DEVAM: 8. Binek
Üzerinde Nafile Ve Vitir Kılmak
حَدَّثَنَا
ابْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
وَكِيعٌ عَنْ
سُفْيَانَ
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ
قَالَ
بَعَثَنِي رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي حَاجَةٍ
قَالَ
فَجِئْتُ
وَهُوَ يُصَلِّي
عَلَى
رَاحِلَتِهِ
نَحْوَ
الْمَشْرِقِ
وَالسُّجُودُ
أَخْفَضُ
مِنْ
الرُّكُوعِ
Câbir (r.a.)'den;
demiştir ki: Resûlullah (s.a.v.) beni bir iş için göndermişti. Döndüğüm zaman o
devesinin üzerinde doğu'ya doğru namaz kılıyordu, secdesi rükûundan daha eğik
idi.
İzah:
Buhârî,
taksirü's-salât; Müslim, musâfirîn; Tirmizî, mevâkît; Nesaî, salât; mesâdd
Resûl-i Ekrem
(s.a.v.)'in hayvanı üzerinde kıbleye yönelmeden kıldığı bu namazın seferde
olduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır. Oysa Buhârî ve Müslim'in rivayet
ettikleri İbn Ömer hadisi [Müslim, musâfirîn; Buhârî, taksîru's-salât] Resûl-i
Ekrem'in kıbleye yönelmeden hayvan üzerinde namaz kılarken yol aldığını
kaydetmektedir. Bu bakımdan Buhârî ve Müslim'in rivayet ettiği İbn Ömer hadisi
yolculukta kıbleye yönelmeden yol istikâmetinde devam eden hayvan üzerinde
nafile namaz kılmanın caiz olduğuna delâlet eder. İşte bu sebeble ulemâ bu
mevzuda görüş birliğine varmışlardır. Ancak bu şekilde namaz kılmanın hazarda
da caiz olup olmadığında ihtilâf vardır. Hanefî ulemâsından Ebû Yûsuf ile
Şafiî ulemasından Ebû Saîd el-İstahrî ve Zahirî ulemasına göre hazarda da bu
şekilde namaz kılmak caizdir. İbn Hazm der ki; "Vekî’ Süfyan, Mansûr b.
el-Mu'temir vasıtasıyla rivayet edilen bir haberde İbrahim en-Nehâî,
"kendi devirlerinde hayvan üzerinde hayvanın gidiş istikâmetine doğru
namaz kıldıklarını ifade etmiştir. Ayrıca gerek hazarda ve gerekse seferde
tabiîlerin ve sahâbilerin de bu şekilde kıbleye dönmeden hayvan üstünde namaz
kıldıkları nakledilmiştir."
İmam Nevevî'nin
beyânına göre bu haber Enes b. Mâlik'den de rivayet olunmuştur. Irâkî ise, bu
konuda şunları söylemektedir:
"Hayvan üzerinde
kıbleye dönmeden namazın kılınabileceği görüşünde olan kimseler-konumuzu
teşkil eden Ebû Dâvûd hadisi gibi-bazı hadis-i şeriflerde sefer kaydının
bulunmayışından hareket ederek bu hükme varmışlardır. Çünkü bu görüşte olan
ulemâya göre mukayyet lâfızlar hiç bir zaman mutlak lâfızları kayıtlamaz. Bu bakımdan
mutlak ıtlakı üzere bırakılır, hem mutlak hem de mukayyetle ayrı ayrı amel
edilir. Ulemânın büyük çoğunluğu ise, bu şekilde namaz kılmanın seferde
olduğunu beyân eden hadislere bakarak, mutlak surette hayvan üzerinde kıbleye
dönmeden namaz kılınabileceğini ifade eden hadisleri de sefer kaydıyla
kayıtlamışlar ve; "hayvan üzerinde namazın ancak yolculukta caiz
olabileceğini" söylemişlerdir. Ayrıca sefer kaydıyla kayıtlı olan bu
mevzudaki hadislerde seferin uzunluk veya kısalığının söz konusu edilmediğine
bakan Şafiî ulemâsı ile cumhûr-ı ulemâ, söz konusu namazın caiz olabilmesi için
mesafenin uzun veya kısa olması arasında bir fark görmemişlerdir.
Hanefî ulemâsının bu
mevzudaki görüşünü merhum Ö. Nasûhî Bilmen Efendi şöyle anlatır: "Bir özre
müstenid olmadıkça farz namazlar hayvan üzerinde kılınamaz. Bu hususta viıir
namazıyla cenaze namazı ve yerde okunmuş olan secde âyetinden dolayı yapılacak
tilâvet secdesi ve kazası lâzım gelen herhangi bir namaz da bu hükümdedir.
İmam-ı A'zam'dan bir rivayete göre, sabah namazının sünneti de bir özür
bulunmadıkça hayvan üzerinde kılınamaz.
Yürümekte olan bir
araba, yürümekte olan bir hayvan hükmündedir. Hareket halinde olan bir gemi
için de bir özür bulunmazsa bütün namazlar oturularak kılınabilîr. Fakat ayakta
kılınması efdaldir. Fakat bu İmam-ı Azam'a göredir. İmameyne göre baş dönmesi
gibi bir özür bulunmadıkça farz namazlar oturarak kılınamaz.
Hadis-i şerifte geçen,
"secdesi riikûundan daha eğik idî" cümlesinde Resûl-i Ekrem
Efendimizin hayvan üzerindeki bu namazı rükû ve secdelerde başını eğerek imâ
ile kıldığı secde esnasında başım hayvanın üzerine koymadığı, sadece rükû
halinden biraz daha aşağı eğmekle yetindiği anlaşılmaktadır. Bu mevzuda
kıymetli âlimlerimizden M.Zihni Efendi şunları söylemektedir: "Sücûd için
olan imâ rükû' için olan ima'dan aşağıca olur. Yani biraz daha eğilir. Ta ki
bununla rükû ve sücûd birbirinden ayrılmış olsun. Eğer sücûd imâsını rükû
imâsından farklı etmeyip onları müsavi yapacak olursa namazı sahih olmaz. İma
için eğilmekte, çok fazla eğilmek gerekmeyip birbirinden farklı olması
yeterlidir. İmâ etmenin hakikati başı eğmektir. Son derece eğilerek alnını yere
yaklaştırması icâb etmez. îmadan âciz olan hasta, başını eğmeyerek hareket
ettirse, Ebû Hanife'den bildirilen görüşe göre caiz olur. "Fetâvâ sahibi
İbn el-Fadl caiz olmaz" diyor. İmâ baş eğmekle olabileceğinden, başıyla
imâdan âciz olmak suretinde ise kaş ve göz ile imâ olmaz. Çünkü secde başla
bağlantılıdır, kaşla gözle bağlantılı değildir."[Nimet-i İslâm, s.
385-386.]