SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEVHİD

<< 2430 >>

باب: قول الله تعالى: {يريدون أن يُبَدِّلوا كلام الله} /الفتح: 15/.

35. ALLAH TEALA'NIN "ONLAR ALLAH'IN SÖZÜNÜ DEĞİŞTİRMEK İSTERLER" (Fetih 15) SÖZÜ

 

{إنه لقول فصل} حق {وما هو بالهزل} /الطارق: 13 - 14/: باللعب.

"O hak ile batılı ayıran" gerçek "bir sözdür." "O asla bir şaka" oyun "değildir. "(Tarık 13, 14)

 

حدثنا الحُمَيدي: حدثنا سفيان: حدثنا الزُهري، عن سعيد بن المسيَّب، عن أبي هريرة قال:

 قال النبي صلى الله عليه وسلم: (قال الله تعالى: يؤذيني ابن آدم، يسب الدهر وأنا الدهر، بيدي الأمر، أقلِّب الليل والنهار).

 

[-7491-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:

 

"Yüce Allah Adem oğlu dehre söverek bana eza veriyor. Halbuki ben dehr'im (yani dehr'i ben yarattım). Her emir benim elimdedir. Geceyi gündüzü ard ard'a getiririm!' buyurdu."

 

 

حدثنا أبو نعيم: حدثنا الأعمش، عن أبي صالح، عن أبي هريرة،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (يقول الله عز وجل: الصوم لي وأنا أجزي به، يدع شهوته وأكله وشربه من أجلي، والصوم جُنَّة، وللصائم فرحتان: فرحة حين يفطر، وفرحة حين يلقى ربه، ولَخُلُوف فم الصائم أطيب عند الله من ريح المسك).

 

[-7492-] Ebu Hureyre7nin nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle haber vermiştir: Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurur:

 

'Oruç benim içindir. Onun m ükafatın i ancak ben veririm. Oruçlu kişi şehvetini, yemesini, içmesini benim için terkeder. Oruç bir kalkandır. Oruçlu için iki sevinç anı vardır:

 

Biri iftar ederken duyduğu sevinç, biri de (kıyamet günü) Rabbine kavuşurken duyacağı sevinç. Yemin olsun ki, oruçlu ağzın açlık kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur. "

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا عبد الرزاق: أخبرنا معمر، عن همَّام، عن أبي هريرة،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (بينما أيوب يغتسل عرياناً، خرَّ عليه رجل جراد من ذهب، فجعل يحثي في ثوبه، فنادى ربه: يا أيوب، ألم أكن أغنيتك عما ترى؟ قال: بلى يا ربِّ، ولكن لا غنى بي عن بركتك).

 

[-7493-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle anlatmıştır:

 

"Eyüp Nebi çıplak olarak yıkandığı sırada üzerine altından birçok çekirgeler düştü. Eyüp de avuç avuç alıp elbisenin içine atmaya başladı. Rabbi ona

 

'Ya Eyyub! Ben seni şu görmekte olduğun şeylerden zengin kılmamış mı idim?' diye nida edince 'Evet, ya Rab! Lakin senin bereketinden müstağni kalacağım yok!' cevabını verdi."

 

 

حدثنا إسماعيل: حدثني مالك، عن ابن شهاب، عن أبي عبد الله الأغر، عن أبي هريرة:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (يتنزَّل ربنا تبارك وتعالى كل ليلة إلى السماء الدنيا، حين يبقى ثلث الليل الآخِر، فيقول: من يدعوني فأستجيب له، من يسألني فأعطيه، من يستغفرني فأغفر له).

 

[-7494-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:

 

"Rabbimiz her gece gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına iner ve 'Bana kim dua eder ki onun duasına icabet edeyim! Benden kim (bir şey) ister ki dileğini vereyim! Benden kim mağfiret ister ki ona mağfiret edeyim!' buyurur."

 

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب: حدثنا أبو الزناد: أن الأعرج حدثه: أنه سمع أبا هريرة:

 أنه سمع رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: (نحن الآخِرون السابقون يوم القيامة).

 

[-7495-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Bizler (dünyada) en sonra gelenleriz, kıyamet gününde ise en başa geçecek olanlarız" buyurmuştur.

