تَفْرِيعِ
أَبْوَابِ
الْجُمُعَةِ بَاب
فَضْلِ
يَوْمِ
الْجُمُعَةِ
وَلَيْلَةِ
الْجُمُعَةِ
200-201. Cuma İle
İlgili Konular
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ عَنْ
يَزِيدَ بْنِ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
الْهَادِ
عَنْ
مُحَمَّدِ
بْنِ
إِبْرَاهِيمَ
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ
بْنِ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
خَيْرُ
يَوْمٍ
طَلَعَتْ
فِيهِ الشَّمْسُ
يَوْمُ
الْجُمُعَةِ
فِيهِ خُلِقَ
آدَمُ وَفِيهِ
أُهْبِطَ
وَفِيهِ
تِيبَ
عَلَيْهِ
وَفِيهِ
مَاتَ
وَفِيهِ
تَقُومُ
السَّاعَةُ
وَمَا مِنْ
دَابَّةٍ
إِلَّا
وَهِيَ
مُسِيخَةٌ يَوْمَ
الْجُمُعَةِ
مِنْ حِينَ
تُصْبِحُ حَتَّى
تَطْلُعَ
الشَّمْسُ
شَفَقًا مِنْ
السَّاعَةِ
إِلَّا
الْجِنَّ
وَالْإِنْسَ
وَفِيهِ
سَاعَةٌ لَا يُصَادِفُهَا
عَبْدٌ
مُسْلِمٌ
وَهُوَ يُصَلِّي
يَسْأَلُ
اللَّهَ
حَاجَةً
إِلَّا أَعْطَاهُ
إِيَّاهَا
قَالَ كَعْبٌ
ذَلِكَ فِي
كُلِّ سَنَةٍ
يَوْمٌ
فَقُلْتُ
بَلْ فِي كُلِّ
جُمُعَةٍ
قَالَ
فَقَرَأَ
كَعْبٌ التَّوْرَاةَ
فَقَالَ
صَدَقَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ أَبُو
هُرَيْرَةَ
ثُمَّ
لَقِيتُ
عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
سَلَامٍ فَحَدَّثْتُهُ
بِمَجْلِسِي
مَعَ كَعْبٍ
فَقَالَ
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
سَلَامٍ قَدْ
عَلِمْتُ
أَيَّةَ
سَاعَةٍ هِيَ
قَالَ أَبُو
هُرَيْرَةَ
فَقُلْتُ
لَهُ
فَأَخْبِرْنِي
بِهَا
فَقَالَ عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
سَلَامٍ هِيَ
آخِرُ سَاعَةٍ
مِنْ يَوْمِ
الْجُمُعَةِ
فَقُلْتُ
كَيْفَ هِيَ
آخِرُ
سَاعَةٍ مِنْ
يَوْمِ
الْجُمُعَةِ
وَقَدْ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَا
يُصَادِفُهَا
عَبْدٌ
مُسْلِمٌ
وَهُوَ
يُصَلِّي
وَتِلْكَ
السَّاعَةُ
لَا يُصَلِّي
فِيهَا
فَقَالَ
عَبْدُ اللَّهِ
بْنُ سَلَامٍ
أَلَمْ
يَقُلْ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ مَنْ
جَلَسَ
مَجْلِسًا
يَنْتَظِرُ
الصَّلَاةَ
فَهُوَ فِي
صَلَاةٍ
حَتَّى
يُصَلِّيَ قَالَ
فَقُلْتُ
بَلَى قَالَ
هُوَ ذَاكَ
Ebû Hureyre (r.a.)'den;
demiştir ki: Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Güneşin doğduğu
günlerin en hayırlısı cum'a günüdür. Âdem (a.s.) o günde yaratılmış, o günde
(dünyaya) indirilmiş, o günde tevbesi kabul edilmiş ve o günde ölmüştür.
