SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEVHİD

<< 2427 >>

باب: في المشيئة والإرادة. {وما تشاؤون إلا أن يشاء الله}. /الإنسان: 30/.

31. MEŞİET VE İRADE  -  "Ve ma teşaune illa en yeşaallah = Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. "(İnsan 30)

 

وقول الله تعالى: {تؤتي الملك من تشاء} /آل عمران: 26/.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Tu'ti'l-mulke men teşau = Sen mülkü dilediğine verirsin. "(Al-i İmran 26)

 

{ولا تقولنَّ لشيء إني فاعل ذلك غداً. إلا أن يشاء الله} /الكهف: 23/.

"Ve la tekCılenne li şey'in innf jailun zalike ğaden illa en yeşaallah=Allah'ın dilemesine bağlamadıkça (inşaailah demedikçe) hiçbir şey için 'Bunu yarın yapacağım' deme. "(Kehf 23,24)

 

{إنك لا تهدي من أحببت ولكن الله يهدي من يشاء} /القصص: 56/.

"İnneke la tehdf men ahbebte velakinnallahe yehdf men yeşau=Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, bilakis Allah dilediğine hidayet verir. "(Kasas 56)

 

قال سعيد بن المسيَّب، عن أبيه: نزلت في أبي طالب.

{يريد الله بكم اليسر ولا يريد بكم العسر} /البقرة: 185/.

Said b. el-Müseyyeb'in babasından nakline göre Ebu Talib hakkında "Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez"(Bakara 185) ayet-i kerimesi inmiştir.

 

حدثنا مسدد: حدثنا عبد الوارث، عن عبد العزيز، عن أنس قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (إذا دعوتم الله فاعزموا في الدعاء، ولا يقولنَّ أحدكم: إن شئت فأعطني، فإن الله لا مستكره له).

 

[-7464-] Enes b. Malik'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Sizler Allah'a dua ettiğiniz zaman duada istemeyi kesin yapın. Sakın herhangi biriniz 'Allah'ım dilersen bana ver!' diye söylemesin. (Azimle, kesinlikle istesin.) Çünkü Allah'ı icbar edecek hiçbir kuvvet yoktur!"

 

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزهري. وحدثنا إسماعيل: حدثني أخي عبد الحميد، عن سليمان، عن محمد بن أبي عتيق، عن ابن شهاب، عن علي بن حسين: أن حسين بن علي عليهما السلام أخبره: أن علي بن أبي طالب أخبره:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم طرقه وفاطمة بنت رسول الله صلى الله عليه وسلم ليلة، فقال لهم: (ألا تصلُّون). قال عليٌّ: فقلت: يا رسول الله، إنما أنفسنا بيد الله، فإذا شاء أن يبعثنا بعثنا، فانصرف رسول الله صلى الله عليه وسلم حين قلت ذلك، ولم يرجع إليَّ شيئاً، ثم سمعته وهو مدبر، يضرب فخذه، ويقول: {وكان الإنسان أكثر شيء جدلاً}. [ر: 1075]

 

[-7465-] Ali b. Ebi Talib'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gece kendisini ve kızı Fatıma'yı ziyarete gelip, onlara hitaben "Sizler gece namazı kılmaz mısınız?" buyurmuştur. Ali olayın devamını şöyle anlattı:

 

Ben "Ya Resulallah! Nefislerimiz Allah'ın elindedir. bizi uyandırmak istediği zaman uyandırır" dedim. Bu cevabım üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem geri döndü ve bana hiçbir cevap vermedi. Sonra dönüp giderken dizine vurarak "ve kane'l-insanu eksera şey'in cedela=Fakat tartışmaya en çok düşkün varlık insandır"(Kehf 54) ayetini okuduğunu işittim.

 

 

حدثنا محمد بن سنان: حدثنا فُلَيح: حدثنا هلال بن علي، عن عطاء بن يسار، عن أبي هريرة رضي الله عنه:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (مثل المؤمن كمثل خامة الزرع، يفيء ورقه، من حيث أتتها الريح تُكَفِّئُها، فإذا سكنت اعتدلت، وكذلك المؤمن يُكَفَّأ بالبلاء. ومثل الكافر كمثل الأرزة، صمَّاء معتدلة، حتى يقصمها الله إذا شاء).

 

[-7466-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Mu'min kişinin benzeri, bir sap üzerinde biten taze ekin gibidir. Rüzgar ona hangi taraftan gelirse, onu eğer de yaprağı diğer tarafa döner, meyleder (fakat yıkılmaz). Rüzgar sakinleştiğinde yine doğrulur, işte mu'min kişi de böyledir. O da bela sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Haktan yüz çeviren kafir kişinin benzeri ise sert ve dümdüz duran çam ve dağ selvisi gibidir. Nihayet Allah onu dilediği zaman (bir seferde) kırar devirir."

