SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEVHİD

<< 2422 >>

باب: قول الله تعالى: {وجوه يومئذ ناضرة. إلى ربها ناظرة} /القيامة: 22 - 23/.

24. ALLAH TEALA'NIN "YÜZLER VARDıR Kİ O GÜN IŞIL IŞIL PARILDAYACAKTIR. RABLERİNE BAKACAKLARDIR"(Kıyame 22, 23) SÖZÜ

 

حدثنا عمرو بن عون: حدثنا خالد أو هُشَيم، عن إسماعيل، عن قيس، عن جرير قال:

 كنا جلوساً عند النبي صلى الله عليه وسلم، إذ نظر إلى القمر ليلة البدر، قال: (إنكم سترون ربكم كما ترون هذا القمر، لا تضامون في رؤيته، فإن استطعتم أن لا تغلبوا على صلاة قبل طلوع الشمس، وصلاة قبل غروب الشمس، فافعلوا).

 

[-7434-] Cerir b. Abdullah şöyle demiştir: Bir gece Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında oturuyorduk. Ayın ondördüncü gecesi idi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem aya baktı ve şöyle buyurdu:

 

"Şu ayı görmekte nasıl birbirinize gösterebilmek için sıkışıp üst üste yığılmanıza ihtiyaç kalmaksızın hepiniz zahmetsizce görüyorsanız Rabbinizi de öylece göreceksiniz. Artık güneşin doğumundan da, batışından da evvelki namazıann hiçbirinden alıkanmamak elinizden gelirse ona çalışınız. "

 

 

حدثنا يوسف بن موسى: حدثنا عاصم بن يوسف اليربوعي: حدثنا أبو شهاب، عن إسماعيل بن أبي خالد، عن قيس بن أبي حازم، عن جرير بن عبد الله قال:

 قال النبي صلى الله عليه وسلم: (إنكم سترون ربكم عياناً).

 

[-7435-] Cerir b. Abdullah'ın nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Şüphesiz sizler Rabbinizi apaçık ayan beyan göreceksiniz" buyurmuştur.

 

 

حدثنا عبدة بن عبد الله: حدثنا حسين الجعفي، عن زائدة: حدثنا بيان بن بشر، عن قيس بن أبي حازم: حدثنا جرير قال:

 خرج علينا رسول الله صلى الله عليه وسلم ليلة البدر، فقال: (إنكم سترون ربكم يوم القيامة كما ترون هذا، لا تضامون في رؤيته).

 

[-7436-] Cerir b. Abdullah şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayın ondördüncü gecesi bizim yanımıza çıktı ve şöyle buyurdu:

 

"Şüphesiz sizler şu ayı görmekte nasıl sıkışıp, üst üste yığılmanıza gerek kalmaksızın zahmetsizce görüyorsanız, kıyamet gününde Rabbinizi de öylece göreceksiniz."

 

 

حدثنا عبد العزيز بن عبد الله: حدثنا إبراهيم بن سعد، عن ابن شهاب، عن عطاء بن يزيد الليثي، عن أبي هريرة:

 أن الناس قالوا: يا رسول الله، هل نرى ربنا يوم القيامة؟ فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (هل تضارُّون في القمر ليلة البدر). قالوا: لا يا رسول الله، قال: (فهل تضارُّون في الشمس ليس دونها سحاب). قالوا: لا يا رسول الله، قال: (فإنكم ترونه كذلك، يجمع الله الناس يوم القيامة، فيقول: من كان يعبد شيئاً فليتَّبعه، فيتَّبع من كان يعبد الشمس الشمس، ويتَّبع من كان يعبد القمر القمر، ويتَّبع من كان يعبد الطواغيت الطواغيت، وتبقى هذه الأمة فيها شافعوها، أو منافقوها - شك إبراهيم - فيأتيهم الله فيقول: أنا ربكم، فيقولون: هذا مكاننا حتى يأتينا ربنا، فإذا جاءنا ربنا عرفناه، فيأتيهم الله في صورته التي يعرفون، فيقول: أنا ربكم، فيقولون: أنت ربنا فيتَّبعونه، ويُضرب الصراط بين ظهري جهنم، فأكون أنا وأمتي أول من يجيزها، ولا يتكلم يومئذ إلا الرسل، ودعوى الرسل يومئذ: اللهم سلِّم سلِّم وفي جهنم كلاليب مثل شوك السعدان، هل رأيتم السعدان). قالوا: نعم يا رسول الله، قال: (فإنها مثل شوك السعدان، غير أنه لا يعلم ما قدر عظمها إلا الله، تخطف الناس بأعمالهم، فمنهم المؤمن يبقى بعمله، أو الموبَق بعمله، أو الموثَق بعمله، ومنهم المخردل، أو المجازى، أو نحوه، ثم يتجلى، حتى إذا فرغ الله من القضاء بين العباد، وأراد أن يخرج برحمته من أراد من أهل النار، أمر الملائكة أن يُخرجوا من النار من كان لا يشرك بالله شيئاً، ممن أراد الله أن يرحمه، ممن يشهد أن لا إله إلا الله، فيعرفونهم في النار بأثر السجود، تأكل النار ابن آدم إلا أثر السجود، حرم الله على النار أن تأكل أثر السجود، فيخرجون من النار قد امتُحِشوا، فيُصَبُّ عليهم ماء الحياة، فينبتون تحته كما تنبت الحِبَّةُ في حَميل السيل، ثم يفرغ الله من القضاء بين العباد، ويبقى رجل مقبل بوجهه على النار، هو آخر أهل النار دخولاً الجنة، فيقول: أي ربِّ اصرف وجهي عن النار، فإنه قد قشبني ريحها، وأحرقني ذكاؤها، فيدعو الله بما شاء أن يدعوه، ثم يقول الله: هل عسيت إن أعطيت ذلك أن تسألني غيره، فيقول: لا وعزتك لا اسألك غيره، ويعطي ربه من عهود ومواثيق ما شاء، فيصرف الله وجهه عن النار، فإذا أقبل على الجنة ورآها سكت ما شاء الله أن يسكت، ثم يقول: أي ربِّ قدمني إلى باب الجنة، فيقول الله له: ألست قد أعطيت عهودك ومواثيقك أن لا تسألني غير الذي أعطيت أبداً، ويلك يا ابن آدم ما أغدرك، فيقول: أي رب، ويدعو الله حتى يقول: هل عسيت إن أعطيت ذلك أن تسأل غيره، فيقول: لا وعزتك لا أسألك غيره، ويعطي ما شاء من عهود ومواثيق، فيُقَدِّمه إلى باب الجنة، فإذا قام إلى باب الجنة انْفَهَقَتْ له الجنة، فرأى ما فيها من الحبرة والسرور، فيسكت ما شاء الله أن يسكت، ثم يقول: أي ربِّ أدخلني الجنة، فيقول الله: ألست قد أعطيت عهودك ومواثيقك أن لا تسأل غير ما أعطيت، فيقول: ويلك يا ابن آدم ما أغدرك، فيقول: أي ربِّ لا أكوننَّ أشقى خلقك، فلا يزال يدعو حتى يضحك الله منه، فإذا ضحك منه قال له: ادخل الجنة، فإذا دخلها قال الله له: تمنَّهْ، فسأل ربه وتمنى، حتى إن الله ليذَكِّرُهُ، يقول: كذا وكذا، حتى انقطعت به الأماني، قال الله: ذلك لك ومثله معه).

