باب: ما يُذكر
من ذمِّ الرأي
وتكلُّف
القياس.
7. RE'YİN KÖTÜLENMESİ VE KIYASTA ZORLAMAYA GİTME
{ولا
تقف} لا تقل {ما
ليس لك به علم}
/الإسراء: 36/.
Yüce Allah "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına
düşme" yani onu söyleme buyurmuştur.(İsra 36)
حدثنا سعيد
بن تليد:
حدثني ابن
وهب: حدثني
عبد الرحمن بن
شريح وغيره،
عن أبي
الأسود، عن
عروة قال:
حجَّ علينا
عبد الله بن
عمرو، فسمعته
يقول:
سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول: (إن
الله لا ينزع
العلم بعد أن
أعطاهموه انتزاعاً،
ولكن ينتزعه
منهم مع قبض
العلماء بعلمهم،
فيبقى ناس
جهَّال،
يُسْتَفْتَون
فيفتون
برأيهم،
فيُضِلُّون
ويَضِلُّون).
فحدثتُ به
عائشة زوج
النبي صلى
الله عليه وسلم،
ثم إن عبد
الله بن عمرو
حجَّ بعد،
فقالت: يا ابن
أختي، انطلق
إلى عبد الله
فاستثبت لي
منه الذي حدَّثتني
عنه، فجئته
فسألته،
فحدَّثني به كنحو
ما حدَّثني،
فأتيت عائشة
فأخبرتها،
فعجبت فقالت:
والله لقد حفظ
عبد الله بن
عمرو.
[-7307-] Urve şöyle demiştir: Abdullah b. Amr hacca
giderken bizim yanımıza uğradı ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu
sözlerini nakletti:
"Şüphesiz Allah ilmi size verdikten sonra (hafızalarınızdan)
zorla söküp almaz. Fakat bunu kendilerinden ilim adamlarını bilgileriyle
birlikte (toplumun içinden) çekip alarak yapar. Artık geride çok cahil birtakım
insanlar kalır. (O sırada halk tarafından bunlara) dinı şeyler sorulur. Onlar
da şahsı görüşlerine göre cevap verirler. Böylece hem insanları saptırırlar,
hem de kendileri sapar giderler. "
Urve şöyle dedi: Ben bu hadisi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
eşi Aişe r. anha'ya rivayet ettim. Sonra Abdullah b. Amr daha sonra bir hac
daha yaptı. Hz. Aişe r.a. bana
"Ey kız kardeşimin oğlu! Abdullah b. Amr'a git de senin bana
ondan rivayet etmiş olduğun hadisi benim için bir tespit et1" dedi. Bunun
üzerine ben ona gittim ve o hadisi kendisine sordum. Abdullah b. Amr, bana
sözkonusu hadisi daha önce rivayet ettiği gibi aynen nakletti. Akabinde Aişe
r.anha'ya geldim ve bunu kendisine haber verdim. Aişe r.anha hayret etti ve
"Valiahi Abdullah b. Amr bu hadisi sağlam ezberlemiş"
dedi.
حدثنا عبدان:
أخبرنا أبو
حمزة: سمعت
الأعمش قال:
سألت أبا
وائل: هل شهدت
صفِّين؟ قال:
نعم، فسمعت
سهل بن حُنَيف
يقول: (ح).
وحدثنا موسى
بن إسماعيل:
حدثنا أبو
عوانة، عن
الأعمش، عن
أبي وائل قال:
قال سهل بن
حُنَيف:
يا
أيها الناس
اتَّهموا
رأيكم على
دينكم، لقد
رأيتُني يوم
أبي جندل، ولو
أستطيع أن أرد
أمر رسول الله
صلى الله عليه
وسلم لرددته،
وما وضعنا
سيوفنا على
عواتقنا إلى
أمر يُفظعنا
إلا أسهلن بنا
إلى أمر نعرفه
غير هذا
الأمر. قال: وقال
أبو وائل:
شهدت صفِّين
وبِئْسَتْ صفِّين.
