بَاب مَنْ
صَلَّى
لِغَيْرِ
الْقِبْلَةِ
ثُمَّ عَلِمَ
199-200. Kıbleden
Başka Yöne Namaz Kılan Ve Sonra Bunu Fark Eden (Ne Yapmalıdır?)
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
عَنْ ثَابِتٍ
وَحُمَيْدٍ
عَنْ أَنَسٍ
أَنَّ النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَأَصْحَابَهُ
كَانُوا
يُصَلُّونَ
نَحْوَ
بَيْتِ
الْمَقْدِسِ
فَلَمَّا
نَزَلَتْ هَذِهِ
الْآيَةُ
فَوَلِّ
وَجْهَكَ
شَطْرَ الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ
وَحَيْثُ مَا
كُنْتُمْ
فَوَلُّوا
وُجُوهَكُمْ
شَطْرَهُ
فَمَرَّ
رَجُلٌ مِنْ
بَنِي
سَلَمَةَ
فَنَادَاهُمْ
وَهُمْ
رُكُوعٌ فِي
صَلَاةِ
الْفَجْرِ
نَحْوَ
بَيْتِ الْمَقْدِسِ
أَلَا إِنَّ
الْقِبْلَةَ
قَدْ حُوِّلَتْ
إِلَى
الْكَعْبَةِ
مَرَّتَيْنِ
فَمَالُوا
كَمَا هُمْ
رُكُوعٌ
إِلَى الْكَعْبَةِ
Enes (b. Mâlik)'den
rivayet edildiğine göre,
Nebi (s.a.v.) ve ashabı,
Beyt-i Makdis tarafına namaz kılıyorlardı:
"Yüzünü Mescid-i
Haram tarafına çevir, nerede olursanız olun yüzünüzü onun tarafına
çevirin.”[Bakara 144] (mealindeki) âyet-i kerime nazil olunca, Ben-i Selime'den
bir adam gelip onlar (Kubalılar) Beyt-i Makdis'e doğru sabah namazının
rüku'unda iken; -iki defa- "dikkat edin! Kıble Ka'be tarafına
çevrildi" diye seslendi. Cemaat da rükû halinde iken, Ka'be tarafına
döndü.
İzah:
Müslim, mesâcid; Ahmed
b. Hanbel, 1,295, 304, 322, 357, III, 284, Muvattâ kıble
Hz. Enes'ten rivayet
edilen bu haber, ilk defa kıblenin değişmesi ile alâkalıdır.Haberin konu ile
münâsebeti Kübalıların kıblenin değiştiğini bilmedikleri için Mescid-i Aksa'ya
karşı namaz kılmaları ve bunu öğrenince derhal Kabe istikâmetine dönüp
namazlarını tamamlamaları, iade etmemeleridir.
Hz. Nebi Mekke'de iken
(ulemâ arasında ihtilaflı olmakla beraber) esah olan görüşe göre, Kabe'ye
doğru namaz kılıyor fakat Mescid-i Aksa'yı da arkasına almıyordu. Yani yönü hem
Kabe'ye hem de Mescid-i Aksa tarafına dönük oluyordu. Medine'ye hicret edince,
her iki mescidi önüne alma imkânı ortadan kalktı. Çünkü Medine, Mekke ile
Kudüs arasında bulunuyordu. Bu durum karşısında Hz. Nebi Mescid-i Aksa'ya
doğru namaz kılıyor ve mecburen Mescid-i Haram arkasında kalıyordu. Bu da
Resûlullah'ın üzüntüsüne sebep oluyordu. Onun için Efendimiz kıblenin Kabe'ye
çevrilmesini arzu ediyor, fakat vahy gelmediği için de kendisi kıbleyi
değiştiremiyordu. Bu hal farklı rivayetlere göre, on üç, on altı veya on yedi
ay devam etti. Bundan sonra kıblenin Mescid-i Aksâ'dan Mescid-i Haram'a
değiştirildiğini bildiren yukarıda mealini verdiğimiz Bakara suresininin 144.
âyet-i kerimesi nazil oldu ve Hz. Nebi yönünü değiştirip Kabe'ye doğru namaz
kılmaya başladı. Ancak Kübalıların bundan bir müddet haberleri olmadı. Bu
müddetin ne kadar olduğuna dair bir şey bilmiyoruz.
Haberden anladığımıza
göre, bir gün Kübalılar Mescid-i Aksa tarafına dönük bir vaziyette sabah
namazının rüku'unda iken Selime oğullarından bir zat kendilerine gelip kıblenin
değiştiğini, haber vermiştir. Haberde bu şahsın ismi açıklanmamıştır. Başka
rivayetlerden istifâde ederek bunun Abbâd b. Nuheyk veya Abbâd b. Bişr
el-Eşhelî olduğunu söyleyenler varsa da, bunların her ikisi de Benû Selime'den
değildir. Halbuki üzerinde durduğumuz haberde kıblenin değiştiğini bildiren
zatın benû Selime'den olduğu açıklanmaktadır. Buna göre, bu zatın ismi
hakkında ileri sürülen görüşlerle Ebû Davud'un rivayeti arasında bir tezat ortaya
çıkmaktadır.