 

[-7437-] Ebu Hureyre şöyle anlatmıştır: İnsanlar "Ya Resulallah! Bizler kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ayın ondördüncü gecesi ayı görmek için itişip kakışmaya, birbirinize zahmet vermeye ihtiyaç duyar mısınız?" diye sordu. Sahabiler "Hayır Ya Resulallah!" deyince, tekrar "Ya güneşin önünde hiçbir bulut yokken görmek için itişip kakışmaya, birbirinize zahmet vermeye ihtiyaç duyar mısınız?" diye sordu. Sahabiler yine "Hayır Ya Resulallah!" deyince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Şüphesiz sizler onu işte böyle (apaçık) göreceksiniz. Allah kıyamet gününde insanları toplayacak ve 'Her kim her neye tapıyor idiyse onun ardına düşsün!' buyuracak.

 

Artık güneşe tapmakta olan güneşin ardına, aya tapmakta olan ayın ardına, tağutlara tapmakta olanlar da tağutların arkalarına düşüp gidecek ve yalnız bu ümmet, içlerinde şefaatçileri -veya münafıkları- da olduğu halde yerinde durup kalacak. -Ravi İbrahim bu iki kelimede şüpheye düştü.- Allah onlara (evvelce tanıdıklarından başka bir surette) gelip, 'Ben sizin Rabbinizim" buyuracak. Onlar (Rablerini o tecelli ile tanıyamadıkları için) Rabbimiz bize geldiğinde biz onu tanırız! diyecekler. Allah onlara bu defa tanımakta oldukları suret üzere gelecek. 'Ben sizin Rabbinizim!' buyuracak. Onlar da '(Hakikaten) sen bizim Rabbimizsin!' diyecekler ve (Allah'ın davet etmesi üzerine) ona tabi olacaklar. Cehennemin ortasına sırat (yani köprü) kurulur. Ben ve ümmetim onun üstünden geçecek ilk kimseler olacağız. O gün resullerden başka hiçbir kimse konuşamaz. Resullerin de o günkü duası 'Allahümme sellim sellim (=Allah'ım selamet ver, selamet ver)!' olacaktır.

 

Cehennemde Sa'dan dikenlerine benzer çengeller vardır. Sa'dan dikenlerini hiç görmüşlüğünüz var mı?" Sahabiler "Evet Ya Resulallah" dediler. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti: "İşte bu çengeller Sa'dan dikenlerine benzer. Ne var ki ne kadar büyük olduklarını yalnız Allah Teala bilir. İşte bunlar insanları (kötü) amellerinden dolayı kapıp alırlar. Artık onlardan kimisi helak olur, kötü ameliyle kalır, kimisi de hardal gibi ezim ezim ezilir veya cezasını görür ya da buna benzer bir duruma düşer. Nihayet Allah Teala kulları hakkında hükmünü tamamladıktan sonra ilahi rahmeti olarak cehennem ehlinden dilediklerini cehennemden çıkarmak istediğinde meleklere ilahi rahmete ermeleri murad olunanlardan Allah'a bir şey ortak koşmamışlar, 'la ilahe illallah' diye şehadet etmişleri cehennemden çıkarsınlar diye emredecektir. Melekler bunları cehennemde üzerlerindeki secde izlerinden tanıyacaklardır.

 

Ateş Adem oğlunun bütününü yer de yalnız secde eserini yiyemez. Allah Teala secde eserini yemeyi cehennem ateşine haram kılmıştır. Bunlar ateşten kavrulup, kapkara olarak çıkarılacaklardır. Üzerlerine hayat suyu dökülecek ve onun altında sel uğrağında biten yabani reyhan tohumları nasıl çabuk biterse yeniden öylece biteceklerdir. Sonra Allah kulları arasında hükmü sona erdirir. Ancak cennet ile cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki o cennete girecek cehennem ehlinin sonuncusu olacaktır. O kimse 'Ya Rab! Yüzümü ateşten döndür. Çünkü kokusu beni zehirleyip duruyor, alevi beni yakıp duruyor' diyecek. O adam sürekli olarak Allah'a onun dilediği kadar dua ve niyazda bulunacak. Sonunda Allah ona 'Bu senin dediğin sana verilecek olsa acaba başka bir şey daha istemeyecek misin?' diye soracak. O ise 'İzzetine yemin olsun ki hayır! Bundan başka senden bir şey daha istemem!' diyecek ve Rabbine dilediği kadar birçok ahid ve misak verecek.

 

Ondan sonra Allah yüzünü cehennem tarafından (cennet tarafına) çevirecek ve o cenneti görecek. Allah'ın dilediği kadar bir süre sükut ettikten sonra 'Ya Rab! Beni cennetin kapısına yanaştır' diyecek. O da 'Evvelce istediğinden başka ebediyyen hiçbir şey istemeyeceğine ahid ve misak vermiş değil miydin? Allah layıkını versin be hey Adem oğlu! Sen ne kadar sözünde durmaz bir kimsesin!' buyuracak. O da 'Ey Rabbim!' diyecek ve Allah'a devamlı dua edecektir. Nihayet Allah 'Bu sana verilirse bundan başka bir şey istemeyecek misin?' diyecek. O da 'İzzetine yemin ederim ki hayır, bundan başka bir şey istemem!' diyecek ve yine Rabbinin dilediği birçok ahid ve misaklar verecektir. Bunun ardından Rabbi onu cennetin kapısına yanaştıracak. O kimse cennet kapısına varıp dikildiği ve cennet ona açılıp genişlediği veya cennetin içindeki güzel ve bol nimetleri, sevinci gördüğünde (yine utanıp) Allah'ın dilediği kadar bir süre sükut edecek. Sonra 'Ya Rab! Beni cennetin içine sok!' diyecek. Allah da ona 'İstediğin sana verildiği takdirde ondan başka hiçbir şey istemeyeceğine ahidlerini ve misakıarını vermiş değil miydin?' diyecek ve sana veyl olsun ey Adem oğlu! Sen ne kadar sözünde durmaz bir kimsesin!' buyuracaktır. Bunun üzerine o kimse 'Ey Rabbim! Yaratıklarının en bedbahtı ben olmayayım' diyecek, durmadan dua ve niyaza devam edecek. Nihayet Allah Teala ona tebessüm edecek, o zaman da 'Cennete gir!' buyuracak. O kul cennete girince Allah ona 'Temenni et!' buyuracak. O da Rabbinden isteyip, temenni edecek. Nihayet Allah ona 'Şunu da, bunu da iste!' diye buyuracak, istenecek şeyleri onun aklına getirecektir. Nihayet bu dileklerinin hepsi sona erince, Allah ona 'Bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senindir!' buyuracaktır."

 

 

قال عطاء بن يزيد: وأبو سعيد الخدري مع أبي هريرة، لا يرد عليه من حديثه شيئاً، حتى إذا حدَّث أبو هريرة: أن الله تبارك وتعالى قال: (ذلك لك ومثله معه). قال أبو سعيد الخدري: (وعشرة أمثاله معه). يا أبا هريرة. قال أبو هريرة: ما حفظت إلا قوله: (ذلك لك ومثله معه). قال أبو سعيد الخدري: أشهد أني حفظت من رسول الله صلى الله عليه وسلم قوله: (ذلك لك وعشرة أمثاله).

قال أبو هريرة: فذلك الرجل آخر أهل الجنة دخولا الجنة. [ر: 773]

 

[-7438-] Bu hadisi Ebu Hureyre'den rivayet edenlerden biri olan Ata b. Yezid şöyle dedi: Ebu Hureyre bunu rivayet ederken Ebu Said el-Hudrı de oturuyor ve Ebu Hureyre'nin dediklerinden hiçbir şeyi değiştirmeye lüzum görmüyordu. Ta 'Bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senindir' sözüne gelince Ebu Said, Ebu Hureyre'ye "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem AIlah bunların hepsi ve daha on misli senindir buyuracaktır' demişti Ey Ebu Hureyre!" dedi. Ebu Hureyre de "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den yalnız 'Bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senindir'" cümlesinden başkasını ezberlemedim dedi. Ebu Said de bende şahadet ederim ki ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den onun "Bunun hepsi ve on misli de senindir" buyurduğunu ezberledim, dedi. Ebu Hureyre "İşte bu adam cennet ehlinin cennete en son girecek alanıdır" demiştir.

