باب: قول الله
تعالى: {ولا
تنفع الشفاعة
عنده إلا لمن
أذن له حتى
إذا فُزِّعَ
عن قلوبهم
قالوا ماذا
قال ربكم
قالوا الحق
وهو العلي
الكبير} /سبأ: 23/:
ولم يقل: ماذا
خلق ربكم.
32. YÜCE ALLAH'IN "ALLAH'IN HUZURUNDA KENDİSİNİN İZİN
VERDİĞİ KİMSELERDEN BAŞKASININ ŞEFAATİ FAYDA VERMEZ. NİHAVET ONLARIN
YÜREKLERİNDEN KORKU GİDERİLİNCE 'RABBİNİZ NE BUYURDU?, DERLER. ONLAR DA 'HAK
OLANI BUYURDU' DERLER. O, YÜCEDİR, BÜYÜKTÜR"(Sebe,23) SÖZÜ Allah teala:Rabbiniz ne yarattı?"
demeyip, "Rabbiniz ne buyurdu?" demiştir.
وقال جل ذكره:
{من ذا الذي
يشفع عنده إلا
بإذنه} /البقرة:
255/.
وقال مسروق،
عن ابن مسعود:
إذا تكلم الله
بالوحي سمع
أهل السموات
شيئاً، فإذا
فُزِّعَ عن قلوبهم
وسكن الصوت،
عرفوا أنه
الحق ونادوا:
(ماذا قال
ربكم قالوا
الحق}. ويذكر
عن جابر، عن
عبد الله بن
أنيس قال:
سمعت النبي
صلى الله عليه
وسلم يقول:
(يحشر الله
العباد،
فيناديهم
بصوت يسمعه
مَنْ بَعُدَ
كما يسمعه
مَنْ قَرُبَ:
أنا الملك،
أنا الديَّان).
Yüce Allah bir başka ayette "İzni olmadan onun katında kim
şefaat edebilir?"(Bakara 255) buyurmaktadır. Mesruk'un nakline göre İbn
Mes'ud şöyle demiştir:
Yüce Allah vahiy ile konuşunca göktekiler bir şey işitirler.
Meleklerin kalplerinden korku giderildiği ve ses seda kesildiğinde onlar bu
sesin Rableri tarafından olan hak olduğunu anlarlar ve birbirlerine
"Rabbiniz ne buyurdu?" diye nida ederler. Onlar da "Hakkı
buyurdu" derler. Cabir'in, Abdullah b. Uneys'ten nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle haber vermiştir:
"Allah kıyamet gününde kulları toplar ve onlara uzak olanın
yakın olan kimsenin işitmesi gibi işiteceği bir ses ile nida eder. Melik ancak
benim! Deyydn (yani karşılık verici) ancak benim! buyurur."
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان،
عن عمرو، عن
عكرمة، عن أبي
هريرة،
يبلغ
به النبي صلى
الله عليه
وسلم، قال:
(إذا قضى الله
الأمر في
السماء، ضربت
الملائكة
بأجنحتها
خضعاناً
لقوله، كأنه
سلسلة على
صفوان - قال
علي: وقال
غيره: صفوان
يَنْفُذُهم
ذلك - فإذا:
{فُزِّعَ عن
قلوبهم قالوا
ماذا قال ربكم
قالوا الحق
وهو العلي
الكبير}).
قال علي:
وحدثنا سفيان:
حدثنا عمرو،
عن عكرمة، عن
أبي هريرة،
بهذا.
قال سفيان:
قال عمرو:
سمعت عكرمة:
حدثنا أبو هريرة.
قال علي: قلت
لسفيان: قال
سمعت عكرمة
قال: سمعت أبا
هريرة؟ قال:
نعم، قلت
لسفيان: إن
إنساناً روى
عن عمرو، عن
عكرمة، عن أبي
هريرة يرفعه:
أنه قرأ:
{فُرِّغَ}. قال
سفيان: هكذا
قرأ عمرو، فلا
أدري سمعه
هكذا أم لا؟
قال سفيان:
وهي قراءتنا.
[-7481-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Allah gökteki bir işin yerine getirilmesine hükmettiği zaman
düz bir taş üstünde hareket ettirilen zincir sesi gibi heybetli olan bu ilahi
hükme melekler tamamıyla boyun eğerek (korku ile) kanat çırparlar."
