بَاب
الْجُنُبِ
يَتَيَمَّمُ
123. Cünübün Teyemmüm
Etmesi
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
عَوْنٍ
أَخْبَرَنَا
خَالِدٌ
الْوَاسِطِيُّ
عَنْ خَالِدٍ
الْحَذَّاءِ
عَنْ أَبِي
قِلَابَةَ ح
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
أَخْبَرَنَا
خَالِدٌ
يَعْنِي
ابْنَ عَبْدِ
اللَّهِ
الْوَاسِطِيَّ
عَنْ خَالِدٍ
الْحَذَّاءِ
عَنْ أَبِي
قِلَابَةَ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
بُجْدَانَ
عَنْ أَبِي
ذَرٍّ قَالَ
اجْتَمَعَتْ
غُنَيْمَةٌ
عِنْدَ
رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ يَا
أَبَا ذَرٍّ
ابْدُ فِيهَا
فَبَدَوْتُ
إِلَى
الرَّبَذَةِ
فَكَانَتْ
تُصِيبُنِي
الْجَنَابَةُ
فَأَمْكُثُ
الْخَمْسَ
وَالسِّتَّ
فَأَتَيْتُ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَقَالَ
أَبُو ذَرٍّ
فَسَكَتُّ فَقَالَ
ثَكِلَتْكَ
أُمُّكَ
أَبَا ذَرٍّ لِأُمِّكَ
الْوَيْلُ فَدَعَا
لِي
بِجَارِيَةٍ
سَوْدَاءَ
فَجَاءَتْ
بِعُسٍّ
فِيهِ مَاءٌ
فَسَتَرَتْنِي
بِثَوْبٍ
وَاسْتَتَرْتُ
بِالرَّاحِلَةِ
وَاغْتَسَلْتُ
فَكَأَنِّي
أَلْقَيْتُ
عَنِّي
جَبَلًا
فَقَالَ
الصَّعِيدُ
الطَّيِّبُ
وَضُوءُ
الْمُسْلِمِ
وَلَوْ إِلَى
عَشْرِ
سِنِينَ
فَإِذَا وَجَدْتَ
الْمَاءَ
فَأَمِسَّهُ
جِلْدَكَ فَإِنَّ
ذَلِكَ
خَيْرٌ
وَقَالَ
مُسَدَّدٌ
غُنَيْمَةٌ
مِنْ
الصَّدَقَةِ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
وَحَدِيثُ
عَمْرٍو
أَتَمُّ
Ebu Zerr (r.a.)'den
demiştir ki; "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında (gelen
zekatlardan) küçük bir koyun sürüsü birikti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Ya Eba Zer, bu sürüyü (gütmek üzere) kıra götür”, buyurdular.
Ben de Rebeze köyüne
sürdüm. Ben cünup oluyor ve (su olmadığı için yıkanamadan) beş altı (gece)
kalıyordum. Nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldim:
"Sen ha Ebu Zer" (bu halin ne!)? buyurdular. Ben (cevap vermeden)
sustum. Efendimiz;
"Ya Eba Zer, Anan
acını görmesin yazık anana" buyurdu ve benim için siyah bir cariye kız
çocuğu çağırdı. Cariye, içerisinde su dolu bir kova getirdi, beni (bir
taraftan) bir örtü ile gizledi. Ben de (öte yandan bir) devenin arkasına
geçerek gizlendim ve yıkandım. Üstümden bir dağı atmış gibi oldum. Bilahere
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: On seneye kadar bile
olsa temiz toprak müslümanın abdest suyudur. Ancak suyu bulduğun zaman onu
bedenine dök, (guslet). Çünkü bu daha hayırlıdır."
Müsedded, "Sürünün
zekatlardan biriktiğini" söylemiştir. (Tercemede de bu gözönünde
bulundurulmuştur.)
Ebu Davud, Amr (bin
Avn)'ın rivayeti daha tamdır, dedi.
Diğer tahric: Nesai,
tahare; Tirmizî, tahare; Ahmed b. Hanbel, V, 146, 147, 155, 180.
AÇIKLAMA: Hadisin siyakından
anlaşıldığına göre, kır'a koyun gütmek üzere giden Ebu Zerr-i Ğıfari cünup
olmuş, su bulamadığı için beş altı gün yıkanamamış ve namazlarını bu halde
kılmıştır. Ancak bu durum kendisini rahatsız etmiş ve Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e gelerek halini haber vermiştir. Resulullah, Ebu Zerr'in
durumunu yadırgayarak "Sen ha, Ebu Zer?!" buyurmuş Ebu Zer ise
utandığı için susmuştur. Bu hadisten sonra gelecek olan rivayette ise, Ebu Zer
Resulullah'm sorusuna "Evet" diyerek mukabelede bulunmuştur. Bu iki
rivayet birleştirildiği takdirde, Hz. Ebu Zerr'in önce sustuğu daha sonra da
meselenin hükmünü öğrenmek için "evet" diyerek mukabelede bulunduğu
anlaşılır.