 

 

حدثنا يحيى بن بكير: حدثنا الليث بن سعد، عن خالد بن يزيد، عن سعيد ابن أبي هلال، عن زيد، عن عطاء بن يسار، عن أبي سعيد الخدري قال:

 قلنا: يا رسول الله، هل نرى ربنا يوم القيامة؟ قال: (هل تضارُّون في رؤية الشمس والقمر إذا كانت صحواً). قلنا: لا، قال: (فإنكم لا تضارُّون في رؤية ربكم يومئذ إلا كما تضارُّون في رؤيتهما). ثم قال: (ينادي مناد: ليذهب كل قوم إلى ما كانوا يعبدون، فيذهب أصحاب الصليب مع صليبهم، وأصحاب الأوثان مع أوثانهم، وأصحاب كل آلهة مع آلهتهم، حتى يبقى من كان يعبد الله، من بر أو فاجر، وغُبَّرات من أهل الكتاب، ثم يؤتى بجهنم تُعرض كأنها سراب، فيقال لليهود: ما كنتم تعبدون؟ قالوا: كنا نعبد عزير ابن الله، فيقال: كذبتم، لم يكن لله صاحبة ولا ولد، فما تريدون؟ قالوا: نريد أن تسقينا، فيقال: اشربوا، فيتساقطون في جهنم. ثم يقال للنصارى: ما كنتم تعبدون؟ فيقولون: كنا نعبد المسيح ابن الله، فيقال: كذبتم، لم يكن لله صاحبة ولا ولد، فما تريدون؟ فيقولون: نريد أن تسقينا، فيقال: اشربوا، فيتساقطون، حتى يبقى من كان يعبد الله، من بر أو فاجر، فيقال لهم: ما يحبسكم وقد ذهب الناس؟ فيقولون: فارقناهم ونحن أحوج منَّا إليه اليوم، وإنا سمعنا مناديا ينادي: ليلحق كل قوم بما كانوا يعبدون، وإنما ننتظر ربنا، قال: فيأتيهم الجبَّار في صورة غير صورته التي رأوه فيها أول مرة، فيقول: أنا ربكم، فيقولون: أنت ربنا، فلا يكلمه إلا الأنبياء، فيقول: هل بينكم وبينه آية تعرفونه، فيقولون: الساق، فيكشف عن ساقه، فيسجد له كل مؤمن، ويبقى من كان يسجد لله رياء وسمعة، فيذهب كيما يسجد فيعود ظهره طبقاً واحداً، ثم يؤتى بالجسر فيُجعل بين ظهري جهنم). قلنا: يا رسول الله، وما الجسر؟ قال: (مَدْحَضَةٌ مَزِلَّةٌ، عليه خطاطيف وكلاليب، وحسكة مفلطحة لها شوكة عقيفة، تكون بنجد، يقال لها: السعدان، المؤمن عليها كالطرف وكالبرق وكالريح، وكأجاويد الخيل والركاب، فناج مسلَّم وناج مخدوش، ومكدوس في نار جهنم، حتى يمر آخرهم يسحب سحباً، فما أنتم بأشد لي مناشدة في الحق قد تبين لكم مِنَ المؤمن يومئذ للجبار، وإذا رأوا أنهم قد نجوا، في إخوانهم، يقولون: ربنا إخواننا، كانوا يصلون معنا، ويصومون معنا، ويعملون معنا، فيقول الله تعالى: اذهبوا فمن وجدتم في قلبه مثقال دينار من إيمان فأخرجوه، ويحرِّم الله صورهم على النار، فيأتونهم وبعضهم قد غاب في النار إلى قدمه، وإلى أنصاف ساقيه، فيُخرجون من عرفوا، ثم يعودون، فيقول: اذهبوا فمن وجدتم في قلبه مثقال نصف دينار فأخرجوه، فيُخرجون من عرفوا ثم يعودون، فيقول: اذهبوا فمن وجدتم في قلبه مثقال ذرة من إيمان فأخرجوه، فيُخرجون من عرفوا). قال أبو سعيد: فإن لم تصدقوني فاقرؤوا: {إن الله لا يظلم مثقال ذرة وإن تك حسنة يضاعفها}. (فيشفع النبيون والملائكة والمؤمنون، فيقول الجبار: بقيت شفاعتي، فيقبض قبضة من النار، فيخرج أقواماً قد امتُحِشوا، فليقون في نهر بأفواه الجنة يقال له: ماء الحياة، فينبتون في حافتيه كما تنبت الحِبَّة في حميل السيل، قد رأيتموها إلى جانب الصخرة، إلى جانب الشجرة، فما كان إلى الشمس منها كان أخضر، وما كان منها إلى الظل كان أبيض، فيخرجون كأنهم اللؤلؤ، فيجعل في رقابهم الخواتيم، فيدخلون الجنة، فيقول أهل الجنة: هؤلاء عتقاء الرحمن، أدخلهم الجنة بغير عمل عملوه، ولا خير قدموه، فيقال لهم: لكم ما رأيتم ومثله معه).

 

[-7439-] Ebu Said el-Hudri şöyle demiştir: Biz "Ya Resulallah! Kıyamet gününde bizler Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordu k. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Sizler gökyüzünde bulut olmadığı zaman güneşi ve ayı görmek için birbirinizi sıkıştınp, darlığa düşer misiniz?!! buyurdu. Biz "Hayır" deyince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Şüphesiz sizler güneş ile ayı görmekte birbirinizi sıkıştırıp, darlığa düşürmediğiniz gibi o gün Rabbinizi görmekte de hiç birbirinizi sıkıştırıp darlığa düşmeyeceksiniz!! buyurdu. Sonra şöyle devam etti: "Her bir kavmin dünyada ibadet edegeldiği şeye gitmesi için bir nidacı nida eder. Bunun üzerine haçlılar haçlarıyla, puta tapanlar putlarıyla her bir mabudun tapanları kendi mabudlarıyla giderler.

 

Nihayet itaatkar olsun, günahkar olsun, hak üzere kalan kitap ehlinin geride kalanları olsun Allah'a ibadet etmekte olanlar kalır. Sonra cehenneme getirilirler, cehennem onlara gösterilir ki sanki cehennem onların nazarında bir seraptır. Yahudilere 'Sizler kime tapardınız?' diye sorulur. Onlar 'Biz Allah'ın oğlu Üzeyr'e tapardık' derler. Bunun üzerine onlara Siz yalan söylüyorsunuz. Allah Teala hiçbir eş, hiçbir oğul edinmiş değildir. Şimdi söyleyin iz istediğiniz nedir?' denilir. Yahudiler 'Ya Rab! Bize su içirmeni istiyoruz' derler. Onlara 'Haydi içiniz' denilir ve birbiri ardınca cehennemin içine dökülürler. Sonra Hıristiyanlara hitaben 'Sizler kime tapardınız?' diye sorulur. Onlar da 'Biz Allah'ın oğlu Mesih'e tapardık' derler.

 

Bunun üzerine onlara 'Siz yalan söylüyorsunuz. Allah Teala hiçbir eş, hiçbir oğul edinmiş değildir. Şimdi söyleyin iz ne istiyorsunuz?' denilir. Onlar da 'Bize su içirmeni istiyoruz' derler. Onlara da 'Haydin su için!' denilir de birbiri ardınca cehennemin içine dökülürler. Nihayet itaatkar olsun, günahkar olsun Allah'a ibadet etmekte olanlar kalır. Onlara da 'İnsanlar hep gittikleri halde sizleri burada alıkoyan nedir?' denilir. Onlar 'Biz şimdikinden ziyade kendilerine muhtaç iken onlardan dünyada ayrılmıştık. (Şimdi nasılolur da onların arkasına takılırız?) Biz bir nidacının 'Her kavim vaktiyle ibadet ettiği ne idiyse ona kavuşsun!' diye nida ettiğini işittik. Bundan dolayı bizler Rabbimizi bekleyip duruyoruz!' derler."