 

 

حدثنا الحكم بن نافع: أخبرنا شعيب، عن الزهري: أخبرني سالم بن عبد الله: أن عبد الله بن عمر رضي الله عنهما قال:

 سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم وهو قائم على المنبر يقول: (إنما بقاؤكم فيما سلف قبلكم من الأمم، كما بين صلاة العصر إلى غروب الشمس، أعطي أهل التوراة التوراة، فعملوا بها حتى انتصف النهار ثم عجزوا، فأعطوا قيراطاً قيراطاً، ثم أعطي أهل الإنجيل الإنجيل، فعملوا به حتى صلاة العصر ثم عجزوا، فأعطوا قيراطاً قيراطاً، ثم أعطيتم القرآن، فعملتم به حتى غروب الشمس، فأعطيتم قيراطين قيراطين. قال أهل التوراة: ربنا هؤلاء أقلُّ عملاً وأكثر أجراً؟ قال: هل ظلمتكم من أجركم من شيء؟ قالوا: لا، فقال: فذلك فضلي أوتيه من أشاء).

 

[-7467-] Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Ben Resulullah 5allallahu aleyhi ve 5ellemtan (şu temsili) işittim:

 

Kendisi minber üzerinde şöyle buyuruyordu: "Sizden önce gelen ümmetiere nispetle sizin dünyada kalışınız (bütün güne nispetle) ikindi namazından güneşin batmasına kadar (olan müddet gibi)dir. Tevrat ehline Tevrat verildi. Onlar gün yan oluncaya kadar Tevrat'la amel ettiler. Sonra çalışmaktan aciz oldular. Kendilerine birer kırat, birer kı rat (olan gündelikleri) verildi. Sonra İncil sahiplerine İncil verildi. Onlar da ikindi namazı vaktine kadar İncil'le am el edip çalıştılar. Sonra aciz kaldılar (ve çalışmaktan vazgeçtiler). Onlara da birer kırat, birer kı rat (olan ücretleri) verildi. Sonra sizlere Kur'an verildi. Sizler de Kur'an'la güneş batıncaya kadar çalıştınız. Bundan sonra size de ikişer kırat, ikişer kırat (olarak ücret) verildi. Bunun üzerine Tevrat ehli 'Ya Rabbimiz! Bunlar bizden daha az çalıştılar ve bizden daha çok ücret aldılar!' dediler. Allah 'Ben sizin ücretlerinizden herhangi bir şeyeksik verip, size haksızlık ettim mi?' buyurur. Onlar 'Hayır' derler. Allah da 'İşte bu benim ihsanımdır ki onu dileyeceğim kimselere veririm!' buyurur."

 

 

حدثنا عبد الله المسندي: حدثنا هشام: أخبرنا معمر، عن الزهري، عن أبي إدريس، عن عبادة بن الصامت قال:

 بايعت رسول الله صلى الله عليه وسلم في رهط، فقال: (أبايعكم على أن لا تشركوا بالله شيئاً، ولا تسرقوا، ولا تزنوا، ولا تقتلوا أولادكم، ولا تأتوا ببهتان تفترونه بين أيديكم وأرجلكم، ولا تعصوني في معروف، فمن وفى منكم فأجره على الله، ومن أصاب من ذلك شيئاً فأخذ به في الدنيا فهو له كفَّارة وطهور، ومن ستره الله فذلك إلى الله: إن شاء عذبه وإن شاء غفر له).

 

[-7468-] Ubade b. es-Samit şöyle demiştir: Ben (Akabe gecesinde bey'at eden) topluluğun içinde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bey'at ettim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Ben sizlerle şu şartlar üzerine bey'at ediyorum. Allah'a (ibadette) hiçbir şeyi ortak etmemek, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye iftira etmemek, hiçbir maruf işte bana isyan etmemek. İçinizden verdiği bu ahid ve sözünde kim durursa onun mükdfatı Allah'ın zimmet ve ihsanı üzerinedir. Bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyada yakalanıp, cezalanırsa bu ceza ona bir kefarettir ve bir günah temizleyicidir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı fiili Allah Teala gizlerse onun bu işi Allah 'a kalır. Allah isterse onu azap eder, isterse onu mağfiret eyler."

