بَاب
الصَّلَاةِ
بَعْدَ
الْعَصْرِ
9. İkindi Namazından
Sonra (Nafile) Namaz Kılmak
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
عَمْرُو بْنُ
الْحَارِثِ
عَنْ
بُكَيْرِ
بْنِ الْأَشَجِّ
عَنْ
كُرَيْبٍ
مَوْلَى
ابْنِ عَبَّاسٍ
أَنَّ عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
عَبَّاسٍ وَعَبْدَ
الرَّحْمَنِ
بْنَ
أَزْهَرَ
وَالْمِسْوَرَ
بْنَ
مَخْرَمَةَ
أَرْسَلُوهُ
إِلَى
عَائِشَةَ
زَوْجِ
النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَقَالُوا
اقْرَأْ
عَلَيْهَا السَّلَامَ
مِنَّا
جَمِيعًا
وَسَلْهَا
عَنْ الرَّكْعَتَيْنِ
بَعْدَ
الْعَصْرِ
وَقُلْ
إِنَّا
أُخْبِرْنَا
أَنَّكِ
تُصَلِّينَهُمَا
وَقَدْ
بَلَغَنَا
أَنَّ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ نَهَى
عَنْهُمَا
فَدَخَلْتُ
عَلَيْهَا
فَبَلَّغْتُهَا
مَا أَرْسَلُونِي
بِهِ
فَقَالَتْ
سَلْ أُمَّ
سَلَمَةَ
فَخَرَجْتُ
إِلَيْهِمْ
فَأَخْبَرْتُهُمْ
بِقَوْلِهَا
فَرَدُّونِي
إِلَى أُمِّ
سَلَمَةَ
بِمِثْلِ مَا
أَرْسَلُونِي
بِهِ إِلَى
عَائِشَةَ
فَقَالَتْ
أُمُّ سَلَمَةَ
سَمِعْتُ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَنْهَى
عَنْهُمَا
ثُمَّ
رَأَيْتُهُ
يُصَلِّيهِمَا
أَمَّا حِينَ
صَلَّاهُمَا
فَإِنَّهُ
صَلَّى
الْعَصْرَ
ثُمَّ دَخَلَ
وَعِنْدِي
نِسْوَةٌ
مِنْ بَنِي
حَرَامٍ مِنْ الْأَنْصَارِ
فَصَلَّاهُمَا
فَأَرْسَلْتُ
إِلَيْهِ
الْجَارِيَةَ
فَقُلْتُ
قُومِي
بِجَنْبِهِ
فَقُولِي
لَهُ تَقُولُ
أُمُّ
سَلَمَةَ يَا
رَسُولَ اللَّهِ
أَسْمَعُكَ
تَنْهَى عَنْ
هَاتَيْنِ
الرَّكْعَتَيْنِ
وَأَرَاكَ
تُصَلِّيهِمَا
فَإِنْ
أَشَارَ
بِيَدِهِ
فَاسْتَأْخِرِي
عَنْهُ
قَالَتْ
فَفَعَلَتْ
الْجَارِيَةُ
فَأَشَارَ
بِيَدِهِ
فَاسْتَأْخَرَتْ
عَنْهُ
فَلَمَّا انْصَرَفَ
قَالَ يَا
بِنْتَ أَبِي
أُمَيَّةَ سَأَلْتِ
عَنْ
الرَّكْعَتَيْنِ
بَعْدَ الْعَصْرِ
إِنَّهُ
أَتَانِي
نَاسٌ مِنْ
عَبْدِ
الْقَيْسِ
بِالْإِسْلَامِ
مِنْ قَوْمِهِمْ
فَشَغَلُونِي
عَنْ
الرَّكْعَتَيْنِ
اللَّتَيْنِ
بَعْدَ الظُّهْرِ
فَهُمَا
هَاتَانِ
İbn Abbâs (r.a.)'in
azatlı kölesi Kureyb'den (rivayet olunduğuna göre) Abdullah b. Abbâs ile
Abdurrahman b. Ezher ve Misver b. Mahreme kendisini Nebi (s.a.v.)'irı eşi Hz.
Âişe'ye göndererek şöyle demişler: Âişe'ye bizden selam söyle ve ona ikindiden
sonraki (kıldığı) iki rekatı sor ve de ki; Senin bu iki rekati kıldığın bize
haber verildi. Halbuki biz Resûlullah (s.a.v.)'in bundan nehyettiğini
işitmiştik.
