باب: ما يجوز
من تفسير
التوراة
وغيرها من كتب
الله،
بالعربية
وغيرها.
51. TEVRAT VE DİĞER İLAHİ KİTAPLARIN ARAPÇAYA VE BAŞKA DİLLERE
TEFSİR EDİLMESİNİN CAİZ OLDUĞU
لقوله تعالى:
{فأتوا
بالتوراة
فاتلوها إن
كنتم صادقين}
/آل عمران: 93/.
Yüce Allah "Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı
getirip, onu okuyun"(AI-i İmran 93) buyurmuştur.
وقال ابن
عباس: أخبرني
أبو سفيان بن
حرب: أن هرقل
دعا ترجمانه،
ثم دعا بكتاب
النبي صلى
الله عليه
وسلم فقرأه:
(بسم الله
الرحمن
الرحيم، من
محمد عبد الله
ورسوله، إلى
هرقل، و: {يا
أهل الكتاب تعالوا
إلى كلمة سواء
بيننا
وبينكم}).
الآية.
[-7541-] Süfyan b. Harb'ın nakline göre Bizans Kayser'i
Herakleios kendi tercümanını çağırmış, sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in mektubunu istemiş ve onu okutmuştur. Mektupta şu ifadeleryer
almaktaydı:
"Bismillahirrahmanirrahim. AIlah'ın kulu ve Resulü
Muhammed'den Herakleus'a! Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan
bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; ona hiçbir şeyi eş tutmayalım
ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yüz
çevirirlerse, işte o zaman şahit olun ki biz Müslümanlarızi deyiniz.
"(AI-i İmran 64)
حدثنا محمد
بن بشار:
حدثنا عثمان
بن عمر: أخبرنا
علي بن
المبارك، عن
يحيى بن أبي
كثير، عن أبي
سلمة، عن أبي
هريرة قال:
كان
أهل الكتاب
يقرؤون
التوراة
بالعبرانية،
ويفسرونها
بالعربية
لأهل
الإسلام،
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: (لا
تصدِّقوا أهل
الكتاب ولا
تكذِّبوهم،
وقولوا:
{آمنَّا بالله
وما أنزل}.
الآية).
[-7542-] Ebu Hureyre şöyle demiştir: Ehl-i kitab, Tevrat'ı
İbranice (metni) ile okurlar ve onu Müslümanlara Arap diliyle tefsir ederlerdi.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hususta Müslümanlara "Sizler
ehl-i kitabı tasdik de etmeyin, tekzip de etmeyin. Ancak şunu söyleyin:
'Biz Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve
Esbat'a indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer
Nebilere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve
biz sadece Allah'a teslim olduk. "'(Bakara 136)
حدثنا مسدد:
حدثنا
إسماعيل، عن
أيوب، عن
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما قال:
أتي
النبي صلى
الله عليه
وسلم برجل
وامرأة من اليهود
قد زنيا، فقال
لليهود: (ما
تصنعون بهما).
قالوا:
نُسَخِّم
وجوههما
ونخزيهما،
قال: {فأتوا
بالتوراة
فاتلوها إن
كنتم صادقين}.
فجاؤوا،
فقالوا لرجل
ممن يرضون
أعور: اقرأ،
فقرأ حتى
انتهى إلى موضع
منها فوضع يده
عليه، قال:
(ارفع يدك).
فرفع يده فإذا
فيه آية الرجم
تلوح، فقال:
يا محمد إن عليهما
الرجم،
ولكنَّا
نتكاتمه
بيننا، فأمر بهما
فرجما،
فرأيته يجانئ
عليها
الحجارة.
[-7543-] Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Nebie
Yahudilerden birbiriyle zina etmiş bir erkekle bir kadın getirildi. Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Yahudilere "Sizler zina edenlere ne
yapıyorsunuz?" diye sordu. Onlar "Bizler onların yüzlerine kömür
sürüp karartıyor ve onları (bir merkeb üzerine ters bindirip sokaklarda
dolaştırmak suretiyle) aşağılıyoruz" dediler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem "Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip, onu
okuyun"(Al-i İmran 93) ayetini okudu. Yahudiler Tevrat'ı getirdiler ve
kendisinden razı bulundukları bir adama "Ya A'ver! oku!" dediler. O
da Tevrat'tan recm ayetine kadar okudu ve oranın üstüne elini koydu. (Abdullah
b. Selam ona) "Elini onun üstünden kaldır!" dedi. O da elini
kaldırdı. Bir de baktık ki orada recm ayeti parlayıp durmaktadır. Bunun üzerine
Abdullah b. Selam "Ya Muhammed! Şüphesiz bunlar üzerine taşlanmak cezası
vardır. Fakat bizler recm ayetini aramızda gizliyorduk" dedi. Akabinde
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem zina edenlerin taşa tutularak recm edilmelerini
emretti. İbn Ömer "Ben onların recm edilmelerini gördüm. Erkek, kadını
taşlardan korumak için üzerine eğiliyordu" demiştir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Arapça ve başka dillere ... " Yani Arapça ve başka
dillere tefsir edilmesi.
