SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’T-TEVHİD

<< 2417 >>

باب: قول الله تعالى: {لِمَا خلقتُ بيديَّ} /ص: 75/.

19. YÜCE ALLAH'IN "EY İBLİS! İKİ ELİMLE YARATTIĞIMA SECDE ETMEKTEN SENİ MEN EDEN NEDİR?"(Sad 75) SÖZÜ

 

حدثني معاذ بن فضالة: حدثنا هشام، عن قتادة، عن أنس:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (يحمع الله المؤمنين يوم القيامة كذلك، فيقولون: لو استشفعنا إلى ربنا حتى يريحنا من مكاننا هذا، فيأتون آدم فيقولون: يا آدم، أما ترى الناس، خلقك الله بيده، وأسجد لك ملائكته، وعلمك أسماء كل شيء، اشفع لنا إلى ربنا حتى يريحنا من مكاننا هذا، فيقول: لست هناك، ويذكر لهم خطيئته التي أصاب، ولكن ائتوا نوحاً، فإنه أول رسول بعثه الله إلى أهل الأرض، فيأتون نوحاً، فيقول: لست هناكم، ويذكر خطيئته التي أصاب، ولكن ائتوا إبراهيم خليل الرحمن، فيأتون إبراهيم فيقول: لست هناكم، ويذكر لهم خطاياه التي أصابها، ولكن ائتوا موسى، عبداً آتاه الله التوراة وكلمه تكليماً، فيأتون موسى فيقول: لست هناكم، ويذكر لهم خطيئته التي أصاب، ولكن ائتوا عيسى، عبد الله ورسوله، وكلمته وروحه، فيأتون عيسى فيقول: لست هناكم، ولكن ائتوا محمداً صلى الله عليه وسلم، عبداً غفر له ما تقدم من ذنبه وما تأخر، فيأتونني فأنطلق فأستأذن على ربي فيؤذن لي عليه، فإذا رأيت ربي وقعت له ساجداً، فيدعني ما شاء الله أن يدعني، ثم يقال لي: ارفع محمد، وقل يُسمع، وسل تُعطه، واشفع تُشفَّع، فأحمد ربي بمحامد علَّمنيها، ثم أشفع، فيحدُّ لي حداً فأدخلهم الجنة، ثم أرجع فإذا رأيت ربي وقعت ساجداً، فيدعني ما شاء الله أن يدعني، ثم يقال: ارفع محمد، وقل يُسمع، وسل تُعطه، واشفع تُشفَّع، فأحمد ربي بمحامد علَّمنيها ربي، ثم أشفع فيحدُّ لي حداً فأدخلهم الجنة، ثم أرجع، فإذا رأيت ربي وقعت ساجداً، فيدعني ما شاء الله أن يدعني، ثم يقال: ارفع محمد، قل يُسمع، وسل تُعطه، واشفع تُشفَّع، فأحمد ربي بمحامد علَّمنيها، ثم أشفع فيحدُّ لي حداً فأدخلهم الجنة، ثم أرجع فأقول: يا رب ما بقي في النار إلا من حبسه القرآن، ووجب عليه الخلود). قال النبي صلى الله عليه وسلم: (يخرج من النار من قال لا إله إلا الله، وكان في قلبه من الخير ما يزن شعيرة، ثم يخرج من النار من قال لا إله إلا الله، وكان في قلبه من الخير ما يزن بُرَّة، ثم يخرج من النار من قال لا إله إلا الله، وكان في قلبه ما يزن من الخير ذرَّة).

 

[-7410-] Enes'in nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Allah kıyamet gününde mu'minleri böylece toplar. 'İçinde bulunduğumuz şu durumumuzdan bizleri rahata kavuşturması için Rabbimize şefaat dilesek' derler. Ardından Adem Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelirler ve

 

'Ya Adem! İnsanların (sıkıntıda olduklarını) görmüyor musun? Allah seni kendi eliyle yarattı. Meleklerini sana secde ettirdi ve her şeyin ismini sana öğretti. Rabbinden bizim için şefaat dile de bizi şu bulunduğumuz mekanımızdan rahatlığa kavuştursun' derler. Adem 'Ben buna ehil değilim' der ve onlara işlemiş olduğu o ağaçtan yeme günahından söz ederek 'Fakat sizler Nuh'a gidin iz çünkü o Allah'ın bütün yeryüzü ahalisine göndermiş olduğu ilk resuldür!' der.

