باب: قول الله
تعالى:
{وأمرهم شورى
بينهم} /الشورى:
38/. {وشاورهم في
الأمر} /آل
عمران: 159/. وأن
المشاورة قبل
العزم
والتبين،
لقوله: {فإذا
عزمت فتوكل
على الله}. /آل
عمران: 159/. فإذا
عزم الرسول
صلى الله عليه
وسلم لم يكن لبشر
التقدم على
الله ورسوله.
28. ALLAH TEALA'NIN "ONLARIN İŞLERİ ARALARINDA DANIŞMA
İLEDİR. "(Şura 38) "İŞ HAKKINDA ONLARA DANIŞ. "(Aı-i İmran 159)
EMRİ VE DANIŞMANIN İŞE KARAR VERMEDEN VE O İŞ İYİCE AÇIĞA ÇiKMADAN ÖNCE OLDUĞU.
ÇÜNKÜ YÜCE ALLAH "BİR iŞE KARARINI VERDİĞİ ZAMAN DA ARTIK ALLAH'A DAYANIP
GÜVEN"(Al-i İmran 159) BUYURMUŞTUR. RESULULLAH S.A.V. BİR İŞE KESİN KARAR
VERİP AZMETTİĞİNDE HİÇBİR BEŞERİN ALLAH'IN VE RESULÜNÜN ÖNÜNE GEÇEMEYECEĞİ
وشاور النبي
صلى الله عليه
وسلم أصحابه
يوم أحد في
المقام والخروج
فرأوا له
الخروج، فلما
لبس لأمَتَهُ
وعزم قالوا:
أقم، فلم يمل
إليهم بعد
العزم وقال: (لا
ينبغي لنبي
يلبس
لأمَتَهُ
فيضعها، حتى
يحكم الله).
وشاور علياً
وأسامة فيما
رمى به أهل
الإفك عائشة
فسمع منهما
حتى نزل
القرآن، فجلد
الرامين ولم
يلتفت إلى
تنازعهم،
ولكن حكم بما
أمره الله.
Nebi s.a.v., Uh'ıd günü şehirde kalma veya düşmana karşı şehir
dışına çıkma hususlarında sahabilerine danıştı. Onlar kendisine şehir dışına
çıkma görüşünü ileri sürdüler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem
zırhını giyip, savaşa çıkmaya azmedince sahabiler kendisine "Şehirde
kal!" dediler. Fakat Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kesin karar ve
azimden sonra onların söylediklerine meyletmedi ve "Zırhını giyen bir
Nebie Allah hükmünü verinceye kadar silahlarını indirip koyması yakışmaz"
buyurdu. İftiracılar Hz. Aişe radıyaııilhu anhil'ya zina iftirası attıklarında
Nebi s.a.v. bu konuda Ali ve Üsame ile müşaver etti ve onların görüşlerini
dinledi. Nihayet bu konuda Kur'an (ayeti) indi ve bunun üzerine Nebi s.a.v.
iftira atanlara sapa cezası uyguladı. (Ali ve Üsame taraftarlarının)
çekişmelerine bakmadı, fakat Allah'ın kendisine emrettiği ile hükmetti.
وكانت
الأئمة بعد
النبي صلى
الله عليه
وسلم يستشيرون
الأمناء من
أهل العلم في
الأمور المباحة
ليأخذوا
بأسهلها،
فإذا وضح
الكتاب أو السنة
لم يتعدوه إلى
غيره، اقتداء
بالنبي صلى
الله عليه
وسلم.
ورأى أبو بكر
قتال من منع
الزكاة، فقال
عمر: كيف
تقاتل الناس
وقد قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
(أمرت أن
أقاتل الناس
حتى يقولوا لا
إله إلا الله،
فإذا قالوا لا
إله إلا الله
عصموا مني
دماءهم
وأموالهم إلا
بحقها
وحسابهم على
الله). فقال
أبو بكر:
والله لأقاتلنَّ
من فرَّق بين
ما جمع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، ثم
تابعه بعد عمر
فلم يلتفت
أبو بكر إلى
مشورة، إذ كان
عنده حكم رسول
الله صلى الله
عليه وسلم في
الذين فرقوا
بين الصلاة
والزكاة،
وأرادوا
تبديل الدين وأحكامه،
وقال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (من
بدَّل دينه
فاقتلوه).
