DEVAM: 26. (Nebi
s.a.v.) Gece Namazı(nı Nasıl Kılardı?)
حَدَّثَنَا
حَفْصُ بْنُ
عُمَرَ
حَدَّثَنَا
هَمَّامٌ
حَدَّثَنَا
قَتَادَةُ
عَنْ زُرَارَةَ
بْنِ أَوْفَى
عَنْ سَعْدِ
بْنِ هِشَامٍ
قَالَ
طَلَّقْتُ
امْرَأَتِي
فَأَتَيْتُ
الْمَدِينَةَ
لِأَبِيعَ
عَقَارًا كَانَ
لِي بِهَا
فَأَشْتَرِيَ
بِهِ السِّلَاحَ
وَأَغْزُو
فَلَقِيتُ
نَفَرًا مِنْ
أَصْحَابِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالُوا
قَدْ أَرَادَ
نَفَرٌ
مِنَّا
سِتَّةٌ أَنْ
يَفْعَلُوا
ذَلِكَ
فَنَهَاهُمْ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَقَالَ
لَقَدْ كَانَ
لَكُمْ فِي
رَسُولِ اللَّهِ
أُسْوَةٌ
حَسَنَةٌ
فَأَتَيْتُ
ابْنَ
عَبَّاسٍ
فَسَأَلْتُهُ
عَنْ وِتْرِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ
أَدُلُّكَ
عَلَى
أَعْلَمِ
النَّاسِ
بِوِتْرِ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَأْتِ
عَائِشَةَ
رَضِيَ
اللَّهُ عَنْهَا
فَأَتَيْتُهَا
فَاسْتَتْبَعْتُ
حَكِيمَ بْنَ
أَفْلَحَ
فَأَبَى
فَنَاشَدْتُهُ
فَانْطَلَقَ
مَعِي
فَاسْتَأْذَنَّا
عَلَى
عَائِشَةَ
فَقَالَتْ
مَنْ هَذَا
قَالَ
حَكِيمُ بْنُ
أَفْلَحَ
قَالَتْ
وَمَنْ
مَعَكَ قَالَ
سَعْدُ بْنُ
هِشَامٍ
قَالَتْ
هِشَامُ بْنُ
عَامِرٍ الَّذِي
قُتِلَ
يَوْمَ
أُحُدٍ قَالَ
قُلْتُ نَعَمْ
قَالَتْ
نِعْمَ
الْمَرْءُ
كَانَ عَامِرٌ
قَالَ قُلْتُ
يَا أُمَّ
الْمُؤْمِنِينَ
حَدِّثِينِي
عَنْ خُلُقِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَتْ
أَلَسْتَ
تَقْرَأُ
الْقُرْآنَ
فَإِنَّ
خُلُقَ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
كَانَ
الْقُرْآنَ
قَالَ قُلْتُ
حَدِّثِينِي
عَنْ قِيَامِ
اللَّيْلِ
قَالَتْ
أَلَسْتَ
تَقْرَأُ يَا
أَيُّهَا
الْمُزَّمِّلُ
قَالَ قُلْتُ
بَلَى
قَالَتْ
فَإِنَّ
أَوَّلَ
هَذِهِ السُّورَةِ
نَزَلَتْ
فَقَامَ
أَصْحَابُ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
حَتَّى
انْتَفَخَتْ
أَقْدَامُهُمْ
وَحُبِسَ
خَاتِمَتُهَا
فِي
السَّمَاءِ اثْنَيْ
عَشَرَ شَهْرًا
ثُمَّ نَزَلَ
آخِرُهَا
فَصَارَ
قِيَامُ
اللَّيْلِ
تَطَوُّعًا
بَعْدَ
فَرِيضَةٍ
قَالَ قُلْتُ
حَدِّثِينِي
عَنْ وِتْرِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَتْ
كَانَ
يُوتِرُ
بِثَمَانِ
رَكَعَاتٍ
لَا يَجْلِسُ
إِلَّا فِي
الثَّامِنَةِ
