بَاب فِي
تَخْفِيفِ
الصَّلَاةِ
123-124. Namazda Kısa
Okumak
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ عَمْرٍو
وَسَمِعَهُ مِنْ
جَابِرٍ
قَالَ كَانَ
مُعَاذٌ
يُصَلِّي
مَعَ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
ثُمَّ يَرْجِعُ
فَيَؤُمُّنَا
قَالَ
مَرَّةً ثُمَّ
يَرْجِعُ
فَيُصَلِّي
بِقَوْمِهِ
فَأَخَّرَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
لَيْلَةً
الصَّلَاةَ
وَقَالَ مَرَّةً
الْعِشَاءَ
فَصَلَّى
مُعَاذٌ مَعَ النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
ثُمَّ جَاءَ يَؤُمُّ
قَوْمَهُ
فَقَرَأَ
الْبَقَرَةَ
فَاعْتَزَلَ
رَجُلٌ مِنْ
الْقَوْمِ
فَصَلَّى
فَقِيلَ
نَافَقْتَ
يَا فُلَانُ
فَقَالَ مَا
نَافَقْتُ
فَأَتَى
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ إِنَّ
مُعَاذًا يُصَلِّي
مَعَكَ ثُمَّ
يَرْجِعُ
فَيَؤُمُّنَا
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
وَإِنَّمَا
نَحْنُ أَصْحَابُ
نَوَاضِحَ
وَنَعْمَلُ
بِأَيْدِينَا
وَإِنَّهُ
جَاءَ
يَؤُمُّنَا
فَقَرَأَ
بِسُورَةِ
الْبَقَرَةِ
فَقَالَ يَا
مُعَاذُ
أَفَتَّانٌ
أَنْتَ
أَفَتَّانٌ
أَنْتَ اقْرَأْ
بِكَذَا اقْرَأْ
بِكَذَا
قَالَ أَبُو
الزُّبَيْرِ
بِسَبِّحْ
اسْمَ
رَبِّكَ
الْأَعْلَى
وَاللَّيْلِ
إِذَا
يَغْشَى
فَذَكَرْنَا
لِعَمْرٍو
فَقَالَ
أُرَاهُ قَدْ
ذَكَرَهُ
Cabir (r.a.)'den;
demiştir ki: Muaz (r.a.) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile namaz kılar,
sonra gelip bize imam olurdu. (Amr, bu cümleyi:) Bir de "sonra gelir
kavmine imam olurdu" (şeklinde) rivayet etti. Bir gece Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) namazı geç kıldırmıştı. (Amr bu cümleyi) bir de "yatsıyı
geciktirmişti" (şeklinde) nakletti. Muaz (bir gün yine) Peygamber
(s.a.v.)'le namaz kıldı, sonra gelip kavmine imam oldu ve Bakara Suresi'ni
okumaya başladı. Bunun üzerine bir adam cemaatten ayrılarak (kendi başına)
namaz(ını) kıldı. (O'na): "Be adam sen münafık oldun" denilince: Ben
münafık olmadım, diye cevab verdi. Sonra Nebi (s.a.v.)'e gelerek: Ey Allah'ın
Resülu! Muaz seninle beraber namaz kılıyor, sonra gelip bize imam oluyor. Bizse
develerle su taşıyan ve ellerimizle çalışan kimseleriz. Muaz gelip bize imam
oldu ve (namazda) Bakara Suresini okudu dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.):
"Ey Muaz! Sen fitneci misin? Fitneci misin sen? Filan ve filan sureleri
okusaydın ya!" buyurdular.
Ebu'z-Zübeyr dedi ki:
"Nebi (s.a.v.) (Muaz'a) "Sebbihisme Rabbika'la'la, velleyli iza yağşa
(surelerini okusaydın ya)" demişti. Biz (bunu) Amr'e hatırlattık. (O da);
"Öyle zannediyorum ki (bunu) Cabir de (böyle) söylemişti" dedi.
Diğer tahric: Buharî,
ezan; edeb; Müslim, Salat; Nesaî, iftitah; imame
AÇIKLAMA: Bu
hadisin kütüb-i sittede bulunan rivayetlerin tümü bir araya getirilince,
Hz. Muaz’ın yatsı namazını Resul-i Ekrem'le beraber kıldıktan sonra bir de
gelip kavmine aynı namazı imam olarak kıldırdığı ve bunu devamlı yaptığı
anlaşılıyor. Bazı rivayetlerde bu namazın akşam namazı olduğu ifade ediliyor.[bk. 791.had] Bu, Mz. Muaz'ın bazan
da akşam namazını Resul-i Ekrem'in ardında eda ettikten sonra gelip aynı
namazı bir de imam olarak kavmine kıldırdığını gösterir. Akşam namazı ile
mecazen yatsı namazı da kast edilmiş olabilir.
Bu
olay, ilim adamları arasında farz kılmak isteyen bir kimse nafile kılan bir
imama uyarak farz namazı kılabilir mi, kılamaz mı? meselesine ve bu mesele
üzerinde farklı görüşlerin doğmasına yol açmıştır.