Kısacası Arapça olan bir metni İbranice veya İbranice olan bir
metni Arapça ifade etmek caizdir. Sözkonusu caizlik, o dili anlamama ile
kayıtlı mıdır yoksa değil midir sorusuna çoğunluk, caizliğin bununla kayıtlı
olduğunu söylemiştir. Çünkü Yüce Allah "Eğer doğru sözlü iseniz o zaman
Tevrat'ı getirip onu okuyun" buyurmuştur. Bu ayetin Tevrat'ın İbranice
olduğuna delaleti şu açıdandır. Yüce Allah, Araplara İbranice bilmedikleri
halde Tevrat'ın okunmasını emretmektedir. Bu, İbranice olan Tevrat'ın Arapça
ifade edilmesine izin verildiği anlamını taşır. İmam Buhari daha sonra bu
konuda üç hadise yer verir.
Birinci hadis İbn Abbas'ın "Bana Süfyan b. Harb'ın nakline
göre Bizans Kayser'i Herakleios kendi tercümanını çağırmış, şeklindeki
ifadesidir." Küşm!henl'nin rivayetinde "tercümanehu" kelimesi
"bi tercümanih!" şeklinde yer almaktadır. Buradaki hadis,
Bed'ü'l-Vahy ve başka daha birçok yerde geçen uzunca hadisin bir kısmıdır. Bu
hadisin açıklaması kitabın baş tarafında, Al-i İmran suresinin tefsirinde
geçmişti. Hadisin başlığa delaleti şu açıdandır:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Herakleios' e Arapça mektup
yazmıştı. Herakleios'un dili Rumca idi. Hadiste Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in mektupta yazılanları tebliğ etme durumunda mektubu gönderdiği kişinin
anlaması için onun diline tercüme eden kimseye itimat ettiğine işaret vardır.
İmam Buhari Halku Ef'ali'lİbad isimli eserinde Herakleios olayını, kıraatin
okuyanın fiili olduğu yolundaki görüşüne delilolarak göstermiştir ve şöyle
demiştir:
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kayser' e yazdığı mektubunda;
Bismillahirrahmanirrahim diye yazmış ve mektubu Kayser'in tercümanı Kayser'e ve
arkadaşlarına okumuştur. Hiç kuşku yok ki kafirlerin kıraati onların kendi
amelleridir. Okunana gelince o Allah Teala'nın kelamıdır ve mahluk değildir.
İbn BattaI şöyIe demiştir: Kur'an'ı -meseIş.- Farsça okumak
caizdir diyenIer bu hadisi görüşIerine delil oIarak göstermişIerdir. Bu görüşü,
Yüce Allah'ın -Nuh aleyhisseli\m ve başkaIarı gibi- ana dili Arapça oImayan
Nebilerin ifadeIerini apaçık Arapça oIan Kur'an'ın diliyIe nakIetmesi teyit
etmektedir. OnIarın bir diğer deIilleri de Yüce Allah'ın "li unzirakum
bihı ve men beIağ=Bu Kur'an, bana kendisiyIe sizi ve uIaştığı herkesi uyarmam
için vahyoIundu"(En'am 19) ayetidir. İnzar, ancak onIarın anIadıkIarı
kendi ana dilleriyIe yapıIabilir. Netice oIarak her dili konuşanın kıraati,
kendi lisanıyIa oImalı ki o dil ile inzar gerçekleşmiş oIsun. İbn BattaI şöyIe
der:
Bunun caiz oImadığını düşünen bilginIer ise şöyle cevap
vermişIerdir: Nebiler ancak Yüce Allah'ın Kur'an'da onIardan naklettiği şeyIeri
konuşmuşIardır. Bunu kabuI ediyoruz. Fakat Yüce Allah'ın onların sözlerini Arap
lisanıyIa aktarmış, sonra bizden de indirdiğini okuyup, onunIa ibadet etmemizi
istemiş oIması mümkündür.
İbn BattaI bundan sonra -meseIş'- Fars diliyIe kıraatte buIunan
kimsenin kıIdığı namazın caiz oIup oImadığı noktasındaki ihtilafları nakIeder.
Yabancı dille ibadete, Arapçasına gücü yettiği halde değil, aciz iken cevaz
verenIer oIduğu gibi, geneI oIarak cevaz verenler de vardır. İbn BattaI bu
konuyu uzun ;ızun ele alır. AnIaşıIan arada fazilet farkının oIduğudur. Kur'an
okuyan kimse, Arap diliyIe okumaya kadir ise Arapçayı bırakıp, başka dilden
Kur'an okuması caiz olmadığı gibi, namazı da caiz değildir. Arap dilini telaffuz
edemiyor ise namaz dışında oIduğu takdirde kendi lisanıyla Kur'an'ı okuması
yasak değildir, çünkü kişi mazurdur ve böyIece yapması ve yapmaması gereken
şeyIeri bellemeye ihtiyacı vardır. Namaz içinde ise Yüce Allah ona kıraate
bedeI başka bir yoI göstermiştir. Bu da zikirdir. Arap oImayan kimsenin zikrin
her kelimesini teIaffuz etmekten aciz oIması sözkonusu değildir. Kişi o
kelimeyi söyIer, tekrar eder ve namazda okuması gereken kimse açısından
öğreninceye kadar bu caizdir. Buna göre bir kimse İslama girse veya girmek
istese kendisine Kur'an okunsa ancak o bunu anIamasa Kur'an'ın ahkamını
öğrenmesi veya kendisine deIil sunulup, böyIece İslama girmesi için Kur'an'ın
kendi dilinde ifade edilmesinde bir sakınca yoktur.