(Kureyb sözlerine şöyle
devam etti:) Bunun üzerine Âişe'nin yanına gelerek benimle gönderdikleri haberi
kendisine tebliğ ettim. Âişe (r.a.): Ümmü Seleme'ye sor, dedi. Bunun üzerine
ben, (beni gönderen) kimselerin yanına çıkarak Âişe'nin sözlerim kendilerine
haber verdim. Onlar beni Ümmü Seleme'ye de Âişe'ye gönderdikleri suali sormam
için gönderdiler.
Ümmü Seleme (r.anha
şöyle) cevab verdi: Ben Resûlullah (s.a.v.)'i o iki rekati kılmaktan
nehyederken işittim, ama sonra kendisini bunları kılarken gördüm. Onları
kılarken vakit İkindi idi. Çünkü ikindiyi (yeni) kılmıştı. Sonra yanımda da
ensârdan Benî Haram kabilesinden kadınlar vardı. (Yanıma) girdi ve hemen o iki
rekatlık namaza durdu.
Bunun üzerine ben
kendisine kızı göndererek dedim ki; "Resûlullah (s.a.v.)'in yanına dur da
ona; Ümmü Seleme; "Ya Resûlellah ben senin şu iki rekatı kılmaktan
nehyettiğini işitiyorum. Halbuki şimdi onları kendinin kıldığını
görüyorum," diyor, de. Şayet eliyle işaret ederse geri çekil. Ümmü Seleme;
Kız (dediğimi) yaptı; (Resûlullah (s.a.v.) da) eliyle işaret etti, o da geri
çekildi» Namazdan çıkınca (bana hitaben): "Ey Ebû Ümeyye'nin kızı! Sen
ikindiden sonra kıldığım iki rekatı sormuşsun. (Sebebi şudur) Bana Abdü'I-Kays
kabilesinden bazı kimseler kavimlerinden (ayrılarak) müslüman olmak için
geldiler de, öğle namazından sonra kılmakta olduğum iki rekat nafileden beni
alıkoydular, işte bu iki rekat o iki rekattır" buyurdu.
İzah:
Buhârî, sehv, meğazî;
Müslim, müsâfirîn; Nesâî, mevâkît; Ahmed b. Hanbel, IV, 112, 115, 416; V, 188,
276; VI, 50, 84, 96, 109. 113, 125, 134, 145.
Hafız îbn Hacer'in
beyânına göre, Metinde geçen "kız" kelimesiyle Ümmü Seleme'nin Ebû
Seleme'den olan kızı Zeyneb kasd edilmiş olması mümkündür. Ancak Buhârî'nin
Megâzî bölümündeki rivayette bu kelimenin yerine "erkek hizmetçi"
kelimesi geçmektedir.
îbn Ebî Şeybe'nin
rivayetinde, Hz. Âişe'nin ikindiden sonra İki rekat nafile namaz kıldığını ve
durumu arkadaşlarına haber veren zatın Abdullah b. Subeyr olduğu ifâde
ediliyor.
Yine metinde geçen
"Ebû Umeyye" kelimesiyle Ümmü Seleme (r.an-hâ)'nın babası kast
edilmiştir. Asıl ismi "Huzeyfe"dir. "Süheyl b. el-Muğîre"
olduğunu söyleyenler de vardır.
Bu hadiste Resûlullah
(s.a.v.)'in öğle namazından sonra kılmayı ihmal etmediği iki rekatlık nafile
namazını ikindi namazının sonuna kada geciktirmesine sebeb olarak Abdu'I-Kays kabilesinden
bazı kimselerin müslüman olmak için gelmeleri gösteriliyorsa da Tahavî'nin
rivayetinde bu sebeb şöyle ifâde ediliyor: "Bu iki rekat öğle namazından
sonra kılmakta olduğum nafile namazdır. Bana (fakirlere dağıtılmak üzere) genç
sadaka develeri geldi de bu iki rekatı unuttum. İkindiyi kılınca onu
hatırladım. Cemaatin gözleri önünde mesddde kılmayı da doğru bulmadım. Senin
yanında kılı verdim."[Tahâvî, Şerhu me'âni'l-gsâr, I, 302.]
Yine Tahavî'nin bir
başka rivayetinde bu sebeb; "Bana (fakirlere dağıtmak üzere) bir mal geldi
de beni oyaladı,"[Tahâvî, Şerhu me'âni'l-gsâr, I, 302.] şeklinde
açıklanırken, diğer bir rivayetinde: "Yanıma Benî Temîm heyeti geldi.