Ali b. Medını şöyle demiştir: "Bir başkası, rivayetinde
"safvan" kelimesini "safevan" şeklinde okumuştur. Yüce
Allah meleklere sözünü ve emrini bu şekilde iletir. Onların yüreklerinden korku
giderilince "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. Onlar da "Hak olanı
buyurdu. O yücedir, büyüktür derler."
حدثنا يحيى
بن بكير:
حدثنا الليث،
عن عقيل، عن
ابن شهاب:
أخبرني أبو
سلمة بن عبد
الرحمن، عن أبي
هريرة أنه كان
يقول:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (ما أذن
الله لشيء ما
أذن للنبي صلى
الله عليه
وسلم يتغنى بالقرآن).
وقال صاحب له:
يريد: أن يجهر
به. [ر: 4735]
[-7482-] Ebu Hureyre şöyle diyordu: Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir: Allah Kur'an'ı teğanni etmekte olan bir Nebii
dinlediği kadar hiçbir şeyi dinlemedi. "
Ebu Hureyre r.a.'in bir arkadaşı, Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem: "teğanni" kelimesiyle, Kur'an'ı aşikare okumakta olan kimse
demek istiyordu dedi.
حدثنا عمر بن
حفص بن غياث:
حدثنا أبي:
حدثنا الأعمش:
حدثنا أبو
صالح، عن أبي
سعيد الخدري
رضي الله عنه
قال:
قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (يقول
الله: يا آدم،
فيقول: لبيك
وسعديك،
فينادي بصوت:
إن الله يأمرك
أن تُخرج من
ذريتك بعثاً
إلى النار). [ر: 3170]
[-7483-] Ebu Said el-Hudrı'nin nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:
'Aziz ve Celil olan Allah kıyamet günü 'Ya Adem!' diye nida eder.
Adem de 'Lebbeyk ve sadeyk = ya Rabbi emrine tekrar tekrar icabet ve emrini
yerine getirmeye daima hazırım" der. Allah Adem'e bir ses ile
'Allah sana zürriyetinden cehenneme gidecek bir topluluğu
çıkarmanı emrediyor!' diye nida eder."
حدثنا عبيد
بن إسماعيل:
حدثنا أبو
أسامة، عن هشام،
عن أبيه، عن
عائشة رضي
الله عنها
قالت:
ما
غرت على امرأة
ما غرت على
خديجة، ولقد
أمره الله أن
يبشِّرها
ببيت من
الجنة. [ر: 3605]
[-7484-] Aişe r.anha şöyle demiştir: "Ben Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eşlerinden hiçbirisini Hatice'yi kıskandığım
derecede kıskanmadım. Yemin olsun Rabbi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
Hatice'ye cennette bir ev müjdesi vermesini emretmiştir" dedi.
Fethu'l-Bari Açıklaması: AÇIKLAMA SONRASI; ALLAH C.C.’NUN MELEKLERLE
KONUŞMASINA DAİR BAB VE HADİSLER VAR.
Yüce Allah'ın "Allah'ın huzurunda kendisinin izin verdiği
kimselerden başkasının şefaati fayda vermez sözü." İmam Buhari bu ayeti
sonuna kadar zikrettikten sonra şöyle demiştir:
Yüce Allah "Rabbiniz ne yarattı?" dememiş bunun yerine
"Rabbiniz ne buyurdu" demiştir. İbn Battal şöyle der: İmam Buhari,
bundan Allah'ın sözünün kadim olup, sıfatlarıyla kaim olduğu ve onunla birlikte
mevcut olduğu, kelamının -Allah'ın kelamı olmadığını söyleyen Mutezile'nin
aksine- mahlukların sözlerine benzememe özelliğinin devam ettiği sonucunu
çıkarmıştır.
Beyhaki, el-İtikad isimli eserinde şöyle der: Kur'an Allah'ın
kelamıdır. Allah'ın kelamı onun zat! sıfatlarından biridir. Allah'ın zat!
sıfatlarından hiçbiri mahluk olmadığı gibi, yaratılmış (muhdes) ve sonradan
olma da (hadis) değildir.
