باب: قول الله
تعالى: {لِمَا
خلقتُ بيديَّ}
/ص: 75/.
19. YÜCE ALLAH'IN "EY İBLİS! İKİ ELİMLE YARATTIĞIMA SECDE
ETMEKTEN SENİ MEN EDEN NEDİR?"(Sad 75) SÖZÜ
حدثني معاذ
بن فضالة:
حدثنا هشام،
عن قتادة، عن
أنس:
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(يحمع الله
المؤمنين يوم القيامة
كذلك،
فيقولون: لو
استشفعنا إلى
ربنا حتى
يريحنا من
مكاننا هذا،
فيأتون آدم
فيقولون: يا
آدم، أما ترى
الناس، خلقك
الله بيده، وأسجد
لك ملائكته،
وعلمك أسماء
كل شيء، اشفع لنا
إلى ربنا حتى
يريحنا من
مكاننا هذا، فيقول:
لست هناك،
ويذكر لهم
خطيئته التي
أصاب، ولكن
ائتوا نوحاً،
فإنه أول رسول
بعثه الله إلى
أهل الأرض،
فيأتون
نوحاً، فيقول:
لست هناكم،
ويذكر خطيئته
التي أصاب،
ولكن ائتوا
إبراهيم خليل
الرحمن،
فيأتون
إبراهيم
فيقول: لست
هناكم، ويذكر
لهم خطاياه
التي أصابها،
ولكن ائتوا
موسى، عبداً
آتاه الله
التوراة وكلمه
تكليماً،
فيأتون موسى
فيقول: لست
هناكم، ويذكر
لهم خطيئته
التي أصاب،
ولكن ائتوا
عيسى، عبد
الله ورسوله،
وكلمته
وروحه،
فيأتون عيسى
فيقول: لست
هناكم، ولكن
ائتوا محمداً
صلى الله عليه
وسلم، عبداً
غفر له ما تقدم
من ذنبه وما
تأخر،
فيأتونني
فأنطلق
فأستأذن على
ربي فيؤذن لي
عليه، فإذا
رأيت ربي وقعت
له ساجداً،
فيدعني ما شاء
الله أن
يدعني، ثم
يقال لي: ارفع
محمد، وقل
يُسمع، وسل
تُعطه، واشفع
تُشفَّع،
فأحمد ربي
بمحامد
علَّمنيها،
ثم أشفع، فيحدُّ
لي حداً
فأدخلهم
الجنة، ثم
أرجع فإذا رأيت
ربي وقعت
ساجداً،
فيدعني ما شاء
الله أن يدعني،
ثم يقال: ارفع
محمد، وقل
يُسمع، وسل تُعطه،
واشفع
تُشفَّع،
فأحمد ربي
بمحامد علَّمنيها
ربي، ثم أشفع
فيحدُّ لي
حداً فأدخلهم
الجنة، ثم
أرجع، فإذا
رأيت ربي وقعت
ساجداً، فيدعني
ما شاء الله
أن يدعني، ثم
يقال: ارفع
محمد، قل
يُسمع، وسل
تُعطه، واشفع
تُشفَّع، فأحمد
ربي بمحامد
علَّمنيها،
ثم أشفع فيحدُّ
لي حداً
فأدخلهم
الجنة، ثم
أرجع فأقول:
يا رب ما بقي
في النار إلا
من حبسه
القرآن، ووجب
عليه الخلود).
قال النبي صلى
الله عليه
وسلم: (يخرج من
النار من قال
لا إله إلا
الله، وكان في
قلبه من الخير
ما يزن شعيرة،
ثم يخرج من النار
من قال لا إله
إلا الله،
وكان في قلبه
من الخير ما
يزن بُرَّة،
ثم يخرج من
النار من قال
لا إله إلا
الله، وكان في
قلبه ما يزن
من الخير
ذرَّة).
[-7410-] Enes'in nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur:
"Allah kıyamet gününde mu'minleri böylece toplar. 'İçinde
bulunduğumuz şu durumumuzdan bizleri rahata kavuşturması için Rabbimize şefaat
dilesek' derler. Ardından Adem Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelirler ve
'Ya Adem! İnsanların (sıkıntıda olduklarını) görmüyor musun? Allah
seni kendi eliyle yarattı. Meleklerini sana secde ettirdi ve her şeyin ismini
sana öğretti. Rabbinden bizim için şefaat dile de bizi şu bulunduğumuz
mekanımızdan rahatlığa kavuştursun' derler. Adem 'Ben buna ehil değilim' der ve
onlara işlemiş olduğu o ağaçtan yeme günahından söz ederek 'Fakat sizler Nuh'a
gidin iz çünkü o Allah'ın bütün yeryüzü ahalisine göndermiş olduğu ilk
resuldür!' der.