 

 

حدثنا معلَّى بن أسد: حدثنا وُهَيب، عن أيوب، عن محمد، عن أبي هريرة:

 (أن نبي الله سليمان عليه السلام كان له ستون امرأة، فقال: لأطوفنَّ الليلة على نسائي فلتحملن كل امرأة، ولتلدن فارساً يقاتل في سبيل الله، فطاف على نسائه، فما ولدت منهنَّ إلا امرأة، ولدت شقَّ غلام). قال نبي الله صلى الله عليه وسلم: (لو كان سليمان استثنى لحملت كل امرأة منهنَّ، فولدت فارساً يقاتل في سبيل الله).

 

[-7469-] Ebu Hureyre r.a. şöyle demiştir: Allah'ın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i Süleyman'ın aleyhisselam 60 tane kadını vardı.

 

"Ben bir gecede kadınlarımı dolaşırım ve herbir kadın muhakkak Allah yolunda savaşacak birer süvari oğlan çocuğu doğurur" diye (inşallah demeden) yemin sözü söyledi. Hakikaten kadınları üzerine dolaştı, fakat kadınlardan hiçbiri doğurmadı. Yalnız bir kadın bedeninin yarısı eksik bir oğlan çocuğu doğurdu. Allah'ın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i Muhammed

 

"Eğer Süleyman Nebi inşallah diyerek yemininde bir istisna yapsaydı kadınlardan her biri muhakkak gebe kalır ve Allah yolunda savaşacak birer süvari doğururdu" dedi.

 

 

حدثنا محمد: حدثنا عبد الوهَّاب الثقفي: حدثنا خالد الحذَّاء، عن عكرمة، عن ابن عباس رضي الله عنهما:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم دخل على أعرابي يعوده، فقال: (لا بأس عليك، طهور إن شاء الله). قال: قال الأعرابي: طهور؟ بل هي حمَّى تفور، على شيخ كبير، تزيره القبور، قال النبي صلى الله عليه وسلم: (فنعم إذاً).

 

[-7470-] İbn Abbas şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hasta olan bir bedeviyi ziyaret etmek üzere yanına girdi ve "Hastalığın zararsız geçmiş olsun, günahlarını temizleyici bir kefarettir inşallah" duasında bulundu. İbn Abbas dedi ki:

 

O bedevi, "Günahları temizleyici bir kefarettir" (fakat bu öyle geçici bir hastalık değildir.) Bu yaşlı bir ihtiyar hasta üzerinde harareti kaynayan ve onu kabirleri ziyaret ettirecek olan humma hastalığıdır!" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de "Şu halde peki (öyle olsun}!" dedi.

 

 

حدثنا ابن سلام: أخبرنا هُشَيم، عن حُصَين، عن عبد الله بن أبي قتادة، عن أبيه:

 حين ناموا عن الصلاة، قال النبي صلى الله عليه وسلم: (إن الله قبض أرواحكم حين شاء وردَّها حين شاء). فقضوا حوائجهم، وتوضؤوا إلى أن طلعت الشمس وابيضَّت، فقام فصلى.

 

[-7471-] Abdullah b. Ebu Katade'nin babası Ebu Katade şöyle anlatmıştır:

 

(Bir yolculukta) sahabiler uyuyup, sabah namazını geçirince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Şüphesiz Allah istediği zamanda sizin ruhlarınızı kabzetti, yine istediği zamanda onları geri çevirdi" demiştir.

 

 

حدثنا يحيى بن قزعة: حدثنا إبراهيم، عن ابن شهاب، عن أبي سلمة والأعرج. وحدثنا إسماعيل: حدثني أخي، عن سليمان، عن محمد بن أبي عتيق، عن ابن شهاب، عن أبي سلمة بن عبد الرحمن وسعيد بن المسيَّب: أن أبا هريرة قال:

 استبَّ رجل من المسلمين ورجل من اليهود، فقال المسلم: والذي اصطفى محمداً على العالمين، في قسم يقسم به، فقال اليهودي: والذي اصطفى موسى على العالمين، فرفع المسلم يده عند ذلك فلطم اليهودي، فذهب اليهودي إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم، فأخبره بالذي كان من أمره وأمر المسلم، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (لا تُخَيِّروني على موسى، فإنَّ الناس يصعقون يوم القيامة، فأكون أول من يفيق، فإذا موسى باطش بجانب العرش، فلا أدري أكان فيمن صعق فأفاق قبلي، أو كان ممن استثنى الله). [ر: 2280]

 