[-7308-] Ebu Vail'in nakline göre Sehl b. Huneyf şöyle
demiştir:
Ey insanlar! Dininiz hakkında görüşlerinizi itham ediniz! Yemin
olsun ki ben (Hudeybiye'deki) Ebu Cendel gününde kendi nefsimi şöyle gördüm:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (Ebu Cendel'i sulh
maddesine göre müşriklere) geri vermesi emrini reddetmeye gücüm yetseydi,
muhakkak onu reddedecektim. Biz Allah yolunda kılıçlarımızı henüz
omuzlarımızdan indirmemiştik. (Ebu Cendel'i geri vermeme teşebbüsümüz) bizleri
korkunç bir duruma düşürecekti. Şu kadar var ki, kılıçlarımız bizi (şu harb)
işinden başka hayırlı bilmekte olduğumuz kolay bir işe götürmüştür. A'meş şöyle
dedi:
Ebu Vail "Ben Sıffın'da hazır bulundum. O ne kadar çirkin
Sıffın idi" demiştir.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Re'yin kötülenmesi." Yani düşünceye dayanan fetvanın
kötülüğü. Nassa uygun olan görüşe rey denildiği gibi, muhalif olana da denir.
Kınanmış olanı, nassın aksini gösterdiği görüştür. İmam Buhari yukarıdaki
başlıkta "min" kelimesi ile reye dayanan bazı fetvaların
kınanmayacağına işaret etmektedir. Bu, hakkında kitap veya sünnet ya da icmadan
bir nas bulunmayan durumlardır. Buharl'nin başlığındaki
"tekellüfü'l-kıyas" deyiminden maksat şudur:
Herhangi bir mesele hakkında kitap, sünnet ve icma hükmü
bulunmayıp, kıyasa ihtiyaç duyulduğunda kişi kendini buna zorlamaz. Aksine
kıyası kendi kalıpları içinde kullanır ve kıyasın rükünlerinden olan ortak
illeti bulmada kendini zorlamaz. Aksine ortak illet açık ve net olmadığında
beraet-i asliyye delilini esas alır. Bir kimsenin nas varken kendi formuna
uygun olarak kıyası kullanması ve nas bulunduğu halde ona muhalefet edip, bunu
da uzak bir şeyle tevil etmesi kıyasta tekellüfe girer. Bu konuda taklit ettiği
kimsenin tarafını tutan kişiye yönelik olan kınama, şiddetlidir. Zira taklit
edilen kişinin nastan haberdar olmama ihtimali vardır.
"Ardına düşme: Hakkında bilgin bulunmayan şeyi
söyleme." İmam Buhari sözünü ettiği zorlamanın kınanmasına bu ayeti
delilolarak göstermiştir. Ayette geçen "el-kafv" İbn Abbas tarafından
"söz" şeklinde tefsir edilmiştir. İbn Abbas'ın bu tefsiri Taberi
tarafından nakledilmiştir. Ayrıca İbn Ebi Hatim de Ali b. Ebi Talha vasıtasıyla
İbn Abbas'tan bu rivayeti nakletmiştir. Aynı şekilde Abdurrezzak'ın Ma'mer'den
nakline göre Katade "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme"
ayetini görsen de, görmesen de, işitsen de, işitmesen de söyleme şeklinde
tefsir etmiştir. Bu kelimenin manası olarak bilinen, onun "birisine tabi
olma, uyma" anlamına geldiğidir. Musa ve Hızır hadisinde "fentalaka
yekfU eserehCı" şeklinde bir cümle geçmişti. Bunun manası Musa onun izini
takip etmek üzere yola çıktı demektir.
İmam Şafii kıyası habere tercih edenlere karşı "Eğer bir
hususta anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah'a ve Resule götürün"(Nisa 59)
ayet-i kerimesini delil olarak göstermiş ve bunun manası "-Allah daha iyi
bilir ya- bu konuda Allah'ın ve Resulünlin dediğine tabi olunuz
şeklindedir" demiştir.
