DEVAM: 18. Gece
(Namaza) Kalkmak
حَدَّثَنَا
زِيَادُ بْنُ
أَيُّوبَ
وَهَارُونُ
بْنُ
عَبَّادٍ
الْأَزْدِيُّ
أَنَّ إِسْمَعِيلَ
بْنَ
إِبْرَاهِيمَ
حَدَّثَهُمْ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ الْعَزِيزِ
عَنْ أَنَسٍ
قَالَ دَخَلَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
الْمَسْجِدَ
وَحَبْلٌ
مَمْدُودٌ
بَيْنَ
سَارِيَتَيْنِ
فَقَالَ مَا
هَذَا الْحَبْلُ
فَقِيلَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
هَذِهِ حَمْنَةُ
بِنْتُ
جَحْشٍ
تُصَلِّي
فَإِذَا أَعْيَتْ
تَعَلَّقَتْ
بِهِ فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لِتُصَلِّ مَا
أَطَاقَتْ
فَإِذَا
أَعْيَتْ
فَلْتَجْلِسْ
قَالَ
زِيَادٌ
فَقَالَ مَا
هَذَا فَقَالُوا
لِزَيْنَبَ
تُصَلِّي
فَإِذَا
كَسِلَتْ
أَوْ
فَتَرَتْ
أَمْسَكَتْ
بِهِ فَقَالَ
حُلُّوهُ
فَقَالَ لِيُصَلِّ
أَحَدُكُمْ
نَشَاطَهُ
فَإِذَا كَسِلَ
أَوْ فَتَرَ
فَلْيَقْعُدْ
Enes (r.a.)'dan;
demiştir ki: Resûlullah (s.a.v.) mescide girdi. (Mescidde) iki direk arasına
gerilmiş bir ip (vardı). "Bu ip de ne oluyor?" diye sordu. Ey
Allah'ın Resulü şu Hamne Bint Cahş (var ya? İşte o uzun müddet) namaz kılar
yorulunca buna yapışır, diye cevab verildi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):
"Dayanabildiği müddetçe kılsın, yorulduğu zaman otursun" buyurdu.
Bu hadisi Ebu Davud'a
nakleden hocası Ziyad bu hadisi şöyle nakletti:
(Hz. Nebi s.a.v.)
"Bu da ne?" diye sordu. Zeyneb'e aittir, yorulunca -yahut
kalkamayacak hâle gelince ona yapışır; diye cevab verdiler. Bunun üzerine:
"Onu çözün biriniz namazı zinde olduğu zaman kılsın, yorulduğu veya
gevşediği zaman otursun" buyurdu.
İzah:
Buhârî, teheccüd;
Müslim, müsâfirîn; Nesaî kıyâmu'l-Ieyl; ibn Mâce, ikâme; Ahmed b. Hanbel, III,
101.
Bu hadis-i şerifte
aşırı yorgunluk hâlinde nafile namazların oturarak; zindelik ve dinçlik
hallerinde ise ayakta kılınması tavsiye edilmektedir. Çünkü aşırı yorgunluk
namazın özünü teşkil eden huşû'a engel olur. Her ne kadar daha önce geçen 950
numaralı hadis-i şerifte oturarak kılınan namazın ecrinin ayakta kılman namazın
ecrinin yarısına eşit olduğu ifâde ediliyorsa da sözü geçen hadisin hükmünden
Efendimiz (s.a.v.)'in kendileri ve özüründen dolayı oturarak kılanlar
müstesnadır.[bk. M.Zihni, Nimet-i islâm, 359.] Ancak farz namazlarda kıyam, bir
rükün olduğundan özürsüz olarak terki caiz değildir. Bu bakımdan özürsüz
olarak ayağa kalkmadan kılınan farz namazların caiz olmadığında ittifak vardır.
Senedinden de
anlaşıldığı gibi musannif Ebû Dâvûd bu hadisi iki ayrı hocadan almıştır.
1. Harun b. Abbâd
el-Ezdî;
2. Ziyâd b. el-Ezdî.
Bunlardan birincisinin
rivayetine göre Resûl-i Ekrem'in mescidde gerili olarak gördüğü ip, Nebi
Efendimizin baldızı Hamne'ye aittir. Bilindiği gibi Hamne, Resûl-i Ekrem'in
zevcesi ve mü'minlerin annesi Zeyneb bint Cahş (r.anhâ)'nın kız kardeşidir.
Ebû Davud'un bu hadisi
aldığı diğer şeyhi Ziyâd'ın rivayetine göre ise, Resûl-i Ekrem'in mescidde
gerili olarak gördüğü ip Hz. Zeyneb bint Cahş (r.anhâ) validemize aittir. Sözü
geçen ipin şuna veya buna ait olması hadisin ruhuna ve ihtiva ettiği hükme
te'sir etmez. Sadece isim üzerinde bir ihtilâf olarak kalır. Esasen bu iki
şeyhin rivâyetlerindeki farkın bir hâdisenin iki ayrı şekilde anlatılmasından
kaynaklanan bir ihtilâf olmayıp birinin Hz. Zeyneb'le diğerinin de kız kardeşi
Hamne ile ilgili iki ayrı hâdise olduğu dolayısıyla bu iki rivayet arasında bir
ihtilafın bulunmadığı da düşünülebilir. Nitekim Buhârî sarihi Aynî de aynı
görüştedir.
'Yorulduğu -veya
gevşediği- zaman" sözü, hadisin râvisine ait bir şüpheyi ifâde eder. Bu
râvi fahr-i kâinat Efendimizin, "yorulduğu zaman" tâbirini mi yoksa
"gevşediği zaman" tâbirini mi kullandığını iyice hatırlayamamaktadır.
Bu sebeple "veya" tâbirini kullanarak bu konudaki şüphesine dikkati
çekmek istemiş ilmî ve ahlâkî bir hassasiyet göstermiştir.