Yüce Allah "Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona
(söyleyecek) sözümüz sadece 'ol' dememizdir. Hemen 0luverir"(Nahl 40)
buyurmaktadır. Kur'an mahluk olsaydı "kün" emri ile mahluk olurdu.
Yüce Allah'ın bir şeye hitabının "kün" emriyle olması imkansızdır. Çünkü
bu, ikinci, üçüncü bir "kün" emrini gerektirirdi ve böylece emir
zincirleme (teselsül) eder giderdi.. Bu da geçerli değildir. Yüce Allah
"Rahman, Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattl"(Rahman 1,2) buyurmaktadır.
Allah Kur'an için "öğretme" fiilini kullanmaktadır. Çünkü o, onun
kelamı ve sıfatıdır. İnsan için ise "yaratma" fiilini kullanmaktadır.
Çünkü insan, Allah'ın yaratığı ve sanatının eseridir. Şayet böyle olmasaydı
"halaka'l-Kur'ane ve'l-insane=O Kur'an'ı ve insanı yarattı" derdi.
Yüce Allah "Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu"(Nisa
164) buyurmaktadır. Konuşan kimsenin kelamı (kün emri gibi bir şeyle) kendi
dışında bir şeyle mevcut olamaz. Yüce Allah şöyle buyurur:
"Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde
arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O
yücedir, hakimdir. "(Şura 51) Allah'ın kelamı ancak mahluk olan bir şeyin
içinde mahluk olarak bulunsaydı, ayette zikredilen şekilleri şart koşma
anlamsız olurdu. Çünkü bütün mahlukat, Allah'ın dışındakilerin sözlerini duyma
açısından aynı durumdadır. Netice olarak Cehmiyyenin "Allah'ın kelamı,
Allah dışında başka bir şeyde mahluktur" şeklindeki ifadeleri temelsiz
kalmaktadır.
Onların "Allah bir ağaçta kelam yaratmış ve Musa'ya onunla
konuşmuştur" şeklindeki görüşleri, Allah'ın kelamını bir melek veya
Nebiden dinleyen kimsenin aynı kelamı Musa' dan dinleyenden daha üstün olduğunu
söylemelerini gerektirir. Yine ağacın Yüce Allah'ın Musa'ya yaptığı hitabı
konuşmuş olduğunu söylemeleri de gerekir. O hitap "Muhakkak ki ben,
yalnızca ben Allah 'ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et; Beni anmak
için namaz kıl"(Taha 14) cümlesidir.
Yüce Allah müşriklerin "Bu insan sözünden başka bir şey
değildir"(Müddessir 25) şeklindeki sözlerini tepkiyle karşılarken "O
şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi (Allah'ın) katında itibarlı bir elçinin
getirdiği sözdür"(Tekvir 19,20) ifadesine itiraz etmemektedir. Çünkü
"Resulün sözü"nün manası Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şerefli
bir elçiden aldığı söz anlamındadır. Bu tıpkı "Ve eğer müşriklerden biri
senden eman dilerseAllah'ın kelamını işitip, dinleyineeye kadarona eman
ver"(Tevbe, 6) ve 'i1paçık kitaba andolsun ki biz anlayıp düşünmeniz için
onu Arapça bir Kur'an klldık"(Zuhruf, 2,3) ifadeleri gibidir. Çünkü
"Kur'an kıldık" demek "ona Kur'an adını verdik" demektir.
Bu 'i1llah'ın verdiği rızka karşı şükrü onu yalanlamakla mı yerine
getiriyorsunuz?"(Vakıa 82) "Kendilerinin hoşlarına gitmeyen şeyleri
Allah'a isnad ediyorlar"(NahI, 62) "Rablerinden kendilerine ne zaman
yeni bir ihtar gelse onlar bunu hep alaya alarak kalpleri oyuna, eğlenceye
dalarak dinlemişlerdir"(Enbiya 2,3) ayetlerindeki ifadeler gibidir.
Vurgulanmak istenen şudur: Muhdes olan zikrin bizzat kendisi
değil, indirilmesidir. Ahmed b. Hanbel görüşüne bunu delilolarak getirmiştir.