 

İnsanlar Nuh'a gelirler. (Ondan şefaat isterler.) O da 'Ben buna ehil değilim' der ve vaktiyle işlediği (kavmi aleyhine dua etmesi) hatasından söz ederek 'Fakat siz halilurrahman olan İbrahim'e gidin' der. İnsanlar İbrahim'e gidip, (ondan şefaat isterler). O da 'Ben buna ehil değilim' der ve onlara vaktiyle işlediği hatalarını anlatır ve 'Fakat sizler Allah'ın kendisine Tevrat vermiş ve kendisiyle konuşmuş olduğu bir kulolan Musa'ya gidin' der. Onlar da Musa'ya giderler.

 

Musa 'Ben buna ehil değilim' der ve onlara vaktiyle işlediği hatasını zikreder. 'Fakat sizler Allah'ın kulu, resulü, kelimesi ve ruhu olan İsa'ya gidin' der. Onlar İsa'ya gelip (ondan şefaat isterler). İsa da onlara 'Ben buna ehil değilim. Fakat siz geçmiş ve gelecek günahları mağfiret olunmuş bir kulolan Muhammed'e gidin' der.

 

Bunun üzerine insanlar bana gelirler. Ben de akabinde gider, Rabbimin huzuruna izin isterim. Bana huzuruna girmem için izin verilir. Ben de Rabbimi görünce hemen onun için secdeye kapanırım. Allah beni bu vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra Allah tarafından bana 'Başını kaldır ya Muhammed! Söyle, sözün dinlenecektir, iste, sana verilecektir, şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır!' denilir. Ben, bana öğrettiği birçok hamdlerle Rabbime hamd ederim, sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır tayin edilir. Ben onları cennete sokarım. Sonra tekrar dönerim.

 

Rabbimi görünce secdeye kapanırım. O beni bırakmak istediği kadar bırakır. <=.: Jnra Allah tarafından 'Başını kaldır ya Muhammed! Söyle, sözün işitilir, iste :ana verilir, şefaat et, şefaatin kabulolunur!' denilir. Ben yine Rabbimin bana 0ğ. tmiş olduğu birçok hamdlerle Rabbime hamd ederim, sonra şefaat ederim. Bana yine bir sınır tayin edilir. Ben onları da cennete koyarım. Bundan sonra yine döner, Rabbimi görünce secdeye kapanırım. Rabbim beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra 'Kalk ya Muhammed! Söyle, sözün işitilir, iste, sana verilir, şefaat et, şefaatin kabulolunur!' denilir. Ben yine Rabbimin bana öğretmiş olduğu birçok hamdlerle Rabbime hamd ederim, sonra şefaat ederim. Benim için yine bir sınır konulur. Ben o sınır içindekileri de alır cennete korum, sonra döner ve Rabbime 'Ya Rabbi! Ateşte Kur'an'ın hapsettiklerinden ve kendisine ebediyet vacip olanlardan başka kimse kalmadı' derim."

 

Enes b. Malik dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti: "La ilahe illallah diyen ve kalbinde bir arpa ağırlığınca hayır (yani iman) bulunan kimseler ateşten çıkar. Bundan sonra id ildhe illailah diyen ve kalbinde bir buğday tanesi ağırlığı kadar hayır bulunan kimseler ateşten çıkar. Daha sonra id ildhe ilIallah diyen ve kalbinde bir tek zerre ağırlığı kadar hayır olan kimseler ateşten çıkar" buyurdu.

 

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب: حدثنا أبو الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (يد الله ملأى لا يغيضها نفقة، سحَّاء الليل والنهار. وقال: أرأيتم ما أنفق منذ خلق السماوات والأرض، فإنه لم يغض ما في يده. وقال: وكان عرشه على الماء، وبيده الأخرى الميزان، يخفض ويرفع).