 

 

وبهذا الإسناد: (قال الله: أنفق أنفق عليك).

 

[-7496-] Bir önceki hadisin isnadı ile gelen rivayete göre Yüce Allah "Ey kulum! Sen infak et, ben de sana infak edeyim" buyurmuştur.

 

 

حدثنا زهير بن حرب: حدثنا ابن فُضَيل، عن عُمارة، عن أبي زُرْعَة، عن أبي هريرة: فقال:

 هذه خديجة أتتك بإناء فيه طعام، أو إناء فيه شراب، فأقرئها من ربها السلام، وبشِّرها ببيت من قصب، لا صخب فيه ولا نصب.

 

[-7497-] Ebu Hureyre r.a. şöyle anlatmıştır: (Cebrail Nebie geldi ve) "İşte şu Hatice'dir. Sana içinde yiyecek bulunan bir kab veya içinde içecek şey bulunan bir kab getirdi. Ona Rabbi tarafından selam söyle ve kendisini cennette gürültü ve yorulmak bulunmayan inciden yapılmış bir beyitle müjdele!" dedi.

 

 

حدثنا معاذ بن أسد: أخبرنا عبد الله: أخبرنا معمر، عن همَّام بن مُنَبِّه، عن أبي هريرة رضي الله عنه،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (قال الله: أعددت لعبادي الصالحين: ما لا رأت عين، ولا أذن سمعت، ولا خطر على قلب بشر).

 

[-7498-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Yüce Allah 'Ben iyi kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşer kalbine gelmeyen birtakım nimetler hazırladım' demiştir. "

 

 

حدثنا محمود: حدثنا عبد الرزاق: أخبرنا ابن جريج: أخبرني سليمان الأحول: أن طاوِساً أخبره: أنه سمع ابن عباس يقول:

 كان النبي صلى الله عليه وسلم إذا تهجد من الليل قال: (اللهم لك الحمد، أنت نور السماوات والأرض، ولك الحمد، أنت قيِّم السماوات والأرض، ولك الحمد، أنت رب السماوات والأرض ومن فيهنَّ، أنت الحق، ووعدك الحق، وقولك الحق، ولقاؤك الحق، والجنة حق، والنار حق، والنبيُّون حق، والساعة حق، اللهم لك أسلمت، وبك آمنت، وعليك توكلت، وإليك أنبت، وبك خاصمت، وإليك حاكمت، فاغفر لي ما قدمت وما أخَّرت، وما أسررت وما أعلنت، أنت إلهي، لا إله إلا أنت).

 

[-7499-] İbn Abbas şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gecenin bir kısmında teheccüd namazı kıldığında şöyle dua ederdi:

 

Allah'ım! Her hamd senin içindir. Sen göklerin ve yerin nurusun. Hamd sana mahsustur. Sen göklerin ve yerin kayyimisin (ayakta tutanısm). Sen haksm. Vaadin haktır. Senin sözün haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır. Cehennem de haktır. Nebiler haktır. Kıyametin kopması da haktır. Allah'ım! Ben kendimi yalnız sana teslim ettim. Yalnız sana iman ettim. Yalnız sana güvenip dayandım. Yalnız sana yöneldim. Yalnız sana dayanarak mücadele ettim. Aramızda yalnız seni hakem kıldım. Benim önceden işlediğim, sonra işlerim sandığımı gizli yaptığım ve açıktan işlediğim bütün günahlarımı mağfiret eyle! İbadete layık ancak sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur."

 

 

حدثنا حجَّاج بن منهال: حدثنا عبد الله بن عمر النميري: حدثنا يونس بن يزيد الأيلي قال: سمعت الزُهري قال: سمعت عروة بن الزبير، وسعيد بن المسيَّب، وعلقمة بن وقَّاص، وعبيد الله بن عبد الله، عن حديث عائشة زوج النبي صلى الله عليه وسلم،

 حين قال لها أهل الإفك ما قالوا، فبرَّأها الله مما قالوا، وكلٌّ حدثني طائفة من الحديث الذي حدثني، عن عائشة قالت: ولكن والله ما كنت أظن أن الله ينزل في براءتي وحياً يُتلى، ولشأني في نفسي كان أحقر من أن يتكلم الله فيَّ بأمر يُتلى، ولكني كنت أرجو أن يرى رسول الله صلى الله عليه وسلم في النوم رؤيا يبرِّئني الله بها، فأنزل الله تعالى: {إن الذين جاؤوا بالإفك}. العشر الآيات.