 

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti: "Meydanda kalan mu'minlere cebbar olan Allah onları ilk defa gördükleri, tanıdıkları suretten başka bir surette gelir ve 'Ben sizin Rabbinizim!' der. Onlar da 'Sen bizim Rabbimizsin!' derler. Artık onunla Nebilerden başkası konuşamaz. Allah Teala 'Rabbinizi tanıyabilmek için aranızda bir alamet var mıdır?' diye sorar. Onlar 'Evet saktır!' demeleri üzerine Allah Teala sakını açacaktır. Bunun üzerine her mu'min Allah'a secde eder. Allah'a riya ve şöhret için secde eden kimseler kalır. Onlar da secde etmeye davranırlar fakat onların sırtı tek bir tahta gibi kaskatı bir tabakaya döner. Sonra köprü getirilir de cehennemin ortasına kurulur." Biz "Ya Resulallah! Köprü nedir?" dedik. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: :4yakların kayacağı bir yerdir ki üzerinde başları eğri demirden çengeller, dikenler, sert, keskin, enli şeyler vardır. Bunların Necid'de olan ve Sa'dan denilen dikenler gibi uçları kıurık, eğri dikenleri vardır.

 

Mu'minlerin kimi onun üzerinden göz kırpacak kadar zaman içinde, kimi şimşek gibi, kimi rüzgar gibi, kimi iyi cins yörük at ve develer gibi süratle geçerler. Bunların kimi sapsağlam olduğu gibi kurtulur. Kimi tırmıklar içinde perişan olmuş olarak salıverilir. Kimi de cehennem ateşi içine sapır sapır düşer. Nihayet sonuncuları sürüklene sürüklene geçer, kurtulur. Bugün ortaya çıkmış hakkını kurtarmak için hiçbirinizin bana yalvarıp yakarması, o (dehşetli) günde asi mu'minin cebbar olan Yüce Allah'a yalvarıp yakarmasına benzemez. Onların kardeşleri arasında kurtulduklarını gördüklerinde 'Ey Rabbimiz! Bu kalanlar bizim kardeşlerimizdir. Onlar bizimle birlikte namaz kılar, oruç tutar, her türlü iyi işlerde bulunurlardı. '

 

Allah Teala 'Haydin gidin, kalbinde bir dinar ağırlığında iman olan her kimi bulursanız çıkarın!' buyuracaktır. Allah Teala onların suretlerini yakmayı ateşe haram edecektir. Artık bunlar kimi ayağının üstüne, kimi de yarı inciğine kadar ateşe gömülerek içeriye dalıp, tanıdıklarını çıkaracaklardır. Yine Yüce Allah 'Haydin bir daha gidin, kalbinde zerre ağırlığınca iman olan kimi bulursanız çıkarın!' buyuracaktır. Yine böyle olanlardan tanıdıklarını çıkarıp döneceklerdir. Yine Yüce Allah 'Haydin bir daha gidin, kalbinde zerre ağırlığınca iman olan kimi bulursanız çıkarın!'buyuracaktır. Yine böyle olanlardan tanıdıklarını çıkaracaklardır. "

 

Ebu Said şöyle devam etti: "Eğer bu dediğime inanmıyorsanız "Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun yaptığı iş eğer bir kötülük ise onun cezasını adaletle verir.) İyilik olursa, onu katlar (kat kat arttırır). Kendinden de büyük mükafat verir. "(Nisa 40) ayetini okuyunuz. "Kısacası Nebiler, melekler, mu'minler şefaat edeceklerdir. Derken cebbar olan Yüce Allah Artık sıra benim şefaatime geldi!' buyuracak ve ateşten bir kabza tutacak ve simsiyah yanmış olan birtakım kavimleri dışarı çıkaracak, akabinde bunlar cennetin yolları üzerinde olup, hayat nehri denilen bir nehrin içine atılacaklardır. Onlar o nehrin iki kıyısında sel uğrağında biten yabani (reyhan) tohumlarının bittiği gibi biteceklerdir. Sizler o tohumları taşın kenarında, ağacın yan tarafında görmüşsünüzdür. Onlardan güneşte olanları yeşildir, gölgeli olanları da beyazdır. Sonra onlar bu nehirden (beyaz ve parlak) inciler gibi çıkacaklar, boyunlarına kendileriyle tanınacakları (altın, gümüş türünden) hatemler takılacak ve cennete gireceklerdir. Cennet ahalisi 'İşte bunlar hiçbir amelleri, geçmiş hiçbir hayırları olmadığı halde Allah 'ın cennete koyduğu azaldıklarıdır!' diyeceklerdir."

 

 

وقال حجاج بن منهال: حدثنا همَّام بن يحيى: حدثنا قتادة، عن أنس رضي الله عنه:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (يحبس المؤمنون يوم القيامة حتى يُهمُّوا بذلك، فيقولون: لو استشفعنا إلى ربنا فيريحنا من مكاننا، فيأتون آدم فيقولون: أنت آدم أبو الناس، خلقك الله بيده، وأسكنك جنته، وأسجد لك ملائكته، وعلمك أسماء كل شئ، لتشفع لنا عند ربك حتى يريحنا من مكاننا هذا. قال: فيقول: لست هناكم، قال: ويذكر خطيئته التي أصاب: أكله من الشجرة وقد نهي عنها، ولكن ائتوا نوحاً أول نبي بعثه الله إلى أهل الأرض، فيأتون نوحاً فيقول: لست هناكم، ويذكر خطيئته التي أصاب: سؤاله ربه بغير علم، ولكن ائوا إبراهيم خليل الرحمن، قال: فيأتون إبراهيم فيقول: إني لست هناكم، ويذكر ثلاث كلمات كذبهنَّ، ولكن ائتوا موسى: عبداً آتاه الله التوراة وكلمه وقرَّبه نجيًّا، قال: فيأتون موسى فيقول: إني لست هناكم، ويذكر خطيئته التي أصاب: قتله النفس، ولكن ائتوا عيسى عبد الله ورسوله، وروح الله وكلمته، قال: فيأتون عيسى فيقول: لست هناكم، ولكن ائتوا محمداً صلى الله عليه وسلم، عبداً غفر الله له ما تقدم من ذنبه وما تأخر، فيأتوني، فأستأذن على ربي في داره فيؤذن لي عليه، فإذا رأيته وقعت ساجداً، فيدعني ما شاء الله أن يدعني، فيقول: ارفع محمد، وقل يُسمع، واشفع تُشَفَّع، وسل تُعْطَ، قال: فأرفع رأسي فأثني على ربي بثناء وتحميد يعلمنيه، فيحد لي حداً، فأخرج فأدخلهم الجنة - قال قتادة: وسمعته أيضاً يقول: فأخرج فأخرجهم من النار وأدخلهم الجنة - ثم أعود فأستأذن على ربي في داره، فيؤذن لي عليه، فإذا رأيته وقعت ساجداً، فيدعني ما شاء الله أن يدعني، ثم يقول: ارفع محمد، وقل يُسمع، واشفع تُشَفَّعْ، وسل تُعط، قال: فأرفع رأسي فأثني على ربي بثناء وتحميد يعلمنيه، قال: ثم أشفع فيحد لي حداً، فأخرج فأدخلهم الجنة - قال قتادة: وسمعته يقول: فأخرج فأخرجهم من النار وأدخلهم الجنة - ثم أعود الثالثة، فأستأذن على ربي في داره فيؤذن لي عليه، فإذا رأيته وقعت له ساجداً، فيدعني ما شاء الله أن يدعني، ثم يقول: ارفع محمد، وقل يُسمع، واشفع تُشَفَّع، وسل تُعطَهْ، قال: فأرفع رأسي، فأثني على ربي بثناء وتحميد يعلمنيه، قال: ثم أشفع فيحد لي حداً، فأخرج فأدخلهم الجنة - قال قتادة: وقد سمعته يقول: فأخرج فأخرجهم من النار وأدخلهم الجنة - حتى ما يبقى في النار إلا من حبسه القرآن). أي وجب عليه الخلود. قال: ثم تلا هذه الآية: {عسى أن يبعثك ربك مقاماً محموداً}. قال: وهذا المقام المحمود الذي وعده نبيكم صلى الله عليه وسلم.