Bazıları
bu hadisi delil göstererek; "Hz. Muaz, farz olan yatsı namazını Resul-i
Ekrem'in arkasında eda ettiği halde bir de kavmine gidip onlara aynı namazı
imam olarak kıldırdı. Dolayısıyla Hz. Muaz'ın imam olarak kıldırdığı bu namaz
kendisi için nafile, cemaat için farz idi" demek suretiyle, farz kılan bir
kimsenin nafile kılan bir kimseye uyabileceğini söylerler.
Nitekim
Şafiî, Evzaî, Ahmed b. Hanbel, Ata ve Tavus bu görüştedirler.
İmam
Malik'e göre, imam ile cemaatin niyet ettikleri namaz farklı olursa cemaatin o
imamla kıldığı namaz makbul değildir.
Hanefî
ulemasına göre ise, farz kılan nafile kılana uyamaz ise de, nafile kılan farz
kılana uyabilir.
Hanefî
uleması gibi farz kılanın nafile kılana uyamayacağı görüşünde olan bazı ilim
adamları, "Hazret-i Muaz'ın Resul-i Ekrem (s.a.v.) ile kıldığı namazın nafile
olduğunu, daha sonra gelip kavmine kıldırdığı namazın farz olduğunu"
söyleyerek bu hadisi te'vil etmişlerdir. Nitekim bunlardan biri de Hanefî
ulemasından Buharî şarihi merhum Aynîdir. Ayni'nin bu mevzu-daki sözlerini şu
şekilde özetlemek mümkündür:
1.
Hz. Muaz'ın bu hareketi farz kılan bir kimsenin nafile kılan bir kimseye
uyabilmesi için bir delil olamaz. Çünkü Resul-i Ekrem'in Muaz'ın bu olayını
ayrıntılı olarak dinlememiş olması mümkündür. Bu bakımdan bu olay Resul-i
Ekrem'in tasvib ve takririnin bir ifadesi değildir.
2.
Niyyet gizli bir şeydir. Bu bakımdan Hz. Muaz'ın önce Resul-i Ekrem'in
arkasında imamlığın inceliklerini kavramak için nafile niyetiyle namaz kılıp
sonra da kavmine gelerek, imam olmak suretiyle farz namaz kıldırmış olması ve
cemaatin de bunu bilmemiş olması mümkündür.
3.
el-Mühelleb'e göre Muaz hadisi İslamın ilk devirlerine aittir.
4.
Ravinin bahsettiği Hz, Muaz'ın, Hz. Nebi'in ardında kıldığı namaz belki de
gündüzün kılınan namazlardan biridir.
5.
Bu hadis mensuhtur. Nitekim Tahavî merhum bu mevzuda şunları söylemiştir:
"İhtimal ki Hz. Muaz'ın aynı namazı iki defa kılması farzların ikişer defa
kılındığı zamanlarda olmuştur. Çünkü İslamın ilk zamanlarında böyle
yapılırdı." Tahavî bu sözüne delil olarak da "Bir namaz günde iki defa
kılınamaz" mealindeki İbn Ömer hadisini göstermiştir.[Aynî, Umdetu'l-Kaarî,
V, 237-239]
Namazdan
çıkan bu zatın kim olduğu hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber Ebu Davud
et-Tayalisî bu zatın Hazm b. Ebî Ka'b olduğunu söylemiştir. Haram b. Milhan
olduğunu söyleyenler de vardır. Rivayete göre, Hz. Haram, Enes b. Malik'in
dayısıymış. Namazdan sonra hurma bahçesini sulamak istiyormuş. Bu sebeble
namazdan ayrılarak tek başına kılıp gitmiş. Namazdan ayrılmadığını, sadece
cemaatten ayrılıp namazını imamla kıldığı namazın üstüne bina ettiğini
söyleyenler varsa da bir delile dayanmıyorlar. Hem de Müslim'in rivayetinde bu
adamın selam vererek namazdan ayrıldığı açıkça ifade ediliyor.
Hadis-i
şerifte geçen "fettan" kelimesi, nefret ettiren manasında kullanılmıştır.
Çünkü namazda uzun okumak cemaatin namazdan çıkmalarına ve cemaatten nefret
edip uzaklaşmalarına sebep olur. Bazıları fettan sözüyle azab vermek manası
kast edilmiş olduğu görüşündedirler. Çünkü Hz. Muaz (r.a.) uzun okumakla
cemaata azab vermiştir.
Hadis-i
şerifin sonundaki Ebu'z-Zübeyr'in sözlerinden anlaşılıyor ki, aslında Resul-i
Zişan Efendimiz, Hz. Muaz'a "Bakara Suresi'ni okuyacağına A'la ve Leyi
surelerini okusaydın olmaz mıydı?" dediği halde, Ravî Amr, bu hadisi Hz.
Cabir'den naklederken, bu surelerin isimlerini unutmuş ve falan falan sure
diye nakletmiştir. Sonra Ebu'z-Zübeyr bu durumu kendisine hatırlatarak;
"bu sureler A'la ve Leyi sureleri değil miydi?" deyince; "Öyle
zannediyorum ki Cabir bu sureleri söylemişti ama ben unutmuşum" diye cevap
vermiştir.