Kıyamet de o günde
kopacaktır. İnsanlar ve cinlerden başka hiçbir canlı yok ki kıyâmet(in
kopmasın)dan korkarak cum'a günü sabah olunca güneş doğuncaya kadar kulak
kabartır olmasın.
O günde bir an vardır
ki, müslüman namaz kılarak ve Allah'tan bir hacetini isteyerek o ana tesadüf
ederse, Allah mutlaka onu verir."
Ebu Hureyre dedi ki:
Ka'b (el-Ahbar) bu
(makbul an)nun, bütün senenin bir gününde olduğunu söyler. Bense, "aksine
her cum'a gününde olduğu" kanaatindeyim.
Ka'b Tevrat'ı okuyup,
"Resûlullah (s.a.v.) doğru söyledi" dedi. Ebû Hureyre devamla şöyle
der:
Daha sonra Abdullah
b.Selam'la karşılaşıp Ka'b'la beraber oturduğumuzu haber verdim. Abdullah b.
Selâm:
O ânın hangi saat
olduğunu biliyorum, dedi.
Onu bana haber ver,
dedim.
Cum'a gününün son saati,
dedi.
Resûlullah (s.a.v.); "Müslüman
namaz kılarken o vakte tesadüf etmez ki..." buyurduğu halde o an, nasıl
cuma gününün son saati olur, halbuki bu vakitte namaz kılınmaz, dedim.
Resûlullah (s.a.v.),
"bir kimse bir yerde namazı bekleyerek oturursa, namazı kılıncaya kadar
namazda gibidir" buyurmadı mı? dedi.
Evet, buyurdu dedim.
Abdullah:
İşte o, budur"
dedi.
İzah:
Nesaî, cuma; Müslim,
cuma; Tirmizî, cuma; Muvatta', cuma; Ahmed b. Hanbel, II, 486, 504.
Bu hadis-i şerifte cuma
gününün diğer günlerin hepsinden daha efdal olduğu bildirilmektedir. Halbuki
İbn Hıbban'ın Abdullah b. Kırt'dan yaptığı bir rivayette en efdal günün Kurban
Bayramının birinci günü; Câbir'den yaptığı bir rivayette de Arafe günü olduğu
haber verilmektedir. Ancak bu rivayetler arasında bir tezat söz konusu değildir.
Çünkü cuma gününün üstünlüğü haftaya nisbetle, Kurban Bayramının birinci günün
veya Arafe gününün üstünlüğü ise, seneye nisbetledir.
Irakî, Cuma gününün
üstünlüğünü bildiren hadisin daha sahih olduğunu söylerken, Şevkânî Arafe
gününün üstünlüğüne delâlet eden hadisin Kurban Bayramının birinci gününün
üstünlüğüne delâlet eden Hadisten daha kuvvetli olduğunu belirtmektedir.
Hz. Nebi cuma gününün
üstünlüğünü şu hadiselere bağlamıştır:
1. Hz. Âdem bu günde
yaratılmıştır. Hz. Âdem'in yaratılmasından maksat, kendisine ruhun nefh
edilmesidir. Bunun yukarıda, cuma gününe bu ismin veriliş sebepleri üzerinde
durulurken söylenilen "Hz. Âdem'in bu günde sudan ve çamurdan olan hilkati
toplandı" sözleri ile zıt tarafı yoktur. Çünkü Hz. Âdem'in sureti bir
cuma günü toplanmış, Cenab-ı Allah'ın dilediği bir müddet kaldıktan sonra başka
bir cuma günü de ruh verilmiş olabilir. Müslim ve Tirmizî'nin bir rivayetinde
Âdem aleyhisselâm'ın bu günde cennete konulduğu bildirilmektedir. Bu rivayet
Hz. Âdem'in Cennetin haricinde yaratılıp sonra Cennete konulduğuna delildir.
2. Hz. Âdem bugünde
dünyaya indirilmiştir. Hz. âdem bir cuma günü Cennetten çıkartılmış ve
Hindistan'daki Serendib denilen yere indirilmiştir.