Öğle namazından sonra kılmakta olduğum iki rekat nafileden beni alıkoydu. Bu
namaz işte o iki rekattır"
şeklinde izah
edilmektedir. Bütün bu rivayetlerde ortak olan taraf, Resul Ekrem (s.a.v.)'in
işleriyle meşgul olurken öğle namazından sonra nafile olarak kılmayı ihmal
etmediği iki rekatlık bir namazı geciktirmiş olması ve bunu ikindi namazından
sonra kılmasıdır.
Resûl-i Ekrem'in
ikindiden sonra bu nafile namazı kıldığı sabit olunca geçirilen bir nafile
namazın kerahet vaktinde kaza edilip edilemeyeceği meselesi ulemâ arasında
ihtilâf konusu olmuştur. Bazıları bu hadis-i şerifin zahirine bakarak
geçirilen nafile namazların kerahet vaktinde bile olsa kaza edilebileceğini
söylerken bazıları da geçirilen bir nafile namazı kerahet vaktinde kaza
etmenin Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'e mahsûs özel bir durum olduğunu söylemişlerdir.
Bazılarına göre de toplumun dinî bir meselesi veya zekât veya sadakaların
toplanması gibi mühim işlerle meşgul iken nafile namazı unutan bir kimsenin bu
nafileyi kerahet vaktinde kaza etmesinde bir sakınca olmadığını
söylemişlerdir.
el-Akkarî’ye göre bu
hadis sünneti kaza etmenin sünnet olduğuna delâlet etmektedir. Hanefî
ulemâsından îbn Melek'in beyânına göre imam Şafiî (r.a.) bu hadise sarılarak
sünnetleri kaza etmenin sünnet olduğu hükmüne varmıştır. Hadisin zahiri,
sünnetleri kaza etmenin Nebi (s.a.v.)'e mahsus, özel bir durum olduğuna
delâlet etmektedir. Nitekim Tahâvi'nin aynı senedle Ümmü Seleme'den rivayet
ettiği bu hadisin sonunda şu ilâve bulunmaktadır "Ben, ya Resûlellah, bu
iki rekatlık namazı (geçirdiğimiz zaman) biz de kaza edebilir miyiz?" diye
sordum da:
"Hayır," diye
cevab verdi.[Tahâvî, Şerhu Me'âni'l-âsâr, I, 306.]
Hafız Ibn Hacer'in de
dediği gibi bu hadisin mânâsı, "Ya Ümmü Seleme, sen de biliyorsun ya, ben
nafile bir ibadeti yapacak olursam bunu hiç aksatmadan devam ettiririm. Bu
benim özelliklerini dendir. İşte ben bu iki rekatı bunun için kaza ettim. Bunun
için de başkalarını bundan nehyediyorum," demektedir. Nitekim ileride
gelecek olan 1280 no'lu hadisde Tahâvî’nin bu rivayetini te'yid etmektedir.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz:
1. Şafiî uleması bu
hadise bakarak "bir sebebten dolayı edâ edilememiş olan nafile bir namazı
kerahet vaktinde kaza etmek caizdir. Fakat meşru bir sebebi olmaksızın
geçirilen bir nafile namazı kerahet vaktinde kaza etmek caiz değildir. Fakat
beş vakit namaza bağlı olarak kılınan ve revâtib denilen sünnetleri kaza etmek
müstehabtır" demişlerdir.
2. Ahmed b. Hanbel'e
göre ise, nafile namazları kerahet vaktinde kaza etmek kayıtsız, şartsız mekruh
olmakla beraber, revâtib denilen ve beş vakit namaza bağlı olarak kılınan
namazlar kerahet vakitlerinin dışında kaza edilirler.
3. İmam Mâlik'e ve
Hanefî ulemâsına göre ise, meşru bir sebepten dolayı veya sebepsiz olarak
geçirilen bir nafilenin kerahet vakitlerinde kaza edilmesi ve bu vakitlerde
herhangi bir nafilenin kılınması mekruh olduğu gibi sabah namazının dışında
hiçbir revâtibin de kazası gerekmez. Bilindiği gibi sabah namazı farzıyla
birlikte kazaya kalmışsa o günün kerahet vaktinin çıkışından itibaren farzıyla
birlikte zeval vaktine kadar kaza edilebilir.