Nebi s.a.v.’den sonra imamlar mubah işler hususunda onların en
kolaylarını almak için ilim ehlinden güvenilir kimselerle istişare ettiler.
Kitap veya sünnet hükmü açık olduğunda onlar Nebie uyarak (kitap ve sünnetin)
dışında başka bir kaynağa gitmezlerdi. Ebu Bekir de zekat! vermek
istemeyenlerle çarpışma görüşünü benimsediğinde Ömer ona "Sen bunlara
karşı nasıl savaş açarsın?" Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Ben insanlarla la ilahe illaIlah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum.
Onlar la ilahe Wallah dediklerinde benden kanlarını ve mallarını korumuş
olurlar. Ancak haklı yere olması müstesnadır ve onların hesabı Allah'a
aittir" buyurmuştur, dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir "Vaılahi ben
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in topladığı şeyleri ayıran kimselerle
mutlaka savaş ederim!" diye cevap verdi. Bunun akabinde Ömer, Ebu Bekir'e
tabi oldu. Ebu Bekir ise onun müşaveresine dönüp bakmadı. Çünkü kendisinin
yanında namazia zekat! ayıran kimselerle dini ve hükümlerini değiştirip, tebdil
etmek isteyen kimseler hakkında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hükmü
vardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Dinini değiştiren kimseyi
öldürünüz!" buyurmuştur.
وكان
القرَّاء
أصحاب مشورة
عمر، كهولاً أو
شبَّاناً،
وكان
وقَّافاً عند
كتاب الله عز وجل.
Yaşlı veya genç bütün alimler, Ömer'in danışma arkadaşları
idiler ve zaten Ömer de Allah Azze ve Celle’nin kitabı yanında yer almaya
düşkün bir kişiydi.
حدثنا
الأويسي:
حدثنا
إبراهيم بن
سعد، عن صالح،
عن ابن شهاب:
حدثني عروة،
وابن المسيب،
وعلقمة بن وقَّاص،
وعبيد الله،
عن عائشة رضي
الله عنها،
حين
قال لها أهل
الإفك ما
قالوا: قالت:
ودعا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم علي
بن أبي طالب وأسامة
بن زيد رضي
الله عنهما
حين استلبث
الوحي،
يسألهما وهو
يستشيرهما في
فراق أهله،
فأما أسامة:
فأشار بالذي
يعلم من براءة
أهله، وأما
علي فقال: لم
يضيِّق الله
عليك، والنساء
سواها كثير،
وسل الجارية
تصدقك. فقال:
(هل رأيت من
شيء يريبك).
قالت: ما رأيت
أمراً أكثر من
أنها جارية
حديثة السن،
تنام عن عجين
أهلها، فتأتي
الداجن
فتأكله، فقام
على المنبر
فقال: (يا معشر
المسلمين، من
يعذرني من رجل
بلغني أذاه في
أهلي، والله
ما علمت على
أهلي إلا
خيراً). فذكر
براءة عائشة.
[-7369-] Aişe r.anha iftiracıların kendisi hakkında
iddialarını dile getirdiklerinde şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem vahiy gecikince Ali b. Ebi Talib ile Üsame b. Zeyd'i ailesinden
ayrılması hususunda görüşlerini sorup, istişare etmek üzere yanına çağırdı.
Üsame Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ailesinin suçsuzluğunu bildiğini
ifade etti. Ali ise "Ya Resulallah! Allah sana (dünyayı) dar etmemiştir.
Aişe r.anha' den başka kadın çoktur. (Bununla beraber) (Aişe r.anha'nın
cariyesi) Berire'ye de sor. O doğrusunu sana söyleyecektir" demişti. Bunun
üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Berıre'yi çağırıp" (Aişe
r.anha'de) sana şüphe veren herhangi bir hal gördün mü?" diye sordu.