[-7472-] Ebu Hureyre r.a. şöyle anlatmıştır: Müslümanlardan biri ile Yahudilerden biri birbirlerine sövdü. Müslüman "Muhammed'i alemler üzerine seçip tercih eden Allah'a yemin ederim ki" dedi. Bunu yapmakta olduğu bir yeminde söyledi. Yahudi de "Musa'yı alemler üzerine seçip tercih eden Allah'a yemin ederim ki" dedi. Bu sırada Müslüman elini kaldırıp, yahudinin yüzüne bir tokat vurdu. Bunun üzerine Yahudi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gitti. Ona o müslümanla aralarında geçeni haber verdi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Benim için Musa'dan daha hayırlıdır demeyiniz. Çünkü insanlar kıyamet günü hep düşüp bayılacaklar. (Ben de bayılacağım) fakat ilk ayılan ben olacağım. O anda ben Musa'yı arşın bir tarafına sıkıca tutunmuş bulacağım. Bilmiyorum Musa da bayılanların içinde idi de benden evvel mi ayıldı yoksa baygınlıktan Allah'ın istisna ettiği kimselerden mi oldu?" dedi.

 

 

حدثنا إسحق بن أبي عيسى: أخبرنا يزيد بن هارون: أخبرنا شعبة، عن قتادة، عن أنس بن مالك رضي الله عنه قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (المدينة يأتيها الدجَّال، فيجد الملائكة يحرسونها، فلا يقربها الدجَّال ولا الطاعون إن شاء الله).

 

[-7473-] Enes b. Malik'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Medine'ye deccal gelecek fakat melekleri onu bekleyip, korur bir halde bulacaktır. Artık inşallah Medine'ye deccal de, veba da (taun) yaklaşmayacaktır. "

 

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزهري: حدثني أبو سلمة بن عبد الرحمن: أن أبا هريرة قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (لكل نبي دعوة، فأريد إن شاء الله أن أختبئ دعوتي، شفاعة لأمتي يوم القيامة).

 

[-7474-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Her Nebi'in (kabul edilecek) bir duası vardır. Ben duamı inşallah kıyamet günü ümmetime şefaat için saklamak istiyorum."

 

 

حدثنا يَسَرَةُ بن صفوان بن جميل اللَّخمي: حدثنا إبراهيم بن سعد، عن الزهري، عن سعيد بن المسيَّب، عن أبي هريرة قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (بينا أنا نائم، رأيتني على قليب، فنزعت ما شاء الله أن أنزع، ثم أخذها ابن أبي قحافة، فنزع ذنوباً أو ذنوبين، وفي نزعه ضعف، والله يغفر له، ثم أخذها عمر، فاستحالت غرباً، فلم أر عبقريًّا من الناس يفري فريَّه، حتى ضرب الناس حوله بعطن).

 

[-7475-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Ben uyurken kendimi bir kuyu başında gördüm. Onun suyundan Allah'ın çekmemi istediği kadar su çektim. Sonra kovayı benden Ebu Kuhafe'nin oğlu EbU Bekir aldı. O da kuyudan bir veya iki kova su çekti. Onun çekişinde bir zayıflık ve güçlük vardı. Allah Ebu Bekir'i mağfiret eylesin. Sonra kovayı Ömer aldı ve alınca bu kova Ömer'in elinde büyük bir kovaya dönüştü. Ben halk içinde Ömer'in gördüğü işi görebilecek kuvvette ve mükemmellikte kamil bir kişi göremedim. En sonunda insanlar o meydanı develerin sulak ve eylek yeri edindiler. "

 

 

حدثنا محمد بن العلاء: حدثنا أبو أسامة، عن بريد، عن أبي بردة، عن أبي موسى قال:

 كان النبي صلى الله عليه وسلم إذا أتاه السائل، وربما قال: جاءه السائل أو صاحب الحاجة، قال: (اشفعوا فلتُؤجَروا، ويقضي الله على لسان رسوله ما شاء).

 

[-7476-] Ebu Musa şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine bir şey isteyen geldiği zaman -Ebu Musa belki de kendisine bir şey isteyen veya bir ihtiyaç sahibi geldiği zaman demiştir.- Etrafında bulunan sahabilerine

 

"(Bu kimsenin ihtiyacının görülmesi hususunda) şefaat ediniz (bana delalet ediniz). Böylece sizlere de ücret ve sevap verilir. Bununla beraber Allah Resulünün dili ile dilediği şeyi yerine getirip, infaz eder" buyurdu.

 

 

حدثنا يحيى: حدثنا عبد الرزاق، عن معمر، عن همَّام: سمع أبا هريرة،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (لا يقل أحدكم: اللهم اغفر لي إن شئت، ارحمني إن شئت، ارزقني إن شئت، وليعزم مسألته، إنه يفعل ما يشاء، لا مكره له).