 

[-7500-] İftiracıların Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eşi Aişe r.anha hakkında dediklerini dedikleri ve Allah'ın da iftiracıların dediklerinden onu temize çıkarmasını anlattığı hadisin (son kısmında) Hz. Aişe radıyallilhu anhil şöyle demiştir:

 

"Allah'a yemin ederim ki Allah'ın benim suçsuzluğum hakkında okunacak bir vahiy indireceğini hiç zannetmezdim ve elbette benim şanım (konumum) benim nefsimde Allah'ın benim hakkımda tilavet edilecek bir emirle konuşmasından çok daha aşağıydı. Fakat ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in uykuda bir rüya görmesini ve Allah'ın beni o rüya ile temize çıkaracağını ümitediyordum. Nihayet Yüce Allah '(Nebi s.a.v.'in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir gruptur (Nur 11) cümlesiyle başlayan on ayeti indirdi.

 

 

حدثنا قتيبة بن سعيد: حدثنا المغيرة بن عبد الرحمن، عن أبي الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (يقول الله: إذا أراد عبدي أن يعمل سيئة فلا تكتبوها عليه حتى يعملها، فإن عملها فاكتبوها بمثلها، وإن تركها من أجلي فاكتبوها له حسنة، وإذا أراد أن يعمل حسنة فلم يعملها فاكتبوها له حسنة، فإن عملها فاكتبوها له بعشر أمثالها إلى سبعمائة ضعف).

 

[-7501-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir: "Yüce Allah şöyle buyurur:

 

'Kulum fena bir iş yapmak istediğinde hemen bu iradesini defterine yazmayınız ta bu iradesini gerçekleştirip, o fiili yapıncaya kadar bekleyiniz. Eğer o fenalığı yaparsa o yaptığı fenalığın bir mislini yazınız.

 

Eğer benden çekinerek yapmaz, bırakırsa bu defa onun hesabına bir hasene yazınız. Bir de kulum bir güzel iş yapmak ister de (herhangi bir sebeple) yapamazsa ona bu güzel niyetine müka.fat olarak bir hasene yazınız. Eğer yaparsa yaptığı o işin mükC'ıfatını on mislinden yediyüz katına kadar yazınız."

 

 

حدثنا إسماعيل بن عبد الله: حدثني سليمان بن بلال، عن معاوية بن أبي مُزَرِّد، عن سعيد بن يسار، عن أبي هريرة رضي الله عنه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (خلق الله الخلق، فلما فرغ منه قامت الرحم، فقال: مه، قالت: هذا مقام العائذ بك من القطيعة، فقال: ألا ترضين أن أصل من وصلك، وأقطع من قطعك؟ قالت: بلى يا ربِّ، قال: فذلك لك).

ثم قال أبو هريرة: {فهل عسيتم إن توليتم أن تفسدوا في الأرض وتُقَطِّعوا أرحامكم}.

 

[-7502-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyL buyurmuştur:

 

"Yüce Allah mahlukları yaratıp, bunu tamamladığı zaman rahim ayağa kalktı. Yüce Allah ona

 

'Ne dersin?' buyurdu. Rahim 'Ya Rab! Bu, hısımlığı kesmekten sana sığınma makamıdır' dedi. Yüce Allah

 

'Ey rahim! Sen razı olmaz mısın ki senden ilişkisini kesmeyene ben de ilişkimi kesmeyeyim, seninle ilgiyi kesip hakkını tanımayana ben de ilişkiyi keseyim!' buyurdu. Rahim de 'Evet razıyım' dedi. Allah 'İşte rahimin hakkını gözetenlerle, gözetmeyenlerin hali böyle olacaktır' buyurdu."