İnsanlar Nuh'a gelirler. (Ondan şefaat isterler.) O da 'Ben buna
ehil değilim' der ve vaktiyle işlediği (kavmi aleyhine dua etmesi) hatasından
söz ederek 'Fakat siz halilurrahman olan İbrahim'e gidin' der. İnsanlar
İbrahim'e gidip, (ondan şefaat isterler). O da 'Ben buna ehil değilim' der ve
onlara vaktiyle işlediği hatalarını anlatır ve 'Fakat sizler Allah'ın kendisine
Tevrat vermiş ve kendisiyle konuşmuş olduğu bir kulolan Musa'ya gidin' der.
Onlar da Musa'ya giderler.
Musa 'Ben buna ehil değilim' der ve onlara vaktiyle işlediği
hatasını zikreder. 'Fakat sizler Allah'ın kulu, resulü, kelimesi ve ruhu olan
İsa'ya gidin' der. Onlar İsa'ya gelip (ondan şefaat isterler). İsa da onlara
'Ben buna ehil değilim. Fakat siz geçmiş ve gelecek günahları mağfiret olunmuş
bir kulolan Muhammed'e gidin' der.
Bunun üzerine insanlar bana gelirler. Ben de akabinde gider,
Rabbimin huzuruna izin isterim. Bana huzuruna girmem için izin verilir. Ben de
Rabbimi görünce hemen onun için secdeye kapanırım. Allah beni bu vaziyette
bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra Allah tarafından bana 'Başını kaldır ya
Muhammed! Söyle, sözün dinlenecektir, iste, sana verilecektir, şefaat et,
şefaatin kabul olunacaktır!' denilir. Ben, bana öğrettiği birçok hamdlerle
Rabbime hamd ederim, sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır tayin edilir.
Ben onları cennete sokarım. Sonra tekrar dönerim.
Rabbimi görünce secdeye kapanırım. O beni bırakmak istediği kadar
bırakır. <=.: Jnra Allah tarafından 'Başını kaldır ya Muhammed! Söyle, sözün
işitilir, iste :ana verilir, şefaat et, şefaatin kabulolunur!' denilir. Ben
yine Rabbimin bana 0ğ. tmiş olduğu birçok hamdlerle Rabbime hamd ederim, sonra
şefaat ederim. Bana yine bir sınır tayin edilir. Ben onları da cennete koyarım.
Bundan sonra yine döner, Rabbimi görünce secdeye kapanırım. Rabbim beni o
vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra 'Kalk ya Muhammed! Söyle,
sözün işitilir, iste, sana verilir, şefaat et, şefaatin kabulolunur!' denilir.
Ben yine Rabbimin bana öğretmiş olduğu birçok hamdlerle Rabbime hamd ederim,
sonra şefaat ederim. Benim için yine bir sınır konulur. Ben o sınır
içindekileri de alır cennete korum, sonra döner ve Rabbime 'Ya Rabbi! Ateşte
Kur'an'ın hapsettiklerinden ve kendisine ebediyet vacip olanlardan başka kimse
kalmadı' derim."
Enes b. Malik dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
devam etti: "La ilahe illallah diyen ve kalbinde bir arpa ağırlığınca
hayır (yani iman) bulunan kimseler ateşten çıkar. Bundan sonra id ildhe
illailah diyen ve kalbinde bir buğday tanesi ağırlığı kadar hayır bulunan
kimseler ateşten çıkar. Daha sonra id ildhe ilIallah diyen ve kalbinde bir tek
zerre ağırlığı kadar hayır olan kimseler ateşten çıkar" buyurdu.
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب:
حدثنا أبو الزناد،
عن الأعرج، عن
أبي هريرة:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (يد
الله ملأى لا
يغيضها نفقة،
سحَّاء الليل
والنهار.
وقال: أرأيتم
ما أنفق منذ
خلق السماوات
والأرض، فإنه
لم يغض ما في
يده. وقال:
وكان عرشه على
الماء، وبيده
الأخرى
الميزان، يخفض
ويرفع).