 

[-7477-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Herhangi biriniz duasında 'Allah'ım dilersen beni mağfiret eyle! Dilersen bana merhamet eyle! Dilersen bana nzık ver!' ,demesin. Azim ve kesinlikle dua etsin. Çünkü Allah dileyeceği her şeyi yapar, onu zorlayacak hiçbir kuvvet yoktur. !!

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا أبو حفص عمرو: حدثنا الأوزاعي: حدثني ابن شهاب، عن عبيد الله بن عبد الله بن عتبة بن مسعود، عن ابن عباس رضي الله عنهما:

 أنه تمارى هو والحرُّ بن قيس بن حصن الفزاري في صاحب موسى: أهو خَضِرٌ؟ فمرَّ بهما أبي كعب الأنصاري، فدعاه ابن عباس فقال: إني تماريت أنا وصاحبي هذا في صاحب موسى الذي سئل السبيل إلى لُقِيِّهِ، هل سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يذكر شأنه؟ قال: نعم، إني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: (بينا موسى في ملأ بني إسرائيل إذ جاءه رجل، فقال: هل تعلم أحداً أعلم منك؟ فقال موسى: لا، فأوحي إلى موسى: بلى، عبدنا خَضِر، فسأل موسى السبيل إلى لُقِيِّهِ، فجعل الله له الحوت آية، وقيل له: إذا فقدت الحوت فارجع فإنك ستلقاه، فكان موسى يتبع أثر الحوت في البحر، فقال فتى موسى لموسى: أرأيت إذ أوينا إلى الصخرة؟ فإني نسيت الحوت، وما أنسانيه إلا الشيطان أن أذكره، قال موسى: {ذلك ما كنا نبغ فارتدَّا على آثارهما قصصاً} فوجدا خَضِراً، وكان من شأنهما ما قص الله).

 

[-7478-] İbn Abbas ile el-Hurr b. Kays b. Hısn el-Fezari arasında Musa'nın birlikte yolculuk ettiği kişinin Hızır olup olmadığı konusunda bir tartışma çıktı. Bu sırada onların yanından Ubey b. Ka'b el-Ensarı geçti.

 

İbn Abbas, Ka'b'ı çağırarak "Ben ve şu arkadaşım Musa Nebiin buluşmak için yol sorduğu kişi hakkında münakaşa ettik. Sen Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemtan onun halini zikrederken bir şey işittin mi?" dedi.

 

Ubey b. Ka'b; "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemtan işittim şöyle buyuruyordu: 'Musa Nebi İsrailoğullarından bir topluluk içinde bulunduğu sırada bir adam geldi ve 'Senden daha alim bir kimse biliyor musun' diye sordu. Musa da 'Hayır bilmiyorum' dedi. Bu cevap üzerine Musa'ya 'Evet, benim kulum Hadr vardır. (O senden bazı hususlarda daha alimdir)' diye vahiy geldi. Bunun üzerine Musa Nebi o daha alim kul ile buluşma yolunu istedi. Allah da ona (Hızır'ın mekanı ve buluşma yerine alamet olmak üzere) balığı bir alamet, bir nişan kıldı ve Musa'ya 'Ya Musa! Balığı kaybettiği n zaman hemen geri dön. Çünkü sen o kula orada kavuşacaksın!' dedi. Artık Musa balığın kaybolduğu denizin içinde balığın izini takip edecekti. Yola devam ettiler. Bir yerde Musa'nın hizmetçisi olan genç Musa'ya 'Ne dersin? Kayanın yanında barındığımız zaman (balığın denize düşüp hareket ettiğini görmüştüm.) Ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan ancak şeytandır' dedi. Musa 'Zaten istediğimiz bu idi' dedi. Bunun üzerine kendi izlerine baka baka geriye döndüler. Sonunda taşın yanında Hadr'ı buldular. Onunla Musa arasında Yüce Allah 'ın el-Kehf suresinde aktardığı bazı olaylar oldu. "

 

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزهري. وقال أحمد بن صالح: حدثنا ابن وهب: أخبرني يونس، عن ابن شهاب، عن أبي سلمة بن عبد الرحمن، عن أبي هريرة،

 عن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (ننزل غداً إن شاء الله، بخَيف بني كنانة، حيث تقاسموا على الكفر). يريد المُحَصَّب.

 

[-7479-] Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (veda haccında Mina'dan Mekke'ye inmek istediğinde)

 

"Yarın inşallah Kinane oğulları hayfına ineriz ki, orada Kureyş'le Kinane oğulları küfür üzerine ahid yapmışlardı" buyurmuştur.

