بَاب
الْجُلُوسِ
إِذَا صَعِدَ
الْمِنْبَرَ
219-221. (İmamın)
Minbere Çıktığı Zaman Oturması
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
سُلَيْمَانَ
الْأَنْبَارِيُّ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ الْوَهَّابِ
يَعْنِي
ابْنَ
عَطَاءٍ عَنْ
الْعُمَرِيِّ
عَنْ نَافِعٍ
عَنْ ابْنِ
عُمَرَ قَالَ
كَانَ النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَخْطُبُ
خُطْبَتَيْنِ
كَانَ
يَجْلِسُ إِذَا
صَعِدَ
الْمِنْبَرَ
حَتَّى
يَفْرَغَ
أُرَاهُ
قَالَ
الْمُؤَذِّنُ
ثُمَّ يَقُومُ
فَيَخْطُبُ
ثُمَّ
يَجْلِسُ
فَلَا يَتَكَلَّمُ
ثُمَّ
يَقُومُ
فَيَخْطُبُ
İbn Ömer (r.a.)'den;
demiştir ki: Resûlullah sallellahu aleyhi ve sellem (cum'a'da) iki hutbe
okurdu. Minbere çıktığı zaman: -zannediyorum müezzin [Bu söz Nâfi'ye aittir.
ibn Ömer "bitirinceye kadar" fiilinin failini Açıklamamış, talebesi
Nâfi de o gizli failin müezzin olabileceğini söylemiş.]- (ezam) bitirinceye kadar oturur sonra kalkıp
hitâb eder, sonra yine oturur ve hiç konuşmaz, bilâhere kalkıp tekrar
hitâbederdi."
İzah:
Buhârî, cum'a; Müslim,
cum'a; Tirmizî, cum'a; Nesaî, cum'a, ibn Mâce,
Bu hadis-i şeriften
anladığımıza göre Hz. Nebi minbere çıkınca ezan okununcaya kadar oturur sonra
kalkıp iki hutbe okurdu. Bu iki hutbe arasında yine otururdu. Demek ki
Efendimizin hutbesi üç ayrı safhadan meydana gelmişti.
1. Minbere çıkınca ezan
okununcaya kadar oturmak. Bu oturuş dört mezhebe göre sünnettir. Kendisinden
önce ezan olmayan bayram namazlarında'ise meşru değildir.
2. İki defa hutbe
okumak, Şafiî, Mâliki ve Hanbelîlere göre her iki hutbe de cumanın sıhhati
için farzdır. Hanefîlerde ise, birinci hutbe vâcib, ikinci hutbe sünnettir.
Hanefîler, ikinci hutbenin vâcib olmayışına delil olarak bazı sahâbüerin bunu
terk ettiklerini göstermişlerdir. Tebyînü'l-hakâik şer-hu Kenzİ'd-dekâik sahibi
Zeylâî "birçok sahâbiden bir tek hutbe okudukları ve buna da kimsenin
karşı çıkmadığı rivayet edilmiştir" der.
Hanefîlerin, Birinci
hutbenin vâcib olduğuna delilleri Allah'ın zikrine koşunuz" emridir.
Zikirden maksat, hutbedir.
Diğer mezhebler de, bu
hutbelerin farziyyetine Resûlullah'ın ve sahâbî-lerin yaptıklarına dair olan
meşhur rivayetleri esas almışlardır. Irakî, Evzâî, İshâk b. Rahûye, Ebû Sevr,
Îbnu'l-Münzir ve bir rivayetinde Ahmed b. Han-bel'in Hanefîlerin görüşünde
olduklarım nakleder.
Hasen ve Dâvûd Zahirî
ise, hutbenin mendub olduğunu, Hz. Peygamberin ve ashabın devamının onun farz
veya vâcib olmasını gerektirmeyeceğini söylerler. Şevkânî de bu görüşe meyyal
görünmektedir.
3. İki hutbe arasında
oturmak: Bu oturuş Şâfîîlere göre farz, cumhura göre sünnettir. Şâfîîlerin bu konudaki
delilleri de Resûlullah'ın bu oturuşu terk etmemesidir. Bu oturuşun farz
olmadığı görüşünde olanlardan Aynî, İbn BattâFın, "Muğîre b. Şube'nin iki
hutbe arasında oturmadığı rivayet edilmiştir. Eğer farz olsaydı, Muğîre bunu
bilirdi, bilmiyor idiyse, huzurundaki sahâbî ve tabiîler onu uyarırlardı"
dediğini kayd eder. Sonra bu oturuş hatîbin istirahati içindir. Hutbe ile hiç
bir alakası yoktur ki, farz olsun.