 

Bundan sonra Ebu Hureyre "Geri dönerseniz yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye dönmüş olmaz mısınız?"(Muhammed 22) ayet-i kerimesini okudu.

 

 

حدثنا مسدد: حدثنا سفيان، عن صالح، عن عبيد الله، عن زيد بن خالد قال:

 مُطِرَ النبي صلى الله عليه وسلم فقال: (قال الله: أصبح من عبادي كافر بي ومؤمن بي).

 

[-7503-] Zeyd b. Halid şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in duasıyla yağmura kavuştuk. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem,

 

"Yüce Allah kullarımdan kimi bana kafir, kimi de bana mu'min olarak sabahı etti" buyurdu dedi.

 

 

حدثنا إسماعيل: حدثني مالك، عن أبي الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (قال الله: إذا أحب عبدي لقائي أحببت لقاءه، وإذا كره لقائي كرهت لقاءه).

 

[-7504-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem,

 

"Allah Teala 'Kulum bana kauuşmayı arzu ettiği zaman ben de ona kavuşmayı arzu ederim. Kulum bana kauuşmayı istemediği zaman ben de ona kauuşmayı istemem!' buyurdu" demiştir.

 

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب: حدثنا أبو الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (قال الله: أنا عند ظن عبدي بي).

 

[-7505-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Allah 'Ben kulumun beni zannı üzereyim' buyurdu" demiştir.

 

 

حدثنا إسماعيل: حدثني مالك، عن أبي الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (قال رجل لم يعمل خيراً قط: فإذا مات فحرِّقوه، واذروا نصفه في البر ونصفه في البحر، فوالله لئن قدر الله عليه ليعذِّبنَّه عذاباً لا يعذِّبه أحداً من العالمين، فأمر الله البحر فجمع ما فيه، وأمر البر فجمع ما فيه، ثم قال: لم فعلت؟ قال: من خشيتك، وأنت أعلم، فغفر له).

 

[-7506-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle anlatmıştır:

 

"Asla hiçbir hayır yapmamış olan bir adam (kendi ailesine hitaben: Bu beden)

 

'öldüğü zaman onu yakın. Sonra külünün yarısIn! kara tarafına (rüzgarla) tozutup uçurun, yarısını da deniz içine doğru tozutun. Allah'a yemin ederim ki eğer Allah onu ele geçirmeye kadir olursa onu muhakkak alemlerden hiçbir kimseye tatbik etmediği bir azapla azaplandıracaktır' dedi. (Bu kimse öldüğü zaman istediği şeyleri yaptılar.) Neticede Allah denize emretti, deniz kendisinde bulunan zerreleri topladı. Allah karaya emretti, o da hemen kendisinde bulunan zerreleri topladı. Sonra Allah o kimseye 'Bunu niçin yaptın?' diye sordu. O zat 'Senden korktuğumdan dolayı ya Rabbi! Halbuki sen iyi bilensin!' dedi. Bunun üzerine Allah o kimseyi mağfiret etti. "

 

 

حدثنا أحمد بن إسحق: حدثنا عمرو بن عاصم: حدثنا همَّام: حدثنا إسحق بن عبد الله: سمعت عبد الرحمن بن أبي عمرة قال: سمعت أبا هريرة قال:

 سمعت النبي صلى الله عليه وسلم قال: (إن عبداً أصاب ذنباً، وربما قال: أذنب ذنباً، فقال: ربِّ أذنبت، وربما قال: أصبت، فاغفر لي، فقال ربه: أعَلِمَ عبدي أن له ربًّا يغفر الذنب ويأخذ به؟ غفرت لعبدي، ثم مكث ما شاء الله ثم أصاب ذنباً، أو أذنب ذنباً، فقال: ربِّ أذنبت - أو أصبت - آخر فاغفره؟ فقال: أعَلِمَ عبدي أن له ربًّا يغفر الذنب ويأخذ به؟ غفرت لعبدي، ثم مكث ما شاء الله، ثم أذنب ذنباً، وربما قال: أصاب ذنباً، قال: قال: ربِّ أصبت - أو قال: أذنبت - آخر فاغفره لي، فقال: أعَلِمَ عبدي أن له ربًّا يغفر الذنب ويأخذ به؟ غفرت لعبدي، ثلاثاً، فليعمل ما شاء).