Üzerinde durduğumuz konuda Beyhaki, İbn Mesud'un şu hadisine yer
vermiştir: "Kendisinden sonra ondan daha kötüsü olmayan hiçbir yıl yoktur.
Ben "Bir yıl, diğerinden daha verimlidir. Bir emir diğerinden daha
hayırlıdır" demiyorum. Fakat alimlerin gideq:ı
ğinden söz ediyorum. Sonra bir topluluk çıkar ve meseleleri
kendi görüşlerine kıyas ederler ve böylece İslam yıkılır."
"Abdullah b. Amr hacca giderken bizim yanımıza uğradı ve
Resulullah s.a.v.'in şu sözlerini nakletti:
Müslim'in rivayetine göre(Müslim, ilim) Urve şöyle demiştir:
Aişe r.anha bana dedi ki:
'Ey kızkardeşimin oğlu! Abdullah b. Amr'ın bize uğrayarak hacca
gideceğini duydum. Git, ona sor, çünkü kendisi Hz. Nebiden çok miktarda ilim
almıştır. Ben de gittim, onunla karşılaştım ve kendisine birçok şey sordum. O
bunları Hz. Nebiden rivayet etti. Zikrettiklerinden birisine göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem" Şüphesiz Allah ilmi size verdikten sonra
(hafızalarınızdan) zorla söküp almaz." Zannediyorum Abdullah b. Amr bu
hadisi Ebu Ümame'nin rivayet ettiği hadisi soran kimseye cevap olarak nakletmiştir.
Ebu Ümame'nin rivayeti şöyledir:
Veda haccı yapılınca Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
siyah bir devenin üzerinde ayağa kalktı ve "Ey insanlar! İlmi
kabzedilmeden ve dünyadan kaldırılmadan önce alınız" buyurdu. Bu hadisin
son kısmında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üç kez "Dikkat ediniz!
İlmin gitmesi onu taşıyanların (alim) gitmesidir" buyurdu. Hadisi Ahmed b.
Hanbel, Taberani ve Darimi rivayet etmişlerdir. (Ahmed b. Hanbel, V, 266;
Taberani, el-Mucemu'l-Kebir, VIII, 215)
Bu hadis zamanın müçtehitsiz olabileceğine delilolarak
göstermiştir.
Hanbelilerin büyük bir kısmının ve oDların dışındaki bazı
bilginlerin aksine çoğunluğun görüşü bu doğrultudadır. Zira hadis alimlerin
kabzedilmesi ile ilmin toplumdan alınacağı, cahillerin başa geçirileceği
noktasında açıktır. Cahil kimselerin baş yapılmasının ayrılmaz parçası ise
bilmeden hüküm vermektir. Toplumda ilim ve ilme göre hüküm veren yok olunca
bundan içtihadın ve müçtehidin yok olacağı sonucu çıkar. Bu görüşe
"Allah'ın emri kendilerine gelinceye kadar -bir rivayette- kıyamet
kopuncaya kadar -veya- Allah'ın emri gelinceye kadar ümmetimden bir zümre hep
(hak üzere) olmaya devam edecektir" hadisiyle itiraz edilmiştir.
