eden şeyleri
araştıran bilginler buna da vakıf olurlar. Eğer bazı sahabilerden rivayet
edilen görüşe aykırı başka bir görüş diğer sahabilerden intikal etmişse bu
görüşlerin ikisinin de dışına çıkmak sahabilerin hepsinden ayrılmak demektir.
Bu ise, kabul edilemeyecek ve sahibine ait bir saçmalıktır.
"Sahâbinin verdiği
fetva şu altı şıkkın dışına çıkmaz:
a. Sahabi onu Nebi
(s.a.v.)'den işitmiş olabilir.
b. Nebi (s.a.v.)'den
işitenden işitmiş olabilir.
c. Kur'an'dan böyle
anlamış olabilir,
d. Sahâbiler bir
hususta ittifak etmiş olduğu halde, onların bu ittifakı değil de sadece o
fetvayı veren sahâbinin sözü bize nakledilmiş olabilir.
e. Sahâbiler Arapcayı ve
kelimelerin delâlet ettiği mânâyı bizden daha iyi bilmek, yahut Allah'ın emri
ile ilgili durum ve karinelerden faydalanmak veya Nebi (s.a.v.)'e uzun zaman
arkadaşlık etmek, O'nun hâl ve yaşayışlarını müşahade etmiş olmak, sözlerini
işitmek ve bu sözlerin maksatlarını kavramak, vahyin gelişine şahid olmak gibi
sebeplerle bir çok meseleleri bizden iyi anlamış olabilirler.
Bu beş husustan dolayı
sahâbinin fetvası bizim için hüccettir.
f. Sahabi Nebiden
bizzat rivayet etmediği bir şeyden anladığı manaya göre fetva vermiş, fakat bu
anlayışında yanılmış olabilir. Bu takdirde sahâbinin sözü hüccet olmaz. Kesin
olarak bellidir ki beş ihtimalin vukuu, bir ihtimalin vukuundan çok
kuvvetlidir. Akıl sahibi bunda şüphe etmez. Böyle kuvvetli bir ihtimâl, gâlib
zan ifâde eder ki, bununla amel edilir."[İ'lâmu'l-Muvakkiîn, IV, 12. Delhî
tab'ı II, 229.]
Bundan başka dört
mezhep imamlarından bize intikal ettiğine göre onlar da sahabelerin sözlerine
uyarlar ve bunların dışına çıkmazlardı.[Muhammed Ebû Zehra, islâm Hukuku
Metodolojisi, (Çev. Şener, A.) 208-210.]
4. Teravihin 36 rekat
olarak kılınacağını söyleyen İmam Malik hazretleri ise, bu konuda
Medinelilerin tatbikatına dayanmaktadır. Hz. İmamın bu mevzudaki görüşüne esas
teşkil eden sebebi kıymetli âlim Kâmil Miras şöyle anlatıyor: "Mekkeliler
Harem-i Şerifte teravih kılarken teravihin her tervihasında bir kerre tavaf
etmek ve müteakiben iki rekat tavaf namazı kılmak i'tiyadmda idiler.
Mekkelilerin bu faziletkârâne hareketlerine gibta eden Medine-i Münevvere ahalisi
de Mekkelilerin tavaflarına ve tavaf namazlarına muadil olmak üzere her
tervihada dört rekat nafile kılmayı kabul etmişler. Şu kadar ki Mekkeliler,
beşinci tervîhada yani teravih namazının hitamı ile vitir namazı arasında son
tervîhada tavaf etmediklerinden Medineliler de bu son tervihadan sonra nafile
kılmamışlardır. Dört tervihada dörder rekat olarak kılınan on altı rekat
nafile, asıl teravihe zammedilince otuz altı rekate baliğ olur. Üç rekat vitir
namazı ile otuz dokuz rekat eder. İşte öteden beri devam edegelen bu ameli
ehl-i Medine'nin imamı Malik Hazretleri delil olarak kabul ettiğinden Malikî
Mezhebinde teravihin adedi rekat olarak, on altı rekat nafile ile bebarebr bu
derece (36'ya) yükselmiş bulunuyor. Bu babda eimme-i selâsenin yirmi rekat hakkındaki
ictihadlanni müdafaa eden şârih Aynî, ashab-ı kiramın müstemirren devam edip
gelen ameli, ittiba için ehl-i Medine'nin amelinden daha evlâdır diyor.
Tervihalarda zikrullah ile salât ve selâm ile her nevi ibâdet ve taat ile
iştigal edildiği gibi sair mezheb imamlarına göre de tervihalarda nafile namaz
kılınabilir. Şu farkla ki Malikilerin kıldığı gibi cemaatle değil, münferiden
kılınır. Mezeb-i Hanefıde nafilelerde cemaat, yalnız teravihin
hususiyetlerindendir."[Miras, Kâmil, Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi, IV,
115-116.]
2. Kadir Gecesi Kadr
kelimesinin sözlük mânâsı güç yetirmek, hüküm ve kaza, şeref ve azamet
demektir.
Kadir gecesinin ramazan
ayının yirmi yedinci gecesine tesadüf ettiği tahmin ve tercih edilmiştir. Hz.
Nebi de onun ramazanın son on günü içindeki tek rakamlı gecelerden biri
olduğunu [Buhârî, Ieyletü'l-kadr] ve muhtemelen yirmi yedinci gecesi olduğunu
[Ahmed b. Hanbel V, 132; Müslim, sıyâm] bildirmiştir.
Kadir gecesi çok
mübarek bir gecedir. Zira Kur'ân-ı Kerim bu geceden itibaren Resul-ı Ekrem
Efendimize inmeye başlamıştır. Ayrıca bu gecede Allah tarafından takdn edilmiş
işlerin ayırd edildiği nakledilir. Bu gece yeryüzüne o kadar çok melek iner ki
yeryüzü onlan almaz.
K.ar'ân-1 Kerimin 97.
sûresi olan Kadir Suresi'nde, Kadir gecesi şöyle anlatılır: "Şüphesiz ki
onu (Kur'an-ı Kerim'i) Kadir gecesinde biz indirdik. Kadir gecesi nedir? Bilir
misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Bu gece melekler ve
ruh(u'l-Kuddûs) Rablerinin izniyle her iş için peyder pey yeryüzüne inerler. O
gece tan yerinin ağarmasına kadar bir selâmettir."
Kadir gecesini ibadetle
gerenin geçmiş günahlarının affedileceği haber verilmiştir.[Dârimî, savm] Yine
Nebi Efendimiz Kadir Gecesinin gününde orucun bütün sene tutulacak oruca eş:c
olduğunu belirtmiştir.[ibn Mâce, siyam] Bu gecenin bir ânı var dır ki ona
rastlayanın duası her halde kabul buyurulur. Bunun için bütün geceyi ibâdetle,
dua ve tevbe ile geçirmek, yeni bir İslâmî heyecanı kazanmak gerekir. Bunu
yapamayanlar hiç olmazsa teravihten sonra bir miktar ibadetle meşgul olarak b*
gecenin ekseriyetini veyahut tümünü ihya etmelidirler.
K?.dir gecesinde
kılınacak nafile namazların belirli bir şekli yoktur. Asıl maksat, bu geceyi
rrürnkün olduğu kadar ihya etmektir. Bu gecede elden geldiğince kaza namazı
kılınmalı, Kur'ân okunmalıdır. Önemli olan müslü-manların bu ve bu gibi
geceleri fırsat bilerek geçmiş kötülüklerine pişmanlık duymaları yeni bir
hayata başlar gibi îslâmm emirlerine sarılma gücü elde eteneleridir.