 

[-7507-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Bir kul bir günaha isabet edip -Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem! bir kul günah işleyip demiş de olabilir- 'Ya Rab! Ben (bilerek) bir günah işledim. -Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir günaha isabet ettim demiş de olabilir- kusurumu af ve mağfiret eyle!' diye niyaz ederse o kulun Rabbi

 

'Demek ki kulum günahını affedecek, cezalandıracak muhakkak bir Rabbi olduğunu bildi. Şu halde ben de kulumu mağfiret ettim!' der. Sonra bu kul Allah'ın dilediği kadar bir zaman yaşar. Sonra bir günah daha işler. -Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir günaha daha uğrar demiş de olabilir- ve

 

'Ya Rab ben bir günaha uğradım -veya bir günah işledimbeni mağfiret eyle' diye niyaz ederse o kulun Rabbi 'Demek ki kulum kendisinin günahı bağışlayacak ve cezalandıracak bir Rabbi olduğunu bildi. Şu halde ben de kulumu üç defa mağfiret ettim. Artık o dilediği işi işlesin!' buyurur."

 

 

حدثنا عبد الله بن أبي الأسود: حدثنا معتمر: سمعت أبي: حدثنا قتادة، عن عقبة بن عبد الغافر، عن أبي سعيد،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم: (أنه ذكر رجلاً فيمن سلف، أو فيمن كان قبلكم، قال - كلمة: يعني - أعطاه الله مالاً وولداً، فلما حضرت الوفاة، قال لبنيه: أيَّ أب كنت لكم؟ قالوا: خير أب، قال: فإنه لم يَبْتَئِرْ، أو لم يَبْتَئِزْ عند الله خيراً، وإن يقدر الله عليه يعذِّبه، فانظروا إذا متُّ فأحرقوني، حتى إذا صرت فحماً فاسحقوني، أو قال: فاسحكوني، فإذا كان يوم ريح عاصف فأذروني فيها، فقال نبي الله صلى الله عليه وسلم: فأخذ مواثيقهم على ذلك وربِّي، ففعلوا ثم أذروه في يوم عاصف، فقال الله عز وجل: كن، فإذا هو رجل قائم، قال الله: أي عبدي ما حملك على أن فعلت ما فعلت؟ قال: مخافتك، أو: فَرَقٌ منك، قال: فما تلافاه أن رحمه عندها). وقال مرة أخرى: (فما تلافاه غيرها). فحدثت به أبا عثمان فقال: سمعت هذا من سلمان، غير أنه زاد فيه: (أذروني في البحر). أو كما حدَّث.

 

حدثنا موسى: حدثنا معتمر وقال: (لم يَبْتَئِرْ). وقال خليفة: حدثنا معتمر وقال: (لم يَبْتَئِزْ). فسَّره قتادة: لم يدَّخِر. [ر: 3291]

 

[-7508-] Ebu Said şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem geçmiş insanların içinde -veya sizden ewelki milletler içinde- bir adamdan söz etti ve bir kelime söyledi. Yani

 

"Allah o adama mal ve evlat verdi. Nihayet ona vefatı yaklaştığında oğullarına hitaben 'Ben size nasıl bir baba oldum?' diye sordu. Oğulları 'Sen bize hayırlı bir baba oldun' dediler. Adam şu muhakkak kibu baba Allah katında önden bir hayır göndermedi' veya 'Bir hayır biriktirmedi. Şüphesiz Allah bu zatı ele geçirdiğinde ona azap edecektir. Şimdi bakınız! Ben öldüğüm zaman beni kömür oluncaya kadar yakınız. Sonra beni ezip öğütünüz -veya beni toz yapımz sonra rüzgarı şiddetli esen bir gün olunca benim tozlarımı bu şiddetli rüzgarın içinde uçurup dağıtın! dedi." Allah'ın Nebii şöyle devam etti:

 