 

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Kinane oğuIları hayfı" derken Muhassab mevkiini kastediyordu.

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا ابن عيينة، عن عمرو، عن أبي العباس، عن عبد الله بن عمر قال:

 حاصر النبي صلى الله عليه وسلم أهل الطائف فلم يفتحها، فقال: (إنَّا قافلون غداً إن شاء الله). فقال المسلمون: نقفل ولم نفتح، قال: (فاغدوا على القتال). فغدوا فأصابتهم جراحات، قال النبي صلى الله عليه وسلم: (إنَّا قافلون غداً إن شاء الله). فكأن ذلك أعجبهم، فتبسم رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

[-7480-] Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Taif halkını muhasara etti ve orayı fethedemedi. Bunun üzerine

 

"İnşailah yarın Medine'ye döneceğiz" dedi. Müslümanlar "Onların kalelerini fethetmeden nasıl döneriz?" dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Öyleyse yarın harbe hazır olun!" buyurdu. Ertesi gün savaşa giriştiler. (Düşmanın çetin hlüdafa yapmasıüzerine) sahabiler çok yara aldı. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"İnşailah yarın döneceğiz" dedi. Bu defa bu dönme kararı sahabileri sevindirmiş gibi oldu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de sahabilerin bu sevinmelerinden dolayı güıümsedi.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"meşiet ve İrade." Rağıb şöyle der: çoğu bilginlere göre "el-meşıe", "elirade" ile aynı manadadır. Bazı bilginlere göre ise "el-meşıe" esasen bir şeyi var etmek ve onu elde etmek demektir. Allah'tan olursa "icat=yoktan var etmek", insanlardan gelirse "isabet=elde etmek" anlamındadır. Örfte ise "meşiet" irade yerinde kullanılmaktadır.

 

"Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Tu'ti'l-mülke men teşau=Sen mülkü dilediğine verirsin. "(Al-i İmran 26) "Ve ma teşacme ilJa en yeşaallah=Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. "(İnsan 30) "Ve Ja tekCilenne li şey'in innf lailun zalike ğaden ilJa en yeşaallah =Allah 'ın dilemesine bağlamadıkça {inşaailah demedikçe} hiçbir şey için 'Bunu yarın yapacağım' deme. "(Kehf, 23.24) "İnneke la tehdf men ahbebte velakinnallahe yehdf men yeşa =Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, bilakis Allah dilediğine hidayet verir. "(Kasas 56)"

 

Beyhak1'nin er-REbi b. Süleyman'a dayanan isnadla nakline göre İmam Şafii şöyle demiştir: "el-Meşıe" Allah'ın irade etmesi demektir. Yüce Allah yaratıklarına "meşıe=dileme"nin onlara değil, kendine ait olduğUnu bildirmekte ve "Ve ma teşaCine illa en yeşaallah=Allah dilemedikçe sizler dileyemezsiniz" buyurmaktadır. Şu halde yaratıkların Allah dilemedikçe dilemeleri mümkün değildir. Beyhakl'nin er-Re bı b. Süleyman'dan nakline göre İmam Şafil'ye kaderi n ne olduğU sorulur. O da bu soruya

 

Ma şi'te kane ve in lem eşe'

Ve ma şi'tu in lem teşe' lem yekun

 

ile başlayan beytlerle cevap verir.

 

Olur dilediğin ben dilemesem de! Olmaz dilediğim dileme yoksa sende!

 

Beyhaki bundan sonra Kur'an-ı Kerim'de kırktan fazla yerde tekrarlanan "el-meşıe=dileme"nin geçtiği yerleri zikreder. Bunların içinde yukarıdaki başlıkta zikredilenler dışında şu ayetlere yer verilir:

 

"Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. "(Bakara 20) "Allah rahmetini dilediğine verir. "(Bakara 105) "Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. "(Bakara 220) "Dilediği ilimierden ona öğretti. "(Bakara 251) "Deki:

 

Lütuf ve ihsan Allah 'zn elindedir. Onu dilediğine verir. "(AI-i İmran 73)

 

Mutezile ile ehl-i sünnet arasındaki tartışmanın ana noktası, iradenin neye tabi olduğu konusudur. İrade ehl-i sünnete göre ilme tabi iken, Mutezile'ye göre emre tabidir. Ehl-i sünnetin görüşünün isabetli olduğunu "Allah onlara ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor"(AI-i İmran 176) ayet-i kerimesi göstermektedir. İbn Battal şöyle der:

 

İmam Buhari'nin maksadı "el-meşıe" ve "el-irade"nin aynı manaya olduğunu vurgulamaktır.