ثُمَّ
يَقُومُ فَيُصَلِّي
رَكْعَةً
أُخْرَى لَا
يَجْلِسُ
إِلَّا فِي
الثَّامِنَةِ
وَالتَّاسِعَةِ
وَلَا
يُسَلِّمُ
إِلَّا فِي
التَّاسِعَةِ
ثُمَّ
يُصَلِّي
رَكْعَتَيْنِ
وَهُوَ جَالِسٌ
فَتِلْكَ
إِحْدَى
عَشْرَةَ
رَكْعَةً يَا
بُنَيَّ
فَلَمَّا
أَسَنَّ
وَأَخَذَ اللَّحْمَ
أَوْتَرَ بِسَبْعِ
رَكَعَاتٍ
لَمْ
يَجْلِسْ
إِلَّا فِي
السَّادِسَةِ
وَالسَّابِعَةِ
وَلَمْ يُسَلِّمْ
إِلَّا فِي
السَّابِعَةِ
ثُمَّ يُصَلِّي
رَكْعَتَيْنِ
وَهُوَ
جَالِسٌ فَتِلْكَ
هِيَ تِسْعُ
رَكَعَاتٍ
يَا بُنَيَّ وَلَمْ
يَقُمْ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَيْلَةً
يُتِمُّهَا
إِلَى
الصَّبَاحِ
وَلَمْ
يَقْرَأْ
الْقُرْآنَ
فِي لَيْلَةٍ
قَطُّ وَلَمْ
يَصُمْ
شَهْرًا
يُتِمُّهُ
غَيْرَ
رَمَضَانَ
وَكَانَ
إِذَا صَلَّى
صَلَاةً
دَاوَمَ
عَلَيْهَا
وَكَانَ
إِذَا غَلَبَتْهُ
عَيْنَاهُ
مِنْ
اللَّيْلِ
بِنَوْمٍ
صَلَّى مِنْ النَّهَارِ
ثِنْتَيْ
عَشْرَةَ
رَكْعَةً قَالَ
فَأَتَيْتُ
ابْنَ
عَبَّاسٍ
فَحَدَّثْتُهُ
فَقَالَ
هَذَا
وَاللَّهِ
هُوَ الْحَدِيثُ
وَلَوْ
كُنْتُ
أُكَلِّمُهَا
لَأَتَيْتُهَا
حَتَّى
أُشَافِهَهَا
بِهِ مُشَافَهَةً
قَالَ قُلْتُ
لَوْ
عَلِمْتُ
أَنَّكَ لَا
تُكَلِّمُهَا
مَا
حَدَّثْتُكَ
Sa'd b. Hişâm
(r.a.)'dan; demiştir ki:
Karımı boşadım ve
Medine'de bulunan bana ait bir akarı satmak ve silah satın alıp gazaya iştirak
etmek için Medine'ye geldim. Nebi (s.a.v.)'in ashabından bir toplulukla
karşılaştım. Bana; "Bizden altı kişi daha böyle yapmak istemişse de, Nebi
(s.a.v.) onları bu işten nehyetti ve (kendilerine) "Gerçekten Allah'ın
Resulünde sizin için güzel bu örnek vardır" buyurdu" dediler. Bunun
üzerine İbn Abbâs'a geldim. O'na Nebi (s.a.v.)'in vitrini sordum (da bana):
Sana Resûlullah
(s.a.v.)'in vitrini insanların en iyi bilenini göstereyim mi? Hemen (Hz.)
Âişe'ye git, diye cevab verdi. Bunun üzerine Hz. Âişe'ye gitmeye karar verdim
ve Hakîm b. Eflah'dan bana arkadaşlık etmesini rica ettim. Kabul etmedi. Bunun
üzerine "Allah aşkına" diyerek kendisine and verdim de benimle
beraber gel(meyi kabul et)di. Hz. Âişe'nin (kapısına vardık ve) yanına girmek
için izin istedik.
