SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SALAT BAHSİ

<< 771 >>

DEVAM: 118-119. Namaza Başladıktan Sonra Okunacak Dualar

 

حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ عَنْ مَالِكٍ عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ عَنْ طَاوُسٍ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ إِذَا قَامَ إِلَى الصَّلَاةِ مِنْ جَوْفِ اللَّيْلِ يَقُولُ اللَّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ نُورُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ قَيَّامُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ فِيهِنَّ أَنْتَ الْحَقُّ وَقَوْلُكَ الْحَقُّ وَوَعْدُكَ الْحَقُّ وَلِقَاؤُكَ حَقٌّ وَالْجَنَّةُ حَقٌّ وَالنَّارُ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ حَقٌّ اللَّهُمَّ لَكَ أَسْلَمْتُ وَبِكَ آمَنْتُ وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْكَ أَنَبْتُ وَبِكَ خَاصَمْتُ وَإِلَيْكَ حَاكَمْتُ فَاغْفِرْ لِي مَا قَدَّمْتُ وَأَخَّرْتُ وَأَسْرَرْتُ وَأَعْلَنْتُ أَنْتَ إِلَهِي لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ

 

Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geceleyin namaza kalktığında (şöyle) derdi: "Allah'ım, hamd sana mahsustur. Göklerin ve yer yüzünün nuru sensin. Hamd de Sana mahsustur. Gökleri ve yer yüzünü ayakta tutan sensin. Sana hamd olsun. Göklerin yer yüzünün ve oralardakilerin Rabbi- Sensin. Sen haksın, Senin sözün haktır. Va'din de haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır, Cehennem haktır ve kıyamet haktır. Allah'ım! Yalnız Sana teslim oldum, ancak Sana iman ettim, ancak Sana dayandım, yalnız Sana yöneldim, Ben (senin düşmanlarına karşı) ancak Senin (verdiğin güç) Ie mücadele ettim ve ancak Senin hükmüne başvurdum. Benim gerek evvelce ve gerekse sonradan işlediğim günahlarımla gizli ve aşikar yaptıklarımı bana bağışla Benim rabbim Sensin, Senden başka hiç bir ilah yoktur!"

 

 

Diğer tahric: Buharî, teheccud, deavat; tevhîd; Müslim, müsafirîn, zikir; Tirmizî, deavat; Nesaî, kıyamu'l-leyl; İbn Mace, ikame

 

AÇIKLAMA:     Hadis-i şeriften anlaşılıyor ki Fahr-i Kainat Efendimiz geceleyin namaza kalktığı vakit metinde geçen duayı okurmuş. Duada bulunan "Göklerin ve yeryüzünün nuru Sensin" cümlesinin manası; "göklerle yerin nurunu yaratarak onları nurlandıran sensin" demektir. Ebu Ubeyde de bu cümlenin "yerde ve gökte bulunanlar ışıklarını ancak Senden alırlar" manasına geldiğini söylemiştir.

 

Hattabî, Cenab-ı Hakk'ın nur ismini açıklarken, "görmeyen O'nun nuru ile görür, şaşıran O'nun hidayeti ile yol bulur. "Allah göklerin nurudur" sözü de bu anlamdadır. Yani göklerle yerin nuru Allah'dandır. demektir. Bu kelimenin "nur sahibi" manasına gelmesi de mümkündür. Yalnız nur Allah'ın zatına sıfat olamaz" demiştir.

 

"Kayyam" kelimesinin manası; varlığı kendisinden olup başkasını var eden demektir. Kayyım ve kayyum kelimeleri de bu manaya gelirler. Bazıla­rı da kayyum kelimesinin mahlukatın muhtaç olduğu her şeyi hazırlayan manasına mübalağalı ism-i fail olduğunu söylemişlerdir.

