SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEVHİD

<< 2444 >>

باب: ما يجوز من تفسير التوراة وغيرها من كتب الله، بالعربية وغيرها.

51. TEVRAT VE DİĞER İLAHİ KİTAPLARIN ARAPÇAYA VE BAŞKA DİLLERE TEFSİR EDİLMESİNİN CAİZ OLDUĞU

 

لقوله تعالى: {فأتوا بالتوراة فاتلوها إن كنتم صادقين} /آل عمران: 93/.

Yüce Allah "Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip, onu okuyun"(AI-i İmran 93) buyurmuştur.

 

وقال ابن عباس: أخبرني أبو سفيان بن حرب: أن هرقل دعا ترجمانه، ثم دعا بكتاب النبي صلى الله عليه وسلم فقرأه: (بسم الله الرحمن الرحيم، من محمد عبد الله ورسوله، إلى هرقل، و: {يا أهل الكتاب تعالوا إلى كلمة سواء بيننا وبينكم}). الآية.

 

[-7541-] Süfyan b. Harb'ın nakline göre Bizans Kayser'i Herakleios kendi tercümanını çağırmış, sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mektubunu istemiş ve onu okutmuştur. Mektupta şu ifadeleryer almaktaydı:

 

"Bismillahirrahmanirrahim. AIlah'ın kulu ve Resulü Muhammed'den Herakleus'a! Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yüz çevirirlerse, işte o zaman şahit olun ki biz Müslümanlarızi deyiniz. "(AI-i İmran 64)

 

 

حدثنا محمد بن بشار: حدثنا عثمان بن عمر: أخبرنا علي بن المبارك، عن يحيى بن أبي كثير، عن أبي سلمة، عن أبي هريرة قال:

 كان أهل الكتاب يقرؤون التوراة بالعبرانية، ويفسرونها بالعربية لأهل الإسلام، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (لا تصدِّقوا أهل الكتاب ولا تكذِّبوهم، وقولوا: {آمنَّا بالله وما أنزل}. الآية).

 

[-7542-] Ebu Hureyre şöyle demiştir: Ehl-i kitab, Tevrat'ı İbranice (metni) ile okurlar ve onu Müslümanlara Arap diliyle tefsir ederlerdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hususta Müslümanlara "Sizler ehl-i kitabı tasdik de etmeyin, tekzip de etmeyin. Ancak şunu söyleyin:

 

'Biz Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Esbat'a indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer Nebilere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk. "'(Bakara 136)

 

 

حدثنا مسدد: حدثنا إسماعيل، عن أيوب، عن نافع، عن ابن عمر رضي الله عنهما قال:

 أتي النبي صلى الله عليه وسلم برجل وامرأة من اليهود قد زنيا، فقال لليهود: (ما تصنعون بهما). قالوا: نُسَخِّم وجوههما ونخزيهما، قال: {فأتوا بالتوراة فاتلوها إن كنتم صادقين}. فجاؤوا، فقالوا لرجل ممن يرضون أعور: اقرأ، فقرأ حتى انتهى إلى موضع منها فوضع يده عليه، قال: (ارفع يدك). فرفع يده فإذا فيه آية الرجم تلوح، فقال: يا محمد إن عليهما الرجم، ولكنَّا نتكاتمه بيننا، فأمر بهما فرجما، فرأيته يجانئ عليها الحجارة.

 

[-7543-] Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Nebie Yahudilerden birbiriyle zina etmiş bir erkekle bir kadın getirildi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Yahudilere "Sizler zina edenlere ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Onlar "Bizler onların yüzlerine kömür sürüp karartıyor ve onları (bir merkeb üzerine ters bindirip sokaklarda dolaştırmak suretiyle) aşağılıyoruz" dediler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip, onu okuyun"(Al-i İmran 93) ayetini okudu. Yahudiler Tevrat'ı getirdiler ve kendisinden razı bulundukları bir adama "Ya A'ver! oku!" dediler. O da Tevrat'tan recm ayetine kadar okudu ve oranın üstüne elini koydu. (Abdullah b. Selam ona) "Elini onun üstünden kaldır!" dedi. O da elini kaldırdı. Bir de baktık ki orada recm ayeti parlayıp durmaktadır. Bunun üzerine Abdullah b. Selam "Ya Muhammed! Şüphesiz bunlar üzerine taşlanmak cezası vardır. Fakat bizler recm ayetini aramızda gizliyorduk" dedi. Akabinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem zina edenlerin taşa tutularak recm edilmelerini emretti. İbn Ömer "Ben onların recm edilmelerini gördüm. Erkek, kadını taşlardan korumak için üzerine eğiliyordu" demiştir.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Arapça ve başka dillere ... " Yani Arapça ve başka dillere tefsir edilmesi.

