SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SALAT BAHSİ

<< 785 >>

DEVAM: 121-122. Besmelenin Gizli Okunması Görüşünde Olmayanlar(ın Delilleri)

 

حَدَّثَنَا قَطَنُ بْنُ نُسَيْرٍ حَدَّثَنَا جَعْفَرٌ حَدَّثَنَا حُمَيْدٌ الْأَعْرَجُ الْمَكِّيُّ عَنْ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُرْوَةَ عَنْ عَائِشَةَ وَذَكَرَ الْإِفْكَ قَالَتْ جَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَكَشَفَ عَنْ وَجْهِهِ وَقَالَ أَعُوذُ بِالسَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنْ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ الْآيَةَ قَالَ أَبُو دَاوُد وَهَذَا حَدِيثٌ مُنْكَرٌ قَدْ رَوَى هَذَا الْحَدِيثَ جَمَاعَةٌ عَنْ الزُّهْرِيِّ لَمْ يَذْكُرُوا هَذَا الْكَلَامَ عَلَى هَذَا الشَّرْحِ وَأَخَافُ أَنْ يَكُونَ أَمْرُ الِاسْتِعَاذَةِ مِنْ كَلَامِ حُمَيْدٍ

 

Urve (b. ez-Zubeyr) Aişe'den naklen İfk hadisesini anlattı ve (Aişe'nin şöyle) dedi(ğini söyledi:) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oturdu, yüzünü açtı ve: "Hakk'ın rahmetinden koğulmuş olan şeytandan her şeyi işiten (semi') ve herşeyi bilen (alîm) Allah'a sığınırım O uydurma haberi (iftirayı) getirenler içinizden (mahdut) bir zümredir. [Nur 11] ayetini okudu.

 

Ebu Davud dedi ki; Bu hadis münkerdir. Bu hadisi Zührî'den bir topluluk rivayet etmiş (fakat buradaki) açık şekliyle nakletmemişlerdir. Korkarım ki (buradaki) şeytandan istiaze Humeyd'in kendi sözüdür.

 

 

AÇIKLAMA:     İfk asılsız haber demektir. İslam tarihinde münafıkların reisi Abdullah b. Übeyy ile arkadaşları mu'minlerin çok muhterem anası Hz. Aişe'ye tamamen uydurma bir iftiraya yeltenmişlerdir, ki, buna "ifk hadisesi" denir. Hadîs ve siyer kitapları sözü geçen münafıkların orta­ya attığı bu haberin büyük ve çirkin bir iftira olduğunu isbat için yazılmış red ve tenkid yazılarıyla doludur. "Niçin herkes bu hadiseyi duyduğu za­man büyük bir iftiradır, demediler?" (en-Nur (24), 16) ayet-i kerimesi in­dikten sonra artık mü'minler nazarında bu haberin bir değeri kalmamıştır. Şüphesiz hicretin beşinci yılında Müreysi Gazası esnasında meydana gelen bu hadise bir takım iftiraların revaç bulduğunu gösterir. Nitekim o zaman bazı müslümanlar da bu büyük iftiraya inanmışlar ve imam Müslim ile bazı zatların beyanına göre cezaya uğratılmışlardı. Bugünkü hıristiyan yazarlar da bu hadise ile uzun uzadıya meşgul olup bu hususta eski münafıklarla adeta yarış etmektedirler.

 

Hadis-i şerifte geçen "Resul-i Ekrem yüzünü açtı" sözünün manası, "vahy esnasında yüzüne örttüğü örtüyü vahy kesildikten sonra kaldırıp yü­zünü açtı" demektir. Bilindiği gibi Fahr-i Kainat Efendimiz kendisine vahy gelmeye başladığı an bazen üzerine bir örtü alır, vahyin devamı müddetince öyle kalırdı. Vahyin kesilmesiyle de örtüyü kaldırırdı. [bk. Bezlu'l-Mechud, IV, 531]

 

Netice olarak, bu hadis-İ şerifte Resul-i Ekrem'in, kendisine inen yuka­rıda mealini verdiğimiz Nur suresinin onbirinci ayetini "Euzu"yle beraber okuduğu, fakat besmele çekmediği ifade ediliyor. Ancak müellif Ebu Davud hadisin sonuna bir ta'lik ilave ederek aslında bu hadisi rivayet eden pek çok kimselerin Resul-i Ekrem'in yüzünü açtığından ve Euzu çektiğinden bahset­mediklerini, sadece; "Hz. Aişe ifkten bahsetti ve Allah Teala da -"uydurma haberi getirenler"- ayetini indirdi" sözününse Humeyd'e ait olabileceğini söy­lemesi, hadisin münker olduğunu göstermez. Aslında bu hadis şazdır. Bilin­diği gibi münker hadis adaletsiz bir ravinin adaletli bir raviye zıt bir hadis rivayet etmesidir. Şaz hadis ise, adaletli bir ravinin kendisinden daha adalet­li bir raviye zıt olarak rivayet ettiği hadisdir. Böyleyken Ebu Davud'un bu hadise münker demesi, O'nun şaz hadise münker demekte bir sakınca görmemesiyle veyahutta Ahmed b. Hanbel bu hadis hakkında "sağlam değildir" dediği için bu tabiri kullanmaktan çekinmemesiyle açıklanabilir. Aynı şekil­de euzu'nun Humeyd'in sözü olduğu iddiası da bir delile dayanmamakta, musannif Ebu Davud'un mücerred bir kanaati olmaktan öteye gitmemekte­dir. Bezlu'l-mechud yazarına göre, burada, bu babın başlığını teşkil eden "besmelenin namazda sesli okunmayacağı" mevzuu ile bu hadis arasında şöyle bir ilgi kurulabilir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ayeti surenin ortasından oku­duğu için besmele ile başlamamıştır. Eğer sureyi baştan okusaydı ilk ayeti olan besmeleyle beraber okuyacaktı.

 

Eğer besmele, surenin ilk ayeti olmayıp da sadece sureleri birbirinden ayırmak için ve teberrüken okunan bir ayet olsaydı, Resül-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efen­dimiz mutlaka burada da teberrüken okuyacaktı. Öyleyse besmele başında bulunduğu her surenin ilk ayetidir. Bu bakımdan o sureye tabidir. Sure sesli okunursa, besmele de sesli okunur, sessiz okunursa, besmele de sessizce okunur. Bu ilginin varlığı kabul edilirse hadis-i şerif, "Besmele başında bu­lunduğu her surenin ilk ayetidir" diyen İmanı Şafiî ile İmam Ahmed'in lehine bir delil teşkil eder.