Hz. Âişe: Kimdir o? diye
sordu. (Hakîm de): Hakîm b. Eflâh, diye cevab verdi. (Hz. Âişe): Yanındaki
kimdir? dedi. (Hakîm:) Sa'd b. Hişâm'dır, dedi. (Hz. Âişe:) Şu Uhud'da şehid
edilen Âmir'in oğlu Hişâm mı? dedi. (Hakîm:) Evet dedim ya! diye cevab verdi.
(Hz. Âişe de:) Âmir ne iyi insandı! dedi. (Sa'd b. Hişâm) dedi ki: Ben: Ey
Mu'minlerin annesi, bana Resûlullah'ın ahlâkını anlat dedim. O da: Sen Kur'ân
okuyorsun değil mi? İşte gerçekten Resûlullah'ın ahlâkı Kur'an idi, dedi. Ben:
Bana Resûlullah (s.a.v.)'in gece namazım anlat, dedim.
Sen Kur'ân'ı (yani
Kur'ân'daki Müzemmil) sûresini okuyorsun değil mi? dedi. Ben de: Evet, dedim. O
da: Bu sürenin başı nazil olunca Resûlullah (s.a.v.)'in ashabı (geceleyin)
kalktılar da ayakları şişinceye kadar (namaz kıldılar). Bu sûrenin sonu on iki
ay semâda tutuldu. (On iki ay) sonra son tarafı nazil oldu. gece namazı da
farzdan sonra (kılınan) bir nafile hâlini aldı; diye cevab verdi. Ben: Bana
Nebi (s.a.v.)'in vitrini anlat, dedim. (O da:) Hiç oturmadan sekiz rekat
(namaz) kılardı. Ancak sekizinci (rekat)da otururdu. Sonra kalkar bir rekat
daha kılardı. Sekizinci ve dokuzuncu rekatların dışında oturmazdı ve sadece
dokuzuncu rekatte selâm verirdi. Daha sonra kalkar iki rekât de oturarak
kılardı. İşte yavrucuğum bu namaz onbir rekattır.Yaşlanıp da şişmanlayınca yedi
rekat vitr kılıyordu. Ancak altıncı ve yedinci rekatte oturuyor, selâmı da
sadece yedinci rekatte veriyordu. Sonra da kalkıyor ve oturarak iki rekat daha
kılıyordu. Ey yavrucuğum, işte bu (namaz) da dokuz rekattır. Resûlullah
(s.a.v.) hiç bir zaman geceyi sabaha kadar tamamen namaz kılarak da geçirmedi,
Kur'ân okuyarak da geçirmedi. Ramazanın dışında hiç bir ay'ı da tamamen oruçlu
olarak geçirmedi. (Nafile) bir namaz kıldı mı ona devam ederdi. Uykulu gözleri
kendisine galebe edecek olursa, (o namazı) gündüzün on iki rekat olarak
kılardı, dedi.
İbn Abbas'a geldim
kendisine bu durumu haber verdim; "Vallahi (doğru) söz dediğin böyle olur.
Şayet ben onunla konuşuyor olsaydım, ona varır bu sözü bizzat kendi ağzından
dinlerdim; dedi. Ben de: Eğer ben senin onunla konuşmadığım bilseydim.
(Bunları) sana anlatmazdım, dedim.
