باب: ما جاء
في قول الله
تعالى: {إن
رحمة الله قريب
من المحسنين}
/الأعراف: 56/.
24. ALLAH TEALA'NIN "ŞÜPHE YOK Kİ İYİLİK EDENLERE ALLAH'IN
RAHMETİ ÇOK YAKINDIR"(Araf 56) AYETİ
حدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا عبد
الواحد: حدثنا
عاصم، عن أبي
عثمان، عن
أسامة قال:
كان
ابن لبعض بنات
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقضي،
فأرسلت إليه
أن يأتيها،
فأرسل: (إن لله
ما أخذ، وله
ما أعطى، وكل
إلى أجل مسمى،
فلتصبر
ولتحتسب).
فأرسلت إليه،
فأقسمت عليه،
فقام رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
وقمت معه،
ومعاذ بن جبل
وأبي بن كعب
وعبادة بن
الصامت، فلما
دخلنا،
ناولوا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
الصبي، ونفسه
تَقَلْقَلُ
في صدره، حسبته
قال: كأنها
شَنَّةٌ،
فبكى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
فقال سعد بن
عبادة: أتبكي؟
فقال: (إنما
يرحم الله من
عباده
الرحماء). [ر: 1224]
[-7448-] Usame b. Zeyd şöyle demiştir: Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in kızlarından birinin bir oğlan çocuğu ölmek üzereydi.
çocuğun annesi yanına gelmesi için Efendimize haber gönderdi. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Kızına 'Allah'ın almak ve vermek istediği her şey kendisine
aittir. Her şeyin onun nezdinde tayin edilmiş bir ömrü vardır. Sabretsin ve
bunun ecrini ve sevabını Allah'tan beklesin!" diye cevap yolladı. Bu sefer
kızı tekrar haber gönderip, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mutlaka gelmesi
için yemin etti. Bu haber üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
kalktı. Onun beraberinde ben de kalktım. Muaz b. Cebel, Ubey b. Ka'b ve Ubade
b. es-Samit dekaıktılar. Kızının evine girdiğimiz zaman çocuğu Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e uzatıp verdiler. çocuğun nefesi hırrltılı bir
şekilde gidip gelmekte idi. Ravi dedi ki: Zannediyorum o "çocuğun nefesi,
sanki eski bir kırbaya dökülen su sesi gibi çıkıyordu" dedi. Bunun üzerine
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gözleri yaşlarla doldu. Sa'd b. Ubade
"(bu yaşları görünce)
"Ya Resulallah! Bu (yaş ve ağlama) nedir?" dedi.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Allah ancak kullarından merhametli
ve şefkatli olanlara merhamet eyler" buyurdu.
حدثنا عبيد
الله بن سعد
بن إبراهيم:
حدثنا يعقوب:
حدثنا أبي، عن
صالح بن
كيسان، عن الأعرج،
عن أبي هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(اختصمت الجنة
والنار إلى
ربهما، فقالت
الجنة: يا رب،
ما لها لا
يدخلها إلا
ضعفاء الناس
وسقطهم، وقالت
النار - يعني -
أوثرت
بالمتكبرين،
فقال الله تعالى
للجنة: أنت
رحمتي، وقال
للنار: أنت
عذابي أصيب بك
من أشاء، ولكل
واحدة منكما ملؤها،
قال: فأما
الجنة: فإن
الله لا يظلم
من خلقه
أحداً، وإنه
ينشئ للنار من
يشاء، فيلقون فيها،
فتقول: هل من
مزيد،
ثلاثاً، حتى
يضع فيها قدمه
فتمتلئ، ويرد
بعضها إلى
بعض، وتقول:
قط قط قط).
[-7449-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle anlatmıştır:
"Cennetle cehennem Rablerinin huzurunda çekiştiler. Şöyle ki
cennet 'Ya Rab! Bana ne oldu ki bana insanların yalnız zayıfları ve (halkın
gözünde) düşük olanları girer!' dedi. Cehennem de 'Ben büyüklük taslayanlara
tercih yani tahsis olundum!' dedi.
