DEVAM: 10. Güneş
Batmadığı Müddetçe (İkindi Namazından Sonra) İki Rekat Namaz Kılmayı Caiz
Görenler(İn Delilini Teşkil Eden Hadisler)
حَدَّثَنَا
الرَّبِيعُ
بْنُ نَافِعٍ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُهَاجِرِ
عَنْ
الْعَبَّاسِ
بْنِ سَالِمٍ
عَنْ أَبِي سَلَّامٍ
عَنْ أَبِي
أُمَامَةَ
عَنْ عَمْرِو بْنِ
عَبَسَةَ
السُّلَمِيِّ
أَنَّهُ قَالَ
قُلْتُ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
أَيُّ اللَّيْلِ
أَسْمَعُ
قَالَ جَوْفُ
اللَّيْلِ
الْآخِرُ
فَصَلِّ مَا
شِئْتَ
فَإِنَّ
الصَّلَاةَ
مَشْهُودَةٌ مَكْتُوبَةٌ
حَتَّى
تُصَلِّيَ
الصُّبْحَ ثُمَّ
أَقْصِرْ
حَتَّى
تَطْلُعَ
الشَّمْسُ
فَتَرْتَفِعَ
قِيسَ رُمْحٍ
أَوْ رُمْحَيْنِ
فَإِنَّهَا
تَطْلُعُ
بَيْنَ
قَرْنَيْ شَيْطَانٍ
وَيُصَلِّي
لَهَا
الْكُفَّارُ ثُمَّ
صَلِّ مَا شِئْتَ
فَإِنَّ
الصَّلَاةَ
مَشْهُودَةٌ
مَكْتُوبَةٌ
حَتَّى
يَعْدِلَ
الرُّمْحُ
ظِلَّهُ
ثُمَّ
أَقْصِرْ
فَإِنَّ
جَهَنَّمَ
تُسْجَرُ
وَتُفْتَحُ
أَبْوَابُهَا
فَإِذَا زَاغَتْ
الشَّمْسُ
فَصَلِّ مَا
شِئْتَ فَإِنَّ
الصَّلَاةَ
مَشْهُودَةٌ
حَتَّى
تُصَلِّيَ
الْعَصْرَ
ثُمَّ أَقْصِرْ
حَتَّى
تَغْرُبَ
الشَّمْسُ
فَإِنَّهَا
تَغْرُبُ
بَيْنَ
قَرْنَيْ
شَيْطَانٍ
وَيُصَلِّي
لَهَا
الْكُفَّارُ
وَقَصَّ حَدِيثًا
طَوِيلًا
قَالَ
الْعَبَّاسُ
هَكَذَا
حَدَّثَنِي
أَبُو
سَلَّامٍ
عَنْ أَبِي
أُمَامَةَ
إِلَّا أَنْ
أُخْطِئَ
شَيْئًا لَا
أُرِيدُهُ
فَأَسْتَغْفِرُ
اللَّهَ
وَأَتُوبُ
إِلَيْهِ
Amr b. Abese'den;
demiştir ki: Ben (Resûl-i Ekrem'e hitaben): "Ey Allah'ın Resulü, gecenin
hangi saatinde (ibadet ve) dua daha çok makbuldür?" dedim. (O şöyle) cevab
verdi: "Gecenin son vaktinde. Sabah namazını kılıncaya kadar ve istediğin
(nâfiley)'i kıl. Çünkü (bu vakitte kılınan) namaz şahitlidir, (ve sevabı)
yazılmıştır. (Sabah namazını kıldıktan) sonra, güneş doğup da bir veya iki
mızrak boyu yükselinceye kadar (namaz kılmayı) bırak. Çünkü güneş şeytanın
boynuzları arasından doğar ve kâfirler güneşe (o saatte) tapınırlar. Sonra
mızrak gölgesiyle bir oluncaya kadar ve istediğin kadar kıl. Çünkü (bu saate
kadar kılınan) namaz şahitlidir (ve sevabı) yazılmıştır. Mızrak gölgesiyle bir
olduktan sonra namazı bırak. (Çünkü o saatte) cehennem kızdırılır ve kapıları
açılır. Güneş (batıya) meyledince ikindi namazını kıhncaya kadar (ve) istediğin
(nafiley)i kıl. Çünkü bu (saatte kılınan) namaz şahidlidir. (İkindi namazından)
sonra güneş batıncaya kadar namazı bırak. Çünkü (güneş) şeytanın boynuzları
arasında batar ve kâfirler ona (o saatte) tapınırlar."
