SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SALATU’T-TATAVVU BAHSİ

<< 1286 >>

DEVAM: 12. Kuşluk Namazı

 

حَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ بَقِيَّةَ أَخْبَرَنَا خَالِدٌ عَنْ وَاصِلٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ عُقَيْلٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ يَعْمَرَ عَنْ أَبِي الْأَسْوَدِ الدُّؤَلِيِّ قَالَ بَيْنَمَا نَحْنُ عِنْدَ أَبِي ذَرٍّ قَالَ يُصْبِحُ عَلَى كُلِّ سُلَامَى مِنْ أَحَدِكُمْ فِي كُلِّ يَوْمٍ صَدَقَةٌ فَلَهُ بِكُلِّ صَلَاةٍ صَدَقَةٌ وَصِيَامٍ صَدَقَةٌ وَحَجٍّ صَدَقَةٌ وَتَسْبِيحٍ صَدَقَةٌ وَتَكْبِيرٍ صَدَقَةٌ وَتَحْمِيدٍ صَدَقَةٌ فَعَدَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ هَذِهِ الْأَعْمَالِ الصَّالِحَةِ ثُمَّ قَالَ يُجْزِئُ أَحَدَكُمْ مِنْ ذَلِكَ رَكْعَتَا الضُّحَى

 

Ebu'l-Esved ed-Dieliy'den; dedi ki: Biz (bir gün) Ebû Zer (r.a.)'in yanında bulunduğumuz bir sırada dedi ki: Her biriniz hergün her bir eklemi karşılığında bir sadaka (borcu) bulunarak sabahlar. (Kıldığı) her namaz kendi için bir sadakadır. (Tuttuğu) her oruç bir sadakadır. (Yaptığı) her hac bir sadakadır. Her tesbîh bir sadakadır, her tekbir sadakadır. Resûlullah (s.a.v.) bu salih amellerden bâzılarını (veya hepsini) saydı. Sonra da: "Bunların yerine iki rekattık kuşluk namazı biriniz için yeterlidir" buyurdu.

 

 

İzah:

Buhârî, sulh, cihâd; Müslim, müsâfirîn, zekât; Ahmedb. Hanbel, II,

 

Bu hadisin birinci cümlesine iki şekilde mana vermek mümkündür:

 

1. Sadaka kelimesini fiilinin ismi kabul ederek mânâ verilebilir ki, o takdirde mana şöyle olur: “ = Her ek­lem üzerine bir sadaka borcu vardır."

 

2. kelimesi, fiilinin ismi "min" harfi cerri de zâid zarfı haber, "sadaka" kelimesi ise, zarfın faili kabul edilebilir. Buna göre cümlenin aslı şöyledir:  (siz­den) biriniz her mafsalına bir sadaka borcu bulunarak sabahlar." Biz tercü­mede bu ikinci mânâyı tercih ettik.

 

Tesbîh "sübhanallah" demektir. Tahmid "elhamdülillâh" demektir. Hadis-i şerifte herkesin kendi imkânlarına göre dereceler elde edebileceği an­latılmaktadır. Allah'a iyi bir kul olabilmek için mutlaka zengin, yahut mut­laka fakîr olmak gerekmez. Kadın veya erkek sıhhatli veya hasta, âmir veya me'mur hangi tabakadan olursa olsun, her insan bulunduğu duruma göre Hak Teâlâ'ya iyi bir kul olabilir. Ancak, bunun için, insanın bulunduğu du­rumu iyi tâyin etmesi; elinde bulunan imkânlarını iyi ölçer, iyi kullanırsa, bunlarla kendini kurtarması, küçümsenmeyecek dereceler elde etmesi zor de­ğildir. Bütün âyet ve hadislerin gösterdiği hakikatlerden biri budur. Nitekim

 

Efendimiz'in bir hadis-i şerifi şu mealdedir: "Mü'minin işine teaccüb edilir. Zira işinin hepsi onun için hayırlıdır. Bu meziyet yalnız mü'ininde bulunur. Çünkü sevinirse şükreder, bu onun için hayırlıdır. Başına belâ gelirse, sabr eder, bu da onun için hayırlıdır."[Müslim, zühd]

 

Sıhhatli bir insanın güç ve kuvvetiyle yapabileceği pek çok iyilikler var­dır. Fakat hastalığın inlettiği bir insanın da bazan nafile ibâdetlerle ulaşıl­mayacak dereceler elde edebileceği, sabrederse günâhlarının döküleceği inkâr edilemez. Mealini vereceğimiz hadis-i şerîf bu konuyu pek güzel bir şekilde aydınlatmaktadır:

 

"Atâ b. Ebî Rebah'dan rivayet edildiğine göre İbn Abbâs (r.a.) bana:

 

Cennet ehlinden bir kadını sana göstereyim mi? dedi. Ben:

 

Evet, dedim.

 

İşte şu siyah kadındır ki, bu kadın Nebi Efendimize geldi ve;

 

Sar'am tutuyor ve tenim açılıyor. Benim için Allah'a dua ediniz. Pey­gamber (s.a.v.):

 

İstersen sabret, cennet senin içindir. İstersen iyileşmen için dua edeyim'* buyurdu.

 

O halde sabrediyorum. Lâkin vücudum açılıyor. Açılmamakhğım için dua et, dedi. Nebi (s.a.v.) de ona dua etti."[Buhârî, merdâ; Müslim, birr]

 

Evinin geçimini te'rm'n için helâlinden kazanma yolunu tutan bir erkek­le, yuvasına bağlı, çocuklarını iyi bir müslüman olarak yetiştirme çabasında olan bir kadın ayrı ayrı yollardan Allah'a kul olma varısmdadır. Âmir olan adaletle, me'mur olan itaatle aynı deıcceiere ulaşabilir.

