بَاب
الْإِمَامِ
يُكَلِّمُ
الرَّجُلَ
فِي خُطْبَتِهِ
218-220. İmamın Hutbe
Esnasında Bir Başkası İle Konuşması
حَدَّثَنَا
يَعْقُوبُ
بْنُ كَعْبٍ
الْأَنْطَاكِيُّ
حَدَّثَنَا
مَخْلَدُ
بْنُ يَزِيدَ
حَدَّثَنَا
ابْنُ
جُرَيْجٍ
عَنْ عَطَاءٍ
عَنْ جَابِرٍ
قَالَ لَمَّا
اسْتَوَى
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَوْمَ
الْجُمُعَةِ
قَالَ
اجْلِسُوا
فَسَمِعَ
ذَلِكَ ابْنُ
مَسْعُودٍ
فَجَلَسَ عَلَى
بَابِ
الْمَسْجِدِ
فَرَآهُ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ
تَعَالَ يَا
عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
مَسْعُودٍ
قَالَ أَبُو
دَاوُد هَذَا
يُعْرَفُ
مُرْسَلًا
إِنَّمَا
رَوَاهُ
النَّاسُ
عَنْ عَطَاءٍ
عَنْ النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَمَخْلَدٌ
هُوَ شَيْخٌ
Câbir (r.a.)'den;
demiştir ki: Cum'a günü Resûlullah (s.a.v.) minber'e oturunca (cemaate): "Oturunuz"
buyurdu.
İbn Mes'ud bunu duyunca
mescidin kapısına oturuverdi. Resûlullah onu görüp: “Ey Abdullah b. Mes'ûd
(buraya) gel" buyurdu. [
İzah:
Beyhakî,
es-Sünenu'I-kübrâ, III, 218; Hâkim, el-Müstedrek, I, 286.
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu
hadis mürsel olarak bilinir. Çünkü insanlar bunu sadece Ata kanahyle (Câbir'i
zikretmeden) Resûlullah'dan rivayet etmişlerdir. (Mahled ise, onlara muhalefet
etmiş ve mevsûl olarak rivayet etmiştir). Mahled de (rivayeti, tetkik edilmek
üzere kabul ve kaydedilen) bir râvî (şeyh)dir.
Nebi (s-a-) cuma
hutbesi için minbere çıktığında bazı insanların ayakta olduklarını görmüş ve
onlara oturmalarını emretmiştir. İbn Hacer, bu ayakta olanların namaz kılmak
maksadıyla ayağa kalkmış olabileceklerini, bu yüzden Resûlullah'ın onlara
oturmalarını emrettiğini söyler. Bu emir esnasında kapının yanında olan İbn
Mes'ud, Efendimizin emrine ittiba’ ederek hemen oracığa oturuvermiş. Resûlullah
da onu görünce ileri gelmesini istemiştir. İbn Mes'ûd'un ileriye gelmesi, cemaati
yarmayı veya insanların omuzlarına basmayı gerektirmez. Çünkü hadis-i şerifte
caminin tamamının dolu olduğuna, İbn Mes'ûd'un önünde ilerlemesine uygun bir
boşluğun bulunmadığına dâir bir kayıt yoktur. O halde bu hadis, öne geçmek için
cemaatin omuzlarına basmamayı emreden hadise muhalif değildir.
Hz. Nebiin İbn Mes'ud'u
çağırması onun, ashabın fakihlerin-den olmasından dolayı olabilir. Çünkü Efendimiz,
ashabdan daha zeki ve anlayışlı olanların kendisine yakın olmalarını, hemen
peşinde bulunmalarını arzu ederdi. Çünkü İsfâmın esaslarını sonraki nesillere
aktaracak olanlar bunlardır.
Bu hadis, imamın minberde
iken konuşmasının caiz olduğuna delildir. Aliyyül-Kaarî, Tıybî'den naklen,
"bunda minberde konuşmanın cevazına delil var.Bize göre emir bi'I-ma'ruf
olmayınca hutbe esnasında hatibin konuşması mekruhtur" der. İmam Şâ'rânî
de "diğer üç imamın hilâfına İmam Mâlik namaza ait bir maslahata mebni
olursa hatibin konuşmasını mubah görmüştür" demiştir. Yukarıda
Aliyyül-Kaari'nin "bize göre" dediği Ha-neftlerin görüşüdür. Yani
Hanefilere göre imamın hutbe esnasında emir bi'I-ma'ruf cinsinden başka şeyler
söylemesi mekruhtur. Şâfiîlerden bu konuda iki rivayet nakledilmiştir.
Bunlardan meşhur olana göre konuşma mühim bir işten dolayı ise, haram değil,
aksi halde haram veya mekruhtur.
Ebû Davud'un rivayetin
sonuna aldığı talikten, bu hadisi rivayet edenlerin çoğunun Câbir'i anmadan
direkt Atâ vasıtasıyle Resûlullah'dan mürsel olarak naklettiklerini Mahled b.
Yezîd'in (buradaki rivayetin râvisi) sahâbi olan Câbir'i de anarak mevsûl
olarak rivayet ettiğini anlıyoruz.
"Mahled
Şeyhdir" sözünden kast edilen de, onun âdil olduğuna işarettir. Çünkü îbn
Ebî Hatim'in dediğine göre adaletin üç merhalesi vardır. Bunlar:
1. Birisine "sika
veya mütkın" denildiği zaman, hadisi hüccet olabilir.
2. Bu
"sadûktur" veya onun yeri sıdk'tır ya da "lâbe's bih"
denildiğinde, hadisi yazılabilir ancak temkinli davranmak gerekir, anlamına
gelir.
3. "Şeyh'dir"
denildiğinde de, yine hadisi yazılabilir ve temkinli olmak lâzımdır demek olur.
Fakat bu, ikinci mertebedekinden biraz daha aşağı bir ta'dildir.
İşte Mahled, bu üçüncü
gruptandır.Mahled'in tek başına bu hadisi mevsûl olarak rivayet etmesi,
hadisin sıhhatine zarar vermez.