(Ebû Dâvûd dedi ki) ve
(şeyhim bana) uzunca bir hadis nakletti. el-Abbâs (b. Sâlity) dedi ki:
"Ebû Sellâm da sana Ebü Ümame'den buna benzer şeyler nakletti. Ancak (ben
naklederken belki) istemeyerek bazı hatalar yapıyorum: A ilah 'dan af
diliyorum ve ona tevbe ediyorum."
Diğer tahric: Buhari,
bedu'l-halk, Müslim, müsâfirîn; mesacid; Nesâî, mevâkît; İbn Mâce, ikâme ;
Muvatta', Kur'ân; Ahmed b. Hanbel, II, 13, 19f 24, 86, 106,210,223, 111, 348,
393, IV, 111, 112, 223f 348, 349, 385; V, 15,20, 190,216, 260, VI, 12.
AÇIKLAMA:
Nebi (s.a.v.) Hz. Amr
b. Abese'ye yapılan duaların ve kılınan namazların kabulü için en uygun bir
vakit olarak "gecenin en son vaktini" tavsiye buyurmuştur.
Haltâbî'nin beyanına göre, gecenin en son vaktinden maksad, gecenin son üçte
biridir. Bilindiği gibi bu vakte seher vakti denir ki, Cenab-ı Hak, Kur'an-ı
Kerim'inde bu saatte istiğfarda bulunanları; "Ve o seher vakitleri
istiğfar eyleyenler"[Âl-i îmrân 17] buyurarak övmüştür. Yakub
aleyhisselam da oğullarının Hz. Yûsuf'a karşı işledikleri cürümden dolayı
onların hesabına istiğfar etmek için en uygun vakit olarak seher vaktini
seçmiştir. Cenabı Hak bu hususu Kur'an-ı Kerim'inde şu şekilde beyân buyuruyor:
"(Yâkûb): "Sizin için Rabbime sonra istiğfar ederim. Hakikat şudur
ki, o çok yargılayıcıdır, çok esirgeyicidir." dedi."[Yûsuf 98]
Buhârî, Müslim ve
benzeri sahih kitablarda ifade edildiğine göre seher vaktinde Cenab-ı Hakk(ın
emriyle) dünya göğüne (bir melek) iner ve şöyle seslenir: "Bu saatte
isteği olan yok mu, verilecektir? Dua edecek birisi yok mu? Duası kabul
edilecektir. Günahının affını isteyen bir kimse yok mu? Affedilecektir."
Abdullah b. Ömer (r.a.) seher vaktine kadar namaz kılardı. Seher vakti
girdiğini öğrenince de dua ve istiğfara devam ederdi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'de
seher vaktine kadar vitri te'hir ederdi.[îbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm,
I, 353.]
Metinde görüldüğü gibi
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) "sabah namazının farzı kılınıncaya kadar istediğin
nafileyi kılabilirsin" buyurmakla Amr'a, sabah namazı vakti girdikten
sonra da sabah namazının sünneti dışında istediği nafileyi kılabileceğini beyan
etmiştir. Her ne kadar hadisin zahirinden bu mana anlaşılıyorsa da Ahmed b.
Hanbel'in Müsned'inde bu hadis şu şekilde rivayet olunmuştur: "Resûl-i
Ekrem (s.a. gece namaz kılmak için) hangi saat daha uygundur diye sordum da
bana: "Gecenin en son vaktinde (kıl). Sonra bu (saatte) kılınan namaz
şâhidlidir. Bu namaza sabah vakti girinceye kadar devam et, sabah vakti
girdikten sonra sabahın iki rekathk sünnetinden başka nafile namaz
kılıamaz" diye cevab verdi."[Ahmed b. Hanbel, IV, 385.]