Yüce Allah cennete 'Sen benim rahmetimsin' buyurdu. Cehenneme de
'Sen benim azabımsın, kullarımdan azap etmek istediklerimi seninle azap ederim.
İkinizden her birinizin dolmak hakkı vardır' dedi." Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti:
"Cennete gelince (o da dolar). Şüphesiz Allah, halkından
hiçbir kimseye zulmetmez. Allah cehennem için (boşluklarını doldurmak üzere)
yeniden dileceği kimseler yaratır da bunlar oraya atılırlar. Cehennem üç kere
'Daha ziyade var mı?' der. Nihayet Allah ona ayağını basar ve cehennem dolar.
Cehennemin bir kısmı bir kısmına getirilerek, toparlanır da 'Yetişir, yetişir,
yetişir!' der."
حدثنا حفص بن
عمر: حدثنا
هشام، عن
قتادة، عن أنس
رضي الله عنه،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(ليصيبنَّ أقواماً
سفع من النار،
بذنوب
أصابوها
عقوبة، ثم
يدخلهم الله
الجنة بفضل
رحمته، يقال
لهم: الجهنميون).
وقال همَّام:
حدثنا قتادة:
حدثنا أنس، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم.
[-7450-] Enes'in nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur:
"(Asilerden) bir takım kavimlere işlemiş olduklan günahlar
sebebiyle bir ceza olmak üzere cehennemden bir siyahlık isabet edecektir. Sonra
Allah onlan rahmetinin fazlı ile cennete sokar. Onlara 'cehennemlikler'
denilir."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Yüce Allah'ın 'Şüphe yok ki iyilik edenlere Allah'ın
rahmeti çok yakındır' sözü." İbn Battal şöyle demiştir: Rahmet zati ve
fiili sıfat olmak üzere ikiye ayrılır. Burada rahmetin zatı sıfat olma ihtimali
vardır. Buna göre ayetin manası itaatkar olanlara sevap verme iradesidir. Bunun
fiili sıfat olması da muhtemeldir. Bu durumda ayetin manası Allah'ın bulutları
gönderip, yağmur yağdırmak suretiyle lutuf ve ihsanmın iyilik edenlere yakm
olmasıdır. Bu, Allah'ın kudreti ve iradesiyle olduğu için kullarına bir rahmeti
olur. Tıpkı cennete Allah'm fiillerinden bir fiil, kudretiyle meydana gelen bir
hadise olduğu için "rahmet" isminin verilmesi gibi. Beyhaki, el-Esma
ve's-Sıfat isimli eserinde şöyle bir başlık kullanır:
Tedbiri Allah'tan başkasına değil, Allah'a Tanıyan İsimler.
Bunlardan birisi de er-Rahman ve er-Rahım isimleridir. Hattabı şöyle der:
"er-Rahman" kelimesinin manası, rahmet sahibi demektir ki bu rahmet
bütün yaratıkları, rızıkları, geçim vesileieri ve maslahatlarını sağlama
araçları konusunda kuşatır. Hattabı şöyle devam eder: "er-Rahım"
mu'minlere mahsustur. Nitekim Yüce Allah'm "Ve kdne bi'l-mu'minine rahima
= Allah mu'minlere karşı çok merhametlidir"(Ahzab 43) ayet-i kerime si
bunu ifade etmektedir. Bir başkası şöyle demiştir: "er-Rahman"
isimlendirme açısından dar çerçeve li (hass) ve fiil açısından geniş çerçeve li
(amm)dır. Buna karşılık "er-Rahım" isimle ndir me açısmdan genel,
fiil açısmdan özeldir.
"Cennetle cehennem Rablerinin huzurunda çekiştiler."
İbn Battat'ın nakline göre Mühelleb şöyle demiştir: Sözkonusu çekişme, Yüce
Allah'ın cennet ve cehenneme hayat, anlayış ve konuşma özelliği vermek
suretiyle hakiki manada olabilir. Allah her şeye kadirdir.