[-7411-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:
"Allah'ın eli dopdoludur, harcamak onu eksiltmez, o gece ve
gündüz daima cömerttir. " Yine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Allah 'ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri infak ve in'am ettiği
nimetlerin mahiyetini bana bildirebilir misiniz? Şüphesiz bunca harcama onun elindeki
nimetlerden hiçbir şeyi eksiItmemiştir" demiştir. Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem bir de
'Çünkü onun tahtı su üzerinde kurulmuştur'(Hud 7) onun diğer
elinde adalet terazisi vardır ki onun kefesini alçaltır, yükseltir"
demiştir.
6977 - حدثنا
مقدَّم بن
محمد قال:
حدثني عمي
القاسم بن
يحيى، عن عبيد
الله، عن
نافع، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما ، عن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أنه قال:
(إن الله يقبض
يوم القيامة
الأرض، وتكون
السماوات
بيمينه، ثم
يقول: أنا
الملك). رواه
سعيد عن مالك .وقال
عمر بن حمزة:
سمعت سالماً:
سمعت ابن عمر،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم بهذا.
[-7412-] İbn Ömer r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:
"Şüphesiz Allah kıyamet gününde bütün arzı avucunun içine
alır, gökler de onun sağ elinde olur. Sonra 'Melik ancak benim!' der."
وقال أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزهري:
أخبرني أبو
سلمة: أن أبا
هريرة قال:
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم: (يقبض
الله الأرض).
[-7413-] Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Allah arzı avucunun içine alır" demiştir.
حدثنا مسدد:
سمع يحيى بن
سعيد، عن
سفيان: حدثني
منصور
وسليمان، عن
إبراهيم، عن
عبيدة، عن عبد
الله،
أن
يهودياً جاء
إلى النبي صلى
الله عليه
وسلم فقال: يا
محمد، إن الله
يمسك
السماوات على
إصبع،
والأرضين على
إصبع،
والجبال على
إصبع، والشجر
على إصبع،
والخلائق على
إصبع، ثم يقول:
أنا الملك.
فضحك رسول
الله صلى الله
عليه وسلم حتى
بدت نواجذه،
ثم قرأ: {وما
قدروا الله حق
قدره}.
قال يحيى بن
سعيد: وزاد
فيه فضيل بن
عياض، عن منصور،
عن إبراهيم،
عن عبيدة، عن
عبد الله: فضحك
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم تعجباً
وتصديقاً له.
[-7414-] Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir: Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir Yahudi geldi ve
"Ya Muhammed! Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını
bir parmağında, dağları bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, öbür
yaratıkları da bir parmağında tutar, sonra me lik ancak benim der" dedi.
Bu haber üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem azı dişleri görününceye
kadar güldü, sonra "Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler"(En'am 91)
ayetini okudu.
حدثنا عمر بن
حفص بن غياث:
حدثنا أبي:
حدثنا الأعمش:
سمعت إبراهيم
قال: سمعت
علقمة يقول:
قال عبد الله:
جاء
رجل إلى النبي
صلى الله عليه
وسلم من أهل الكتاب
فقال: يا أبا
القاسم، إن
الله يمسك السماوات
على إصبع،
والأرضين على
إصبع، والشجر
والثرى على إصبع،
والخلائق على
إصبع، ثم
يقول: أنا
الملك أنا
الملك. فرأيت
النبي صلى
الله عليه
وسلم ضحك حتى
بدت نواجذه،
ثم قرأ: {وما
قدروا الله حق
قدره}.
[-7415-] Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Kitap ehlinden
bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi ve
"Ey Ebü'l-Kasım' Şüphesiz Allah gökleri bir parmağında, yer
tabakalarını bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, toprakları bir
parmağında, diğer mahlukları da (beşinci) parmağında tutar. Sonra 'Melik ancak
benim, me lik ancak benim!' buyurur" dedi.
