DEVAM: 118-119. Namaza
Başladıktan Sonra Okunacak Dualar
حَدَّثَنَا
قُتَيْبَةُ
بْنُ سَعِيدٍ
وَسَعِيدُ
بْنُ عَبْدِ
الْجَبَّارِ
نَحْوَهُ قَالَ
قُتَيْبَةُ
حَدَّثَنَا
رِفَاعَةُ بْنُ
يَحْيَى بْنِ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
رِفَاعَةَ
بْنِ رَافِعٍ
عَنْ عَمِّ
أَبِيهِ
مُعَاذِ بْنِ
رِفَاعَةَ بْنِ
رَافِعٍ عَنْ
أَبِيهِ
قَالَ
صَلَّيْتُ خَلْفَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَعَطَسَ
رِفَاعَةُ
لَمْ يَقُلْ
قُتَيْبَةُ
رِفَاعَةُ
فَقُلْتُ الْحَمْدُ
لِلَّهِ
حَمْدًا
كَثِيرًا
طَيِّبًا
مُبَارَكًا فِيهِ
مُبَارَكًا
عَلَيْهِ
كَمَا
يُحِبُّ رَبُّنَا
وَيَرْضَى
فَلَمَّا
صَلَّى رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
انْصَرَفَ
فَقَالَ مَنْ
الْمُتَكَلِّمُ
فِي
الصَّلَاةِ
ثُمَّ ذَكَرَ
نَحْوَ حَدِيثِ
مَالِكٍ وَأَتَمَّ
مِنْهُ
Rifaa b. Rafi'den;
demiştir ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in arkasında namaz kıldım,
Rifaa (yani ben) aksırdı(m.) (Diğer ravi) Kuteybe (ise) Rifaa'dan bahsetmedi.
(Rifaa sözlerine şöyle devam etti): Bunun üzerine "Rabbimizin sevdiği ve
razı olduğu şekilde pek çok, ziyadeleşen güzel ve hiç kesilmeyen hamdler
kendisine olsun" dedim. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazı kılıp
bitirince; "Namazda konuşan kimdi?" dedi. Sonra (Kuteybe) Malik
hadisinin benzerini daha tam olarak nakletti.
Diğer tahric: Buharî,
ezan; Müslim, mesacid; Nesaî, tatbîk, iftitah; Tirmizî, salat ;Muvatta', Kur'an
;Ahmedb. Hanbel, III, 106, 158, 168, 188, 191,252,269, IV, 340.
AÇIKLAMA: Bu hadis-i şerifi nakleden Rifaa'nın, Resul-i
Zîşan Efendimizin arkasında namaz kıldığı ve bu arada başından geçen olayı
anlatırken birden bire "Rifaa aksırdı" diyerek kendisinden üçüncü bir
şahısmış gibi bahsettiği görülmektedir. İşte sözün böyle mütekellimden (birinci
şahıstan) gaibe (üçüncü şahsa) veya muhataba (ikinci şahsa) intikal etmesine
edebiyatta "iltifat" denir. Fakat diğer ravi Kuteybe'nin rivayet
ettiği bu hadisin tamamı 770 no'lu Malik hadisidir. Muhterem okuyucularımızın
hatırlayacağı üzere orada mezkur hadis şöyle devam ediyor: "Otuz küsur
melek gördüm ki, bunu hangisi önce yazacak diye yarışıyorlardı" bu hadisi
şerifin Nesaî'deki rivayet edilen şekli şöyledir:
"Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Namazda konuşan kimdi?" diye sordu.
Kimse cevab vermedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v.) ikinci defa olmak
üzere: "Namazda konuşan kimdi?" diye sorunca, Rifa'a b. Rafi': Bendim
Ya Resulallah, diye cevab verdi. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'de nasıl bir dua
etmiştin? diye sordu. O da; şeklinde dua
ettim, ey Allah'ın Resulü, diye cevab verdi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem
(s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Nefsim yedi kudretinde olan zata yemin
ederim ki, otuzun üstünde melek, onu hangisi (Allah katına) çıkaracak diye
harekete geçtiler"
Ancak
Nesaî'nin bu rivayetine bakınca insanın aklına kendiliğinden şöyle bir soru
gelebilir: Nebiin sorusuna cevab vermek veya emrine uymak farz olduğu halde
Rifaa, Resul-i Ekrem'in sorusuna nasıl olmuş da cevab vermekten kaçınmıştır?
Hatta Rifaa'nın duasını işiten herkesin üzerine cevab vermek farz olmuştu.