Berıre "Ben onda (hata, ayıp olarak) şundan daha fazlasını görmedim: Aişe
r.anha küçük yaşta bir kadındır. Ailesinin hamurunu yoğururken uyur kalır da
evin ehil hayvanı gelir, onu yerdi!" demiştir. Bunun üzerine Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey müslümanlar
topluluğu! Ailem hakkında bana eziyeti dokunan bir kimseden dolayı kim (onu
kınamamı) haklı görür? VAllahi ben ailem hakkında hayırdan başka bir şey bilmiş
değilim" dedi ve Aişe r.anha'nın suçsuzluğunu ifade etti.
وقال أبو
أسامة، عن
هشام. وحدثني
محمد بن حرب: حدثنا
يحيى بن أبي
زكرياء
الغسَّاني،
عن هشام، عن
عروة، عن
عائشة:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم خطب
الناس، فحمد
الله وأثنى
عليه، وقال:
(ما تشيرون
عليَّ في قوم
يسبُّون
أهلي، ما علمت
عليهم من سوء
قط).
وعن عروة قال:
لما أخبرت
عائشة بالأمر
قالت: يا رسول
الله، أتأذن
لي أن أنطلق
إلى أهلي؟ فأذن
لها، وأرسل
معها الغلام.
وقال رجل من
الأنصار:
سبحانك، ما
يكون لنا أن
نتكلم بهذا،
سبحانك هذا
بهتان عظيم.
[-7370-] Aişe r.anha şöyle demiştir: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanlara bir konuşma yaptı, Allah'a hamd ve sena
ettikten sonra
'Aileme dil uzatmakta olan bir topluluk hakkında bana ne tavsiye
edersiniz? Ben onların hakkında hiçbir kötülük bilmiyorum" dedi. Urve
şöyle demiştir: Hz. Aişe r.anha'ya iftiracıların söyledikleri şeyler haber
verilince şöyle dedi:
"Ya Resulallahi Aileme gitmeme izin verir misin 7"
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de kendisine izin verdi ve Aişe
r.anha'nın beraberinde hizmetçi bir köleyi de gönderdi. Bu sırada ensardan biri
"Subhaneke' Seni tenzih ederiz! Bu iftirayı konuşmak bizlere yakışmaz.
Seni tenzih ederiz! Bu büyük bir iftiradır" dedi.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Yüce Allah'ın 'Onların işleri aralarında danışma iledir'
sözü." Birinci ayetten başlarsak; el-Edebü'l-Müfred isimli eserinde İmam
Buharl'nin ve İbn Ebi Hatim'in güçlü bir isnadla nakillerine göre Hasan-ı Basri
"Bir topluluk kendi aralarında istişare eder etmez huzurlarında olan şeyin
en iyisine iletiimiş olurlar" demiş ve bu ayeti okumuştur. Bu ifade bir
başka rivayette "İstişare eder etmez Allah onlar için doğruyu veya faydalı
olan şeyi yaratır" şeklindedir. İkinci ayete gelince; İbn Ebi Hatim'in
hasen isnadla nakline göre Hasan-ı Basri şöyle demiştir: Yüce Allah, Nebi
s.a.v.'in onlara ihtiyacı olmadığını biliyordu, fakat ondan sonrakilerin
kendisini örnek almalarını istemiştir.
"Danışmanın işe karar vermeden ve o iş iyice açığa çıkmadan
önce olduğu. Çünkü Yüce Allah 'Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp
güven' buyurmuştur." Bilginler müşaverenin hangi konuda yapılacağı
noktasında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları, hakkında nas olmayan her türlü
hususta yapılır derken, bazıları sadece dünyevi işlerde buna başvurulur
demiştir. Davudi şöyle demiştir:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahabilerle hakkında
hüküm olmayan şeylerden olan savaş konusunda danışmalarda bulunuyordu. Çünkü
hükmün ne olduğu ancak Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den öğrenilir.
