DEVAM: 121-122.
Besmelenin Gizli Okunması Görüşünde Olmayanlar(ın Delilleri)
حَدَّثَنَا
قَطَنُ بْنُ
نُسَيْرٍ
حَدَّثَنَا
جَعْفَرٌ
حَدَّثَنَا
حُمَيْدٌ
الْأَعْرَجُ
الْمَكِّيُّ
عَنْ ابْنِ
شِهَابٍ عَنْ
عُرْوَةَ
عَنْ
عَائِشَةَ
وَذَكَرَ
الْإِفْكَ
قَالَتْ
جَلَسَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَكَشَفَ عَنْ
وَجْهِهِ
وَقَالَ
أَعُوذُ
بِالسَّمِيعِ
الْعَلِيمِ
مِنْ
الشَّيْطَانِ
الرَّجِيمِ
إِنَّ
الَّذِينَ
جَاءُوا
بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ
مِنْكُمْ الْآيَةَ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
وَهَذَا حَدِيثٌ
مُنْكَرٌ
قَدْ رَوَى
هَذَا
الْحَدِيثَ جَمَاعَةٌ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
لَمْ يَذْكُرُوا
هَذَا
الْكَلَامَ
عَلَى هَذَا
الشَّرْحِ
وَأَخَافُ
أَنْ يَكُونَ
أَمْرُ
الِاسْتِعَاذَةِ
مِنْ كَلَامِ
حُمَيْدٍ
Urve (b. ez-Zubeyr) Aişe'den
naklen İfk hadisesini anlattı ve (Aişe'nin şöyle) dedi(ğini söyledi:) Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) oturdu, yüzünü açtı ve: "Hakk'ın rahmetinden
koğulmuş olan şeytandan her şeyi işiten (semi') ve herşeyi bilen (alîm) Allah'a
sığınırım O uydurma haberi (iftirayı) getirenler içinizden (mahdut) bir
zümredir. [Nur 11] ayetini okudu.
Ebu Davud dedi ki; Bu
hadis münkerdir. Bu hadisi Zührî'den bir topluluk rivayet etmiş (fakat
buradaki) açık şekliyle nakletmemişlerdir. Korkarım ki (buradaki) şeytandan istiaze
Humeyd'in kendi sözüdür.
AÇIKLAMA: İfk asılsız haber demektir. İslam tarihinde
münafıkların reisi Abdullah b. Übeyy ile arkadaşları mu'minlerin çok muhterem
anası Hz. Aişe'ye tamamen uydurma bir iftiraya yeltenmişlerdir, ki, buna
"ifk hadisesi" denir. Hadîs ve siyer kitapları sözü geçen
münafıkların ortaya attığı bu haberin büyük ve çirkin bir iftira olduğunu
isbat için yazılmış red ve tenkid yazılarıyla doludur. "Niçin herkes bu
hadiseyi duyduğu zaman büyük bir iftiradır, demediler?" (en-Nur (24), 16)
ayet-i kerimesi indikten sonra artık mü'minler nazarında bu haberin bir değeri
kalmamıştır. Şüphesiz hicretin beşinci yılında Müreysi Gazası esnasında meydana
gelen bu hadise bir takım iftiraların revaç bulduğunu gösterir. Nitekim o zaman
bazı müslümanlar da bu büyük iftiraya inanmışlar ve imam Müslim ile bazı
zatların beyanına göre cezaya uğratılmışlardı. Bugünkü hıristiyan yazarlar da
bu hadise ile uzun uzadıya meşgul olup bu hususta eski münafıklarla adeta yarış
etmektedirler.
Hadis-i
şerifte geçen "Resul-i Ekrem yüzünü açtı" sözünün manası, "vahy
esnasında yüzüne örttüğü örtüyü vahy kesildikten sonra kaldırıp yüzünü
açtı" demektir. Bilindiği gibi Fahr-i Kainat Efendimiz kendisine vahy
gelmeye başladığı an bazen üzerine bir örtü alır, vahyin devamı müddetince öyle
kalırdı. Vahyin kesilmesiyle de örtüyü kaldırırdı. [bk. Bezlu'l-Mechud,
IV, 531]
Netice
olarak, bu hadis-İ şerifte Resul-i Ekrem'in, kendisine inen yukarıda mealini
verdiğimiz Nur suresinin onbirinci ayetini "Euzu"yle beraber okuduğu,
fakat besmele çekmediği ifade ediliyor. Ancak müellif Ebu Davud hadisin sonuna
bir ta'lik ilave ederek aslında bu hadisi rivayet eden pek çok kimselerin
Resul-i Ekrem'in yüzünü açtığından ve Euzu çektiğinden bahsetmediklerini,
sadece; "Hz. Aişe ifkten bahsetti ve Allah Teala da -"uydurma haberi
getirenler"- ayetini indirdi" sözününse Humeyd'e ait olabileceğini
söylemesi, hadisin münker olduğunu göstermez. Aslında bu hadis şazdır. Bilindiği
gibi münker hadis adaletsiz bir ravinin adaletli bir raviye zıt bir hadis
rivayet etmesidir. Şaz hadis ise, adaletli bir ravinin kendisinden daha adaletli
bir raviye zıt olarak rivayet ettiği hadisdir. Böyleyken Ebu Davud'un bu hadise
münker demesi, O'nun şaz hadise münker demekte bir sakınca görmemesiyle veyahutta
Ahmed b. Hanbel bu hadis hakkında "sağlam değildir" dediği için bu
tabiri kullanmaktan çekinmemesiyle açıklanabilir. Aynı şekilde euzu'nun
Humeyd'in sözü olduğu iddiası da bir delile dayanmamakta, musannif Ebu Davud'un
mücerred bir kanaati olmaktan öteye gitmemektedir. Bezlu'l-mechud yazarına
göre, burada, bu babın başlığını teşkil eden "besmelenin namazda sesli
okunmayacağı" mevzuu ile bu hadis arasında şöyle bir ilgi kurulabilir:
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ayeti surenin ortasından okuduğu için
besmele ile başlamamıştır. Eğer sureyi baştan okusaydı ilk ayeti olan
besmeleyle beraber okuyacaktı.
Eğer
besmele, surenin ilk ayeti olmayıp da sadece sureleri birbirinden ayırmak için
ve teberrüken okunan bir ayet olsaydı, Resül-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Efendimiz mutlaka burada da teberrüken okuyacaktı. Öyleyse besmele
başında bulunduğu her surenin ilk ayetidir. Bu bakımdan o sureye tabidir. Sure
sesli okunursa, besmele de sesli okunur, sessiz okunursa, besmele de sessizce
okunur. Bu ilginin varlığı kabul edilirse hadis-i şerif, "Besmele başında
bulunduğu her surenin ilk ayetidir" diyen İmanı Şafiî ile İmam Ahmed'in
lehine bir delil teşkil eder.