 

[-7411-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:

 

"Allah'ın eli dopdoludur, harcamak onu eksiltmez, o gece ve gündüz daima cömerttir. " Yine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Allah 'ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri infak ve in'am ettiği nimetlerin mahiyetini bana bildirebilir misiniz? Şüphesiz bunca harcama onun elindeki nimetlerden hiçbir şeyi eksiItmemiştir" demiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir de

 

'Çünkü onun tahtı su üzerinde kurulmuştur'(Hud 7) onun diğer elinde adalet terazisi vardır ki onun kefesini alçaltır, yükseltir" demiştir.

 

 

6977 - حدثنا مقدَّم بن محمد قال: حدثني عمي القاسم بن يحيى، عن عبيد الله، عن نافع، عن ابن عمر رضي الله عنهما ،  عن رسول الله صلى الله عليه وسلم أنه قال: (إن الله يقبض يوم القيامة الأرض، وتكون السماوات بيمينه، ثم يقول: أنا الملك). رواه سعيد عن مالك .وقال عمر بن حمزة: سمعت سالماً: سمعت ابن عمر، عن النبي صلى الله عليه وسلم بهذا.

 

[-7412-] İbn Ömer r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:

 

"Şüphesiz Allah kıyamet gününde bütün arzı avucunun içine alır, gökler de onun sağ elinde olur. Sonra 'Melik ancak benim!' der."

 

 

وقال أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزهري: أخبرني أبو سلمة: أن أبا هريرة قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (يقبض الله الأرض).

 

[-7413-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Allah arzı avucunun içine alır" demiştir.

 

 

حدثنا مسدد: سمع يحيى بن سعيد، عن سفيان: حدثني منصور وسليمان، عن إبراهيم، عن عبيدة، عن عبد الله،

 أن يهودياً جاء إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقال: يا محمد، إن الله يمسك السماوات على إصبع، والأرضين على إصبع، والجبال على إصبع، والشجر على إصبع، والخلائق على إصبع، ثم يقول: أنا الملك. فضحك رسول الله صلى الله عليه وسلم حتى بدت نواجذه، ثم قرأ: {وما قدروا الله حق قدره}.

قال يحيى بن سعيد: وزاد فيه فضيل بن عياض، عن منصور، عن إبراهيم، عن عبيدة، عن عبد الله: فضحك رسول الله صلى الله عليه وسلم تعجباً وتصديقاً له.

 

[-7414-] Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir Yahudi geldi ve

 

"Ya Muhammed! Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını bir parmağında, dağları bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, öbür yaratıkları da bir parmağında tutar, sonra me lik ancak benim der" dedi. Bu haber üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem azı dişleri görününceye kadar güldü, sonra "Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler"(En'am 91) ayetini okudu.

 

 

حدثنا عمر بن حفص بن غياث: حدثنا أبي: حدثنا الأعمش: سمعت إبراهيم قال: سمعت علقمة يقول: قال عبد الله:

 جاء رجل إلى النبي صلى الله عليه وسلم من أهل الكتاب فقال: يا أبا القاسم، إن الله يمسك السماوات على إصبع، والأرضين على إصبع، والشجر والثرى على إصبع، والخلائق على إصبع، ثم يقول: أنا الملك أنا الملك. فرأيت النبي صلى الله عليه وسلم ضحك حتى بدت نواجذه، ثم قرأ: {وما قدروا الله حق قدره}.

 

[-7415-] Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Kitap ehlinden bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi ve

 

"Ey Ebü'l-Kasım' Şüphesiz Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, toprakları bir parmağında, diğer mahlukları da (beşinci) parmağında tutar. Sonra 'Melik ancak benim, me lik ancak benim!' buyurur" dedi.

 

İbn Mesud dedi ki: Bu söz üzerine ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in azı dişleri görününceye kadar güldüğünü gördüm. Sonra "Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler" ayetini okudu.

