DEVAM: 118-119. Namaza
Başladıktan Sonra Okunacak Dualar
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مَسْلَمَةَ
عَنْ مَالِكٍ
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ
عَنْ طَاوُسٍ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَانَ إِذَا قَامَ
إِلَى
الصَّلَاةِ
مِنْ جَوْفِ
اللَّيْلِ
يَقُولُ
اللَّهُمَّ
لَكَ
الْحَمْدُ أَنْتَ
نُورُ
السَّمَوَاتِ
وَالْأَرْضِ
وَلَكَ
الْحَمْدُ
أَنْتَ
قَيَّامُ
السَّمَوَاتِ
وَالْأَرْضِ
وَلَكَ
الْحَمْدُ
أَنْتَ رَبُّ
السَّمَوَاتِ
وَالْأَرْضِ
وَمَنْ
فِيهِنَّ
أَنْتَ الْحَقُّ
وَقَوْلُكَ
الْحَقُّ
وَوَعْدُكَ الْحَقُّ
وَلِقَاؤُكَ
حَقٌّ
وَالْجَنَّةُ
حَقٌّ
وَالنَّارُ
حَقٌّ
وَالسَّاعَةُ
حَقٌّ
اللَّهُمَّ
لَكَ
أَسْلَمْتُ
وَبِكَ آمَنْتُ
وَعَلَيْكَ
تَوَكَّلْتُ
وَإِلَيْكَ أَنَبْتُ
وَبِكَ خَاصَمْتُ
وَإِلَيْكَ
حَاكَمْتُ
فَاغْفِرْ لِي
مَا
قَدَّمْتُ
وَأَخَّرْتُ
وَأَسْرَرْتُ
وَأَعْلَنْتُ
أَنْتَ
إِلَهِي لَا
إِلَهَ إِلَّا
أَنْتَ
Abdullah b. Abbas
(r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
geceleyin namaza kalktığında (şöyle) derdi: "Allah'ım, hamd sana
mahsustur. Göklerin ve yer yüzünün nuru sensin. Hamd de Sana mahsustur. Gökleri
ve yer yüzünü ayakta tutan sensin. Sana hamd olsun. Göklerin yer yüzünün ve
oralardakilerin Rabbi- Sensin. Sen haksın, Senin sözün haktır. Va'din de
haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır, Cehennem haktır ve kıyamet haktır.
Allah'ım! Yalnız Sana teslim oldum, ancak Sana iman ettim, ancak Sana dayandım,
yalnız Sana yöneldim, Ben (senin düşmanlarına karşı) ancak Senin (verdiğin güç)
Ie mücadele ettim ve ancak Senin hükmüne başvurdum. Benim gerek evvelce ve
gerekse sonradan işlediğim günahlarımla gizli ve aşikar yaptıklarımı bana
bağışla Benim rabbim Sensin, Senden başka hiç bir ilah yoktur!"
Diğer tahric: Buharî,
teheccud, deavat; tevhîd; Müslim, müsafirîn, zikir; Tirmizî, deavat; Nesaî,
kıyamu'l-leyl; İbn Mace, ikame
AÇIKLAMA: Hadis-i şeriften anlaşılıyor ki Fahr-i Kainat
Efendimiz geceleyin namaza kalktığı vakit metinde geçen duayı okurmuş. Duada
bulunan "Göklerin ve yeryüzünün nuru Sensin" cümlesinin manası;
"göklerle yerin nurunu yaratarak onları nurlandıran sensin" demektir.
Ebu Ubeyde de bu cümlenin "yerde ve gökte bulunanlar ışıklarını ancak
Senden alırlar" manasına geldiğini söylemiştir.
Hattabî,
Cenab-ı Hakk'ın nur ismini açıklarken, "görmeyen O'nun nuru ile görür,
şaşıran O'nun hidayeti ile yol bulur. "Allah göklerin nurudur" sözü
de bu anlamdadır. Yani göklerle yerin nuru Allah'dandır. demektir. Bu kelimenin
"nur sahibi" manasına gelmesi de mümkündür. Yalnız nur Allah'ın
zatına sıfat olamaz" demiştir.
"Kayyam"
kelimesinin manası; varlığı kendisinden olup başkasını var eden demektir.