Bundan anlaşılıyor ki,
konumuzu teşkil eden Ebû Dâvûd hadisinde bazı hazfler ve kısaltmalar vardır ve
Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde rivayet ettiği hadis bu noksanlıkları
tamamlamakta ve vuzuha kavuşturmaktadır. Her iki hadis birlikte mütalaa
edildiği zaman, sabah namazının vakti girdikten sonra sabah namazının iki
rekathk sünnetinden başka herhangi bir nafile namazın kılınamayacağı
anlaşılır. Hadis-i şeriften de anlaşıldığı gibi bu süre, güneşin ufuktan bir
veya iki mızrak boyu yükselmesine kadar devam eder. Bilindiği gibi güneşin bir
mızrak boyu yükselmesi demek, üzerinde bulunduğumuz nokta ile beş derecelik
bir açı teşkil edecek kadar yükselmesi demektir ki, bizim memleketimize göre bu
süre 40-50 dakika arasında değişir.
Bu süre içerisinde
namaz kıhnamaması, hadis-i şerifte "güneşin şeytanın boynuzları arasından
doğmuş olmasıyla" izah edilmektedir. Şeytanın boynuzlarından maksad,
başının iki tarafıdır. Yani boynuzlu bir hayvanda boynuzların başta bulunduğu
yerlerdir. Bazılarına göre ise, şeytanın boynuzlarından maksat, onun gücü ve
kuvvetidir. Çünkü güneş doğarken şeytan sevinçlidir ve hareketlidir. Zira bazı
kimselerin Haktan saparak güneşe tapınması ona güç ve kuvvet vermektedir.
Şeytanın boynuzlarından maksat, onun geçmiş ve gelecek ümmetleri olduğunu
söyleyenler de vardır ki, bununla şeytana tapan ve onun yoluna giden kimseler
kast edilmektedir. Çünkü bu güneşe tapanlar her ne kadar zahiren güneşe
tapıyorlarsa da haktan sapmış olmaları itibariyle şeytanın yoluna girmiş ve ona
kul olmuşlar demektir. Nevevî'ye göre ise, Şeytanın iki boynunuzdan maksat,
şeytanın insanları saptırmak için görevlendirdiği iki fırkadır.
Bazıları da şeytanın
boynuzlarından maksat, başının iki yan tarafıdır. Çünkü güneş doğarken ve
batarken başını güneşe yaklaştırır ve güneşe tapanlar dolayısıyla şeytana da tapıyormuş
gibi görünürler. Bu vakitte namaz kılan mü'minlere de musallat olmak için
şeytan ve avânesi ümide kapılıp büyük gayretler sarf ederler. Aynı zamanda
güneşin doğma ve batma vakitleri bazı gafillerin güneşe tapınma vakitleri
olduğundan bu saatlerde namaz kılmakta, kâfirlere benzeme olayı vardır. İşte bu
gibi tehlikeli durumlara düşmemeleri için müslümanlar bu saatlerde namaz
kılmaktan nehyedümişlerdir. Yukarıda da açıklandığı gibi bu süre, güneş bir
veya iki mızrak boyu yükselinceye kadar devam etmektedir. Güneş bir mızrak boyu
yükseldikten sonra kılınan namaz ise isabetli, şahidlidir. Yani melekler bu
namazda hazır bulunurlar ve bunun ecir ve sevabını kayd ederler.
Kerahet vaktinin
çıkmasıyla giren ve içerisinde kılınan namazlara meleklerin şâhid olduğu
zamanın müddeti ise, mızrağın gölgesi tamamen yok denecek kadar küçüldüğü ve
tamamen mızrağın altına çekilip mızrakla bir olduğu ana kadar devam eder.
Bilindiği gibi bu hale "istiva hali" denir. Gölgenin tesbiti
hususunda mızrağın zikredilmesi o devirlerde Arablar genellikle çölde
eğleştikleri içindir. Çünkü onların o zamanki âdetleri günü,yarı olup
olmadığını anlamak için mızraklarını yere dikerek gölgelerine bakmaktı. Bugün
kırsal kesimde çalışan kimseler de bazı hallerde herhangi bir şeyin gölgesine
bakarak namaz vakitlerini tayin edebilirler.