"O adam 'Rabbime yemin olsun bu dediklerimi muhakkak yapacaksınız' diye oğullarından misaklarını yani taahhütlerini aldı. Onlar da babaları öldükten sonra onun vasiyet ettiği işleri yaptılar. Sonra onun tozları m rüzgarı şiddetli esen bir günde uçurup dağıttılar. Aziz ve celil olan Allah o tozlara 'o!!' emrini verdi. Derhal o tozlar ayakta dikilen bir adam oluverdi. Allah 'Ey kulum! Senin bu yaptığın işleri yapmana seni sevkeden nedir?' diye sordu. O zat 'Senin korkun veya senden korkmaktı' dedi. Allah 'Kusuru Allah'ın merhameti telafi eder -veya diğer bir keresinde- kusuru Allah korkusundan başkası telafi edemez dedi." Ravi Süleyman et-Teymı şöyle dedi:

 

Bu hadisi Ebu Osman en-Nehdi'ye rivayet ettim. Bana "Ben bunu Selman el-Farisı'den işittim. Şu kadar var ki o bu rivayette 'Beni deniz içine tozutup dağıtımz' şeklinde farklı bir rivayette bulundu veya rivayet ettiği gibi söyledi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Yüce Allah'ın 'Onlar Allah'ın sözünü değiştirmek isterler' sözü." İbn Battal şöyle demiştir: İmam Buhari, attığı bu başlık ve yer verdiği hadislerle bundan önceki bölümde Allah'ın kelamının kendi zat i ile kaim bir sıfat olduğunu, onun' ezelde konuşan (mütekellim) ve hala da bu vasfım devam ettirdiğini vurgulamak istemektedir. Buhari bundan sonra ayetin nüzul sebebine değinmiştir. Öyle anlaşılıyor ki onun maksadı, "Allah'ın kelamı" kavramının sırf Kur'an'a mahsus olmadığıdır. Çünkü onun kelamı, -daha önce görüşünü naklettiği kimselerin ifade ettiği üzere- bir tek çeşit değildir. Allah'ın kelamı mahluk olmayıp, kendi zatı ile kaim bir sıfatıdır. Çünkü Allah kelamını kullarından dilediklerine, onların şer'ı hükümlere olan ihtiyaçları ve maslahatlarına göre ilka etmektedir. Bu bölümdeki hadisler, İmam Buharl'nin bu maksadını gayet açık ve net olarak ortaya koyar gibidir.

 

"Yüce Allah 'Adem oğlu dehre söverek bana eza vermektedir' buyurmaktadır. Bu hadise bu başlık altında yer verilmesinden maksat, Allah Teala'ya "kavl=konuşma" isnad edilmesindendir. "Bana eziyet vermektedir" yani bana layık olmayan şeyleri nispet etmektedir. Bu ifadenin bir başka açıklaması diğer açıklamalarla birlikte Casiye suresinin tefsirinde geçmişti. İfade kudsi hadislerdendir.

 

Hz. Eyyub'un çıplak olarak yıkandığından söz eden üçüncü sıradaki Ebu Hureyre hadisi Taharat Bölümünde geçmişti.

 

"Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'Bizler (dünyada) en sonra gelenleriz, kıyamet gününde ise en başa geçecek olanlarız' buyurmuştur. Yine aynı isnadla 'Ey kulum! Sen infak et, ben de sana infak edeyim' buyurmuştur." Bu hadise yer verilmesinden maksat Yüce Allah'a "kavl=söz" isnad edilmesinden dolayıdır. Bu da "Sen infak et, ben de sana infak edeyim" cümlesidir. Bu hadis de kudsi hadislerdendir.

 

"Kulum fena bir iş yapmak istediğinde hemen bu iradesini defterine yazmayın ız ta bu iradesini gerçekleştirip, o fiili yapıncaya kadar bekleyiniz." Bu ifade Rikak bölümünde 'Bir iyilik veya kötülük yapmaya niyet eden kimse' başlığı altında geçmişti. Bu hadis de kudsi hadislerdendir. Ayrıca bundan:

 

sonraki dört hadis de aynıdır. Bu hadislerin atılan başlıkla olan münasebeti gayet açıktır. Ebu Hureyre'nin rahimle ilgili naklettiği onbirinci sıradaki hadiste "Ey rahim! Sen razı olmaz mısın ki senden ilişkisini kesmeyene ben de ilişkimi kesmeyeyim" denilmektedir. Yine aynı hadise göre rahim "Evet razıyım" demektedir. Bu hadisin açıklaması Edeb Bölümünün baş taraflarında geçmişti.

