DEVAM: 12. Kuşluk
Namazı
حَدَّثَنَا
وَهْبُ بْنُ
بَقِيَّةَ
أَخْبَرَنَا
خَالِدٌ عَنْ
وَاصِلٍ عَنْ
يَحْيَى بْنِ
عُقَيْلٍ
عَنْ يَحْيَى
بْنِ
يَعْمَرَ عَنْ
أَبِي
الْأَسْوَدِ
الدُّؤَلِيِّ
قَالَ
بَيْنَمَا
نَحْنُ
عِنْدَ أَبِي
ذَرٍّ قَالَ
يُصْبِحُ
عَلَى كُلِّ
سُلَامَى
مِنْ
أَحَدِكُمْ
فِي كُلِّ
يَوْمٍ صَدَقَةٌ
فَلَهُ
بِكُلِّ
صَلَاةٍ
صَدَقَةٌ وَصِيَامٍ
صَدَقَةٌ
وَحَجٍّ
صَدَقَةٌ
وَتَسْبِيحٍ
صَدَقَةٌ
وَتَكْبِيرٍ
صَدَقَةٌ وَتَحْمِيدٍ
صَدَقَةٌ
فَعَدَّ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مِنْ هَذِهِ
الْأَعْمَالِ
الصَّالِحَةِ
ثُمَّ قَالَ
يُجْزِئُ
أَحَدَكُمْ
مِنْ ذَلِكَ
رَكْعَتَا
الضُّحَى
Ebu'l-Esved
ed-Dieliy'den; dedi ki: Biz (bir gün) Ebû Zer (r.a.)'in yanında bulunduğumuz bir
sırada dedi ki: Her biriniz hergün her bir eklemi karşılığında bir sadaka
(borcu) bulunarak sabahlar. (Kıldığı) her namaz kendi için bir sadakadır.
(Tuttuğu) her oruç bir sadakadır. (Yaptığı) her hac bir sadakadır. Her tesbîh
bir sadakadır, her tekbir sadakadır. Resûlullah (s.a.v.) bu salih amellerden
bâzılarını (veya hepsini) saydı. Sonra da: "Bunların yerine iki rekattık
kuşluk namazı biriniz için yeterlidir" buyurdu.
İzah:
Buhârî, sulh, cihâd;
Müslim, müsâfirîn, zekât; Ahmedb. Hanbel, II,
Bu hadisin birinci
cümlesine iki şekilde mana vermek mümkündür:
1. Sadaka kelimesini
fiilinin ismi kabul ederek mânâ verilebilir ki, o takdirde mana şöyle olur: “ =
Her eklem üzerine bir sadaka borcu vardır."
2. kelimesi, fiilinin
ismi "min" harfi cerri de zâid zarfı haber, "sadaka"
kelimesi ise, zarfın faili kabul edilebilir. Buna göre cümlenin aslı
şöyledir: (sizden) biriniz her
mafsalına bir sadaka borcu bulunarak sabahlar." Biz tercümede bu ikinci
mânâyı tercih ettik.
Tesbîh
"sübhanallah" demektir. Tahmid "elhamdülillâh" demektir.
Hadis-i şerifte herkesin kendi imkânlarına göre dereceler elde edebileceği anlatılmaktadır.
Allah'a iyi bir kul olabilmek için mutlaka zengin, yahut mutlaka fakîr olmak
gerekmez. Kadın veya erkek sıhhatli veya hasta, âmir veya me'mur hangi
tabakadan olursa olsun, her insan bulunduğu duruma göre Hak Teâlâ'ya iyi bir
kul olabilir. Ancak, bunun için, insanın bulunduğu durumu iyi tâyin etmesi;
elinde bulunan imkânlarını iyi ölçer, iyi kullanırsa, bunlarla kendini
kurtarması, küçümsenmeyecek dereceler elde etmesi zor değildir. Bütün âyet ve
hadislerin gösterdiği hakikatlerden biri budur. Nitekim
Efendimiz'in bir
hadis-i şerifi şu mealdedir: "Mü'minin işine teaccüb edilir. Zira işinin hepsi
onun için hayırlıdır. Bu meziyet yalnız mü'ininde bulunur. Çünkü sevinirse
şükreder, bu onun için hayırlıdır. Başına belâ gelirse, sabr eder, bu da onun
için hayırlıdır."[Müslim, zühd]
Sıhhatli bir insanın
güç ve kuvvetiyle yapabileceği pek çok iyilikler vardır. Fakat hastalığın
inlettiği bir insanın da bazan nafile ibâdetlerle ulaşılmayacak dereceler elde
edebileceği, sabrederse günâhlarının döküleceği inkâr edilemez. Mealini
vereceğimiz hadis-i şerîf bu konuyu pek güzel bir şekilde aydınlatmaktadır:
"Atâ b. Ebî
Rebah'dan rivayet edildiğine göre İbn Abbâs (r.a.) bana:
Cennet ehlinden bir
kadını sana göstereyim mi? dedi. Ben:
Evet, dedim.
İşte şu siyah kadındır
ki, bu kadın Nebi Efendimize geldi ve;
Sar'am tutuyor ve tenim
açılıyor. Benim için Allah'a dua ediniz. Peygamber (s.a.v.):
İstersen sabret, cennet
senin içindir. İstersen iyileşmen için dua edeyim'* buyurdu.
O halde sabrediyorum.