 

Ancak insanlar çoğu zaman kendilerinin yapabileceğinden çok, başka­larının yapamadıklarını dile getirmeğe heveslidir. Kendi vazifelerinden baş­ka her görevi büyük bir ehliyetle yapmağa kendilerini namzed görenler;

 

Elimdeki imkânlarla ne gibi neticeler alabilirim?., diye araştırsalar ih­timâl ki daha iyi sonuçlar elde ederlerdi.

 

Efendimiz bu hadis-i şeriflerinde, maddi imkânlara sahip olmadan da hayır yapmanın ve servetsiz sadaka vermenin yollarını göstermiştir. Bu hadis-i şerifin Buhârî'deki metni şöyledir: "Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Fakirler dediler ki:

 

Ya Resûlallah, servet sahibleri dereceler elde ettiler, ebedî nimetlere kavuştular. Efendimiz sordu:

 

"Nasıl oldu bu?" Biri dedi ki:

 

Bizim kıldığımız gibi namaz kıldılar. Cihâtî ettiğimiz gibi cihâd ettiler. Mallarının fazlasıyla Allah yolunda iyilikler yaptılar, harcadılar. Bizim mal­larımız yok ki, biz de böyle yapalım.

 

"Size, sizden evvelkilere yetişeceğiniz, sizden sonra gelenleri geçeceği­niz bir amel haber vereyim mi? Sizin bu yaptığınızı yapmadıkça hiç kimse sizin ulaşacağınız dereceye ulaşamayacaktır. Her namazın sonunda on defa sübhanallah, on defa elhamdülillah, on defa da Allahu ekber dersiniz."[Buhârî, deavât] Hadis-i şerifin bir başka rivayetinde bir kısım tafsilat daha vardır: "Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: Bir gün muhacirlerin fakirleri, Resul-i Ek­rem'e gelip dediler ki:

 

Ya Resülallah, servet sahipleri, yüksek dereceleri, ebedi nimetleri ka­zanıp gittiler. Onlar bizim gibi namaz kılarlar, bizim gibi oruç tutarlar, hem de onların fazla malları var, o sayede hac ve umre yapıyorlar, mücâhede edi­yor, sadaka veriyorlar. (Onlar servet bakımından ecir ve sevaba nâüiyyet hu­susunda bizden üstündürler. Malî durumumuz müsait olmadığından biz bunları yapamıyoruz, diye sızlandılar.) Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v.):

 

"Size birşey öğreteyim mi? Bu sayede sizi geçmiş olanlara yetişir, siz­den sonrakileri de geçersiniz. Sizin yaptıklarınızı yapmadıkça hiç kimse siz­den efdal olamaz. Meğer ki onların arasında size tevcih ettiğim amelin mislini yapan biri bulunsun" buyurdu.

 

Evet ya Rasulallah, dediler. Nebi Efendimiz:

 

"Her namaz arkasında, otuz üçer defa sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber deyiniz, buyurdu..

 

Müslim'in rivayetinde şu fıkra ziyâde edilmiştir:

 

Aradan bir müddet geçtikten sonra muhacirin fakirleri tekrar Resûl-i Ekrem'e müracaat edip:

 

Ya Resülallah, kardeşlerimiz bizim yaptıklarımızı haber almışlar. On­lar da bizim gibi bu teşbih ve tehlîli yapmağa çalışıyorlar, dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz:

 

"Artık bu Allah'ın bir fazl ve keremidir, onu dilediğine ihsan eder" buyurdular. "[bk. Nevevî, Riyazu's-Sâlihin, III, 28.]

 

İmam Müslim'in bir başka rivayeti şöyledir:

 

''Bir kimse her namazın arkasında otuz üç defa sübhânallah ,otuz üç defa elhamdülillah, otuz üç defa Allahu ekber der ve yüz adedini de "lâ ilahe illallahü vahdehû lâ şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve nüve alâ kül­li şey'in kadîr" diyerek tamamlarsa, onun günâhları deniz köpüğü kadar çok olsa bile, Allah aff ve mağfiret eder, buyurdu.[Nevevî, Riyazu's-salihîn, III, 29. ]

 

Konumuzu teşkil eden Ebû Dâvûd hadisinin metnindeki el-A'malu's-sâliha kelimesinin başında bulunan min harf-i cerrinin zâid olması mümkün olduğu gibi "teb'îziyye" olması da mümkündür.

 

"Zâid" olduğu kabul edilirse, hadiste zikredilen ve her birine sadaka se­vabı verileceği bildirilen, namaz, oruç gibi amel-i salihaya delâlet eden söz­lerin hepsi Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e ait olur.

 

Teb'îziyye olduğu kabul edilirse, bu sözlerin bir kısmının Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'e diğer bir kısmının da Ebû Zer (r.a.)'e ait olduğu anlaşılır. Hadiste iki rekatlık kuşluk namazı sevabının bütün bu sâlih amellerin sevabına denk olduğu ve iki rekathk kuşluk namazı kılmakla insan vücudunda bulunan bütün kemik ve eklemlerin her gün İçin üzerlerine borç olan sadaka mükellefiye­tinden kurtulacakları ifâde edilmekle, kuşlak namazının faziletine de işaret edilmiştir.