Sonra Beyhaki Neyar b. Mükerrem'in hadisine yer vermiştir. Buna göre Ebu Bekir
onlara Rum suresini okumuş, onlar da "Bu senin kelamındır veya arkadaşının
kelamıdır" demişler. Ebu Bekir "Bu ne benim, ne de arkadaşımın
kelamıdır, fakat bu Allah'ın kelamıdır karşılığını vermiştir.(Beyhaki,
Şuabu'l-İman, 188) Bu hadisin aslını Tirmizi sahihtir değerlendirmesiyle
birlikte nakletmiştir.(Tirmizi, Tefsir, Suretu'r-Rum) Ali b. Ebi Talib
"Ben mahluk olan bir şeyin hakemliğine başvurmadım. Ben sadece Kur'an'ın
hakemliğine başvurdum" demiştir.
(Beyhaki, Şuabu'l-İman, 1, 188)
İbn Hazm, el-Milel ve' n-Nihai isimli eserde şöyle demiştir:
Müslümanlar, Yüce Allah'ın Musa ile konuştuğu, Kur'an'ın Allah'ın kelamı
olduğu, aynı şekilde diğer semavi kitaplarla sahifelerin de onun sözü olduğu
noktasında icma etmişlerdir.
Bazı Hanbelı bilginler ve başkaları Arapça olan Kur'an'ın ve
Tevrat'ın Allah'ın kelamı olduğu kanaatine varmışlardır. Onların görüşüne göre
Allah dilediğinde hep konuşandır ve o Kur'an harfleriyle konuşur ve dilediği
meleklere ve Nebilere sesini işittirir.
Selef bilginlerinin çoğunluğundan nakledilen sabit görüş bu
konulara dalmamak, derinleşmemek ve sadece Kur'an'ın Allah'ın kelamı olduğunu
ve mahluk olmadığını söyleyip, bunun dışında susmaktır.
"Mesruk'un nakline göre İbn Mesud şöyle demiştir: Yüce
Allah vahiyle konuşunca göktekiler bir şey işitirler ... "
Beyhaki, el-Esma ve's-Sıfat isimli eserde bu haberi mevsul
olarak nakletmiştir. Ahmed b. Hanbel ise aynı haberi Ebu Muaviye'den şu şekilde
nakleder:
"Yüce Allah vahiy ile konuştuğunda semada bulunanlar semada
düz bir taş üstünde zincir çekme sesi gibi bir ses duyarlar ve hemen düşüp
bayılırlar. Cebrail gelinceye kadar o şekilde kalmaya devam ederler. Cebrail
gelince kalplerinden korku giderilir. Sonra "Ya Cibril! Rabbiniz ne
buyurdu?" diye sorarlar. Cebrail "Hak olanı buyurdu" der. Bunun
üzerine onlar "Hak, hak diye nida ederler."
"Deyy6n (yani karşılık verici) ancak benim!" Hal1ml
şöyle demiştir: Bu kelime "maliki yevmi'd-dın"den alınmıştır. Deyyan,
hesaba çeken, karşılığını veren, amel edenin amelini boşa çıkarmayan demektir.
Hadis şefaatin olacağını göstermektedir. Harid ve Mutezile
mezhepleri ise şefaati inkar ederler. Şefaat çeşit çeşittir. Ehl-i sünnet
şefaatin birçok anlamı içinden "mahşerin korkusundan kurtulma"
anlamını kabul etmiştir. Bu şefaat Rikak Bölümünde açıkça belirtildiği üzere
Muhammed Mustafa'ya Sallallahu Aleyhi ve Sellem mahsustur. Bu çeşit bir şefaati
ümmete mensup fırkalardan hiçbiri inkar etmemiştir. Bu şefaat çeşitlerinden
birisi ise, bir topluluğa yapılacak şefaattir ki buna nail olanlar cennete
hesaba çekilmeksizin gireceklerdir.
Bir diğer şefaat çeşidi ise günahlarının cehenneme girmesine
sebep olduğu asi bir topluluğu cehennemden çıkarma şeklindedir. Birçok haberde
bu çeşit şefaatten söz edilmektedir. Ehl-i sünnet bu şefaat türünün geçerliliği
konusunda görüş birliği etmişlerdir. Başarı yalnız Allah'tandır.
Dördüncü sıradaki teğanni ile Kur'an'ı aşikare okumadan söz eden
Ebu Hureyre hadisinin açıklaması Fadailu'l-Kur'an bölümünde geçmişti.