Kadı İyaz, Hz. Âdem'in
Cennetten çıkartılmasının ve kıyametin kopmasının bu günün faziletine delâlet
etmeyeceğini, dolayısıyla bu hadis-i şerifte zikredilen şeylerin cuma gününün
üstünlüğüne delâlet için değil, bugünde meydana gelen ve gelecek olan mühim
hadiseleri beyân anlamında olduğunu söyler.
İbnu'l-Arabî ise,
Tirmizî, şerhi Ânzatu'l-ahvezî'de bu hadis-i şerifte haber verilen olayların
tümünün, cumanın üstünlüğüne delâlet ettiğini söyleyip Kadı, îyaz'ın ileri
sürdüğü görüşlere karşı çıkar ve şunları söyler:
"Hz. Adem'in
Cennetten çıkartılması büyük bir zürriyetin bu meyan-da Nebilerin, Resullerin,
velilerin ve sâlihlerin yaratılmasına sebep olmuştur. Üstelik Âdem (a.s.)
cennetten kovulma olarak değil, bazı ihtiyaçlar için çıkartılmıştır.
Kıyametin kopması da
Nebilerin, sıddîklerin ve velilerin mükâfatlarını bir an önce görmelerine ve
kerametlerini göstermelerine sebebtir."
3. Hz. Âdem'in tevbesi
bugün kabul edilmiştir. Hz. âdem'in tevbe etmesine sebep olan hâdise şudur:
Cenab-ı Allah, Hz. Âdem ve Havva'ya cennetteki bütün şeylerden yeyip
içmelerinin serbest olduğunu, ancak işaret ettiği bir ağaca yaklaşmamalarım
emretmişti. Hz. Âdem, Hz. Havva'nın da tesiri ile bu yasağa rağmen, o ağaçtan
yemiş ve her ikisinin edeb yerleri açılıvermişti. Çünkü onlar hata etmişlerdi.
Hz. Âdem bu hâdiseden sonra -rivayete göre- utancından üç yüz sene başını
kaldıramamış ve Cenab-ı Hak onun hayrını dilediğinde tevbesine sebeb olacak
bazı sözler telkin etmişti.Bu sözlerin "Ey Rabbimiz! Biz kendimize
zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan
oluruz.”[Bakara 35] veya; "Ey Allah'ım! Seni teşbih ve tenzih eder, sana
hamd-ü senada bulunurum. Senin ismin mübarek, senin azamet ve celâlin pek
yüksektir. Senden başka ilâh yoktur. Ben nefsime zulmettim, beni bağışla. Çünkü
günahları senden başka kimse bağışlayamaz." olduğu söylenümektedir.
Bazı müfessirlerin
ifadesine göre, Hz. Âdem'in o yasaklanmış ağaçtan yemesi "İyilerin
hasenatı, mukarrabunun seyyiâtıdır" kabilindendir. Çünkü Hz. Âdem'in bu
ağaçtan yemesi kasten olmamıştır. Aksine ietihad etmiş ve içtihadında hata
etmiştir. Çünkü O Cenab-ı Hakk'ın yemesini nehyettiği ağacın yakınında bulunan
başka bir ağaç olduğunu zannetmiştir. Nitekim "Şu ağaca yaklaşmayınız,
aksi halde, zâlimlerden olursunuz"[Bakara 35] kavl-i şerifinde ismi işaretinin gereği budur. Bu yüzden Hz. âdem işaret edilen ağaçtan değil, başka
bir ağaçtan yemiş ve içtihadında hatâ etmiştir.