 

Rabb kelimesinin ise lügatte üç manası vardır: 1. İtaat edilen büyük, 2. İslah eden, 3. Sahib. Bazıları, "Rabb kelimesi, itaat edilen büyük anla­mında kullanıldığı zaman itaat edenin akıl sahibi olması gerekir" demişlerse de, Kadi Iyaz; "bu şartın aranması gerekmez, çünkü kainatta bulunan can­lı, cansız herşey Allah'a itaat etmektedir" diyerek buna itiraz etmiştir.

 

Hadis-i şerifte geçen "Hakk" kelimesinin manası ise, varlığı kesin de­mektir. Varlığı gerçekleşen her şey haktır. Allah Teala ve tekaddes hazretle­rinin varlığı ise, ezelden ebede kadar uzanan ve kendi zatının muktezası olan bir varlıktır.

 

Tîbî'nin beyanına göre, hadis-i şerifte geçen "Hakk" kelimesi "Sen haksın" ve "Va'din hakdır" cümlelerinde harf-i ta­rifli olarak geldiği halde daha sonraki cümlelerde nekre olarak zikredilmiş­tir. Çünkü Allah'ın varlığı ve vadinin hak olduğu her devirde aklını kullanan insanlar tarafından tasdik edilmiştir. Fakat kulların varlığı fanidir vaadlerinin gerçekleşmesi ise, kesin değildir. Hak kelimesinin diğer cümlelerde nek­re olarak gelmesi ise, delalet ettiği manaların azametini ve şanının yüceliğini ifade eder. Aliyyü'l-Kaari ise buradaki harf-i ta'rifin cinse delalet ettiğini bu itibarla nekre olarak gelen hak kelimesiyle marife olarak gelen Hakk keli­mesi arasındaki farkın yok denecek kadar az olduğunu, bu farkın sadece ma­rife olan Hak kelimesinin başında bulunan "el" harf-i tarifi ile bu kelimenin herkes tarafından bilindiğine işaret edildiği halde diğerinde bu işaretin bu­lunmayışından ibaret olduğunu söylemiştir.[Bezlu'l-mechüd, IV, 507]

 

"Hak" kelimesinin "doğru" anlamına geldiğini söyleyenler bulundu­ğu gibi, "Hak sahibi" manasına geldiğini söyleyenler de vardır.

 

"Sana kavuşmak haktır" cümlesinden maksat, "öldükten sonra diril­mek haktır" demektir. "Sana kavuşmak haktır." Bu cümlenin "emirlerine ve yasaklarına boyun eğdim ne buyurursan ona uymaya hazırım", "Kıya­met gününde seni görmek haktır" manalarına geldiğini de söylemişlerdir.

 

"Yalnız sana yöneldim" cümlesinin anlamı ise "Sana itaat ettim, senin ibadetine yöneldim" demektir.

 

"Ben ancak Senin yardımınla mücadele ettim" cümlesi, "bana verdi­ğin kuvvet ve delillerle sana küfür edenlere karşı mücadele ettim ve onları kesin delillerle ve kuvvetle mağlub ettim" demektir.

 

"Ancak Senin hükmüne başvurdum" demek, "Hakkı inkar edenlere karşı yalnız Seni hak tanıdım. Kafirlerin yaptıkları gibi putları, kahinleri ateşi değil ancak Senin hükmünü tanırım" demektir.

 

Resul-i Ekrem Efendimizin bir Nebi için düşünülebilen bütün ha­taları bağışlanmış olduğu halde yine de "Allah'ım benim gelmiş-geçmiş bü­tün günahlarımı affet" diye dua etmesi, mütevaziliğinin, Allah teala hazretlerine karşı beslediği ta'zim duygularının ve aynı zamanda ümmetine duanın adab ve erkanını öğretme arzusunun bir ifadesidir.

 

"Gizli ve aşikar günahlar"dan maksat gönülden geçen günahlarla dilin kalbe tercüman olarak işlediği günahlar olabileceği gibi, insanlardan gizli ola­rak veya aşikare olarak kalbinden ayrı olarak işlediği günahlar da olabilir.