 

[-7440-] Enes'in nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"mu'minler kıyamet günü hapsolunacaklar ve nihayet bu yüzden kederlenecekler. Derken 'İçinde bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtarıp, rahatlatması için Rabbimize şefaat istesek' diyecekler. Akabinde Adem Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelecekler ve 'Sen insanların babası olan Adem'sin, Allah seni kendi eliyle yarattı, seni cennetine yerleştirdi, meleklerini sana secde ettirdi ve her bir şeyin isimlerini sana öğretti. Bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtarması için Rabbin katında bizlere şefaat etmeni istiyoruz' diyecekler."

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti: "Adem vaktiyle işlemiş olduğu o yasaklanmış ağaçtan yeme günahını zikrederek 'Ben buna ehil değilim fakat sizler Allah Teolo'nın bütün yer halkına göndermiş olduğu ilk Nebi olan Nuh'a gidiniz' diyecek. Sonra onlar Nuh'a gelecekler. O da evvelce işlemiş olduğu herhangi bir bilgiye dayanmaksızın Rabbinden onların helakini isteme günahını zikrederek 'Ben buna ehil değilim. Fakat sizler halilurrahman olan İbrahim Nebi s.a.v.'e gidiniz' diyecek." Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti: ':4kabinde insanlar İbrahim'e gelecekler. O da vaktiyle yalan şeklinde söylemiş olduğu üç sözünü zikrederek 'Ben buna ehil değilim fakat sizler Allah'ın kendisine Tevrat verdiği, konuştuğu vefısıldaşarak konuşmak için kendisine yaklaştırdığı bir kulolan Musa'ya gidin' diyecek."

 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti: ':4kabinde insanlar Musa'ya gelecekler. O da vaktiyle işlemiş olduğu insan öldürme günahını zikrederek 'Ben buna ehil değilim, fakat sizler Allah'ın kulu, Resulü, Allah'ın ruhu ve kelimesi olan İsa'ya gidin' diyecek." Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti: "Bunun üzerine insanlar İsa'ya gelecekler. O da 'Ben buna ehil değilim, fakat sizler Allah'ın geçmiş ve geri kalmış günahlarını mağfiret etmiş olduğu bir kulolan Muhammed'e gidin' diyecek.

 

Bunun üzerine insanlar bana gelecekler. Ben gider onun cenneti için Rabbimin huzuruna girme izni isterim. Bana izin verilir. Rabbimi gördüğüm zaman onun için secdeye kapanırım. Allah beni bırakmak istediği kadar bu vaziyette bırakır. Sonra 'Başını kaldır ya Muhammed! Söyle, sözün dinlenir, şefaat et, şefaatin kabul edilir, iste sana verilir!' buyurur." Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti: "Ben secdeden başımı kaldırırım ve Rabbimin bana öğreteceği sena ve hamd ile Rabbime sena ve hamd ederim. Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır belirler. Ben dışarı çıkarım ve o insanları cennete sokarım. "

Katade şöyle dedi: Ben yine Enes'ten işittim. Şöyle diyordu:

 

"Ben çıkarım ve artık o insanları ateşten çıkarır ve cennete sokarım. Sonra döner onun cenneti içinde Rabbimin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Ben Rabbimi gördüğüm zaman secdeye kapanırım. Allah beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra 'Kalk Muhammed! Söyle sözün dinlenir, şefaat et, şefaatin kabul edilir, iste, sana verilir!' buyurur." Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi ki: "Ben başımı kaldırır Rabbimin bana öğreteceği sena ve hamd ile Rabbime sena eder, ham d ederim." Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti: "Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır tayin buyurur. Akabinde ben çıkar ve insanları cennete koyarım. "

 

Katade şöyle dedi: Ben Enes'ten şöyle derken işittim: "Ben çıkarım. Akabinde o insanları ateşten çıkarır, cennete sokarım. Sonra üçüncü defa döner cennetinde Rabbimin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Ben Rabbimi görünce, secdeye kapanmm. Allah beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra 'Kalk Muhammed! Söyle, sözün işitilir, şefaat et, şefaatin kabulolunur, iste, isteğin verilir!' buyurur."

 

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi ki: "Bunun üzerine ben başımı secdeden kaldırır, Rabbimin bana öğreteceği sena ve ham d ile Rabbime sena ve hamd ederim. Sonra şefaat ederim. Bana bir sınır tayin buyurur. Akabinde çıkar o sınır içindeki insanları cennete sokarım. " Katade şöyle dedi: Ben Enes'ten işittim şöyle naklediyordu: "Akabinde ben çıkarım ve insanları ateşten çıkarır cennete sokarım. Nihayet ateşte Kur'an'ın hapsettiği yani kendilerine ebediyyen azap vacip olan kimselerden başkası kalmaz." Enes'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem akabinde şu ayeti okudu: "(Böylece) Rabbinin seni övgüye değer bir makama (Makam-ı Mahmud'a) gönderebileceğini umabilirsin. "(İsra 79)

 

Enes "İşte Nebiinize vaat edilmiş olan Makam-ı Mahmud budur" dedi.

 

 

حدثنا عبيد الله بن سعد بن إبراهيم: حدثني عمي: حدثنا أبي، عن صالح، عن ابن شهاب قال: حدثني أنس بن مالك:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم أرسل إلى الأنصار فجمعهم في قبَّة وقال لهم: (اصبروا حتى تلقوا الله ورسوله، فإني على الحوض).

 

[-7441-] Enes b. Malik şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (Hevazin ganimetierini taksim ettiği zaman) Ensar'a haber gönderip, onları yuvarlak bir Arap çadırı içinde topladı. (Konuşmasının sonunda) onlara

 

"Sizler Allah'a ve Resulüne kavuşuncaya kadar sabrediniz. Şüphesiz ben havuz başında olacağım" buyurdu.

 

 

حدثني ثابت بن محمد: حدثنا سفيان، عن ابن جريج، عن سليمان الأحول، عن طاوس، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 كان النبي صلى الله عليه وسلم إذا تهجد من الليل قال: (اللهم ربنا لك الحمد، أنت قيِّم السموات والأرض، ولك الحمد، أنت رب السماوات والأرض ومن فيهنَّ، ولك الحمد، أنت نور السموات والأرض ومن فيهنَّ، أنت الحق، وقولك الحق، ووعدك الحق، ولقاؤك الحق، والجنة حق، والنار حق، والساعة حق، اللهم لك أسلمت، وبك آمنت، وعليك توكلت، وإليك خاصمت، وبك حاكمت، فاغفر لي ما قدمت وما أخرت، وأسررت وأعلنت، وما أنت أعلم به مني، لا إله إلا أنت).