4. Hz. Âdem bu günde
ölmüştür. Bir görüşe göre, Hz. Âdem Hindistan'da; başka bir görüşe göre,
Mekke'deki Kenz mağarası denilen Ebu Ku-beys mağarasına, bir başka görüşe göre
ise, Beytü'l-Makdis'e defn edilmiştir. Son görüşü İbn Abbas'dan naklen Aynî
söylemiştir. Bu rivayete göre, Hz. Nün, Tufan'da Âdem'in tabutunu gemiye
yüklemiş, Tufan bitince Beyt-i Mak-dis'e defnetmiştir. Hâkim ve Beyhakı'nin İbn
Ömer'den mevkuf olarak rivayet ettikleri gibi, ölüm mü'mine bir hediyedir.
Bundan dolayı Hz. Âdem'in vefatı cumanın meziyetlerinden sayılmıştır.
5. Kıyamet bu günde
kopacaktır. Kıyametin kopmasının cumanın üstünlüğüne delâlet eden
meziyetlerden oluşu yukarıda tbnü'l-Arabi'den naklen ifâde edildiği gibi
nebilerin, resullerin ve sıddîklerin, mü'minlerin bir an evvel mükâfatlarına,
ebedi nimetlere; düşmanlarının da cehennem ateşine ulaşmalarıdır.
Hz. Nebi, cumanın
üstünlüğüne delâlet eden bu meziyetleri saydıktan sonra, cuma günü,
yeryüzündeki insanlar ve cinlerden başka bütün canlıların sabah olunca, güneş
doğuncaya,kadar kıyametin kopmasından korkarak kulak verdiklerini
bildirmiştir. Kıyametin bu vakitte kopacağını Cenab-ı Hak onlara ilham etmiş ve
bu ilhamın neticesi o canlılar kıyameti bekler hâle gelmişlerdir. İnsanların
ve cinlerin ise, diğer canlılar gibi beklememeleri, kıyametin cuma günü ve
işaret edilen vakitte kopacağını bilmediklerinden değil, gafletlerinin
çokluğundan dolayıdır.
Resûlullah (s.a.v.)ın
bildirdiğine göre, cuma günü her istenilenin verileceği, duaların kabul
edileceği bir vakit vardır. Eğer mü'min namaz kılarken ve Cenab-ı Hak'tan bir
hacetini isterken bu vakte tesadüf ederse, mutlaka istediği verilecektir. Tabiî
yapılan duanın duada bulunması gereken esaslara uygun olması şarttır.
Ka'bu'l-ahbâr bahsi
geçen bu vaktin senede bir defa olduğunu, hadisin râvisi Ebû Hureyre İse, her
cuma gününde bulunduğunu söylemişlerdir. Ebû Hureyre bilâhere Ka'b ile arasında
geçen konuşmayı Tevrat'ı gayet iyi bilen ve müslüman olmadan önce Yahudilerin
en bilginlerinden sayılan Abdullah b. Selâm'a anlatmış, o da bu vaktin cuma
gününün son vakti olduğunu söylemiştir. Ebû Hureyre bu sözlerle ikna olmamış,
Abdullah'ın söylediği vaktin, kerahet vakti olduğu için bu anda namaz kılmanın
mekruh olduğunu, halbuki Fahr-i Kâinat'ın "mü'min namaz kılarken o vakte
tesadüf ederse..." buyurduğunu, dolayısıyla Abdullah'ın dediği ile Hz.
Nebi'in beyânı arasında tezat olduğunu söylemiştir. Buna karşılık olarak
Abdullah b. Selâm, Resûlullah'ın bir yerde namazı beklemenin namaz kıfma
hükmünde olacağına dair olan hadisini hatırlatmış ve o hadisin işte bu vakitle
alakalı olduğunu haber vermiştir. Tabiatiyle Abdullah'ın mevzu bahs ettiği
hadis, Ebû Hüreyre'nin sorusuna cevap olabilir. Fakat sadece bu vakte mahsus değildir.
Çünkü hangi vakitte olursa olsun, oturup namazı beklemek namazda olmak
hükmündedir. Bu müstecab vaktin zamanı bundan sonraki babta daha geniş olarak
izah edilecektir.