Çünkü Resul-i Ekrem sorusunu hepsine birden yöneltmiş olup içlerinden belli bir
kimseyi kast etmemişti. Buna iki şekilde cevap verilebilir:
1.
Bu cemaat Nebi’in bu soruyu cevap istemek maksadıyla değil de bu hareketi
beğenmediğini ifade etmek maksadıyla yani istifham-i inkarî olarak
yönelttiğini zannetmişlerdi. Bu
yüzden cevap vermeye çekinmişlerdi. Fakat aynı soruyu ikinci defa sorunca o
zaman cevap istediğini anladılar ve cevap vermekte gecikmediler.
2.
Soru içlerinde belli bir kişiye yöneltilmediği için her biri cevabı bir
diğerinden bekliyordu. Aynı zamanda arkadaşlarının büyük bir hata işlediği
için çok korktuklarından nasıl cevap vereceklerini bilemiyorlardı. Bu se-beble
de sükutlarıyla Resul-i Ekrem'den af diliyorlardı. Fakat aynı soru ikinci defa
tekrarlanınca Resul-i Ekrem'in soru sormaktan maksadının konuşan kimseyi
öğrenmek olduğunu anladılar. Bunun üzerine
cemaat adına bizzat Rifa'a cevab verdi. Cemaatin birinci soru
karşısındaki duyduğu korkuyu Said b. Abdilcebbar'ın rivayet ettiği şu hadis-i
şerif ne güzel ifade etmektedir: Rifa'a dedi ki; Resul-i Ekrem'in bu sorusunu
işitince kendi kendime, keşke namaz karşılığında keffaret vermek mümkün
olsaydı bu namaz için bütün malımı verseydim de tek Resul-i Ekrem (s.a.v.)'i
üzen böyle bir davranışta bulunmak talihsizliğine uğradığım bu namazda
bulunmasaydım" dedim.
Aslında
Nebiyy-i Zişan Efendimizin bu soruyu yöneltmekteki maksadı bu duanın
faziletini; meleklerin bu duanın sevabını yazmak için nasıl yarışa girdiklerini
haber vererek başkalarının da bu duayı okuyup faziletine nail olmalarını te'min
etmektir.
Tirmizî
bu hadisle ilgili olarak şunları söylemektedir: "Bu babta Enes, Vail b.
Hucr ve Amir b. Rabia'dan hadis rivayet edilmiştir. Rifaa'nın hadisi hasendir.
Bazı ilim ehline göre bu hadis nafile namaz hakkındadır. Zira Tabiinden
müteaddit kişiler şöyle diyorlar: "Kişi farz namazda aksırırsa Allah'a
ancak içinden hamd eder" Bundan fazlasına müsaade etmemişlerdir."
Müslim'in
rivayet ettiği bir hadis-i şerifte açıklandığına göre Resul-i Ekrem Efendimiz
şöyle buyurmuştur: "Şu namaz yok mu? Onun içinde insan sözünden hiç bir
şey konuşmak caiz değildir. O ancak tesbih, tekbir ve kur'an okumaktan
ibarettir."[Müslim, mesacid]
Ancak
Hz. Nebi'in bu ikazı namazda bulunan bir sahabenin dışardan aksırana
"Yerhamükellah" demesi üzerine olmuştur. Namazda bulunan bir
kimsenin namazda bulunan diğer bir kimse hakkında yaptığı dua ile ilgili
değildir. el-Halebî, "el-Munye" şerhinde şöyle demektedir: Namaz
kılmakta olan bir kimse aksırır da arkasından elhamdülillah derse, namazı
bozulmaz. Çünkü bu söz bu duadan, bir övgüden başka bir şey değildir. Herhangi
bir kimseye hitaben de söylenmiş değildir, Ebu Hanife'den bîr rivayete göre
ise, dudaklarını hareket ettirmeden içinden elhamdülillah derse, namazı
bozulmaz. Fakat sesli olarak söylerse, namazı bozulur. Namaz kılan kimse sükut
etmeli, aksırdığı zaman elhamdülillah demekten sakınmalıdır. İçinden hamd
etmekte bir sakınca olmadığından içinden hamdetmelidir, diyenler de vardır.[bk. Bezlu'l-mechud,
IV, 510-511]
Muhammed
Zihni Efendi merhum bu mevzuda şunları söylemektedir: "Aksırana namaz
içinde yerhamükellah diyerek hayır duada bulunmuş olmak da namazı bozar. İmam
Ebu Yusuf'a göre namazı bozulmaz.[Nimet-i İslam, s.277-278]