DEVAM: 9. Küsûf Namazı
İki Rekattır Diyenler(in Delilleri)
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
عَنْ عَطَاءِ
بْنِ السَّائِبِ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرٍو
قَالَ
انْكَسَفَتْ
الشَّمْسُ
عَلَى عَهْدِ
رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَامَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَلَمْ
يَكَدْ
يَرْكَعُ
ثُمَّ رَكَعَ
فَلَمْ
يَكَدْ
يَرْفَعُ
ثُمَّ رَفَعَ
فَلَمْ
يَكَدْ
يَسْجُدُ
ثُمَّ سَجَدَ
فَلَمْ
يَكَدْ يَرْفَعُ
ثُمَّ رَفَعَ
فَلَمْ
يَكَدْ
يَسْجُدُ
ثُمَّ سَجَدَ
فَلَمْ
يَكَدْ
يَرْفَعُ ثُمَّ
رَفَعَ
وَفَعَلَ فِي
الرَّكْعَةِ
الْأُخْرَى
مِثْلَ
ذَلِكَ ثُمَّ
نَفَخَ فِي
آخِرِ
سُجُودِهِ
فَقَالَ أُفْ
أُفْ ثُمَّ
قَالَ رَبِّ
أَلَمْ
تَعِدْنِي
أَنْ لَا
تُعَذِّبَهُمْ
وَأَنَا
فِيهِمْ
أَلَمْ
تَعِدْنِي
أَنْ لَا تُعَذِّبَهُمْ
وَهُمْ
يَسْتَغْفِرُونَ
فَفَرَغَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مِنْ
صَلَاتِهِ
وَقَدْ أَمْحَصَتْ
الشَّمْسُ
وَسَاقَ
الْحَدِيثَ
Abdullah b. Amr (b.
el-Âs)'den; demiştir ki: Resûlullah (S.A.V.) zamanında güneş tutuldu. Bunun
üzerine Efendimiz (namaza) durdu. (Kıyamı o kadar uzattı ki) nerdeyse rükû'a
eğilmeyecekti. Sonra sanki doğrulmayacakmış gibi (uzun) bir rükû yaptı. Daha
sonra başım kaldırdı (ve) secdeye varmayacakmış gibi (ayakta kaldı). Sonunda
secdeye kapandı, bunu da sanki başını kaldırmayacakmış gibi uzattı. Sonra
(secdeden) kalkıp aynı şekilde uzun zaman oturarak kaldı. Akabinde (ikinci)
secdeyi yapıp, kafasını kaldırmayacakmış gibi bunu da uzattı. Sonra doğruldu.
(İkinci rekate kalktı) diğer (ikinci) rekatte de aynen böyle yaptı ve
secdesinin sonunda "Üf üf” diye üfledi. Sonra da; "Ey Rabbim! Sen,
ben aralarında iken onlara azab etmeyeceğini va'detmedin mi? Onlar istiğfara
devam ettikçe kendilerine âzab etmeyeceğini va'd etmedin mî?" deyip
namazını bitirdi. Bu esnada güneş de açılmıştı.
Bundan sonra (Saib b.
Mâlik) hadisin kalan, kısmını zikretti.
İzah:
Nesaî, kusûf
Hadis-i şerifte küsûf
namazmdaki kıyam, rükû, kavme, secde gibi her hareketin uzatılacağına işaret
edilmektedir. Bu keyfiyet metinde sanki bu harekete son verilip akabindekine
geçilmeyecekmiş gibi mübalağalı tâbirlerle ifâde edilmiştir. Hattabî, İmam
Mâlik'in; "Küsûf namazında secdenin de, rükuunun uzatıldığı gibi
uzatılacağını hiç duymadık" dediğini naklettikten sonra, Şafiî ve İshak b.
Râhûye'nin mezhebine göre secdenin uzatılacağını ilâve etmiştir.
Hadis-i şerifte, Hz.
Peygamber'in secdeden sonra üflediği bildirilmektedir.Nesâî'deki rivayette, bu
üflemenin ikinci rekatın son secdesinden sonra olduğu bildirilmiştir. Hz.
Peygamberin "Üf, üf" demesi güneşin tutulmasından dolayı duyduğu
hüzünden ileri gelmiştir.
İmam Ebû Yûsuf, bu
hadise bakarak namaz içerisinde "Üf" demenin namazı bozmayacağı
hükmünü çıkarmıştır. Ancak fukahânın cumhuruna göre, "üf" demek namazı
bozar. Cumhur, bu hadisi birkaç şekilde yorumlamıştır:
1. Önceleri namazda üf
demek caizdi, sonra neshedildi.
2. Râvinin burada
"üf, üf" demçsjujtfz. Peygamberin üflemesini hikâsında bazı harflerin
çıkması daha evvel de aynı harflerin çıkmasını gerektirmez. Hâdiseyi
naklederken bazı harflerin çıkarılması, meseleyi izah ve zabt mecburiyetinden
doğmadır.
Bu izahı Hind
ulemasından Merhum Muhammed Yahya, üstadının ders takrirlerinden nakletmiştir.
3. “Üf” fâ harfinin
sükûnu ile tam bir kelime değildir. Ancak fâ şeddeli olursa üç harfli bir söz
olur. Burada fâ şeddesiz olduğu için "üf" diyen kişi namazda söz
söylemiş sayılmaz. İşte Hz. Peygamber'in üflemesi bu kabildendir. Ama üflerken "Fâ"
harfi şeddeli olarak iyice çıkartılırsa namaz bozulur.
Hanefî mezhebinde, ses
işitilmeyecek derecede üfürmek mekruhtur* iki harften ibaret bir ses işitilecek
olursa namaz bozulur.
Hz. Peygamber
üfledikten sonra; "Ey Rabbim! Ben aralarında iken onlara, azab etmeyeceğine
va'd etmedin mi?..” demiştir.Bu, “Sen
içlerinde iken Allah onlara azab etmez. Onlar istiğfar edip dururlarken de
Allah onlara azab etmez"[Enfâl 33] âyet-i kerimesine işarettir.
Resûlullah bu sözleri
ile Cenab-ı Hakk'tan vadini yerine getirmesini, başlarındaki belayı
defetmesini istemiştir, yoksa Cenab-ı Allah'ın vadini tasdik etmediğine işaret
değildir.
Hadisin sonundaki
" = hadisin devamını zikretti" ifadesinden rivayetin aslında
buradakinden ibaret olmadığı müellifin, rivâyetin bir kısmını kitabına almadığı
anlaşılmaktadır. Ebû Davud'un kitabına almayıp, varlığına işaret ettiği bu
ilave, Nesâî rivayetinde mevcuttur. Arzu eden oraya bakabilir.