قال أبو عبد الله: قال قيس بن سعد وأبو الزبير، عن طاوس: (قَيَّامُ). وقال مجاهد: القيُّوم القائم على كل شيء. وقرأ عمر: القيَّام. وكلاهما مدح. [ر: 1069]

 

[-7442-] İbn Abbas şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, gecenin bir kısmında teheccüd namazı kıldığında şu duayı okurdu:

 

"Allah'ım! Hamd sana mahsustur. Gökleri ve yeri görüp gözeten sensin. Hamd sana mahsustur. Göklerin, yerin ve içlerinde olanların Rabbi yalnız sensin. Hamd sana mahsustur. Göklerin, yerin ve bunların içinde olanların nuru sensin. Sen haksın, sözün haktır, vaadin haktır, sana kavuşmak haktır, cennet haktır, cehennem haktır, kıyamet haktır! Allah'ım! Kendimi yalnız sana verdim, yalnız sana iman ettim, yalnız sana güvendim, tevekkül ettim. Hasma karşı hüccet getirme kuvvetini senden aldım. (Hakkı inkar edenle arama) seni hakem ettim. Evvelden yaptığım, sonradan yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve senin benden iyi bilmekte olduğun bütün günahlarımı mağjiret et. Senden başka hiçbir ilah yoktur!"

 

 

حدثنا يوسف بن موسى: حدثنا أبو أسامة: حدثني الأعمش، عن خيثمة، عن عدي بن حاتم قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (ما منكم من أحد إلا سيكلمه ربه، ليس بينه وبينه ترجمان، ولا حجاب يحجبه).

 

[-7443-] Adiy b.Hatim şöyle dedi: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Sizden Rabbinin arada bir tercüman ve onu görmeyi perdeleyen bir hicab olmaksızın konuşmayacağı hiç kimse olmayacaktır" buyurdu.

 

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا عبد العزيز بن عبد الصمد، عن أبي عمران، عن أبي بكر بن عبد الله بن قيس، عن أبيه،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (جنتان من فضة، آنيتهما وما فيهما، وجنتان من ذهب، آنيتهما وما فيهما، وما بين القوم وبين أن ينظروا إلى ربهم إلا رداء الكبرياء على وجهه في جنة عدن).

 

[-7444-] Abdullah b. Kays'ın babasından nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"İki cennet vardır ki bunların kabları ve içlerinde bulunan eşyaları gümüştendir. Diğer iki cennet daha vardır ki bunların kablari ve içlerinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetindeki cennetliklerle bunların Rablerine bakmaları arasında Allah'ın vechi üzerinde bulunan kibriya ve azamet perdesinden başka bir şey bulunmayacaktır."

 

 

حدثنا الحميدي: حدثنا سفيان: حدثنا عبد الملك بن أعين، وجامع بن أبي راشد، عن أبي وائل، عن عبد الله رضي الله عنه قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (من اقتطع مال امرئ مسلم بيمين كاذبة، لقي الله وهو عليه غضبان). قال عبد الله: ثم قرأ رسول الله صلى الله عليه وسلم مصداقة من كتاب الله جل ذكره: {إن الذين يشترون بعهد الله وأيمانهم ثمنا قليلاً أولئك لا خلاق لهم في الآخرة ولا يكلمهم الله}. الآية.

 

[-7445-] Abdullah b. Mesud' un nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Her kim yalan bir yemin ile Müslüman bir kimsenin malını elinden alırsa o Allah'a kendisine karşı öfkeli olduğu halde kavuşacaktır." Abdullah b. Mesud dedi ki: Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Allah'ın kitabından bu hadisin doğrulayıcısı olan şu ayeti okudu: "Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır. "(Al-i imran 77)

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا سفيان، عن عمرو، عن أبي صالح، عن أبي هريرة،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (ثلاثة لا يكلمهم الله يوم القيامة، ولا ينظر إليهم: رجل حلف على سلعة: لقد أعطى بها أكثر مما أعطى وهو كاذب، ورجل حلف على يمين كاذبة بعد العصر ليقتطع بها مال امرئ مسلم، ورجل منع فضل ماء، فيقول الله يوم القيامة: اليوم أمنعك فضلي كما منعت فضل ما لم تعمل يداك).

 

[-7446-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Üç sınıf insan vardır ki Allah kıyamet gününde onlarla konuşmaz ve onlara bakmaz: Bunlardan birincisi malı üzerine yalandan satın almak isteyen müşteriden daha çok bedel verildiğine yemin eden kimsedir. İkincisi ikindiden sonra Müslüman bir kimsenin malını elinden koparıp almak için yalan bir yeminle yemin eden kimsedir. Üçüncüsü ihtiyacından fazla olan suyu insanlardan men eden kimsedir. Allah kıyamet gününde ona sen ellerinle imal etmedif:jin fazla suyu men ettiğin gibi, bugün ben de senden lutfumu ve ihsanımı men edeceğim! buyuracaktır.

 

 

حدثنا محمد بن المثنى: حدثنا أيوب، عن محمد، عن ابن أبي بكرة، عن أبي بكرة،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (الزمان قد استدار كهيئته يوم خلق الله السماوات والأرض، السنة اثنا عشر شهراً، منها أربعة حرم، ثلاث متواليات: ذو القعدة وذو الحجة والمحرم، ورجب مضر الذي بين جمادى وشعبان، أي شهر هذا). قلنا: الله ورسوله أعلم، فسكت حتى ظننا أنه يسميه بغير اسمه، قال: (أليس ذا الحجة). قلنا: بلى، قال: (أي بلد هذا). قلنا: الله ورسوله أعلم، فسكت حتى ظننا أنه سيسميه بغير اسمه، قال: (أليس البلدة). قلنا: بلى، قال: (فأي يوم هذا). قلنا: الله ورسوله أعلم، فسكت حتى ظننا أنه سيسميه بغير اسمه، قال: (أليس يوم النحر). قلنا: بلى، قال: (فإن دماءكم وأموالكم - قال محمد: وأحسبه قال - وأعراضكم عليكم حرام، كحرمة يومكم هذا، في بلدكم هذا، في شهركم هذا، وستلقون ربكم فيسألكم عن أعمالكم، ألا فلا ترجعوا بعدي ضلالاً يضرب بعضكم رقاب بعض، ألا ليبلغ الشاهد الغائب، فلعل بعض من يبلغه أن يكون أوعى له من بعض من سمعه - فكان محمد إذا ذكره قال: صدق النبي صلى الله عليه وسلم - ثم قال: ألا هل بلَّغت، ألا هل بلَّغت). [ر: 67]

 

[-7447-] Muhammed b. Ebu Bekre'nin Ebu Bekir'den nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem (veda haccında) şöyle buyurmuştur:

 

"Zaman Allah'ın gökleri ve yerleri yarattığı günkü (ilk) vaziyetine dönmüştür. Bir yıl (ay ölçüsüyle) oniki aydır. Bunlardan dördü haram (yasak) aylardır ki, üçü arka arkaya zilkade, zilhicce ve muharremdir. (Dördüncüsü) Mudar'ın ayı olan recebtir. O cumade'lahir ile şaban arasındadır." Bundan sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bu ay hangi aydır?" diye sordu. Biz "Allah ve Resulü en iyi bilendir" dedik. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sükCıt etti. Biz Nebi bu aya adından başka bir ad verecek sandık. Sonra "Zilhicce ayı değil midir?" buyurdu. Biz "Evet zilhiccedirl" dedik. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bu içinde bulunduğunuz hangi beldedir?" buyurdu. Biz ''Allah ve Resulü en iyi bilendir!" dedik. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sustu. Hatta biz onu Mekke'ye isminden başka bir isim verecek sandık. Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Mekke beldesi değil midir?" buyurdu. Biz "Evet, Mekke'dir!" dedik. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bugün hangi gündür?" diye sordu. Biz "Allah ve Resulü en iyi bilendir!" dedik. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yine sükCıt etti. Hatta biz bugüne adından başka bir isim verecek sandık. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Nahr günü (kurban kesim günü) değil midir?" buyurdu. Biz "Evet, nahr günüdür!" dedik. Bundan sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

 

"Şu halde iyi biliniz ki kanlarınız ve mallarınız -Muhammed b. Sirin, Ebu Bekr' e şunu da söyledi sanıyorum demiştir- ve ırzlarınız birbirinize bu ayınızda, bu beldenizde, bu gününüzün haram oluşu gibi haramdır. (Her türlü saldırıdan korunmuştur.) Muhakkak ki siz Rabbinize kavuşacaksınız. Rabbiniz sizlere işlediğiniz amellerinizden soracaktır. (Ey insanlar!) Benden sonra birbirinizin boynunu vuran sapıklara dönmeyiniz! (Ey İnsanlar!) Dikkat edin bu sözlerimi burada hazır bulunanlar, hazır bulunmayanlara tebliğ edip ulaştırsın! Olabilir ki kendisine tebliğ ulaşan bazı kimseler, burada bulunup işiten bir kısım kimselerden daha iyi anlayıp bellemiş olur!"

