باب: قول الله
تعالى: {إنما
قولنا لشيء}
/النحل: 40/.
29. ALLAH TEALA'NIN "BİZ BİR ŞEY'İN OLMASINI İSTEDİĞİMİZ
ZAMAN ONA (SÖYLEYECEK) SÖZÜMÜZ SADECE 'OL' DEMEMİZDİR. "(Nahl 40) SÖZÜ
حدثنا شهاب
بن عبَّاد:
حدثنا
إبراهيم بن
حميد، عن
إسماعيل، عن
قيس، عن
المغيرة بن شعبة
قال:
سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول: (لا
يزال من أمتي
قوم ظاهرين
على الناس،
حتى يأتيهم أمر
الله).
[-7459-] Muğire b. Şu'be r.a. şöyle demiştir: Ben Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den işittim şöyle buyuruyordu:
"Ümmetimden bir topluluk Allah'ın emri kendilerine gelinceye
(kıyamet kopuncaya) kadar daima insanlar üzerine galip ve yüksek olmakta devam
edecektir. "
حدثنا
الحميدي:
حدثنا الوليد
بن مسلم:
حدثنا ابن جابر:
حدثني عمير بن
هانئ: أنه سمع
معاوية قال:
سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول: (لا
يزال من أمتي
أمة قائمة
بأمر الله، ما
يضرهم من كذَّبهم
ولا من
خالفهم، حتى
يأتي أمر الله
وهم على ذلك).
فقال مالك بن
يُخامر: سمعت
معاذاً يقول:
وهم بالشأم،
فقال معاوية:
هذا مالك يزعم
أنه سمع
معاذاً يقول:
وهم بالشأم.
[-7460-] Muaviye şöyle demiştir: Ben Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'den işittim şöyle buyuruyordu:
"Ümmetimden daima Allah'ın emrini yerine getirmekte sabit,
kendilerini yalanlayanların ve muhaliflerinin zarar vermeyeceği bir topluluk
var olmakta devam edecektir ta Allah'ın emri gelinceye (kıyamet kopuncaya)
kadar onlar hep bu yol üzerinde sabit bulunacaklardır."
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن عبد الله بن
أبي حسين:
حدثنا نافع بن
جبير، عن ابن
عباس قال:
وقف
النبي صلى
الله عليه
وسلم على
مسيلمة في
أصحابه فقال:
(لو سألتني
هذه القطعة ما
أعطيتكها،
ولن تعدو أمر
الله فيك،
ولئن أدبرت
لَيَعْقِرَنَّكَ
الله). [ر: 3424]
[-7461-] İbn Abbas şöyle anlatmıştır: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
kavmi içinde oturan Müseylime'nin tam karşısında durdu. (Onunla İslam hakkında
konuştu. Müseylime Nebilikten bir hisse verilmesini istedi.) Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"(Değil Nebilikten bir pay) şayet benden elimdeki şu değnek
parçasını istesen, onu bile sana vermem! Sen de Allah'ın senin hakkındaki hüküm
ve takdirini öteye geçemezsin. Eğer (bana ve hakka) arka dönüp, muhalefet
edersen Allah seni muhakkak helak edecektir" dedi.
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
عن عبد
الواحد، عن
الأعمش، عن إبراهيم،
عن علقمة، عن
ابن مسعود قال:
بينا
أنا أمشي مع
النبي صلى
الله عليه
وسلم في بعض
حرث المدينة،
وهو يتوكأ على
عسيب معه، فمررنا
على نفر من
اليهود، فقال
بعضهم لبعض:
سلوه عن
الروح، فقال
بعضهم: لا
تسألوه أن
يجيء فيه بشيء
تكرهونه،
فقال بعضهم:
لنسألنَّه،
فقام إليه رجل
منهم فقال: يا
أبا القاسم، ما
الروح؟ فسكت
عنه النبي صلى
الله عليه
وسلم، فعلمت
أنه يُوحى
إليه، فقال:
{ويسألونك عن
الروح قل
الروح من أمر
ربي وما أوتوا
من العلم إلا
قليلاً}.
قال الأعمش:
هكذا في
قراءتنا.
[-7462-] İbn Mesud şöyle anlatmıştır: Ben bir keresinde
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber Medine'nin tarlalarından birinde
yürüyorduk. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanında bulunan hurma dalından bir
değneğe dayanıyordu. Derken biz, Yahudilerden bir topluluğa tesadüf ettik.
Onlardan birtakımı diğer takımına "Ona ruh hakkında soru sorun" dedi.
Diğer takımı da "Ona bir şey sormayın. Belki bunun hakkında
hoşlanmayacağınlZ bir cevap getirir" dedi. Bazıları ise "Biz ona
muhakkak soracağız" dediler. Bunun üzerine onlardan biri ayağa kalktı ve
"Ya Ebe'I-Kasım! Ruh nedir?" diye sordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem sükCıt etti. Ben kendisine vahiy verilmekte olduğunu anladım. Sonunda
"Sana ruh hakkında soru sorarlar. Deki:
Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi
verilmiştir"(İsra ı 85) ayet-i kerimesini okudu. Hadisi rivayet eden A'meş
bizim kıraatimizde böyle "ve ma CıtCı = onlara verilmemiştir"
şeklindedir dedi.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İbn Battal şöyle demiştir: Bu hadiste yer alan
"emrullah=Allah'ın emri" ifadesinden maksat kıyamettir. Doğrusu
Allah'ın emrinden maksat kıyametin kopmasıdır. Böylece kıyametin kopma saati
Allah'ın hükmü ve kazasına bağlıdır.