"Allah Adem'e bir ses ile 'Allah sana zürriyetinden
cehenneme gidecek bir topluluğu çıkarmanı emrediyor!' diye nida eder."
İmam Buharl'nin bu yoldan zikrettiği son hadis budur. Hadisi tam metin olarak
Hac suresinin tefsirinde yukarıda zikredilen isnadla nakletmişti. Hadiste
"nida eder" ifadesi yer almaktadır. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel
es-Sünne isimli eserde şöyle der:
Ben babama "Allah Musa ile konuştuğunda sesle
konuşmamıştır" diyen kimselerin durumlarını sordum. Bana şöyle cevap
verdi:
"Asine bir sesle konuşmuştur." Bu hadisler nasıl
gelmişse o şekilde rivayet olunmaktadır.
باب: كلام
الرب مع
جبريل، ونداء
الله الملائكة.
33. ALLAH TEALA'NIN CEBRAİL İLE KELAMI VE MELEKLERE NİDASI
وقال معمر:
{وإنك
لتُلَقَّى
القرآن} /النمل:
6/: أي يلقى عليك
وتَلَقَّاه
أنت، أي تأخذه
عنهم، ومثله:
{فتَلَقَّى
آدم من ربه
كلمات} /البقرة:
37/.
Ma'mer şöyle demiştir: "İnneke le tülekka'I-Kur'ane =
Şüphesiz bu Kur'an hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından sana
verilmektedir. "(Neml, 6) Bu Kur'an sana verilmekte, sen de onu almaktasm
yani sen onu meleklerden almaktasm. "Fe telekka Ademu min Rabbihi
kelimatin=Adem Rabbinden birtakım kelimeler aldı"(Bakara 37) ayeti de
bunun bir benzeridir.
حدثني إسحق:
حدثنا عبد
الصمد: حدثنا
عبد الرحمن، هو
ابن عبد الله
بن دينار، عن
أبيه، عن أبي
صالح، عن أبي
هريرة رضي
الله عنه قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (إن الله
تبارك وتعالى
إذا أحب عبداً
نادى جبريل:
إن الله قد
أحب فلاناً
فأحِبَّه،
فيُحِبُّه
جبريل، ثم
ينادي جبريل
في السماء: إن
الله قد أحب
فلاناً
فأحِبُّوه،
فيُحِبُّه
أهل السماء،
ويوضع له
القبول في أهل
الأرض).
[-7485-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Allah Tebareke ve Teala bir kul'u sevdiği zaman Cebrail'e
Allah filan kul'u sevmiştir, onu sen de sev!' diye nida eder. Cebrail de o kulu
sever:
Sonra Cebrail gök halkına 'Allah filan kulu sevmiştir. Sizler de
onu sevin!' diye nida eder: Gök ahalisi de o kul'u severler ve yer ahalisi
arasında da o kimse için (gönüllerine) bir kabul konulur:"
حدثنا قتيبة
بن سعيد، عن
مالك، عن أبي
الزناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال:
(يتعاقبون
فيكم: ملائكة
بالليل
وملائكة
بالنهار، ويجتمعون
في صلاة العصر
وصلاة الفجر،
ثم يعرج الذين
باتوا فيكم،
فيسألهم، وهو
أعلم بهم، كيف
تركتم عبادي؟
فيقولون:
تركناهم وهم
يصلُّون،
وأتيناهم وهم يصلُّون).
[-7486-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"(Her gün) birtakım melekler geceleyin, diğer birtakım
melekler de gündüzleyin birbirinin akabinde size gelirler:
Bunlar ikindiyle sabah namazlarında bir yere gelip birleşirler.
Sonra (evvelce) içinizde kalmış olanlar semaya çıkarlar:
Rableri kullarının hallerini en iyi bilirken (yine) o meleklere
'Kullarımı ne halde bıraktınız?' diye sorar. Onlar da 'Onları namaz kılarlarken
bıraktık, nitekim namaz kılarlarken bulmuştuk' cevabını verirler."
حدثنا محمد
بن بشار:
حدثنا غندر:
حدثنا شعبة، عن
واصل، عن
المعرور قال:
سمعت أبا ذر،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(أتاني جبريل
فبشَّرني: أنه
من مات لا
يشرك بالله
شيئاً دخل
الجنة). قلت:
وإن سرق وإن
زنى؟ قال: (وإن
سرق وإن زنى).
