DEVAM: 3. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Namaz Kıldığı Vakit Ve Namazı Kılış Şekli
حَدَّثَنَا
حَفْصُ بْنُ
عُمَرَ
حَدَّثَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ أَبِي
الْمِنْهَالِ
عَنْ أَبِي
بَرْزَةَ
قَالَ كَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يُصَلِّي
الظُّهْرَ
إِذَا
زَالَتْ
الشَّمْسُ
وَيُصَلِّي
الْعَصْرَ
وَإِنَّ
أَحَدَنَا
لَيَذْهَبُ
إِلَى أَقْصَى
الْمَدِينَةِ
وَيَرْجِعُ
وَالشَّمْسُ
حَيَّةٌ
وَنَسِيتُ
الْمَغْرِبَ
وَكَانَ لَا
يُبَالِي
تَأْخِيرَ
الْعِشَاءِ
إِلَى ثُلُثِ
اللَّيْلِ قَالَ
ثُمَّ قَالَ
إِلَى شَطْرِ
اللَّيْلِ قَالَ
وَكَانَ
يَكْرَهُ
النَّوْمَ
قَبْلَهَا
وَالْحَدِيثَ
بَعْدَهَا
وَكَانَ
يُصَلِّي
الصُّبْحَ
وَمَا
يَعْرِفُ
أَحَدُنَا جَلِيسَهُ
الَّذِي
كَانَ
يَعْرِفُهُ
وَكَانَ
يَقْرَأُ
فِيهَا مِنْ
السِّتِّينَ
إِلَى
الْمِائَةِ
Ebü Berze (r.a.')den
demiştir ki; Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğle namazını zevalden
hemen sonra, ikindiyi, bizden biri (namazdan sonra) güneşin parlaklığı devam
ederken Medine'nin en uzak yerine gidip gelebileceği (kadar) bir zaman olduğu
vakitte kılardı.
(Ravilerden Ebu Minhal
dedi ki: Ebu Berze'nin) Akşam namazı (hakkında hangi vakti söylediğini)
unuttum. Yatsıyı gecenin üçte birine -(Ebu Minhal, Ebu Berze'nin) bir başka
seferde: "gece yarısına kadar" dediğini söyler- kadar geciktirmekte bir beis görmezdi.
Efendimiz yatsı namazından önce uyumayı, sonra da konuşmayı hoş görmezdi.
Sabah namazını ise,
birimizin önceden bildiği birini (gördüğünde) tanıyabileceği bir vakitte kılar,
bu namazda altmış ila yüz arası ayet okurdu.
Diğer tahric: Buhari,
mevakit; Müslim, mesacid; Nesai, mevakît
AÇIKLAMA: Hadisin Buhari ve
Müslim'de ki rivayetlerinde bazı farklılıklar vardır. Bu farklılıklardan
bazıları, hadisin manasına tesir edecek biçimdedir diye hükmetmişlerdir. Ebu
Davud'da ikindi namazı ile ilgili bölümde "İkindiyi, bizden, birisi güneş
parlaklığını korurken Medine'nin en uzak yerine gidip gelebileceği bir vakitte
kılardı" ifadesi olduğu halde, bu bölümün Buhari'de Abdullah b. Mübarek
tarikiyle gelen rivayeti: Bizden biri güneş parlak olduğu halde Medine'nin en
uzağındaki evine dönerdi" şeklindedir. Bu rivayetten anlaşılan ikindi'den
sonra "güneş parlaklığını korurken, bir kimsenin Medine'nin en uzak
noktasındaki evine sadece gidebilmesinin mümkün olduğudur. Müslim'in rivayeti
de aynen bu manayı ifade etmekte, ancak "döner" kelimesinin yerine
“gider” kelimesi yer almaktadır. Ebu Davud'un rivayeti ise, ikindiyi kılan bir
kimsenin, henüz güneş parlaklığını korurken Medine'nin en uzak noktasına hem
varıp, hem de mescide geri dönebileceğini göstermektedir. Buhari'nin Şu'be
tarikiyle yaptığı rivayet de Ebu Davud'unkine muvafıktır.