 

Nevevı şöyle der: İlginin kesildiği veya kesilmediğinden söz edilen "rahim" soyut kavramlardan biridir. Böyle bir kavramın konuşması düşünülemez. Çünkü o, aynı rahimin biraraya getirdiği akrabalık bağından ibarettir. Bu akrabalık bağı, birbirine bitişir. Burada söylenmek istenen, akrabalık bağının ne kadar büyük olduğu ve bu bağı koparmamanın fazileti, koparmanın günahıdır. ifade, Arapların itiare kullanma tarzındaki üsluplarına göre düzenlenmiştir. Bir başkası şöyle der:

 

Bu ifadeyi zahiri üzere yorumlamak da mümkündür. Soyut olan şeylerin somut hale gelmesi, Allah'ın kudreti açısından imkansız değildir.

 

ibn Battal şöyle der: Hadise göre ısrarla günah işleyen kimsenin durumu, Yüce Allah'ın dilemesine (meşiet) kalmıştır. Dilerse ona azap eder, dilerse yaptığı iyiliği ağır bastırarak onu bağışlar. Bu iyilik o kulun kendisine azap edecek, kendisini bağışlayacak bir Rabbinin olduğuna inancı ve günahından dolayı ondan bağışlanmasını dilemesidir. Nitekim "Kim bir iyilik yaparsa ona on katı vardır. Tevhidden daha büyük hasene yoktur" ifadesi bunu göstermektedir. "Kulun Rabbine istiğfarı, tövbe etmesi demektir" denilecek olursa, biz de şöyle deriz:

 

istiğfardan, bağışlanma talebinden daha fazlası anlaşılmaz. Bunu ısrarla günah işleyen yapabildiği gibi, tövbe eden de yapar. Hadiste o kimsenin bağışlanmasını dilediği günahtan tövbe ettiğini gösteren bir delil yoktur. Çünkü tövbenin sınırı, günahtan dönmek ve bir daha onu işlememeye azmetmek, günahı bırakmak demektir. Sırf istiğfarda bulunmaktan böyle bir mana çıkmaz. Bir başkası şöyle demiştir:

 

Tövbenin şartı üçtür: Günahı bırakmak, yaptığına pişmanlık duymak ve bir daha işlememeye azmetmektir. Günahtan dönmek tabiri, pişmanlık manası vermez. Tam tersine o kişi, günahı bırakmaya daha yakındır. Bir başkası şöyle demiştir:

 

Tövbede insanın o günahı işlemiş olmasından pişmanlık duyması yeterlidir, Çünkü bu, günahtan vazgeçmeyi ve ona bir daha dönmeme azmini gerektirir. Dolayısıyla bu ikisi pişmanlığın yanında iki esas değil, ondan türeyen şeylerdir.

 

Kurtubı, el-Müfhim isimli eserinde şöyle der: Bu hadis istiğfarın büyük faydasını, Yüce Allah'ın ihsanının büyüklüğünü, rahmetinin genişliğini, hilmini ve keremini göstermektedir. Fakat sözkonusu istiğfar, dille ikrarla birlikte, manası kalpte yerleşmiş olandır. Israrın düğü ancak bununla çözülür ve pişmanlık böyle bir duyguyla hasıl olur. İstiğfar, tövbenin alametidir. Nitekim "En hayırlınzz günahlarla imtihan edilip, tövbe edendir"(Beyhaki, Şuabu'l-İman, V, 418) hadisi de bunu göstermektedir. Hadisin manası şudur:

 

Sizin en hayırlınız, tekrar tekrar günah işleyip, tövbe edendir. Böyle bir kimse her günah işlediğinde tekrar tövbe eder. Yoksa en hayırlınız kalben günah işlemeye ısrarlı olduğu halde diliyle estağfirullah diyen değildir. Böyle diyen kimsenin istiğfarı, ayrıca bir istiğfara muhtaçtır.