İbn Mesud dedi ki: Bu söz üzerine ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in azı dişleri görününceye kadar güldüğünü gördüm. Sonra "Allah'ın
kadrini hakkıyla bilemediler" ayetini okudu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Yüce Allah'ın "Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde
etmekten seni men eden nedir? sözü." İbn Battal şöyle demiştir: Bu ayette
Allah'ın "iki el"i olduğu ifade edilmektedir. Bu onun zatı
sıfat1arındandır. Yoksa Allah'ın organı olduğunu iddia eden Müşebbihe ve
olmadığını ileri süren Cehmiyyenin aksine bunlar birer organ değildir. Allah'ın
iki elinin kudret manasına olduğunu iddia edenlere bilginlerin şu ittifakları
yeterli bir cevaptır: Allah'ın elinin var olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre,
onun bir kudreti vardır, yok olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre ise kudreti
yoktur. Çün'Ü onlar şöyle diyorlar: Allah kendi zatıyla kadirdir. Allah'ın iki
elinin kudret manasında olmadığını onun İblise hitaben "ma menaake en
tescüde li md halaktu bi yedeyye==iki elimle yarattığı ma secde etmekten seni
men eden nedir?"(Sad 75) ifadesi göstermektedir. Bu ifade İblisin secde
etmesini gerekli kılan şeyin ne olduğuna işaret etmektedir. Eğer el
"kudret" manasında olsaydı, Adem ile İblis Allah'ın kudretiyle yaratılma
noktasında aynı olduklarından aralarında hiçbir fark olmazdı.
İmam Buhari bu başlık altında dört hadise yer vermiştir. Üçüncü
hadisin dört rivayet yolu, dördüncüsünün iki rivayet yolu vardır. Birinci hadis
Enes'in şefaatle ilgili naklettiği hadistir. Bu hadisin geniş bir açıklaması,
Rikak Bölümünün sonlarında geçmişti. Hadisin buraya alınmasından maksat, mahşer
halkının Adem'e hitaben "Allah seni kendi eliyle yarattı" şeklindeki
ifadeleridir.
"Allah'ın eli dopdoludur (mel'a)." "Mel'a"
veya "mel'an" kelimesinden maksat doluluğun ayrılmaz parçasıdır ki bu
Allah'ın son derece zengin olması demektir. Allah katında yaratıkların bilgisi
açısından nihayetsiz bir rızık vardır.
"La yağıduha=harcamak onu eksiltmez." Arapçada
"ğade'l-mau yağidu" su eksildi demektir. "Sehhau" devamlı
döken, sürekli akan demektir. "el-Leyl ve'n-nehar" bu iki kelime zarf
olarak gece ve gündüz daima akıtan, döken demektir. Bu iki kelimeyi merfu
olarak "el-Ieylu ve'n-neharu" şeklinde okumak da mümkündür.
"Eraeytum ma enfeka=Onun infak ettiği nimetlerin mahiyetini bana
bildirebilir misiniz?" Bu cümle basiret sahibi olan kimseye bunun gayet
açık ve net olduğu yolunda bir uyarıdır. "Onun arşı (tahtı) su üzerine
kurulmuştur." Burada "el-arş=taht" kelimesinin zikredilmesi, "O
gökleri ve yeri yarattı" ifadesinden sonra bunu duyan kimsenin kafasında
"Acaba bundan önce durum nasıldı?" şeklinde bir düşünce uyanmasıdır.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Allah'ın arşının gökleri ve yeri yaratmadan
önce su üzerine kurulu olduğunu gösteren bir ifade kullanmıştır. Nitekim
Bed'ü'l-halk Bölümünde geçen İmran b. Husayn hadisinde de buna benzer bir cümle
yer almıştı: "Ezelde Allah vardı ve ondan önce hiçbir şey yoktu. Onun
tahtı (arşı) suyun üzerine kuruluydu. Sonra gökleri ve yeri yarattı."
"Onun diğer elinde adalet terazisi vardır ki onun kefesini
alçaltır, yükseltir."
Yani terazi yi alçaltır ve yükseltir.
Beyhaki şöyle demiştir: Bazı nazar ehli alimler
"el-yedd=el" kelimesinin "organ" değil, "sıfat" olduğu
kanaatine varmışlardır. Onlara göre kitap veya sahih sünnette bu kelime her
geçtiğinde maksat, "yed=el" kelimesinin onlarla birlikte yapılan şeye
taallukudur. Şu kelimeler buna örnektir: "et-Tayy=Oürüp, bükmek",
"el-ahz=almak", "el-kabz=yakalamak", "el-bast=yaymak",
"el-kabOI=kabul etmek", "eş-şuhh = cimrilik" ,
"el-infak=harcamak" ve bunun dışında herhangi bir benzerlik sözkonusu
olmaksızın sıfatın muktezasına taalluk eden başka şeyler. Böyle bir anlayışta asla
benzetme sözkonusu değildir. Başka bilginler ise bunların kendilerine uygun bir
şekilde tevil edileceği kanaatine varmışlardır.