Selime oğullarından,
bir zât Kübalılara gelip de kıblenin değiştiğini bildirince, onlar oldukları
halde tam ters dönmüşler ve arkalan Mescid-i Aksa, yönleri Mescid-i Haram'a
gelecek bir duruma gelmiştir. Buna göre imamın ve varsa kadınların ya da
erkeklerin yerlerini yürüyerek değiştirmiş olmaları gerekir. Öyle olmayıp da
herkes olduğu yerde dönmüş olsa idi, kadınların en önde erkeklerin, onların
arkasında, imamın da en arkada kalmış olması gerekirdi ki bu caiz değildir. O
halde imamın ve kadınların veya erkeklerin yerlerini yürüyerek değiştirmiş
olmalarını kabul etmek gerekir. Bu durumda da şu mesele karşımıza çıkar; yer
değiştirmek için bu kadar yürüme amel-i kesîr (çok iş)dir. Amel-i kesîr de
namazı bozar. Halbuki açıklamakta olduğumuz hadiste onların namazının
bozulduğuna dair bir işaret olmadığı gibi, bu haberi duymamış olması mümkün
olmayan Hz. Nebi'den onların namazının fasit olduğuna dair bir beyân da vârid
olmamıştır. Alimler akla gelmesi tabii olan bu soruya üç türlü cevap vermişlerdir:
1. Bu hadisenin namazda
amel ve kelâm haram kılınmadan önce vuku-bulmuş olması muhtemeldir.
2. Zikredilen özel
mazeretten dolayı bu hareket bağışlanmış olabilir.
3. Yön değiştirme bir
anda olmamış, adımlar teker teker atılmıştır.
Hadis-i şerifin
zahirinden, kıbleden başka bir yöne doğru namaza durup da hatasını namazda
iken anlayan bir kimsenin hemen kıbleye yönelmesi ve namazının kalanını o
şekilde tamamlamasının gerektiği anlaşılmaktadır. Vakti çıktıktan sonra kıble
istikâmetinde hata ettiğini anlayan kimsenin de namazını iade etmeyeceği
anlaşılmaktadır. Çünkü kıblenin değiştiğine dair olan ayet, Resûlullah ikindi
namazım kılarken geldiğine göre, Kübalıların en azından akşam ve yatsı
namazlarım yanlış istikâmete doğru kılmış olmaları gerekir. Haberde ise,
onların namazlarını kaza ettiklerine dair bir işaret mevcut değildir.
Hanefîlerin kıblenin
tayininde hata eden kimse hakkındaki görüşü yukarıda ifâdeye çalıştığımız
esasa uygundur. Bunlara göre, kıblenin ne tarafa olduğunda şüphe edip de
yanında soracak bir kimse bulunmayan bir müslü-man, kendi kendine kıbleyi
araştıracak ve kanaatine göre hareket edecektir. Araştırma güneşe veya
yıldızlara bakmakla, pusula ile veya başka yollarla olabilir. Bu şekilde
araştırarak namazını kılan kimse, namazı bitince, kıbleden başka y$ne namaz
kıldığım anlasa bir daha namazını iade etmez.
Kıblede tereddüt edip,
yanında kıbleyi bilen bir kişi olduğu halde ona sormadan kendi araştırmasına
göre namaz kılan kimsenin kanaati isabetli olur da kıbleye yöneldiği meydana
çıkarsa namazı sahih, başka tarafa yöneldiği anlaşılırsa, fâsid olur.
Kıblede şüphe eden
kimse hiç araştırmadan namaza başlayıp namaz esnasında yönünün kıble
istikâmetinde olmadığını anlarsa, namazını iade eder. Fakat namazını bitirdikten
sonra anlarsa artık iadesi gerekmez. Bu İmam-i A'zam'la Muhammed'e göredir. Ebû
Yûsuf'a göre her iki halde de namazı iade eder.
Kıble hususunda şüphe
edip araştıran fakat kendisinde hasıl olan kanaata zıt olan bir tarafa dönüp de
namazını kılan kimse, kıldığı yön kıble bile olsa, namazını iade etmesi
gerekir.
Şal illere göre
müslüman kendi araştırma ve içtihadına göre kıbleyi tâyin edip o tarafa doğru
namazını kılar. Namaz bittikten sonra yanılmış olabileceğini tahmin ederse,
namazını iade etmez, fakat kesin olarak yanıldığını anlarsa namazını iade
etmesi gerekir.