Bunun
üzerine Hz. Nebi, "Anan oğulsuz kala, yazık senin anana" buyurmuştur.
Bu manayı ifade eden ثَكِلَتْكَ
أُمُّكَ
أَبَا ذَرٍّ
لِأُمِّكَ
الْوَيْلُ deyimi, bir beddua olabileceği gibi "Sen bu hale geldikten
sonra ölseydin daha iyi idi" manasına da gelebilir. Buradaki söyleniş
beddua manasına olmayıp, ayıplama, kınama manasına olması akla yakındır. Bu
bakımdan tercümede bu deyimleri, "Anan acını görmesin, yazık senin
anana!" diye çevirdik.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bunu söyledikten sonra, Ebu Zerr'in gusletmesi
için siyahi bir cariyeyi vazifelendirmiş, daha sonra da suyun bulunmaması
halinde teyemmümü tavsiye etmiştir.
Hattabi
bu hadis hakkında şunları söylemektedir: "Teyemmüm eden bir kimsenin bu
teyemmümü ile birden fazla namaz kılmasını caiz gören Hanefiler, bu Hadisi
delil alırlar. Ayrıca her halü karda ister namaz içinde, ister dışında suyun
bulunması ile, teyemmümle yapılan taharetin bozulacağı da hadisin hükmü içindedir.
"Vücudunun
tamamına su yetişmediği takdirde yetiştiği kadarını yıkayıp geri kalan
uzuvların ise, teyemmüm edileceği görüşünde olanlar da bu hadise dayanırlar.
"Aynı
şekilde, bazı uzuvlarında yara olanların, yaralı kısımları teyemmüm edip, kalan
kısımları yıkayacağını ve şehir içerisinde cenaze ve bayram namazı için de olsa
teyemmümü caiz görmeyen Şafiiler için de bu hadis hüccettir."
Efendimizin
"on seneye kadar bile olsa" sözünün manası, belirli bir süre ile
tahdit etmek olmayıp uzun süre yapılabileceğini ifade etmektir, "on seneye
kadar bir teyemmüm kafidir" demek değildir.
Ancak
Hattabi'nin söylediği şeylere hadisin delaleti açık değildir. Nitekim Buhari
şarihi Ayni, Hattabi'ye itiraz ederek şöyle der: "Bu hadis, mübdel ile
(teyemmümle) mübdelün minh olan (guslün) birleştirilerek bir taharet yapılacağı
anlamına gelmemektedir. Cildin bir kısmını yıkamak, bir kısmını da teyemmüm
etmek Efendimizin "onu bedenine sür" sözünün neresinden anlaşılır?
İbare asla buna delalet etmez. Bilakis bu Şafiilere karşı bizim için bir
hüccettir. Çünkü "suyu bulduğun zaman" sözü gusül veya abdeste
yetecek kadar suyu bulduğun zaman onu bedenine sür, demektir. Zira Efenimiz,
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), "su" kelimesini harf-i tarifle
söylemiştir ki, bu tam olanı içine alır. Dolayısıyle abdest veya gusle
yetmeyecek kadar su bulunursa, teyemmüm yapılır. İhtiyaca kafi gelmediği
takdirde suyun varlığı ile yokluğu arasında fark yoktur. Aynı şekilde bir kimse
su bulduğu halde, kullandığı takdirde kendisinin veya hayvanının susuz
kalacağından korkarsa, su bulamamış gibidir. Yani teyemmüm yapar.
"Şehir
içinde, cenaze veya bayram namazları için teyemmüm edilmeyeceği istidlali de
sahih değildir. Çünkü sadece suyu bulmak kafi değildir. Şart olan onu
kullanmaya muktedir olmaktır. Cenaze hazır olup da ona yetişemeyeceğinden
korkan kişi, suyu kullanmaya gücü yetmiyor demektir. Ama abdest alıp cenazeye
veya bayram namazına yetişebilecekse teyemmüm edemez. Bu mes'ele Hanefi fıkıh
kitaplarında açıktır."
Yukarıda
Hattabi'den naklettiğimiz Şafiilerin; Ayni'den naklettiklerimiz de Hanefilerin
görüşleridir. Onun için mesele hakkında mezheplerin görüşlerini ayrıca
tekrarlamaya lüzum görülmemiştir.