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

Yüce Allah'ın "Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? sözü." İbn Battal şöyle demiştir: Bu ayette Allah'ın "iki el"i olduğu ifade edilmektedir. Bu onun zatı sıfat1arındandır. Yoksa Allah'ın organı olduğunu iddia eden Müşebbihe ve olmadığını ileri süren Cehmiyyenin aksine bunlar birer organ değildir. Allah'ın iki elinin kudret manasına olduğunu iddia edenlere bilginlerin şu ittifakları yeterli bir cevaptır: Allah'ın elinin var olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre, onun bir kudreti vardır, yok olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre ise kudreti yoktur. Çün'Ü onlar şöyle diyorlar: Allah kendi zatıyla kadirdir. Allah'ın iki elinin kudret manasında olmadığını onun İblise hitaben "ma menaake en tescüde li md halaktu bi yedeyye==iki elimle yarattığı ma secde etmekten seni men eden nedir?"(Sad 75) ifadesi göstermektedir. Bu ifade İblisin secde etmesini gerekli kılan şeyin ne olduğuna işaret etmektedir. Eğer el "kudret" manasında olsaydı, Adem ile İblis Allah'ın kudretiyle yaratılma noktasında aynı olduklarından aralarında hiçbir fark olmazdı.

 

İmam Buhari bu başlık altında dört hadise yer vermiştir. Üçüncü hadisin dört rivayet yolu, dördüncüsünün iki rivayet yolu vardır. Birinci hadis Enes'in şefaatle ilgili naklettiği hadistir. Bu hadisin geniş bir açıklaması, Rikak Bölümünün sonlarında geçmişti. Hadisin buraya alınmasından maksat, mahşer halkının Adem'e hitaben "Allah seni kendi eliyle yarattı" şeklindeki ifadeleridir.

 

"Allah'ın eli dopdoludur (mel'a)." "Mel'a" veya "mel'an" kelimesinden maksat doluluğun ayrılmaz parçasıdır ki bu Allah'ın son derece zengin olması demektir. Allah katında yaratıkların bilgisi açısından nihayetsiz bir rızık vardır.

 

"La yağıduha=harcamak onu eksiltmez." Arapçada "ğade'l-mau yağidu" su eksildi demektir. "Sehhau" devamlı döken, sürekli akan demektir. "el-Leyl ve'n-nehar" bu iki kelime zarf olarak gece ve gündüz daima akıtan, döken demektir. Bu iki kelimeyi merfu olarak "el-Ieylu ve'n-neharu" şeklinde okumak da mümkündür. "Eraeytum ma enfeka=Onun infak ettiği nimetlerin mahiyetini bana bildirebilir misiniz?" Bu cümle basiret sahibi olan kimseye bunun gayet açık ve net olduğu yolunda bir uyarıdır. "Onun arşı (tahtı) su üzerine kurulmuştur." Burada "el-arş=taht" kelimesinin zikredilmesi, "O gökleri ve yeri yarattı" ifadesinden sonra bunu duyan kimsenin kafasında "Acaba bundan önce durum nasıldı?" şeklinde bir düşünce uyanmasıdır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Allah'ın arşının gökleri ve yeri yaratmadan önce su üzerine kurulu olduğunu gösteren bir ifade kullanmıştır. Nitekim Bed'ü'l-halk Bölümünde geçen İmran b. Husayn hadisinde de buna benzer bir cümle yer almıştı: "Ezelde Allah vardı ve ondan önce hiçbir şey yoktu. Onun tahtı (arşı) suyun üzerine kuruluydu. Sonra gökleri ve yeri yarattı."

 

"Onun diğer elinde adalet terazisi vardır ki onun kefesini alçaltır, yükseltir."

Yani terazi yi alçaltır ve yükseltir.

 

Beyhaki şöyle demiştir: Bazı nazar ehli alimler "el-yedd=el" kelimesinin "organ" değil, "sıfat" olduğu kanaatine varmışlardır. Onlara göre kitap veya sahih sünnette bu kelime her geçtiğinde maksat, "yed=el" kelimesinin onlarla birlikte yapılan şeye taallukudur. Şu kelimeler buna örnektir: "et-Tayy=Oürüp, bükmek", "el-ahz=almak", "el-kabz=yakalamak", "el-bast=yaymak", "el-kabOI=kabul etmek", "eş-şuhh = cimrilik" , "el-infak=harcamak" ve bunun dışında herhangi bir benzerlik sözkonusu olmaksızın sıfatın muktezasına taalluk eden başka şeyler. Böyle bir anlayışta asla benzetme sözkonusu değildir. Başka bilginler ise bunların kendilerine uygun bir şekilde tevil edileceği kanaatine varmışlardır.