Bu yaklaşıma ilkin hadisin kıyamete kadar ümmet içinden bir
zümrenin hak üzere bulunmasının imkansızlığı noktasında değil, zamanın alimsiz
kalmayacağı konusunda açık ve net olduğu şeklinde cevap verilmiştir. İkinci
olarak birinci delil -ikincinin aksine- bazen ilmin alınacağı, bazen de
yeryüzünden kaldırılacağı noktasında daha açıktır. Bu iki hadisi birbiriyle
çelişir farzetsek bile belli bir zamanın alimsiz kalacağına mani olmadığı
şeklindeki temel kural, geçerliliğini korur. Bilginler şöyle demişlerdir:
içtihat, farz-ı kifayedir. içtihadın olmaması insanların batıl üzere ittifaklarını
gerektirir. Buna şöyle cevap verilmiştir:
Farz-ı kifayenin varlığını koruması, alimlerin bakası şartına
bağlıdır. Alimlerin yeryüzünden silindiklerine delil bulunduğunda farz-ı kifaye
de geçerliliğini kaybeder. Çünkü alimlerin yok olmasıyla içtihat gücü ve
fırsatı da ortadan kalkar. içtihadın imkan dahilinde olması yok olunca böyle
bir mükellefiyet de varlığını yitirir. Bir grup alim bu konuyu bu şekilde
kısıtlamıştır. Fiten Bölümünün sonlarında yer alan
Zamanın Değişmesi ve Nihayet Putlara Tapılması başlığı altında
bunun İsa'nın aleyhisselam yeryüzüne inmesinden sonra esecek bir rüzgarla
müslümanların yeryüzünden silinme anı olacağına işaret edilmişti. Dolayısıyla
bu rüzgardan sonra kalbinde zerre ağırlığında iman olup da ruhu kabzedilmemiş
kimse kalmayacak, geriye sadece kötü insanlar kalacak ve kıyamet de onların
başına kopacaktır.
HadistenÇıkan Sonuçlar
1- Fesada yol açacağı için cahil bir kimse başkan olarak başa
geçirilemez.
Cahil bir kimseyi -akıllı ve iffetli bile olsa- yönetime
getirmenin caiz olmadığını söyleyenler bu hadise dayanmışlardır. Fakat iş fasık
alimle, iffetli cahil arasında bir tercih noktasına varmışsa iffetli cahil daha
iyidir. Çünkü onun takvası, kendisinin bilmeden hüküm vermesine engelolur ve
onu araştırmaya, sormaya sevkeder.
2- Alimlerin ve öğrencilerin birbirinden ilim alması gerekir.
3- Alimler ve öğrencileri birbirlerinin hıfzına ve faziletine
şehadette bulunmalıdır.
4- Alim öğrencisini kendisinde olmayan şeyden istifade etmesi
için başkasından ilim almaya teşvik etmelidir.
5- Bir muhaddisin yanıldığına dair bir karine bulunduğu takdirde
yaptığı rivayeti araştırmak ve faziletli olanı gözetmek gerekir. Çünkü Aişe
r.anha Urve'ye "Ona git ve bu konuyu aç" ki ona hadisi sorasın demiş,
bunun yerine Abdullah b. Amr'ın kendisinden uzak duracağı korkusuyla ilk baştan
"bunu ona sor" dememiştir. İbn Battal şöyle der:
Reye dayanarak amel etmeyi kınayan ayet ve hadisle, selefin
hüküm istinbat etme şeklindeki uygulamasını birbiriyle şu şekilde uzlaştırmak
mümkündür:
Ayet bilmeden yere konuşmayı kınamaktadır. Dolayısıyla ayet in
sözkonusu ettiği kişi herhangi bir asla dayanmaksızın sırf görüşüne göre
konuşan kimsedir. Hadis ise bilmediği halde fetva veren kimseyi kınamaktadır. Bundan
dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu tip kişileri yolunu sapıtmış ve
başkalarını saptıran olarak nitelemektedir. Bir asla dayanarak hüküm çıkaran
kimse ise "Onların arasından işin iç yüzünü anlayanlar onun ne olduğunu
bilirlerdi"(Nisa 83) ayet-i kerimesi gereğince övülmüştür. Rey kitap veya
sünnet ya da icma gibi bir asla dayandığında övülmüştür. Bunlardan herhangi
birine dayanmadığında ise kınanmıştır. Sehl b. Huneyf ve Ömer hadisi reyi
kınamaya delalet etmekle birlikte bu, nassa aykırı olan reye mahsustur. Sanki o
şöyle demiştir:
Sünnete muhalif olduğunda reyi itham ediniz. Nitekim bizim
başımızdan böyle bir şey geçmiştir. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
bize ihramdan çıkmamızı emretti. Biz ihramlı olarak kalmak istedik. Hac ibadetimizi
tamamlamak ve düşmanımızı yenmek için savaşa devam etmek istedik. O anda Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gördüğü ve akıbeti güzelolan şeyi biz göremedik.