Şarihler
bu rivayetlerdeki mana farklılıklarım izale etmek için bir takım te'villerde
bulunmuşlar, neticede Ebu Davud'un rivayetindeki "döner" kelimesinin
başındaki "vav" harfini atf-ı tefsir kabul ederek rivayetler arasında
bir uyum sağlamışlardır. Buna göre üzerinde durduğumuz cümlenin manası,
"İkindiyi, bizden birinin, güneş parlaklığını korurken Medine'nin en
uzağına gidebileceği bir zamanda kılardı" şeklinde olacaktır.
Hadisin
sabah namazı ile ilgili bölümü de Sahih-i Müslim de "Resulullah sabah
namazını kıldırır namazdan çıktıktan sonra insan, tanıdığı bir dostunun yüzüne
bakınca onu tanırdı" Buhari'deki Avf tarikiyle yapılan rivayeti ise;
"Sabah namazından kişi dostunu tanıyabileceği bir zamanda ayrılırdı"
şeklindedir. Bu rivayetler, bir kimsenin gördüğü bir dostunu tanıyabileceği
vaktin namazda iken değil, namazdan çıktıktan sonra olduğunu, dolayısıyle, Hz.
Peygamberin sabah namazına ortalık iyice karanlık iken başladığını gösterir.
Ebu Davud'un rivayetinde ise, bu tanıma işinin namazdan, çıktıktan sonra
olduğuna dair herhangi bir kayıt yoktur.
Bu
hadis namaz vakitlerini tayinden başka iki nokta üzerine daha dikkatimizi
çekmektedir;
1.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yatsı namazından önce uyumayı, yatsı
namazından sonra da konuşmayı hoş görmezdi. Namazdan önce uyumayı hoş
görmemesindeki hikmet, namaza uyanamama ve yatsıyı geçirme korkusu; namazdan
sonra konuşmayı mekruh görmesindeki hikmet de, günün son amelinin ibadet
olmasını istemesi ve teheccüd ya da sabah namazına uyanılmama endişesidir.
Efendimizin
yatsıdan sonra konuşulmasını kerih gördüğü şeyler, Nevevi'nin beyanına göre faydasız
boş lakırdılar, Battal Gazi, Antere gibi destanların anlatılmasıdır. Yoksa
faydalı olan şeyleri konuşmakta, ders müzakere etmekte, dinleyenlere ibret
olacak şekilde hikaye ve kıssalar anlatmakta, zevce ve çocuklarla konuşmakta
beis yoktur.
Yatsı
namazından önce uyumayı, Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, İbn Abbas ve başka
sahabiler mekruh kabul etmişlerdir. Şafii ve Malikilerin mezhebi de budur.
İbn
Mes'ud Hz. Ali, Ebu Musa ve Kufe ulemasına göre yatsıdan önce uyumakta beis
yoktur. Tahavi, "Yanında kendisini uyandıracak kimse varsa uyumasında beis
yoktur" derken, ibn Arabi bunun, namaz vakti çıkmadan uyanabileceğini
bilene caiz olduğunu söyler.
2.
Resulullah Efendimiz sabah namazında zamm-i sure olan altmış ayetten yüz ayete
kadar okurdu. Tabii bu rakamlar her zaman için uyguladığı değişmez rakamlar
değildir. Çünkü Efendimizin bu namazı yirmi dokuz ayet olan Tekvir, kırkbeş
ayet olan Kaaf, yüz otuz iki ayet olan Saffat, altmış ayetlik Rum, doksan sekiz
ayetlik Hac ve Kur'an-ı Kerim'in en kısa surelerini okuyarak kıldırdığına dair
rivayetler de vardır. Demek ki Hz. Peygamber zaman ve şartların durumuna göre
değişik uzunlukta sureler okuyarak sabah namazını kıldırmıştır. Ancak
çoğunlukla Efendimizin uzun sureler okuduğu bir gerçektir.