 

Muhammed b. Sirin bu hadisi zikrettiği zaman Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem doğru söyledi derdi. Bundan sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Dikkat edin, tebliğ ettim mi? Dikkat edin, tebliğ ettim mi?" diye iki kere sordu.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Yüce Allah'ın 'Yüzler vardır ki o gün ışılışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır' sözü." Taberi'nin sahih bir isnadla Yezid en-Nahvi'den nakline göre İkrime bu ayeti "Yüzler vardır o gün Rablerine hiç şüphesiz bakacaktır" şeklinde tefsir etmiştir. Taberi'nin, Buhari, Adem, Mubarek isnadıyla nakline göre Hasan-ı Basri ise "Yüzler vardır o gün yaratıcısına bakacaktır ve onların bakmak haklarıdır" şeklinde açıklamıştır.

 

Beyhaki şöyle der: Bu ayetin konumuza delilolan kısmı "nadıra" kelimesidir. Birinci kelime dat harfiyle "nadıra" şeklinde olup, sevinç anlamına gelen "ennadra" kökünden türemiştir. Diğeri ise zı harfiyle "nazıra" kelimesidir. Bu kelime Arap dilinde dört manaya gelebilir: Birincisi, tefekkür ve ibret bakışıdır ki "efela yenzurune ile'l-ibili keyfe hulikat=devenin nasıl yaratzldığına ... bir bakmazlar ml?"(Ğaşiye 17) ayeti buna örnektir. İkincisi, bekleme anlamındadır. "Ma yenzurCme illa sayhaten vdhide=Kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar. "(Yasin 49) ayeti buna örnektir. Üçüncüsü, rahmet ve şefkat bakışıdır ki "Id yenzurullahu ileyhim=Allah onlara bakmayacaktır"(Aı-i İmran 77) ayeti de buna örnektir. Dördüncüsü, görme anlamındadır. Yüce Allah'ın "yenzurOne ileyke nazara'l-mağşiyyi aleyhi =ölüm baygınfığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün"(Muhammed 20) ayeti de buna örnektir. Burada söz konusu manalardan ilk üçü kastedilmemektedir. Çünkü birincisi kastedilmiş olamaz, zira ahiret delil getirip akıl yürütme yurdu değildir.. İkincisi kastedilmiş olamaz, çünkü beklemekte nimetin boğaza dikilmesi ve can sıkıntısı sözkonusudur. Ayet ise nimetin hatırlatılması ve müjde makamında zikredilmiştir. Cennet ehli hiçbir şeye bakmaz. Zira akıllarına ne gelirse hemen önlerine getirilip hazır edilir. Üçüncü manaya gelince, bu da mümkün değildir. Çünkü yaratığın yaratıcısına karşı şefkat etmesi sözkonusu olamaz.

 

Sonuç olarak geriye "görme" anlamındaki nazar kalmaktadır. Buna bir de şunu ekleyebiliriz: "Nazar" kelimesi, yüz kelimesiyle birlikte zikredildiğinde bu yüzde bulunan iki gözle bakma anlamında anlaşılır. Çünkü Yüce Allah'ın "yenzurCıne ileyke" ayetinde olduğu üzere sadece bu anlamdaki "nazar", "ila" harf-i cerriyle kullanılmaktadır. Burada "nazıra" kelimesinin görmek anlamında olduğu kesinleştiğine göre 'yetin manası, 'Yüzler Rablerinin sevabına bakmaktadır'" diyenlerin görüşleri temelinden sarsılmış olur. Çünkü bir ifadeyi açıklarken asıl prensip, ifadeye takdirde bulunmamaktır. Bu ayetin mu'minler hakkındaki mantuku, Mutaffifin suresinde o gün kafjrlerin Rablerini görmekten mahrum olacakları yolundaki mefhurİı.u ile güç kazanmaktadır. Yüce Allah söz konusu "görme"nin mu'minler açısından dünyada değil, ahirette olacağına işaret etmek için her iki ayette de kıyamet günüyle kayıtlamıştır.

 

İbn Battal şöyle der: Ehl-i sünnet ve ümmetin çoğunluğu, ahirette Yüce Allah'ı görmenin mümkün olduğu kanaatine varmıştır.

 

Şeyhü'l-İslam İbn Teymıyye şöyle der: Her müslümanın inanması gereken, mu'minlerin ahiret yurdunda Rablerini kıyamet günü mahşerde ve cennete girdikten sonra görecekleridir. Zira Nebi s.a.v.'den hadis alimleri nezdinde mütevatir olarak gelen hadisler bunu göstermektedir.

 

HaridIer, Mutezile ve Mürcie mezhebinden bazıları ise bunun mümkün olmadığını ileri sürerler. Onlar, "görme fiili", görülenin sonradan olmasını (muhdes) ve bir mekanda yer tutmasını gerektirir derler ve Yüce Allah'ın "nazıra" ifadesini "beklemektedir" şeklinde tevil ederler. Ancak bu hatadır. Zira fiil bu manada "ila" harf-i cerri alarak geçişli olmaz. İbn Battal bundan sona yukarıdaki açıklamaya benzer şeyler söyler.

 

Sonra şöyle devam eder: Bunların delilolarak sarıldıkları şeyler, Allah'ın mevcut olduğuna dair deliller bulunduğu için geçersizdir. Görmenin görülene bağlantısı, ilmin maluma bağlantısı mesabesindedir. İlmin malum olana bağlantısı nasıL ki illmin sonradan olmasını gerektirmiyarsa, "görme" de "görülen" varlığın sonradan olmasını gerektirmez.

Karşı taraf, "Gözler onu göremez (En'am 103)" ayetiyle Allah'ın Hz. Musa'ya hitaben söylediği "len teranf=sen beni asla göremezsin"(Araf 143) ayetlerini esas almışlardır. Birinciye verilecek cevap şudur: İki ayetin delilini birbiriyle cem ve telif etmek için "Gözler onu dünyada göremez" deriz. İdrak edilememesi Allah'ın görülememesini gerektirmez. Çünkü bir şeyin gerçek mahiyetini kavramaksızın onu görmek mümkündür. İkinciye verilecek cevap da şudur: Yine delilleri cem ve telif etmek için ayetin manası, "Sen beni dünyada asla göremezsin" şeklindedir. Zira bir şeyin olmayacağını söylemek, ayete uygun olarak hadislerde yer alan ifadelerle birlikte onun mümkün olmamasını gerektirmez.

 

Sahabe, tabiCın nesiinden bu yana müslümanlar Allah'ın görüleceğini inkar edip, selefe muhalif olanlar ortaya çıkıncaya kadar onun görüleceğini kabul edegelmişlerdir. Kurtubı şöyle der: Allah'ın görüleceğini inkar edenler, görülen varlığın özel bir bedeni olacak, görenle görülen karşı karşıya olacak, görülenden görene bir ışık yansıyacak ve uzaklık ve perde gibi engeller bulunmayacak şeklinde birtakım aklı şartlar ileri sürmüşlerdir ki bunlar onlar açısından yolunu kaybediş ve bir tahakkümden ibarettir. Ehl-i sünnet görülen varlığın varlığı dışında yukarıdaki şartlardan hiçbirini şart koşmaz.