İstiva halinde de namaz
kılmak yasaklanmıştır. Çünkü bu saatte kâfirler güneşe tapındıklarından, bu
vakitte namaz kılmakla kâfirlere benzeme olayı vardır. Hadis-i şerifte bu
vakitte namazdan nehyedilişi bu saatlerde cehennemin kızdırıhşıyla izah
edilmiştir. Hadis sarihlerinin beyanına göre, cehennemin kızdın İm asından
maksad, güneşe tapan kimselerin bu anda güneşe secdeye hazırlandıkları,
şeytanın harekete geçmesidir. Bütün bu fiiller ise, cehennemin alevlenmesine
sebep teşkil edecek fiillerdir. Bu demektir ki, hadis-i şerifte sonuç
zikredilmiş sebeb kast edilmiştir.
Dil alimlerinin
beyanına göre cehennem kelimesinin aslı Arabçadır. Ve çirkin manasına
gele"n "cuhûmet"ten alınmıştır. Bu izaha göre alemiyyet ve
te'nis bulunduğu için cehennem kelimesi gayr-i münsârıftır. Dil âlimlerinin
büyük bir çoğunluğuna göre ise, "cehennem" Arabçalaştınlmış ecnebî
bir kelimedir. Gayr-i munsanf olması kendisinde alemiyyet ve ucmelik
bulunduğundandır.
İstiva halinde
başlayan, namaz kılma yasağının müddeti ise, güneşin batıya doğru meyletme
anma kadar devam eder. Güneşin batıya meyletmesiyle öğle namazının vakti
girdiği gibi bu vakitten itibaren ikindi namazı kılınıncaya kadar farz, vacip,
nafile namazın bütün nevileri kıhnabilir. Ancak ikindi namazı kılındıktan
sonra yeniden bir kerahet vakti girmekte ve bu süre güneş tamamen batmcaya
kadar devam etmektedir. Güneşin batma anı da doğma anı gibi bazı müşriklerin
güneşe tapınma anı olduğundan bu saatte de namaz kılmak yukarıda açıkladığımız
sakıncalardan dolayı yasaklanmıştır.
Musannif Ebû Davud'un
metnin sonunda: "Şeyhim, bana uzunca bir hadis nakletti" demekle,
"ben bu hadisi kısaltarak naklettim" demek istemiştir. Gerçekten bu
hadisin aslı çok daha uzundur. Tamamını okumak isteyen okuyucularımıza
Müslim'in bu konuda rivayet ettiği hadise de [Müslim, müsâfırîn] müracaat
etmelerim tavsiye ederiz. Hadisin râvilerinden el-Abbâs b. Salim'-in "Ebû
Sellâm da bana Ebû Ümâme'den buna benzer şeyler nakletti. Ancak ben istemeyetek
bazı hatalar yapıyorum" demekten maksadı, bu hadisi naklederken hadisin
bütün rivayet yollarını gözden geçirdiğini ve son derece dikkatli davrandığını
ifade etmektir.
Sabah namazından ve
ikindi namazından sonra giren kerahet vakitleri konusunda daha önce 1272 - 1274
numaralı hadislerin açıklama kısmında malûmat verilmiştir. Ancak bu hadis-i
şerifte bir de güneşin doğuşu, istiva hali ve batışı söz konusu edilmektedir.
Bu konudaki mezheplerin görüşü de şöyledir:
Güneşin doğuşu, istiva
hali ve batışı sırasında namazın hükmü:
1. Hanefî ulemâsı
hadisteki nehyin umumiliğine bakarak bu üç vakitte hiç bir namazın
kılınamayacağına hükmetmişlerdir. Ancak "Kim güneş batmadan önce ikindi
namazından bir rekata yetişecek olursa ikindi namazına yetişmiş olur" mealindeki
daha önce geçen 412 numaralı hadis-i şerife bakarak o günün ikindi namazım bu
hükmün dışında görmüşlerdir ve "sadece o günün ikindi namazını güneş
batarken kılmak caizdir. Çünkü bu namaz emredildiği şekilde kâmil olarak eda
edilmiştir. Ancak ikindi namazım bu vakte kadar te'hir etmek mekruhtur"
demişlerdir. Yine Hanefî ulemâsı cenaze namazım da bundan istisna etmişlerdir
ki, delilleri: "Ya Ali, üç şeyi geciktirme: 1) Vakti giren namazı, 2)
Hazırlanan cenazeyi, 3) Küfvünü (dengini) bulduğun kocasız
kadım"[Tirmizî, salât, cenâiz; İbn Mâce, cenâiz; Ahmed b. Hanbel, I,
105.] hadis-i şerifleriyle birlikte
ileride tercümesini sunacağımız 3159 numaralı hadis-î şeriftir.