 

İbn Battal şöyle der: Bu mesele, Yüce Allah'ın kulların fiillerinin yaratıcısı olduğu ve onların ancak Allah'ın dilediğini yaptıkları görüşüne dayanmaktadır. Gerçeğin bu olduğuna "Ve ma teşCiCme illa en yeşaallah =Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz"(İnsan 30) ayet-i kerimesi ve başka şeyler delalet etmektedir. Yüce Allah bir başka ayette "Allah dileseydi o Nebiden sonra gelen milletler kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle sauaşmazlardı"(Bakara 253) demektedir. Allah bunu "Fakat Allah dilediğini yapar"(Bakara 253) sözüyle teyit etmektedir.

 

Bu da Yüce Allah'ın irade eden olduğu için onların savaşlarını yaptığını göstermektedir. Onların çarpışmalarında asıl fail Allah olunca onların dilemelerini irade eden ve faili olan Allah'tır. Bu ayetten kulların kesbinin ancak Allah'ın dilemesi ve iradesiyle olduğu ortaya çıkmaktadır. Allah bunun meydana gelmesini dilemezse asla vuku bulmaz. Bazı bilginler iradeyi, irade-i emr ve teşri, irade-i kaza ve takdir diye ikiye ayırmışlardır. Bunlardan birincisi ister meydana gelsin, isterse gelmesin itaat ve masiyete taalluk eder. İkincisi ise bütün varlıkları kapsayan, gerek itaat, gerek masiyet bütün hadiseleri kuşatandır. Birinciye Yüce Allah'ın "Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez"(Bakara 185) ayet-i kerimesi işaret etmektedir. İkinciye ise "Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslama açar; Kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraItır"(En'am 125) ayeti işaret etmektedir. Bazıları ise "irade" ile "rıza"yı birbirinden ayırmışlar ve Allah, masiyetin işlenmesini irade eder ama bundan razı olmaz demişlerdir. Buna delil olarak Yüce Allah'ın "B!z dilesek elbette herkese hidayetini verirdik"(Secde 13) ayeti ile "Bununla beraber 0, kullarının küfrüne razı olmaz"(Zümer 7) ayetini göstermişlerdir. Bunlar bir de Yüce Allah'ın "Bununla beraber 0, kullarının küfrüne razı olmaz" ayetini delilolarak almışlardır. Ehl-i sünnet buna Taberi ve başkalarının ravileri sika olan bir isnadla İbn Abbas'ın "Eğer inkar ederseniz şüphesiz Allah size muhtaç değildir. Bununla beraber o kullarının küfrüne razı olmaz"(Zümer 7) ayeti hakkında yaptığı şu açıklama ile cevap vermişlerdir:

 

Yüce Allah burada "bi ibadihi=kulları" derken, kalplerini "la ilahe illallah" diyerek temizlemek isteyen kafir kullarını kastetmektedir.

 

Allah haklarında "Şurası muhakkak ki benim Ohlaslı) kulları m üzerinde senin hiçbir ağırlığın olmayacaktır"(İsra 65) buyurduğu ihlaslı kullar hakkında iradede bulunmuş, onlara imanı sevdirmiş ve la ilahe illallah kelime-i şehadeti olan takva sözünü tutmalarını sağlamıştır. "Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, bilakis Allah dilediğine hidayet verir"(Kasas 56) hakkında Said b. el-Müseyyeb babasından şunu nakletmiştir:

 

Bu ayet Ebu Talib hakkında indi. Bunun tamamı mevsul olarak Kasas suresinin tefsirinde geçmişti. Orada hadisin geniş bir açıklaması yapılmıştı. Bu hadisin bir kısmı da Cenaiz bölümünde yer almakta idi.

 

"Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez"(Bakara 185) ayetinde geçen "kolaylık isteme", yolculuk halinde ve hastalıkta, oruç tutmayla tutmama arasında gerekli şartlara uygun olarak kulu muhayyer bırakma isteğidir. İstenmediği bildirilen "zorluk" yolculukta ve bütün durumlarda kulu oruç tutmak la yükümlü kılmaktır. Şu halde bu yükümlü kılma vuku bulmaz. Zira Allah onu istemiyor. Bu açıklama ile bunun zikredilen hadisten geriye bırakılmasında ve "irade" ayetleri ile "meşiet" ayetlerini birbirinden ayırmadaki hikmet ortaya çıkmaktadır. Kur'an'da irade de birçok yerde zikredilmektedir.