Nebi s.a.v.'in ahkam hususunda sahabilere danıştığını iddia eden büyük bir
gaflete düşmüştür. Ahkam dışı meselelere gelince, belki bir başkası onun
görmediğini görür veya işitmediğini işitmiş olabilir. Bu, yolda yanına rehber
almak gibi bir şeydir. Bir başkası ise şöyle demiştir: Kelime her ne kadar
genel anlamlı ise de bundan maksat özel durumdur. Zira Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in farz olan hükümler konusunda sahabilere danışmadığı
ittifakla kabul edilen hususlardandır. Bize göre böyle kayıtsız şartsız ve
mutlak konuşma tartışılır. Tirmizl'nin hasen, İbn Hibban'ın sahih
değerlendirmesiyle nakillerine göre Hz. Ali şöyle demiştir: "Ey iman
edenler! Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile gizli bir şey kon uşacağıniz
zaman bu konuşmamzdan önce bir sadaka veriniz"(Mücadele 12) ayet-i
kerimesi inince Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana "Görüşün nedir? Bir
dinar olur mu?" diye sordu. Ben "Hayır, buna güçleri yetmez"
dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Yarım dinara ne
dersin?" diye sordu. Ben "Buna da güçleri yetmez" diye cevap
verdim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "O halde ne kadar?"
diye sordu. Buna "Bir arpa ağırlığı kadar altın" diye cevap verdim.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Senin de malın azdır (Kendi malına
göre takdir ettin)" dedi. Bunun üzerine "Gizli bir şey konuşmanızdan
önce sadakalar vermekten çekindiniz mi?" ayet-i kerimesi indi.(Mücadele
13) Hz. Ali şöyle devam etti: "Yüce Allah benim sebep olmam üzerine bu
ümmete yükünü hafifletti." (Tirmizi, Tefsir Suretü'!-Mücadele) Bu hadis
bazı ahkam, konusunda Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in danışmalarda
bulunduğunu göstermektedir.
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir işe kesin karar
verip, azmettiğinde hiçbir beşerin Allah'ın ve Resulunün önüne
geçemeyeceği." İmam Buharl'nin demek istediği şudur: Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem denışmalarda bulunduktan sonra danışma konusu olan şeylerden
birini yapmaya karar verdiğinde ve buna başladığında bu andan itibaren hiç
kimsenin ona bunun aksini tavsiye etmesi mümkün değildir. Çünkü Hucurat
suresindeki ayetlerde Allah'ın ve Nebiinin önüne geçme yasaklı ğı vardır. Bu
açıklamaların tümünden ortaya çıkan, danışma ayeti ile Hucurat suresindeki ayet
arasında ayetin genelliğinin danışmalarla tahsis edilmesi durumu olduğudur.
Dolayısıyla bu konuda Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in önüne geçmek
mümkündür, fakat bu da istişare ettiği yerde onun izniyle olacaktır. Danışma
dışında insanların Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in önüne geçmeleri caiz
değildir. Yüce Allah unlara istişare konusunda cevap vermek için konuşma izni
vermiş, gerek danışma ve gerek başka hususlarda kendiliklerinden konuşmalarını
yasaklamıştır. Buna kişinin kendi görüşüne dayanarak Nebie itiraz etmesi
eweliyetle dahildir. Buradan anlaşılan Nebi s.a.v.'in emri sabit olduğunda hiç
kimsenin ona muhalefet edeyemeyeceği ve muhalif davranmak için birtakım hileli
yollara başvuramayacağıdır. Tam tersine kişi bu tavrı, muhalifinin gelecek
olduğu bir temel ilke edinir. Yoksa bazı mukallidlerin yaptığı gibi aksine
hareket edip Yüce Allah'ın "Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir
bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden
sakınsınlar"(Nur 63) ayetinden gafil olanların yaptığı gibi yapmaz.
"Zırhını giyince" hadisteki "lametehu"
kelimesi zırh demektir. Bazıları bu bir araçtır demişlerdir. Kastedilen şey,
zırh, miğfer ve bunun dışında diğer silahlardır.