[-7487-] Ebu Zer' 'in nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Cebrail bana geldi ve 'Allah'a hiçbir şeyi ortak kılmayarak
ölen her kişi cennete girer!' diye müjdeledi. Ben
'Ya Cibril! Bu kimse hırsızlık yapsa, zina etse de mi?' diye
sordum. Cebrail '(evet) hırsızlık yapmış ve zina etmiş olsa da (cennet'e
girer)!' diye cevap verdi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Yüce Allahı'ın Cebrail ile kelamı ve meleklere nidası."
İmam Buhari bu başlık altında bir haber ve üç hadise yer vermiştir. Birinci
hadiste Cebrail' e nida varken, ikincisinde Allah'ın meleklere başlıktakinin
aksine hitabı yer almaktadır. İmam Buhari adeta hadisin bazı rivayet yollarında
yer alan ifadeye işaret etmektedir. Müslim'de (Müslim, Birr ve Sıla) Suheyl b.
Ebi Salih'in babasından yaptığı nakile göre bu hadis şu şekildedir:
"Yüce Allah bir kulunu sevdi mi Cebrail'i çağırır ve 'Ben
filanca kulumu seviyorum sen de sev' buyurur."
Şeyh Ebu Muhammed b. Ebu Cemre şöyle demiştir: Yüce Allah'ın
lutfunun bolluğunu "sevgi" ile ifade etmesi kullarını rahatlatma ve
içlerine sevinç vermeye yöneliktir. Çünkü kul mevlasından onu sevdiği haberini
duyunca, kendi nazarında sevincin zirvesine çıkar ve her türlü hayrı elde etmiş
olur. Ebu Muhammed şöyle devam eder:
Bu da ancak kendi yapısında kişilik, mürüwet ve güzel bir dönüş
olan kimse için mümkündür. Nitekim Yüce Allah "Allah'a yönelenden başkası
ibret almaz"(Mu'min 13) buyurmaktadır. Buna karşılık nefsinde nefsani
hazıarının peşinde olma ve şehvet baskın olan kimseleri ancak sert bir şekilde
azarlama ve darp caydırır. Şeyh şöyle devam eder:
Cebraiı' e -bazı bilginlere göre onun dışında başka meleklere
de- "sev" emrinin verilmesi, insanın Allah katındaki mertebesini
hemcinsleri olan diğer insanlar içinde başkalarından üstün kılmayı
amaçlamaktadır. Şeyh Ebu Muhammed'e göre bu hadisten iki sonuç çıkmaktadır.
1- Hadis farz ve sünnet olmak üzere iyilik amellerine teşvik
etmektedir.
2- Hadiste masiyet ve bid'atlerden çok çok sakındırma
yapılmaktadır. Zira bunlar Yüce Allah'ın gazabını doğurması muhtemel
fiillerdir. Başarı ancak Allah'tandır.
Şeyhü'I-İslam İbn Teymiye'nin görüşü şu şekildedir. Selef
bilginleri ve imamlar derler ki Allah kendi dilemesi (meşiet) ve kudreti ile
konuşmaktadır. Onun kelamı tür olarak kadimdir. Şu manadaki o dilediğinde hala
konuşmaktadır. Kelam kemal sıfatıdır. Konuşan konuşmayandan daha mükemmeldir.
Dilemesi ile (meşiet) ve kudretiyle konuşan, dilemesiyle konuşamayandan daha
mükemmeldir. Dilemesiyle ve kudretiyle konuşmaya devam eden konuşma stfatı
kendisi için mümkün olan (sonradan olan) kimseden daha mükemmeldir. İbn Teymıye
bir de şunu söyler:
Doğru olan Allah'ın dilediği takdirde hala konuştuğudur ve o
kendi dilemesi (meşiet) ve kudretiyle konuşur. Onun kelimelerinin nihayeti
yoktur ve o Musa'ya işitecek olduğu bir sesle hitap etmiştir. O Musa'ya nida
etmiş ve Musa da gelmiştir. Allah Musa'ya bundan önce nida etmemişti. Rabbın
sesi kulların sesine benzemez. Tıpkı ilminin onların ilmine benzemediği gibi.
İbn Teymıye, Mecmuu'I-Fetava, s. 579.