 

Ehl-i sünnet, ancak Allah'ın irade ettiğinin meydana geldiği ve onun -bunu emretmese bile- bütün varlıklar için irade eden bir varlık olduğu noktasında ittifak etmişlerdir. Mutezile ise şöyle der:

 

Allah kötülüğü irade etmez. Çünkü eğer bunu irade edecek olsaydı, talep ederdi. Mutezile "emr"in "irade"nin kendisi olduğunu iddia etmiş, ehl-i sünnete çirkin işlerin Allah tarafından irade edildiğini söylemeleri gerektiğini ileri sürerek kara çalmaya kalkışmış ve Allah'ın bundan tenzih edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Ehl-i sünnet ise bu iddiadan "Allah karşılığında ceza vermek için bir şeyi irade eder" diyerek bu suçlamadan kendini kurtarmıştır. Ayrıca Allah'ın cehennemi yarattığı, onun için cehennemlikler var ettiği, cenneti yarattığı ve onun için cennetlikler var ettiği sabittir demiştir. Ehl-i sünnet, Mutezile'nin Allah'ın mülkünde irade etmediği şeylerin meydana geldiğini söylemiş olduklarını ileri sürerek onları susturmuştur. Anlatıldığına göre ehl-i sünnet imamlarından biri münazara yapmak için Mutezile imamlarından birisi ile bir araya getirilir. Mutezile imamı yerine oturun ca "Çirkin fiillerden münezzeh olan Allah'ı tesbih ederim" der.

 

Buna karşılık ehl-i sünnet imamı "Mülkünde ancak dilediği olan Allah'ı tesbih ederim" der. Bunun üzerine Mutezile imamı "Rabbimiz kendisine isyan edilmesini ister mi?" diye sorunca, ehl-i sünnet imamı "Rabbimiz istemediği halde kendisine isyan edilebilir mi?" diye sorar. Mutezile imamı "Allah hidayetime engelolsa ve benim için helaki takdir etse bana iyilik mi yapmış olur, yoksa kötülük mü?" der. Ehl-i sünnet imamı "Allah senin olan şeyi sana vermese kötülük yapmış olur, kendisine ait olan şeyi vermezse o rahmetini dilediğine verir" der. Netice olarak Mutezile imamı tartışmada söyleyecek söz bulamaz.

 

İmam Buhari mu allak hadisten sonra onyedi hadise yer vermiştir. Bunların tümünde "meşiet=dileme"den söz edilmektedir. Hadislerin tamamı değişik bölümlerde geçmişti. Enes'in rivayet ettiği "Sizler Allah'a dua ettiğiniz zaman duada kesin bir dille istemede bulunun" yani azimli olun ve tereddüt etmeyin hadisinin açıklaması Daavat bölümünde geçmişti.

 

Hz. Ali'nin rivayet ettiği hadisin açıklaması, Teheccüd Bölümünde geçmişti.

Bu hadisin konumuzia olan ilgili kısmı, Hz. Ali'nin "Nefislerimiz Allah'ın elindedir. Bizi uyandırmak istediği zaman uyandırır" demesi ve Nebi s.a.v.'in de onun bu sözünü kabul etmesidir.

 

Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği üçüncü sıradaki "mu'min kişinin benzeri, bir sap üzerinde biten taze ekin gibidir" hadisinin açıklaması Rikak Bölümünde geçmişti. Hadisin buraya alınması son kısmındaki "Nihayet Allah onu dilediği zaman (bir seferde) kırar devirir" cümlesidir. Yani Allah onu kırıp devirme iradesinin ezelde tecelli ettiği vakitte kırıp devirir.

 

İbn Ömer'in dördüncü sırada naklettiği "Sizden önce gelen ümmetIere nispetle sizin dünyada kalışınız (bütün güne nispetle) ikindi namazından güneşin batmasına kadar (olan müddet gibi)dir" hadisi uzun şekliyle SaıM Bölümünde açıklamasıyla birlikte geçmişti.

Bey'at le ilgili Ubade b. es-Samit'in naklettiği beşinci sıradaki hadisin açıklaması İman Bölümünde geçmişti.

 

Ebu Hureyre'nin Süleyman'ın aleyhisseIa.m sözü olarak "Ben bir gecede kadınlarımı dolaşırım" sözünün açıklaması Enbiya hadisleri arasında geçmişti.

 

İbn Abbas'ın "Bu yaşlı bir ihtiyar hasta üzerinde harareti kaynayan ve onu kabirleri ziyaret ettirecek olan humma hastalığıdır!" hadisinin açıklaması Tıp Bölümünde geçmişti.