 

Ehl-i sünnete göre "ru'yet=görmek" Yüce Allah'ın gören varlıkta yaratmış olduğu bir kavrama gücüdür. Dolayısıyla gören varlık görüleni bu güçle görür. Görme olayına değişmesi mümkün olan birtakım durumlar eşlik edebilir. Bunun bilgisi ancak Yüce Allah'ın katındadır. İmam Buhari bu bölümde onbir hadise yer vermektedir.

 

"La tudammCıne." Beyhaki şöyle der: Şeyh İmam Ebu't-Tayyib Sehl b. Muhammed es-Su'ICıkl'nin "La tudammCıne fı ru'yetihı" ifadesini açıklarken şöyle dediğini duydum: Allah'ı görmek için bir yerde toplanmayacak ve birbirinizi sıkıştırmayacaksınız. Fiilin "La tudammune" kipinin manası böyledir. Bu fiilin aslı "la tetadammune’’ ru'yetihl" şeklindedir ki bir yerde toplanmayı ifade eder. "La tadamCıne" şeklinde şeddesiz olanı ise zulüm manasına gelen "ed-daym" kökündendir. Bunun manası ise şöyledir: Onu bir kısmınız görürken, bir kısmrrırz görmeyerek haksızlığa uğramazsınlZ. Çünkü sizler onu bulunduğunuz yerden göreceksiniz. Zira o herhangi bir yerde bulunmaktan münezzehtir. Buradaki benzetme, onun kendisini değil, görülmesini ayın görülmesine benzetme şeklindedir.

 

İkinci sırada yer alan Ebu Hureyre hadisi "İnsanlar "Ya Resulallah! Bizler kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem tekrar "Ya güneşin önünde hiçbir bulut yokken görmek için itişip kakışmaya, birbirinize zahmet vermeye ihtiyaç duyar mısınız?" diye sordu." Bu uzunca hadisin geniş bir açıklaması Rikak Bölümünde geçmişti.

 

İbn Battal'ın nakline göre Mühelleb şöyle demiştir: Yüce Allah onların, benzeri olmayan Rablerinin sıfatlarına inançları konusunda kendilerini denemek için bir melek gönderir. Melek onlara "Ben sizin Rabbinizim" deyince, kendisindeki yaratılmışlık niteliğini gördükleri için onu reddederler. "Rabbimiz bize geldiğinde biz onu tanırız" ifadesi Rabbimiz başkasına ait olmayan bir mülk ve yaratıklarından hiçbir şeye benzemeyen azamet içinde kendilerine zuhur ettiğinde "Sen bizim Rabbimizsin" derler. "Allah Teolo 'Rabbinizi tanıyabilmek için aranızda bir alamet var mıdır?' diye sorar. Onlar 'Evet saktır!' derler." Onların Rablerini tanımaları melek veya Nebilerden elçilerin ifadesiyle Allah'ın kendilerine tecelli alameti olarak sakı keşfedip açmak olacağı yolundaki ifadeleri olabilir.

 

Şöyle ki Yüce Allah onlara "Ben sizin Rabbinizim" diyecek bir kimse göndererek imtihan edecektir. Yüce Allah'ın "Allah Teolo sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında, hem de ahirette sapasağlam tutar"(İbrahim 27) sözü ile buna işaret etmektedir. Bu ayet, her ne kadar kabir azabı hakkında gelmiş ise de mahşer gününü kapsaması da uzak bir ihtimal değildir. Mühelleb şöyle devam eder:

 

İbn Abbas'ın "yevme yukşefu an sokin=O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler fakat güç getiremezler"(Kalem 42) ifadesi hakkında "sak=incik" güç iş anlamına olduğunu söylediği nakledilir.

 

---Bu açıklama ayetin lafzına göredir. Zira kelime lafzı itibariyle bir sıfata delalet etmemektedir.

 

Delil bu bölümde Ebu Said el-Hudri'den nakledilen hadistir. Şeyhu'l-İslam İbn Teymıye şöyle der: Ben sahabeden nakledilen tefsirlere ve onların rivayet ettikleri hadislere baktım. Yüzden fazla tefsiri gözden geçirdim. Hiçbir sahabinin sıfat ayetlerinden veya hadislerinden herhangi birini -bilinen mefhumunun gereği aksine- tevil ettiklerini görmedim. Ancak "yeume yukşefu an sdkin=o gün incikten açılır" hakkında söylenenler müstesnadır. İbn Abbas ve bir grup bilginden rivayet edildiğine göre "incikten açılmak"tan maksat şiddettir ve Allah Teala ahirette şiddeti açacaktır. Ebu Said ve bir grup bilgin bunu Allah'ın sıfatları arasında saymışlardır (Şeyh el-Guneyman'dan naklen.) ---

 

İbn Abbas'ın "incikten açılma" ayetini, Allah kendisi ile şiddetin ortaya çıktığı kudretini açar şeklinde tefsir ettiği nakledilmiştir. Beyhaki sözü geçen haberi İbn Abbas'a her biri hasen olan iki isnadla dayandırmaktadır. Beyhakl'nin bir başka sahih isnadla nakline göre İbn Abbas Yüce Allah bununla kıyamet gününü kastetmektedir demiştir.

 

"Medhadatun mezelletun" ayakların kayma yeri anlamındadır. "Haseketun" et-TehZıb müellifi ve başkaları, "el-hasek" koyunların yünlerine yapışan ve sert meyvesi olan bir bitkidir. Bunun bir benzeri demirden de yapılabilir. "el-hasek" savaş aletlerinden biridir demişlerdir. "Müfeltahatun" kendisinde genişlik olan bir şey demektir ki bu enlidir. Arapçada "felteha el-kursa = hamuru yaydı, genişletti" demektir.

 

Yedinci sırada yer alan ve Adiy b.Hatim'in rivayet ettiği "Yüce Allah'ın arada bir tercüman ve onu görmeyi perdeleyen bir hicab olmaksızın konuşmayacağı hiç kimse olmayacaktır" şeklindeki hadisi, el-A'meş'den başka bir isnadla "Kendisini perdeleyen bir perde olmaksızın" ifadesiyle gelecektir.

 

Tibi Müslim'de yer alan "Onun hicabı nurdur ki onu açarsa zatının celali ve nuru yaratıklarının gözlerinin ulaştığı her şeyi yakıp kavurur" (Müslim, Iman)şeklindeki Ebu Musa hadisini şerh ederken şöyle der: Bu hadis, Yüce Allah'ın perdesinin bildiğimiz perdelerden başka bir şeyolduğuna işaret etmektedir. Allah, yaratıklarından izzetinin, celalinin, azamet ve kibriyasının ışıkları ile perdelenmiştir. Akılların önünde dehşete kapıldığı, gözlerin kamaştığı, basiretin hayrete düştüğü perde budur. Altah bu hicabını açıp, bunun arkasında zatının hakikatlerini ve azametini görene tecelli ettiğinde yanmayan bir yaratık kalmaz. Sönüp gitmeyen hiçbir görülen nesne kalmaz. Hicabın aslı görenle görülen arasında engel teşkil eden perde demektir.

 

Burada hicabtan maksat, gözlerin Yüce Allah'ı zikredilen şeylerle görmesini engellemektir. Bu engelleme engel olucu perde makamına kullanılmış ve maksat bununla ifade edilmiştir. Kitap ve sünnetin naslarından bu hadiste işaret edilen durumun ebedi olarak sürmek (baka) için hazırlanmış ahiret yurdu değil, yok olmak (fena) için hazırlanmış dünya yurdu olduğu ortaya çıkmıştır. Bu hadis ve başkalarında zikredilen hicab, yaratıklarla ilgilidir. Çünkü görmeleri engeltenecek olanlar onlardır.