Ömer ise Kadı Şureyh'a şu satırları yazan kişidir:
"Allah'ın kitabından senin için açık olana bak. Onu kimseye
sarma. Allah'ın kitabından sana bir şeyaçık olmazsa bu konuda Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünnetine uy. Onun sünnetinden açık bir şey
bulamazsan bu konuda kendi reyinle içtihat et."
"Sehl b. Huneyf dedi ki: Ey insanlar!" Sehl'in bu
konuşmasının sebebi, Fetih suresinin tefsirinde geçmişti. Ebu Cendel'in geri
iade edileceği gün Sehl'in konuşmasından maksadın ne olduğu orada açıklanmıştı.
Ebu Cendel'i geri vermeme teşebbüsümüz bizleri muhakkak korkunç bir işin içine
düşürecekti." Yani feci ve son derece çirkin bir işin içine düşürecekti.
"İlla eshelne=kolay bir işe götürmüştür." Bunun manası
şudur:
Kılıçlarımız bizi avaya indirmiştir yani bizi araya götürmüştür.
Bu ifade şiddetten kolaylığa geçişin kinayeli anlatımıdır.
Sehl'in demek istediği şudur: Onlar sıkıntıya düştüklerinde ömür
boyu savaş, buna sebat ve fetih uğrunda çarpışmaya ihtiyaç duydular. Bundan
dolayı kılıçlarına yöneldiler ve onları omuzlarına aldılar. Bu, savaşta
ciddiyetin kinayeli bir anlatımıdır. Böyle davranınca galip geldiler.
"Avaya inmek" deyiminden maksat budur. Sonra Ebu Vail Sıffın savaşını
bundan istisna etti. Çünkü bu savaşta iki tarafın ileri sürdüğü delilden dolayı
savaş gecikti ve direniş şiddetli oldu. Zira Ali ve taraftarlarının delili hakka
dönünceye kadar bağllerle savaşmanın kendilerine meşru olduğu görüşü idi.
Muaviye ve taraftarlarının delili ise, Osman'ın haksız yere öldürülmesi ve
katillerinin Irak askerlerinin içinde bulunması idi. Böylece her iki tarafın
saflarında şüphe büyüdü, çarpışma şiddetlendi ve çok kişi öldürüldü. Sonunda
hakeme gidildi, arda da olanlar oldu.
Sehl'in ifadesine benzer bir görüş. Hz. Ömer'den de şöyle
nakledilmiştir:
"Dininiz konusunda reyden sakınınız." Bu ifadeyi
Beyhaki eserinin baş tarafında bu şekilde kısaca rivayet etmiştir. Aynı haberi,
Taberi ve Taberani uzun haliyle şu şekilde rivayet etmiştir:
Din hakkında reyinize göre hareket etmeyin. Ben içtihat ederek
kendi görüşüme dayanıp, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrini geri
çevirdiği mi görmüşümdür. Allah'a yemin olsun ki haktan geri dönmem. Bu olay
Ebu CendeJ'in (geri iade edildiği) gün olmuştu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem bana 'Benim razı olduğumu görüyorsun ve bundan yüz çeviriyorsun' dedi.
"(Taberami, el-Mucemu'l-Kebir, I, 72) Kısacası reye nassın bulunmadığı
zaman başvurulur. İmam Şafil'nin ifadesi de buna işaret etmektedir. Beyhakl'nin
sahih bir isnadla Ahmed b. Hanbel'den nakline göre İmam Şam zaruret durumunda
kıyası kabul ederdi. Bununla birlikte reyine göre ameJ eden kişi, aslında o
hükümden hedeflenen hümü yakalamış olduğuna güvenmemelidir. Ona düşen,
yanlışlıkla bile olsa ecir ve sevap kazanabilmek için içtihadında olanca gücünü
harcamaktır. Başarı yalnız Allah'tandır.