Lâkin vücudum açılıyor. Açılmamakhğım için dua et, dedi. Nebi (s.a.v.) de ona
dua etti."[Buhârî, merdâ; Müslim, birr]
Evinin geçimini te'rm'n
için helâlinden kazanma yolunu tutan bir erkekle, yuvasına bağlı, çocuklarını
iyi bir müslüman olarak yetiştirme çabasında olan bir kadın ayrı ayrı yollardan
Allah'a kul olma varısmdadır. Âmir olan adaletle, me'mur olan itaatle aynı
deıcceiere ulaşabilir.
Ancak insanlar çoğu
zaman kendilerinin yapabileceğinden çok, başkalarının yapamadıklarını dile
getirmeğe heveslidir. Kendi vazifelerinden başka her görevi büyük bir
ehliyetle yapmağa kendilerini namzed görenler;
Elimdeki imkânlarla ne
gibi neticeler alabilirim?., diye araştırsalar ihtimâl ki daha iyi sonuçlar
elde ederlerdi.
Efendimiz bu hadis-i
şeriflerinde, maddi imkânlara sahip olmadan da hayır yapmanın ve servetsiz
sadaka vermenin yollarını göstermiştir. Bu hadis-i şerifin Buhârî'deki metni
şöyledir: "Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Fakirler dediler ki:
Ya Resûlallah, servet
sahibleri dereceler elde ettiler, ebedî nimetlere kavuştular. Efendimiz sordu:
"Nasıl oldu
bu?" Biri dedi ki:
Bizim kıldığımız gibi namaz
kıldılar. Cihâtî ettiğimiz gibi cihâd ettiler. Mallarının fazlasıyla Allah
yolunda iyilikler yaptılar, harcadılar. Bizim mallarımız yok ki, biz de böyle
yapalım.
"Size, sizden
evvelkilere yetişeceğiniz, sizden sonra gelenleri geçeceğiniz bir amel haber
vereyim mi? Sizin bu yaptığınızı yapmadıkça hiç kimse sizin ulaşacağınız
dereceye ulaşamayacaktır. Her namazın sonunda on defa sübhanallah, on defa
elhamdülillah, on defa da Allahu ekber dersiniz."[Buhârî, deavât] Hadis-i
şerifin bir başka rivayetinde bir kısım tafsilat daha vardır: "Hz. Ebû
Hüreyre anlatıyor: Bir gün muhacirlerin fakirleri, Resul-i Ekrem'e gelip
dediler ki:
Ya Resülallah, servet
sahipleri, yüksek dereceleri, ebedi nimetleri kazanıp gittiler. Onlar bizim
gibi namaz kılarlar, bizim gibi oruç tutarlar, hem de onların fazla malları
var, o sayede hac ve umre yapıyorlar, mücâhede ediyor, sadaka veriyorlar.
(Onlar servet bakımından ecir ve sevaba nâüiyyet hususunda bizden üstündürler.
Malî durumumuz müsait olmadığından biz bunları yapamıyoruz, diye sızlandılar.)
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v.):
"Size birşey
öğreteyim mi? Bu sayede sizi geçmiş olanlara yetişir, sizden sonrakileri de
geçersiniz. Sizin yaptıklarınızı yapmadıkça hiç kimse sizden efdal olamaz.
Meğer ki onların arasında size tevcih ettiğim amelin mislini yapan biri
bulunsun" buyurdu.
Evet ya Rasulallah,
dediler. Nebi Efendimiz:
"Her namaz
arkasında, otuz üçer defa sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber deyiniz,
buyurdu..
Müslim'in rivayetinde
şu fıkra ziyâde edilmiştir:
Aradan bir müddet
geçtikten sonra muhacirin fakirleri tekrar Resûl-i Ekrem'e müracaat edip:
Ya Resülallah,
kardeşlerimiz bizim yaptıklarımızı haber almışlar. Onlar da bizim gibi bu
teşbih ve tehlîli yapmağa çalışıyorlar, dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem
Efendimiz:
"Artık bu Allah'ın
bir fazl ve keremidir, onu dilediğine ihsan eder" buyurdular. "[bk.
Nevevî, Riyazu's-Sâlihin, III, 28.]
İmam Müslim'in bir
başka rivayeti şöyledir:
''Bir kimse her namazın
arkasında otuz üç defa sübhânallah ,otuz üç defa elhamdülillah, otuz üç defa
Allahu ekber der ve yüz adedini de "lâ ilahe illallahü vahdehû lâ şerike
leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve nüve alâ külli şey'in kadîr" diyerek
tamamlarsa, onun günâhları deniz köpüğü kadar çok olsa bile, Allah aff ve
mağfiret eder, buyurdu.[Nevevî, Riyazu's-salihîn, III, 29. ]
Konumuzu teşkil eden
Ebû Dâvûd hadisinin metnindeki el-A'malu's-sâliha kelimesinin başında bulunan
min harf-i cerrinin zâid olması mümkün olduğu gibi "teb'îziyye"
olması da mümkündür.
"Zâid" olduğu
kabul edilirse, hadiste zikredilen ve her birine sadaka sevabı verileceği
bildirilen, namaz, oruç gibi amel-i salihaya delâlet eden sözlerin hepsi
Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e ait olur.
Teb'îziyye olduğu kabul
edilirse, bu sözlerin bir kısmının Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'e diğer bir kısmının
da Ebû Zer (r.a.)'e ait olduğu anlaşılır. Hadiste iki rekatlık kuşluk namazı
sevabının bütün bu sâlih amellerin sevabına denk olduğu ve iki rekathk kuşluk
namazı kılmakla insan vücudunda bulunan bütün kemik ve eklemlerin her gün İçin
üzerlerine borç olan sadaka mükellefiyetinden kurtulacakları ifâde edilmekle,
kuşlak namazının faziletine de işaret edilmiştir.