"Cennete gelince (o da dolar). Şüphesiz Allah, halkından
hiçbir kimseye zulmetmez. Allah cehennem için (boşluklarını doldurmak üzere)
yeniden dileceği kimseler yaratır da bunlar oraya atılırlar." Ebü'l-Hasen
el-Kabisı şöyle demiştir: Bu konuda bilinen Allah'ın cennet için birtakım mahlukat
yaratacağıdır. Cehennıme gelince Allah oraya ayağını kor. Ebü'l-Hasen şöyle
devam eder:
Allah'ın cehennem için mahlukat yaratacağına dair bu hadis hariç
hadislerde geçen hiçbir ifade bilmiyorum.
Bu hadis cennet ve cehennemin var olan ve kıyamete kadar var
olacak olan herkesi içine alacak şekilde geniş olduğunu göstermektedir. Hatta
bunlar daha fazlasına da ihtiyaç duyarlar. Rikak Bölümünün son kısmında cennete
en son girecek kimseye dünyanın on katı verileceği ifadesi geçmişti. DavCıdi
şöyle der: Bu hadisten eşyanın baskın olan vasfıyla nitelenebileceği
anlaşılmaktadır. Çünkü cennete zayıflardan başkaları da gireceği gibi,
cehenneme büyüklenen kimselerden başkaları da girecektir.
"Sef'" ciltte değişiklik eseri anlamına gelir ki bunun
sonucu olarak deri üzerinde bir parça siyahlık kalır.
باب: قول الله
تعالى: {إن
الله يمسك
السماوات والأرض
أن تزولا}
/فاطر: 41/.
26. YÜCE ALLAH'IN "ŞÜPHESİZ ALLAH GÖKLERİ VE YERİ NİZAMLARI
BOZULMASIN DİYE TUTUYOR"(Fatır 41) İFADESİ
حدثنا موسى:
حدثنا أبو
عوانة، عن
الأعمش، عن
إبراهيم، عن
علقمة، عن عبد
الله قال:
جاء
حبر إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم فقال:
يا محمد، إن
الله يضع
السماء على
إصبع، والأرض
على إصبع،
والجبال على
إصبع، والشجر
والأنهار على
إصبع، وسائر
الخلق على
إصبع، ثم يقول
بيده: أنا
الملك، فضحك
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وقال:
{وما قدروا
الله حق قدره}.
[ر: 4533]
[-7451-] Abdullah b. Mes'ud r.a. şöyle demiştir:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Yahudi alimlerinden biri geldi ve
"Ya Muhammed! Şüphesiz Allah (kıyamet günü) göğü bir parmağı
üzerine, yeri bir parmağı üzerine, dağları bir parmağı üzerine, ağaçları ve
nehirleri bir parmağı üzerine ve diğer mahlukları da bir parmağı üzerine kor.
Sonra eliyle 'Melik ancak benim!' buyurur, dedi. Sonra eliyle
'Melik ancak benim!' buyurur, dedi. Bunun üzerine Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem güldü ve Allah'ı gereği gibi
tanımadllar"(En'am 91) dedi.
باب: ما جاء
في تخليق
السماوات
والأرض
وغيرها من
الخلائق.
27. GÖKLERİN, YERİN VE BUNLARDAN BAŞKA MAHLUKLARIN YARATILMALARI
HAKKINDA GELEN RİVAYETLER
وهو فعل الرب
تبارك وتعالى
وأمره، فالرب
بصفاته وفعله
وأمره، وهو
الخالق
المكوِّن،
غير مخلوق.
وما كان بفعله
وأمره
وتخليقه
وتكوينه، فهو
مفعول مخلوق
مكوَّن.
Bu yaratma, Yüce Rabbin fiili ve emridir. Rab, sıfatları,
fiilleri, emri ve kelamıyla yaratıcıdır. Mükewindir, mahluk değildir. Onun
fiili, emri, yaratması ve tekvini ile olan şeyler ise mef'uldür, mahluktur ve
mükewendir.
