DEVAM: 226-228. Hatib
Hutbe İrad Ederken Dizleri Dikip Oturmak
حَدَّثَنَا
دَاوُدُ بْنُ
رُشَيْدٍ
حَدَّثَنَا
خَالِدُ بْنُ
حَيَّانَ
الرَّقِّيُّ
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
الزِّبْرِقَانِ
عَنْ يَعْلَى
بْنِ شَدَّادِ
بْنِ أَوْسٍ
قَالَ
شَهِدْتُ
مَعَ
مُعَاوِيَةَ
بَيْتَ
الْمَقْدِسِ
فَجَمَّعَ
بِنَا فَنَظَرْتُ
فَإِذَا
جُلُّ مَنْ
فِي
الْمَسْجِدِ
أَصْحَابُ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَرَأَيْتُهُمْ
مُحْتَبِينَ
وَالْإِمَامُ
يَخْطُبُ قَالَ
أَبُو دَاوُد
كَانَ ابْنُ
عُمَرَ
يَحْتَبِي
وَالْإِمَامُ
يَخْطُبُ
وَأَنَسُ
بْنُ مَالِكٍ
وَشُرَيْحٌ
وَصَعْصَعَةُ
بْنُ
صُوحَانَ
وَسَعِيدُ
بْنُ الْمُسَيَّبِ
وَإِبْرَاهِيمُ
النَّخَعِيُّ
وَمَكْحُولٌ
وَإِسْمَعِيلُ
بْنُ مُحَمَّدِ
بْنِ سَعْدٍ
وَنُعَيْمُ
بْنُ
سَلَامَةَ
قَالَ لَا
بَأْسَ بِهَا
قَالَ أَبُو
دَاوُد
وَلَمْ
يَبْلُغْنِي
أَنَّ
أَحَدًا
كَرِهَهَا
إِلَّا
عُبَادَةَ
بْنَ نُسَيٍّ
Ya'la b. Şeddad b.
Evs'den; demiştir ki: Muaviye ile birlikte Beytu'l-Makdis'de bulundum. Bize
cum'a namazı kıldırdı. (Cemaate) baktım bir de ne göreyim; mesciddekilerden
çoğu Resûlullah'ın ashabından ve imam hutbe okurken ihtibâ hâlinde oturuyorlar!
Ebû Dâvûd dedi ki: İbn
Ömer, imam hutbe okurken ihtiba ederdi, Enes b. Malik, Şüreyh, Sa'saa b.
Suhan, Said b. el-Müseyyeb, İbrahim en-Nehai, Mekhul, İsmail b. Muhammed b.
Sa'd da (aynı şekilde ihtiba ederdi). Nuaym b. Selame de "İhtibada beis
yok" dedi.
Ebû Davûd dedi ki: Ubade
b. Nuseyy'den başka hiç bir kimsenin mekruh dediği bana ulaşmadı."
Diğer tahric: Beyhakî,
es-Sıinenu'l-kiıbrâ, III, 235.
İzah:
İhtiba kelimesinin ne
mânâya geldiği bir önceki hadisin izahında geçti. Karşılığını tek kelime olarak
ifade mümkün olmadığı için bu eserin tercemesinde arapça aslı kullanılmıştır.
Bu haber, imam hutbe
okurken ihtibâ yapmanın caiz olduğunu gösterir. Ebû Davud'un talik olarak
zikrettiklerine ilâveten şu âlimler de ihtibâ-nın cevazına hükmetmişlerdir.
Salim b. Abdillah, Kasım b. Muhammed, Atâ b. Şîrîn, Amr b. Dîhâr, Ebü Zübeyr,
İkrime b. Hâlid, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye. Ayrıca Hanefî, Şafiî ve
Malikî mezheblerinin görüşü de bu istikâmettedir.
Bu görüşü
benimseyenler, ihtibâyı nehyeden hadislerin zayıf olduğunu söylerler. O
rivayetleri za'fa nisbet sebebleri bir önceki hadisin açıklamasında beyân
edilmiştir.
Nehye delâlet eden rivayetlerin
sübûtu gözönüne alındığı takdirde, hadislerin arasım cem'etme ciheti söz
konusu olur.
Tahâvî, Şerhu
Müşkili'l-Âsâr'ında ihtibâyı men eden Sehl b. Muâz hadisi ile ashabın ihtibâ
yaptığını bildiren rivayetleri zikrettikten sonra, caiz olan ihtibânın, hutbe
başlamadan önce yapılıp, hutbe bitinceye kadar devam eden; yasaklananın ise,
imam hutbeye başladıktan sonra yapılan ihtibâ olduğunu söylemiştir. İkincinin
men edilmesinin sebebi hutbeyi dinlemekten alıkoymasıdır.
"Yasak edilen
ihtibâ, avret mahallinin açılmasına sebeb olan, müsâade edilen ise, bu
ihtimalden uzak olandır" demek de mümkündür. Bu ihtimale göre, eskiden
insanlar genellikle entari giydiği ve entarinin altına giyecek bir
şey bulamayanlar olduğu
için, bazıları ihtibâ halinde oldukları zaman avret mahalleri açılıyordu. İşte
men'edilen ihtibâ bu durumlardakidir. Avret mahallinin açılması endişesi
olmayanlar için böyle bir yasak söz konusu değildir. Nitekim, Beyhakî'nin Ebû
Hureyre'den naklettiği bîı rivayette, Hz. Nebi (s.a.v.)'in avret mahallini
örten başka bir elbise olmadan tek entari içinde ihtibâ yapılmasını men'ettiği
bildirilmektedir.
Zaten bizzat
Resûlullah'ın ihtibâ ettiği sabittir. Yine Beyhakî'nin rivayetini ihtiva eden
bir haberde İbn Ömer, "Resûlultah (s.a.v.)'ı Kabe'nin yakınında ihtibâ
halinde gördüm" demektedir.
Müellif Ebû Davud'un
ihtibâyı caiz görenleri eserin sonunda nakletmesi ihtibânın cevazına delâlet
eden bu haberi takviye maksadına dayanır.
"Onu, Ubâde b.
Nuseyy'den başka hiç kimsenin kerih gördüğü bana ulaşmadı" sözü de
ihtibânın mekruh olduğuna delâlet eden bir önceki rivayetin zayıf olduğuna
işaret için getirilmiştir. Ancak önceki rivayetin açıklamasında da isimleri
sayıldığı üzere Ubâde b. Nuseyy'den başka ihtibânın mekruh olduğunu söyleyenler
vardır.