Kayyım ve kayyum kelimeleri de bu manaya gelirler. Bazıları da kayyum
kelimesinin mahlukatın muhtaç olduğu her şeyi hazırlayan manasına mübalağalı
ism-i fail olduğunu söylemişlerdir.
Rabb
kelimesinin ise lügatte üç manası vardır: 1. İtaat edilen büyük, 2. İslah eden,
3. Sahib. Bazıları, "Rabb kelimesi, itaat edilen büyük anlamında
kullanıldığı zaman itaat edenin akıl sahibi olması gerekir" demişlerse de,
Kadi Iyaz; "bu şartın aranması gerekmez, çünkü kainatta bulunan canlı,
cansız herşey Allah'a itaat etmektedir" diyerek buna itiraz etmiştir.
Hadis-i
şerifte geçen "Hakk" kelimesinin manası ise, varlığı kesin demektir.
Varlığı gerçekleşen her şey haktır. Allah Teala ve tekaddes hazretlerinin
varlığı ise, ezelden ebede kadar uzanan ve kendi zatının muktezası olan bir
varlıktır.
Tîbî'nin
beyanına göre, hadis-i şerifte geçen "Hakk" kelimesi "Sen haksın"
ve "Va'din hakdır" cümlelerinde harf-i tarifli olarak geldiği halde
daha sonraki cümlelerde nekre olarak zikredilmiştir. Çünkü Allah'ın varlığı ve
vadinin hak olduğu her devirde aklını kullanan insanlar tarafından tasdik
edilmiştir. Fakat kulların varlığı fanidir vaadlerinin gerçekleşmesi ise, kesin
değildir. Hak kelimesinin diğer cümlelerde nekre olarak gelmesi ise, delalet
ettiği manaların azametini ve şanının yüceliğini ifade eder. Aliyyü'l-Kaari ise
buradaki harf-i ta'rifin cinse delalet ettiğini bu itibarla nekre olarak gelen
hak kelimesiyle marife olarak gelen Hakk kelimesi arasındaki farkın yok
denecek kadar az olduğunu, bu farkın sadece marife olan Hak kelimesinin
başında bulunan "el" harf-i tarifi ile bu kelimenin herkes tarafından
bilindiğine işaret edildiği halde diğerinde bu işaretin bulunmayışından ibaret
olduğunu söylemiştir.[Bezlu'l-mechüd, IV, 507]
"Hak"
kelimesinin "doğru" anlamına geldiğini söyleyenler bulunduğu gibi,
"Hak sahibi" manasına geldiğini söyleyenler de vardır.
"Sana
kavuşmak haktır" cümlesinden maksat, "öldükten sonra dirilmek
haktır" demektir. "Sana kavuşmak haktır." Bu cümlenin
"emirlerine ve yasaklarına boyun eğdim ne buyurursan ona uymaya
hazırım", "Kıyamet gününde seni görmek haktır" manalarına
geldiğini de söylemişlerdir.
"Yalnız
sana yöneldim" cümlesinin anlamı ise "Sana itaat ettim, senin
ibadetine yöneldim" demektir.
"Ben
ancak Senin yardımınla mücadele ettim" cümlesi, "bana verdiğin
kuvvet ve delillerle sana küfür edenlere karşı mücadele ettim ve onları kesin
delillerle ve kuvvetle mağlub ettim" demektir.
"Ancak
Senin hükmüne başvurdum" demek, "Hakkı inkar edenlere karşı yalnız
Seni hak tanıdım. Kafirlerin yaptıkları gibi putları, kahinleri ateşi değil
ancak Senin hükmünü tanırım" demektir.
Resul-i
Ekrem Efendimizin bir Nebi için düşünülebilen bütün hataları bağışlanmış
olduğu halde yine de "Allah'ım benim gelmiş-geçmiş bütün günahlarımı
affet" diye dua etmesi, mütevaziliğinin, Allah teala hazretlerine karşı
beslediği ta'zim duygularının ve aynı zamanda ümmetine duanın adab ve erkanını
öğretme arzusunun bir ifadesidir.
"Gizli
ve aşikar günahlar"dan maksat gönülden geçen günahlarla dilin kalbe
tercüman olarak işlediği günahlar olabileceği gibi, insanlardan gizli olarak
veya aşikare olarak kalbinden ayrı olarak işlediği günahlar da olabilir.