Beyhaki'nin Şa'bı vasıtasıyla Amr b. Hureys'ten nakline göre Hz.
Ömer şöyle demiştir: "Rey sahiplerinden kaçınınız! Çünkü onlar sünnetlerin
düşmanıdır.
Bunlar hadislerini ezberlemekten aciz kalmışlar ve reyi kabul
etmişlerdir. Böylece hem kendileri sapmış, hem de başkalarını saptırmışlardır.
Hz. Ömer'in hadisten nas varken reyi kabul eden kimseyi kınamak istediği gayet
açıktır. Çünkü böyle bir kimse, hadisi araştırmaktan gafildir. Bu tip bir kişi
hiç kınanmaz mı?" Kınanmaya bundan daha layık olan ise nassı bildiği halde
ona muhalif olan reye göre amel eden ve nassı reyi ile reddetmek için kendini
zorlayan kişidir. İmam Buharl'nin attığı başlıkta "Kıyasta Zorlamaya
Gitme" derken işaret etmek istediği budur. Doğruyu en iyi Yüce Allah
bilir.
İbn Abdilberr, reyin kınanması hususunda birçok haberi naklettikten
sonra ilmin açıklanması sadedinde özetle şöyle der:
Alimler gerekmerfu, gerek mevkuf, gerek maktu bu haberlerde yer
alan kınama ile kastedilen reyin ne olduğu noktasında ihtilaf etmişlerdir.
Bazıları bu, sünnetlere muhalefete inanarak söz söylemektir demişlerdir. Çünkü
bunlar, görüşlerini ve kıyaslarını hadisleri red alanında kullanmaktadırlar.
Hatta şefaat hadisi örneğinde olduğu gibi tevatür derecesine ulaşmış meşhur
hadislere bile dil uzatmışlar ve cehenneme girdikten sonra oradan herhangi bir
kimsenin çıkacak olmasını inkar etmişlerdir. Bunlar ayrıca havzı, mizanı, kabir
azabını inkar etmişlerdir. Bunun dışında Allah'ın sıfatları, ilim ve nazar
konusundaki görüşleri de böyledir. İlim ehlinin çoğunluğunun görüşü şudur:
Üzerinde düşünmenin ve kendisiyle meşgulolmanın caiz olmadığı
kınanmış olan rey, bu gibi durumlarda ileri sürülmüş çeşitli bid'atler
şeklindeki görüşlerdir. İbn Abdilberr bundan sonra Ahmed b. Hanbel'in şu
görüşüne yer verir:
Rey üzerine düşünüp de, kalbinde ayıp ve kusur olmayan hiç
kimseyi hemen hemen göremezsin. İbn Abdilberr şöyle devam eder:
Bilginlerin çoğunluğu zikredilen haberlerdeki kınanmış olan rey
ahkam konusunda istihsana göre hüküm vermek, yanıltıcışeylerle meşgulolmak,
detay hükümleri (furu) sünnetlerin asıllarına havale edecek yerde birbirine
kıyas etmektir.
İbn Abdilberr şöyle der: Ümmetin alimlerinden yanında Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den herhangi bir şey konusunda hadis var olduğu
sabit olup da onu reddeden hiç kimse yoktur. Ancak nesih bulunduğu iddiası, bir
başka haberle çelişme veya icma ya da boyun eğmek gerekli olan bir uygulama ya
da senediyle ilgili bir tenkit bulunması müstesnadır. Bunların dışında bir
kimse böyle hareket edecek olursa imam olarak kabul edilmesi şöyle dursun,
adaleti bile sakıt olup düşer. Allah onları böyle durumlara düşmekten korusun.
O, bu konuyu meşhur zahid Sehl b. Abdullah et-Tusterl'den duyduğu şu sözle
kapatmaktadır. Bir kimse ilim konusunda herhangi bir şey uydurursa kıyamet günü
bu kendisine sorulur. Yaptığı sünnete uygunsa yakası nı kurtarır. Aksi takdirde
kurtaramaz.