حدثنا سعيد
بن أبي مريم:
أخبرنا محمد
بن جعفر: أخبرني
شريك بن عبد
الله بن أبي
نمر، عن كريب،
عن ابن عباس
قال:
بت
في بيت ميمونة
ليلة، والنبي
صلى الله عليه
وسلم عندها،
لأنظر كيف
صلاة رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
بالليل،
فتحدث رسول
الله صلى الله
عليه وسلم مع
أهله ساعة ثم
رقد، فلما كان
ثلث الليل
الآخر، أو
بعضه، قعد
فنظر إلى السماء،
فقرأ: {إن في
خلق السماوات
والأرض - إلى
قوله - لأولي
الألباب}. ثم
قام فتوضأ واستنَّ،
ثم صلى إحدى
عشرة ركعة، ثم
أذَّن بلال بالصلاة،
فصلى ركعتين،
ثم خرج فصلى
للناس الصبح.
[ر: 117]
[-7452-] İbn Abbas r.a. şöyle demiştir: Ben bir gece
teyzem Meymune'nin yanında geceledim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de o
gece teyzemin yanında idi. Maksadım Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
geceleyin kıldığı namazın nasılolduğunu görmekti. Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem bir müddet eşi Meymune ile konuştu, sonra uyudu. Gecenin son üçte
biri yahut yarısı olduğu zaman Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem oturdu ve
semaya doğru baktı ve şu ayeti okudu:
"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelip gidişinde aklı selim sahipleri için gerçekten açık ibretler
vardır. "(AI-i İmran 190) Sonra kalktı, dişlerini misvaklayarak abdest
aldı, sonra onbir rekat namaz kıldı. Daha sonra Bilal sabah namazı için eza n
okudu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki rekat daha namaz kıldı.
Bundan sonra mescide çıkıp, cemaate sabah namazını kıldırdı.
Fethu’l-Bari Açıklaması:
"Rabb yaratıcıdır, mükewindir, mahluk değildir."
"el-Mükewin" kelimesi, esma-i hüsna arasında geçmez. Fakat manası
"el-musawir" şeklinde zikredilir. Yukarıdaki ifadede
"emruhu" kelimesinden sonra "kelamuhu" ifadesi dar
çerçeveli bir kelimenin (hass), genel anlamlı (amm) kelime üzerine atfı
kabilindendir. Çünkü burada "el-emr" kelimesinden maksat onun
"kün" emridir. Bu da Allah'ın kelamı cümlesindendir. Burada
"kavluhu" başka nüshalarda "fi'luhu" kelimesi düşmüştür.
Kirmani şöyle der: "Gayru mahluk=mahluk değildir"
ifadesinin isabetli olabilmesi için bu, daha evladır. İmam Buhari'nin ifade
akışı fiil ile fiilden neş'et eden şeyler arasında ayırımı gerektirmektedir.
Birincisi failin sıfatındandır, "elBarı", yaratılmış bir sıfat değildir.
Onun sıfatları yaratılmış değildir. Mefulu onun fiilinden türemiş olarak
mahluktur. Bundan dolayı İmam Buhari bu ifadenin ardından "ve ma kane bi
fi'lihi ve emrihi ve tahlikıhi ve tekvinihi fe hüve mef'ulun, mahlukun,
mükewenun=Onun fiili, emri, yaratması ve tekvini olan şeyler ise mefuldur,
mahluktur, mükewendir" cümlesini getirmiştir. Burada "el-e mr"
kelimesinden maksat emredilen şey demektir.
Yüce Allah'ın şu ifadelerinde geçen "emir"
kelimesinden maksat da budur: "Ve kane emrullahi mefula=Allah'ın emri
yerine getirilmiştir. "(Ahzab 37) "Vallahu galibun ald emrihf=Allah
emrini yerine getirmeye kadirdir. "(Yusuf 21) Ancak "emrihl"
kelimesindeki zamir, Allah yerinedir dersek bu ayet, örnek olabilir.