Dördüncü sırada yer alan İbn Abbas'ın Müseylime hakkındaki
naklettiği hadis tam metin olarak Megazı Bölümünün sonlarında açıklamasıyla
birlikte geçmişti. Hadisin buraya alınmasından maksat, "Allah'ın senin
hakkındaki hüküm ve takdirini öteye geçemezsin" cümlesidir. Bu, Allah'ın
senin hakkında takdir buyurmuş olduğu bedbahtlık veya mutluluk hükmünü
aşamazsın demektir.
İbn Mesud'un Yahudilerin ruh hakkındaki soruları ile ilgili
naklettiği beşinci sıradaki hadis ve "Deki: Ruh, Rabbimin
emrindendir"(İsra ı 85) ayet-i kerimesine gelince, İbn Mesud'un rivayet
ettiği bu hadiste yer alan "el-emr"den maksat, "elme'mCır=emredilen
şey" demektir. Bu tıpkı "el-halk" ifadesinin
"el-mahluk" anlamına gelmesi gibidir. Hadisin bazı rivayet yollarında
bu açıkça yer almaktadır. Süddl'nin tefsirinde Ebu Malik vasıtasıyla İbn Abbas
ve başkalarından nakillerine göre "Deki:
Ruh, Rabbimin emrindendir" ayeti hakkında şöyle
demişlerdir: Ruh, Allah'ın yarattığı yaratıklardan birisidir. O Allah'ın
emrinden bir şey değildir. Hakkında soru sorulan ruhtan maksqdın ne olduğu
konusunda ihtilaf edilmiştir. İhtilaf noktası, bunun hayatı sağlayan ruh mu yoksa
"Yevme yekumu'r-ruhu ve'l-melaiketü saffa=Ruh (Cebrail) ve melekler safsaf
olup durduğu gün"(Nebe 38) "O gecede Rablerinin izniyle melekler ve
ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar" (Kadr 4) ayetlerinde zikredilen
ruh mudur?
İkinci görüşü savunanlar, şöyle bir akıl yürütmüşlerdir: Soru
genelde ancak vahiy yoluyla bilinen şeyler için sorulur. Hayat kaynağı olan ruh
hakkında insanlar -sözkonusu olan ruhun aksine- eskiden beri söz
söylemektedirler. Çünkü insanların çoğunluğu sözkonusu ruh hakkında bilgiye
sahip değillerdir. Hatta hayat kaynağı olan ruhun aksine bu ruh gayb ilminden
sayılır. Yüce Allah Kur'an'da vahye ruh ismini vermektedir. Nitekim "Ve
kezalike evhayna ileykerruhan min emrina=işte böylece sana da emrimizle ruh
(Kur'an) vahyettik. "(Şura 52) "Yuikırruha min emrihi ala men yeşa=O
kullarından dilediğine iradesiyle ilgili ruhu (vahyi) indirir"(Mu'min 15)
ayet-i kerimeleri buna örnektir. Yüce Allah kuwet, sebat ve zafere de
"ruh" adını vermektedir. Nitekim "Ve eyyedehum bi ruhin
minhu=İşte onların kalbine Allah iman yazmış ve katından bir ruh ile onları
desteklemiştir"(Mücadele 22) ayeti buna örnektir.
Yüce Allah birçok ayette Cebrail'e, Meryem oğlu İsa'ya da
"ruh" demiştir. Kur'an'da Adem oğluna "ruh" dendiği hiç
görülmemiştir. Tam tersine Allah Adem oğluna "nefis" ismini
vermektedir:
"en-Nefsu'l-mutmainneh=Ey huzura kavuşmuş insan"(fecr
27) "en-Nefsü'l-emmaratu bi's-su'=çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü
emreder"(Yusuf 53) "Vennefsu'l-levvameh =Kendini kınayan (pişmanlık
duyan) nefse"(Kıyame 2) "Ve nefsin ve ma sevvaha=Nefse ve ona
birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim
ki"(Şems 7) "Küllü nefsin zaikatu'lmevt=Her can ölümü
tadacaktır"(Ankebut 57) ayetleri buna örnektir.
Burada geçen "ruh"un kadim olduğunu iddia edenler,
kelimenin Yüce Allah'a izafe edilerek "Ve nefahtu jfhi min ruhf=Ve ona
ruhumdan üflediğim"(Hicr 29) ayetini delil almışlardır. Ancak ayette buna
delil yoktur. Zira izafet, bazen ilim ve kudret örneğinde olduğu gibi mevsufla
birlikte bulunan sıfata, bazen de "beytullah=Allah'ın evi",
"nakatullah=Allah'ın devesi" terkiblerinde olduğu gibi ondan ayrı
olana da yapılabilir. Dolayısıyla "ruhuilah" bu kabil bir izafettir.
İkinci olarak bu bir ait olma ve şereflendirme izafetidir. Böyle
bir izafet,icad manasındaki genel izafetten daha üstündür. Sonuç olarak izafet
üç mertebededir. İzafet-i icad, izafet-i teşrif ve izafet-i sıfa. Ruhun mahluk
olduğu Yüce
Allah'ın '1ı.llahu haliku külli şey=Allah her şeyi
yaratandır"(Rad 16) "Ve huve Rabbu küllü şey=Allah her şeyin Rabbi
iken"(En'am 164) "Rabbukum ve Rabbu abdikumu'levvelfn =Sizin de
Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah "(Saffat 126)
ayetlerinin genelliği bunu göstermektedir. Netice olarak ruhlar merbDbtur. Her
merbDb, alemlerin Rabbi olan Allah'ın yaratmasının eseridir.