İzah:
Müslim, müsâfirîn;
Nesaî, kıyâmu'l-leyl
"Akar" gelir
getiren gayrimenkul mal demektir. Hadisin ravisi Hz Sa’d Allah yohmda daha
serbest cihad edebilmek için cihad için engel gördüğü ailesini boşamış ve gelir
getiren Jyr_gayr,;ı menkûlünü de satmaya karar vermişti. Medine'de rastladığı
bir sahâbi topluluğu kendilerinin de buna benzer teşebbüslerde bulunduklarım
fakat Resûl-i Ekrem'in; "And olsun ki, Resûlullah'da sizin için Allah'ı ve
âh i ret gününü umar olanlar ve Allah'ı çok zikr edenler için güzel bir
(imtisal) numune(si) vardır."[Ahzâb, 21] âyet~i kerimesini hatırlatarak
kendilerini bundan vazgeçirdiğini söylediler. Gerçekten de Resûl-i Ekrem hem
evlenmiş hem de cihâd etmiş ve "Benim sünnetimden yüz çeviren, ben(den)
değildir" buyurmuştur. Sözü geçen sa-hâbilerin, Hz. Nebiin vaazından sonra
Osman b. Ma'zÛn'un evinde toplanan şu on kişiden altısı olma ihtimali vardır:
Ebû Bekr, Ömer, Ali, İbn Mes'ûd, Ebû Zerr, Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Salim,
Mikdâd, Selmân-ı Farisî, Ma'kıl b. Mukrin, Osman b. Maz'un. Bu kimseler, Hz.
Nebiin va'zını dinledikten sonra gündüzleri oruçlu olmaya, geceleri uyumamaya,
et yememeğe ve kadınlara yaklaşmamaya ve erkeklik organlarını kestirerek yeryüzünde
seyyah olup gezmeye hep birlikte karar vermişlerdi. Bu haber Hz. Nebie ulaşınca
onları Osman b. Maz'un'un evinde buldu ve duyduğu haberin doğruluğunu onlardan
öğrenince "Ben size böyle emretmedim. Sizin üzerinizde nefsinizin hakkı
vardır. Oruç tutunuz fakat iftar da ediniz; gece kalkınız fakat uykunuzu da
ihmâl etmeyiniz. Şunu iyi bilin ki sizin Allah’tan en çok korkanınız benim ve
sizin en müttakîniz de benim. Fakat bununla beraber ben, hem uyurum, hem oruç
tulanm, hem de iç yağı ve et yerim. Kadınlara yaklaşırım. Kim benim sünnetimden
yüz çevirirse, benden değildir"[Buhârî, nikâh; Müslim, nikâh; Nesaî,
nikâh; Dârimî, nikâh] buyurdu. Bunun üzerine:
"Ey iman edenler,
Allah'ın size helal ettiği o en temiz ve güzel şeyleri (nefsinize) haram
kılmayın..."[Mâide 87] âyet-i kerimesi nazil oldu. Müslim'in rivayetinden
anlaşıldığına göre, sözü geçen sahabî topluluğu Resûl-i Ekrem'le aralarında
geçen bu olayı Hz. Sa'd'a anlatınca Sa'd, evvelce boşadığı karısına tekrar
dönmüş ve ric'at ettiğine dâir şâhid de getirmiştir.[Müslim, müsâfirîn] Hz.
Sa'd'm Hz. Âişe'ye giderken kendisine arkadaşlık etmesi için Hakîm b.Eflah'a ricada
bulunduğu halde Hakîm'in ricayı kabul etmemesinin sebebi, Müslim'in
rivayetinde Hakîm tarafından şu şekilde açıklanmaktadır:
"Ben O'na
yaklaşmam, çünkü ben O'nu (Hz. Muâviye ve Hz. Ali'nin fırkalarından ibaret
olan) şu iki fırka hakkında bir şey söylemekten nehyet-tim de o buna razı
olmayarak bildiğini yaptı."