 

Nevevı bu hadis hakkında şöyle der: Bir günah yüz kere, hatta bin kere veya daha çok tekerrür etse bile kişi her seferinde tövbe ettiğinde tövbesi kabul edilir veya bütün bu günahlarına bir kere tövbe etse tövbesi geçerlidir.

 

"Dilediğini yap." Yani sen günah işleyip, tövbe ettiğin sürece seni bağışladım. el-Ezkar isimli eserde er-Re bı b. Haysem'in şu sözü nakledilir:

 

"Estağfurullah ve etCıbu ileyke" deme. Eğer bunu yapmazsan senin için günah ve yalan olur. Tam tersine "Allahummağfirlı ve tüb aleyye = Ya Rabbi beni bağışla, tövbemi kabul et" de." Nevevı şöyle demiştir:

 

Bu söz güzeldir. Estağfurullah demenin hoş olmaması ve buna yalan adının verilmesi kabul edilemez. Çünkü estağfurullah demek, Allah'ın mağfiretini diliyorum anlamına gelir. Bu da yalan değildir. Bu görüşün reddi noktasında İbn Mesud'un rivayet ettiği şu hadis yeterlidir:

 

"Bir kimse hayy ve kayyum olan Allah 'tan başka ilah olmayan Allah' a istiğfar ederim, ona tövbe ederim derse savaştan kaçmış bile olsa günahları affedilir." Bu hadisi Ebu Davlıd ve Tirmizi rivayet etmişler, Hakim sahih olduğunu belirtmiştir.(Ebu Davud, Vitr; Tirmizi, Daavat)6

 

Bizim kanaatimiz ise şudur: Bu, hayy ve kayyum olandan başka ilah olmayan Allah'tan mağfiret dilerim sözü hakkındadır. Ben "ona tövbe ederim" cümlesi ne gelince, er-Rebl'nin "yalan" diye nitelediği budur. Gerçekten de kişi bunu söyleyip, tövbe etmezse durum onun dediği gibidir. İbn Mesud hadisi ile onun görüşünün reddedileceği hükmü, bizce tartışmalıdır. Zira hadiste kişinin bu duayı söylemesi ve tövbenin şartlarını yerine getirmesi durumunun sözkonusu olma ihtimali vardır. er-Rebl'in sadece estağfirullahı değil, her iki lafzı birden kastetmiş olma ihtimali de vardır. Bu durumda ifadesi baştan sona sahih ve isabetli olmuş olur. Doğruyu en iyi Yüce Allah bilir.

 

Büyük Sübkl'nin, el-Halebiyyat isimli eserinde şu açıklamayı gördüm: İstiğfar, bağışlanma talebidir. Bu, dille veya kalple ya da her ikisiyle birlikte olur. Dille olanda fayda vardır, çünkü bu hiçbir şey söylememekten daha hayırlıdır. Zira dille estağfirullah diyen kimse, hayır söz söylemeye alışır. Kalp ile olan ise gerçekten faydalıdır. Her ikisiyle birlikte olan bunlardan çok daha faydalıdır. Fakat bu ikisi tövbe olmadıkça günahı temizlemeye yetmez. Günahta ısrarlı davranan isyankar kul, bağışlanmasını diler. Bundan onun tövbe ettiği sonucu çıkmaz. Sübki ifadesinin devamında şöyle der:

 

İstiğfarın manasının tövbeden başka olduğu yolundaki ifadem, kelimenin sözlükte manaya konulması açısındandır. Fakat birçok insanın nazarında estağfurullah sözcüğü, tövbe manasındadır. Estağfurullah kelimesinin tövbe manasına olduğuna inanan hiç kuşkusuz tövbe etmek istiyor demektir. Sübki sözünü şöyle tamamlar:

 

Bazı alimler, tövbenin ancak istiğfarla tamam olduğunu söylemişlerdir. Bunlar görüşlerine delilolarak "Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tövbe etmeniz için (indirildi)"(Hud 3) ayetini göstermişlerdir. Ancak meşhur olan görüş, bunun şart olmadığı yolundadır.