Yine Hanefî uleması bu
vakitlerde okunan secde âyetinden dolayı vacip olan tilavet secdesini de bu
hükmün dışında görmüşler ve te'hir etmekle vakti geçmeyeceğinden kerahet vakti
çıkıncaya kadar te'hir etmenin daha faziletli olacağını söylemişlerdir.
imam Ebû Yusuf (r.a.)
ise, daha önce tercümesini sunduğumuz 1081 numaralı hadis-i şerifi delil
getirerek cuma günü istiva halinde kılınan nafile namazı da bundan istisna
etmiştir.
2. Hanbel? ulemâsına
göre bu üç vakitte hiçbir namaz kılınmaz. Ancak şu namazlar müstesnadır:
a. Cuma günü cuma
namazından evvel kılınan tahiyyetü'l-mescid namazı, çünkü bunlara göre 1083
numaralı hadis buna cevaz vermektedir.
b. Çürümesinden veya
bozulmasından korkulduğu takdirde cenaze namazı da kılınabilir. Çünkü bunda
zaruret vardır.
c. Farz namazların
kazası da caizdir derler ve daha önce geçen 442 numaralı hadisi delil
getirirler. Bunlara göre bu hadis mevzumuzu teşkil eden hadisi tahsis
etmektedir.
d. Sabah ve ikindi
namazlarının bir rekatını imamla kılmaya yetişebilen kimsenin diğer rekatları
kerahet vaktinde kılması caizdir.
e. Daha önce bu
vakitlerde namaz kılmayı nezr eden kimsenin de nezr namazını bu vakitlerde
kılması caizdir. Çünkü bu namazları kılmakta farz namazları kaza etmeye benzer.
f. İki rekathk tavaf
namazı. Bu konudaki delilleri ise, ileride gelecek 1894 numaralı hadis-i
şeriftir.
3. Mâlikî uleması
ise, "bu hadisteki nehyin genelliğine bakarak isterse bîr sebebe
bağlı olarak kılınsın güneşin doğuşu ve batışı esnasında nafile namazları
kılmak haram olduğu gibi nezir edilen namazlar ve tilâvet secdesi de haramdır.
Bu iki vakitte bozulup dağılmasından korkulmadığı müddetçe cenaze namazı kılmak
da caiz değildir. Ancak farz namazların edası ve kazası müstesnadır"
demişlerdir. Farz namazların bu iki vakitte kılınabileceğine dair delilleri
ise, daha önce geçen 442 numaralı hadis-i şeriftir. İmam Mâlik'e göre istiva
vaktinde farz olsun nafile olsun bütün namazları kılmak caizse de Maliki
ulemasının büyük çoğunluğuna göre mekruhtur. Ancak Zürkânî'nin de dediği gibi,
İmam Mâlik (r.a.) hem bu üç vakitte namazın kılınmayacağım ifâde eden Abdullah
es-Sunabihî hadisini Muvatta'ında zikretmiş; hem de istiva halinde namaz
kılmanın caiz olduğunu söylemiştir.[Zürkânî, Şerhu"l-Muvatta' II, 234-25.]
4. Şafiî ulemasına göre
ise, bu Uç vakitte bir sebebe bağlı olarak kılınan nafile namazların dışında
herhangi bir nafile kılmak mekruhtur. Ama tahıyyetü'I-mescid ve şükür namazı
gibi oir sebebe bağlı olarak kılınan nâfile namazlarla farz namazları kılmakta
bir sakınca yoktur. Delilleri ise, daha önce geçen 442 numaralı hadistir.
Yine Şafiî ulemâsına
göre, Mescidü'l-Haram dâhilinde bu üç vakitte nafile kılmakta bir sakınca
yoktur. Delilleri ise, 1894 numaralı hadis-i şeriftir. Ayrıca cuma gününe
mahsus olmak üzere istiva halinde nafile namaz kılmak caizdir. Bu konudaki
delilleri ise, daha önce geçen 1083 numaralı hadis-i şeriftir.