Hz. Aişe validemiz
Fahr-i Kâinat Efendimizin ahlâkını "Resûlullah'ın ahlâkı Kur'ân idi"
sözleriyle en veciz ve beliğ bir şekilde açıklamış ve bu sözüyle Resûl-i
Ekrem'in Kur'ân-ı Kerim'de geçen "Habibim, sen (güçlüğü değil) kolaylığı
(sağlayan yolu) tut, iyiliği emret, câhillerden yüz çevir"[A'raf 199]
"Oğulcuğum, namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye
çalış, sana (bu emir ve nehiy sebebiyle) isabet eden herşeye
katlan..."[Lokman 17] "Sen yine onların suçundan geç, aldırış
etme."[Mâide 13] "Şüphesiz ki, Allah adaleti iyiliği akrabaya
vermeyi emreder. Taşkın kötülüklerden, münkerden zulüm ve zorbalıktan
nehyeder..."[Nahl 90] "Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülük (bir
misilleme)dir, fakat kim affeder barışı sağlarsa mükâfatı Allah'a
aittir"[Şûra 40] "Bununla beraber kim sabreder (suçları) örter (bağışlar)sa,
işte bu, şüphesiz ve elbet azm olunacak işlerdendir."[Şûara 43] "Ey
iman edenler, bir kavim diğer bir kavim ile alay etmesin; olur ki (alay
edilenler Allah indinde) kendilerinden (yani alay edenlerden) daha
hayırlıdır"[Hucurât 11] gibi ahlâkî emirlere bütün kalbi ve kalıbıyla
sarıldığını ve Kur'ân-ı Kerîm'in onun üzerinde aynadaki görüntü gibi
kristalleştiğini ve âdeta seciyye hâline geldiğini ifâde etmiştir. Kısaca Allah
Teâlâ'nın Kur'an-ı Kerim'inde övdüğü bütün güzel huylarla bezenmiş ve kötülemiş
olduğu bütün huylardan da arınmış, bu sebeple de Kur'ân-ı Kerim'-de Cenabı
Hakk'ın "Muhakkak ki sen en büyük ahlâk üzerindesin"[Kalem 4] medhine
mazhar olmuştur.
Metinde geçen: "Bu
sûrenin başı nazil olunca, Resûlullah (s.a.v.)'in ashabı (geceleyin) kalktılar
da ayaklan şişinceye kadar (namaz kıldılar), bu sûrenin sonu on iki ay semâda
tutuldu" cümleleriyle, 1304 numaralı hadisin açıklamasında genişçe
belirttiğimiz gibi Müzemmil Sûresi'nin "gecenin birazı hâriç olmak üzere
kalk"[Müzzemmil 2] âyet-i kerimesi inince, ashab-ı kiramın Resul-i Ekreme
uyarak bütün geceyi ayaklan şişinceye kadar namazla geçirdiklerine ve daha
sonra Cenab-ı Hakk'ın lütfederek, "geceyi gündüzü Allah saymaktadır. O
bunu sizin yapamayacağınızı bildiği için size karşı ruhsat canibine döndü. Artık
Kur'ân'dan kolay geleni oku."[Müzzemmil 20] âyeti kerimesini indirerek
gece namazını en az hadde indirdiğine ve hükmünü de farz olmaktan çıkarıp
kılınması mendub bir nafile haline getirdiğine işaret edilmek istenmiştir. Yine
bu hadis-i şerif -belirttiğimiz yerde- açıkladığımız gibi, Resûl-i Ekrem'in
içinde bulunduğu şartlara göre yedi rekatla onbir rekat arasında değişen
miktarlarda gece namazı kıldığını[Zürkânî, Şerhu'l-Muvatta, I, 267.] ve
yaşlandığı sıralarda vitrden sonra da nafile kıldığını, gece namazlarını
herhangi bir özür sebebiyle kılamadığı zaman onu gündüzün on iki rekat olarak
kıldığını ifâde etmektedir. Bu durum Resûl-i Ekrem'in vitr namazını kazaya
bırakmadığını gösterir. Çünkü vitri kazaya bırakmış olsaydı, o zaman vitri de
gündüzün kıldığı nafilelerle beraber kaza etmesi gerekirdi ki, o zaman da
bunların toplam rekat sayısı on iki değil, tek sayılı olurdu. Resûl-i Ekrem'in
sekizinci rekata kadar hiç oturmamasından maksat; selâm vermek veya istirahat
için oturmamasıdır. Yoksa teşehhüd için oturmuş olması gerekir. Hadis-i
şerifte geçen vitirle ilgili mevzular daha önce 1251 numaralı hadisin şerhinde
açıklandığı gibi ayrıca ileride "vitr bölümü"nde yeniden ele
alınacağından burada tekrara lüzum görülmedi.