"Leallallahe yuhdisu ba'de zalike emra=Olur ki Allah bundan sonra bir
durum ortaya çıkanverir. "(Talak 1) "Kul erruh u min emriRabbf=De ki:
Ruh, Rabbimin emrindendir. "(İsra 85) Sahih bir hadiste
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Allah kendi emrinden dilediğini meydana
getirir" buyurmuştur. Bu hadiste ayrıca "Subbuhun, kuddusün,
Rabbu'l-melaiketi ve'r-ruhi=Her• şeyden münezzehtir, her türlü noksanlıklardan
münezzeh ve temizdir, meleklerin ve ruhun Rabbidir" ifadeleri de yer
almaktadır. Buna karşılık "elCi lehü'l-halku ve'l-emr=Bilesiniz ki
yaratmak da, emretmek de O'na mahsustur"(A'raf 54) ayetindeki
"emr"e gelince, Tevhid Bölümünün son kısmında İbn Uyeyne ve
başkalarının bu ayete dayanarak Kur'an'ın mahluk olmadığını söyledikleri
gelecektir. Zira buradaki "el-emr" kelimesinden maksat, Yüce Allah'ın
"kün=ol" emridir. Bu emir "el-halk=yaratma" kelimesi
üzerine atfedilmiştir. Dilbilgisi kuralı gereği atıf, iki kelimenin birbirinden
farklı olmasını gerektirir. "Kun" Allah'ın kelamındandır. Dolayısıyla
onu delilolarak göstermek isabetli olmuştur. Burada "el-emr"
kelimesinden maksadın "ve kane emrullahi mej'Cıla=Allah'ın emri yerine
getirilmiştir" ayetindeki ile aynı manaya olduğunu zanneden yanıımıştır.
Zira bu ayetteki "el-emr" kelimesinden maksat,
"el-me'mur=emredilen"dir. Allah'ın "kün" emriyle var olan
budur. "Kün", emir kipidir. Bu Allah'ın kelamındandır ve mahluk
değildir. Bu emirle var olan ise mahluktur. Buna emir denmesi emir üzerine
vücuda gelmesinden dolayıdır. Ben daha sonra Kirmi'mı'nin kulların fiillerinin
yaratılması konusuna dair yazmış olduğu kitabında maksadını açıklayan ifadelere
rastladım. O şöyle diyor:
İnsanlar fail, fiil ve mef'ul konusunda ihtilafa düşmüşlerdir.
Kaderiyye mezhebi, fiillerin tamamı insanın eseridir derken, Cebriye kulun
fiillerinin tamamı, Allah'ın yaratmasıdır demiştir. Cehmiyye ise fiil ve mef'ul
birdir kanaatine varmış ve bu yüzden "kün" mahluktur demiştir. Selef
bilginleri ise şu kanaate varmışlardır:
"Tahlik=yaratma" Allah'ın fiilidir. Bizim fiillerimiz
mahluktur. Allah'ın fiili onun sıfatıdır. Onun dışındaki mef'uller ise
mahlukattır.
İbn Battal'ın bu konudaki yaklaşımı şöyledir: İmam Buharl'nin
maksadı, göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin mahluk
olduğunu, çünkü bunların sonradan yaratılmış olduklarına ve Allah'tan başka
yaratıcı olmadığına delil bulunduğunu, "Ta bey'at lar yaratıcıdır veya
felekler ya da nur veya zulmet ya da arş yaratıcıdır" diyenlerin
görüşlerinin geçersiz olduğuna delil var olduğunu ifade etmektir. Bütün bu
sözler zikredilen şeylerin tamamının sonradan var olduklarına ve bir var ediciye
muhtaç olduklarına delil bulunduğu için fasit ve çürük olmuştur. Zira sonradan
olan hiçbir şey bir var edeni bulunmadıkça vücuda gelemez. Allah'ın kitabı
başlıkta yer alan ayette olduğu gibi buna şahittir. İmam Buhari göklerin ve
yerin alametlerine bakarak Allah'ın birliği ve kudretine delil getirmiştir.
Çünkü o büyük ve yaratıcıdır ve diğer yaratıkları yaratan odur. Zira sonradan
yaratılanlar (havadis) ondan uzaktır ve bunlar onun sayesinde var olanların
sonradan yaratılma olduklarını göstermektedir. Ayrıca onun zatı, sıfatları
mahluk değildir. Kur'an Allah'ın sıfatıdır ve mahluk değildir. Bu açıklamadan
Allah'ın dışında olan her şeyin onun emri, fiili, yoktan var etmesi sayesinde
vücuda geldiği sonucu zorunlu olarak çıkmaktadır. Bütün bunlar onun mahlukudur.