Kısacası Arapça olan bir metni İbranice veya İbranice olan bir metni Arapça ifade etmek caizdir. Sözkonusu caizlik, o dili anlamama ile kayıtlı mıdır yoksa değil midir sorusuna çoğunluk, caizliğin bununla kayıtlı olduğunu söylemiştir. Çünkü Yüce Allah "Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun" buyurmuştur. Bu ayetin Tevrat'ın İbranice olduğuna delaleti şu açıdandır. Yüce Allah, Araplara İbranice bilmedikleri halde Tevrat'ın okunmasını emretmektedir. Bu, İbranice olan Tevrat'ın Arapça ifade edilmesine izin verildiği anlamını taşır. İmam Buhari daha sonra bu konuda üç hadise yer verir.

 

Birinci hadis İbn Abbas'ın "Bana Süfyan b. Harb'ın nakline göre Bizans Kayser'i Herakleios kendi tercümanını çağırmış, şeklindeki ifadesidir." Küşm!henl'nin rivayetinde "tercümanehu" kelimesi "bi tercümanih!" şeklinde yer almaktadır. Buradaki hadis, Bed'ü'l-Vahy ve başka daha birçok yerde geçen uzunca hadisin bir kısmıdır. Bu hadisin açıklaması kitabın baş tarafında, Al-i İmran suresinin tefsirinde geçmişti. Hadisin başlığa delaleti şu açıdandır:

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Herakleios' e Arapça mektup yazmıştı. Herakleios'un dili Rumca idi. Hadiste Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mektupta yazılanları tebliğ etme durumunda mektubu gönderdiği kişinin anlaması için onun diline tercüme eden kimseye itimat ettiğine işaret vardır. İmam Buhari Halku Ef'ali'lİbad isimli eserinde Herakleios olayını, kıraatin okuyanın fiili olduğu yolundaki görüşüne delilolarak göstermiştir ve şöyle demiştir:

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kayser' e yazdığı mektubunda; Bismillahirrahmanirrahim diye yazmış ve mektubu Kayser'in tercümanı Kayser'e ve arkadaşlarına okumuştur. Hiç kuşku yok ki kafirlerin kıraati onların kendi amelleridir. Okunana gelince o Allah Teala'nın kelamıdır ve mahluk değildir.

 

İbn BattaI şöyIe demiştir: Kur'an'ı -meseIş.- Farsça okumak caizdir diyenIer bu hadisi görüşIerine delil oIarak göstermişIerdir. Bu görüşü, Yüce Allah'ın -Nuh aleyhisseli\m ve başkaIarı gibi- ana dili Arapça oImayan Nebilerin ifadeIerini apaçık Arapça oIan Kur'an'ın diliyIe nakIetmesi teyit etmektedir. OnIarın bir diğer deIilleri de Yüce Allah'ın "li unzirakum bihı ve men beIağ=Bu Kur'an, bana kendisiyIe sizi ve uIaştığı herkesi uyarmam için vahyoIundu"(En'am 19) ayetidir. İnzar, ancak onIarın anIadıkIarı kendi ana dilleriyIe yapıIabilir. Netice oIarak her dili konuşanın kıraati, kendi lisanıyIa oImalı ki o dil ile inzar gerçekleşmiş oIsun. İbn BattaI şöyIe der:

 

Bunun caiz oImadığını düşünen bilginIer ise şöyle cevap vermişIerdir: Nebiler ancak Yüce Allah'ın Kur'an'da onIardan naklettiği şeyIeri konuşmuşIardır. Bunu kabuI ediyoruz. Fakat Yüce Allah'ın onların sözlerini Arap lisanıyIa aktarmış, sonra bizden de indirdiğini okuyup, onunIa ibadet etmemizi istemiş oIması mümkündür.

 

İbn BattaI bundan sonra -meseIş'- Fars diliyIe kıraatte buIunan kimsenin kıIdığı namazın caiz oIup oImadığı noktasındaki ihtilafları nakIeder. Yabancı dille ibadete, Arapçasına gücü yettiği halde değil, aciz iken cevaz verenIer oIduğu gibi, geneI oIarak cevaz verenler de vardır. İbn BattaI bu konuyu uzun ;ızun ele alır. AnIaşıIan arada fazilet farkının oIduğudur. Kur'an okuyan kimse, Arap diliyIe okumaya kadir ise Arapçayı bırakıp, başka dilden Kur'an okuması caiz olmadığı gibi, namazı da caiz değildir. Arap dilini telaffuz edemiyor ise namaz dışında oIduğu takdirde kendi lisanıyla Kur'an'ı okuması yasak değildir, çünkü kişi mazurdur ve böyIece yapması ve yapmaması gereken şeyIeri bellemeye ihtiyacı vardır. Namaz içinde ise Yüce Allah ona kıraate bedeI başka bir yoI göstermiştir. Bu da zikirdir. Arap oImayan kimsenin zikrin her kelimesini teIaffuz etmekten aciz oIması sözkonusu değildir. Kişi o kelimeyi söyIer, tekrar eder ve namazda okuması gereken kimse açısından öğreninceye kadar bu caizdir. Buna göre bir kimse İslama girse veya girmek istese kendisine Kur'an okunsa ancak o bunu anIamasa Kur'an'ın ahkamını öğrenmesi veya kendisine deIil sunulup, böyIece İslama girmesi için Kur'an'ın kendi dilinde ifade edilmesinde bir sakınca yoktur.