SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-İ’TİSAM

<< 2378 >>

باب: ما يكره من التعمُّق والتَّنازع في العلم، والغلوِّ في الدين والبدع.

5. MEKRUH OLAN DERİNLEMESİNE İNME, ÇEKİŞME, DİNDE AŞIRI GİTME VE BİD'ATLER

 

لقوله تعالى: {يا أهل الكتاب لا تغلوا في دينكم ولا تقولوا على الله إلا الحق} /النساء: 171/.

Yüce Allah "Ey ehl-i kitab! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında gerçekten başkasını söylemeyin" buyurmuştur.(Nisa 171)

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا هشام: أخبرنا معمر، عن الزُهري، عن أبي سلمة، عن أبي هريرة قال:

 قال النبي صلى الله عليه وسلم: (لا تواصلوا). قالوا: إنك تواصل، قال: (إني لست مثلكم، إني أبيت يطعمني ربي ويسقيني). فلم ينتهوا عن الوصال، قال: فواصل بهم النبي صلى الله عليه وسلم يومين، أو ليلتين، ثم رأوا الهلال، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (لو تأخر الهلال لزدتكم). كالمنكِّي لهم.

 

[-7299-] Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Visal orucu tutmayın!" Sahabiler "Siz tutuyorsunuz?" dediler. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Ben sizin gibi değilim. Ben geceliyorum ama Rabbim beni yedirip içiriyor" buyurdu. Ancak sahabiler visal orucu nu bırakmadılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onlarla iki gün veya iki gece visal orucu tuttu. Sonra hilali gördüler, bunun üzerine

 

"Eğer hilal gecikseydi sizin için (ders olsun diye) ben de o kadar daha arttırırdım!" buyurdu.

 

 

حدثنا عمر بن حفص بن غياث: حدثنا أبي: حدثنا الأعمش: حدثني إبراهيم التيمي: حدثني أبي قال:

 خطبنا علي رضي الله عنه على منبر من آجرٍّ، وعليه سيف فيه صحيفة معلَّقة، فقال: والله ما عندنا من كتاب يُقرأ إلا كتاب الله وما في هذه الصحيفة، فنشرها فإذا فيها أسنان الإبل، وإذا فيها: (المدينة حرم من عير إلى كذا، فمن أحدث فيها حدثاً فعليه لعنة الله والملائكة والناس أجمعين، لا يقبل الله منه صرفاً ولا عدلاً). وإذا فيه: (ذمة المسلمين واحدة، يسعى بها أدناهم، فمن أخفر مسلماً فعليه لعنة الله والملائكة والناس أجمعين، لا يقبل الله منه صرفاً ولا عدلاً). وإذا فيها: (من والى قوماً بغير إذن مواليه فعليه لعنة الله والملائكة والناس أجمعين، لا يقبل الله منه صرفاً ولا عدلاً).

 

[-7300-] İbrahim et-Teyml'nin nakline göre babası şöyle demiştir: Hz. Ali bize pişirilmiş tuğladan yapılmış bir minber üzerinde konuşma yaptı. Üzerinde bir kılıç ve kılıcın ucunda asılı bir sayfa vardı. Bize şöyle dedi:

 

"Allah'a yemin olsun ki bizim yanımızda Allah'ın kitabından başka okunan bir kitap yoktur. Bu sahifede hiçbir şey yoktur." Hz. Ali bundan sonra o sayfayı açtı. Bir de ne görelim içinde deve dişleri vardı. Bir de şunlar yazılı idi:

 

"Medine Ayr'dan şuraya kadar Harem'dir. Kim bu şehirde dinde olmayan bir şey uyduracak olursa, Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onun üzerine olsun. Allah ondan ne farz, ne de nafile amel kabul etmeyecektir." Bir de şunlar yazılı idi:

 

"Müslümanların verdikleri zimmet birbirine eşittir ve onların (statü itibariyle) en alt tabakadaki ferdi, (kMire verdiği eman) için çalışır. Kim bir müslümana ihanet ederse Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onun üzerine olsun. Allah onun farz ve nafile hiçbir ibadetini kabul etmez." Bu sayfada bir de şunlar vardı:

 

"Kim efendilerinin izni olmaksızın bir toplulukla muvalat anlaşması yaparsa Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onun üzerine olsun. Allah onun farz ve nafile hiçbir ibadetini kabul etmesin."

 

 

حدثنا عمر بن حفص: حدثنا أبي: حدثنا الأعمش: حدثنا مسلم، عن مسروق قال: قالت عائشة رضي الله عنها:

 صنع النبي صلى الله عليه وسلم شيئاً ترخَّص فيه، وتنزَّه عنه قوم، فبلغ ذلك النبي صلى الله عليه وسلم، فحمد الله ثم قال: (ما بال أقوام يتنزَّهون عن الشيء أصنعه، فوالله إني أعلمهم بالله وأشدهم له خشية).

 

[-7301-] Aişe r.anha şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir harekette bulundu ve bunda ruhsatı tercih etti. Ancak bazıları (Resulullah s.a.v.'in yaptığı gibi yapmayıp) bundan kaçındı. Bu hareketleri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kulağına gidince, önce Allah'a hamdetti, sonra onu layık olduğu şekilde övdü. Ardından şöyle buyurdu:

 

"Bazılarına ne oluyor ki benim yaptığım şeyden kaçınıyorlar? Allah'a yemin olsun ki ben Allah'ı onlardan daha iyi biliyorum ve Allah'tan korkum onlardan çok daha fazladır."

 

 

حدثنا محمد بن مقاتل: أخبرنا وكيع، عن نافع بن عمر، عن ابن أبي مليكة قال:

 كاد الخيِّران أن يهلكا: أبو بكر وعمر، لما قدم على النبي صلى الله عليه وسلم وفد بني تميم، أشار أحدهما بالأقرع بن حابس الحنظلي أخي بني مجاشع، وأشار الآخر بغيره، فقال أبو بكر لعمر: إنما أردتَ خلافي، فقال عمر: ما أردتُ خلافك، فارتفعت أصواتهما عند النبي صلى الله عليه وسلم فنزلت: {يا أيها الذين آمنوا لا ترفعوا أصواتكم فوق صوت النبي - إلى قوله - عظيم}.

قال ابن أبي مليكة: قال ابن الزبير: فكان عمر بعد - ولم يذكر ذلك عن أبيه، يعني أبا بكر - إذا حدَّث النبي صلى الله عليه وسلم بحديث، حدثه كأخي السِّرار، لم يسمعه حتى يستفهمه.

 

[-7302-] İbn Ebi Muleyke şöyle demiştir: İki hayırlı -Ebu Bekir ve Ömer- az kalsın helak olup gideceklerdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Temim oğullarından bir heyet gelmişti. Ebu Bekir, Mücaşi oğullarından el-Akra b. Habis et-Temimi el-Hanzali'yi teklif etti. Ömer ise bir başkasını önerdi. Bunun üzerine Ebu Bekir, Ömer'e

 

"Sen sırf bana muhalefet olsun diye böyle söylüyorsun" dedi. Ömer de "Sana muhalefet etmek istemedim" dedi. Böylece Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda sesleri yükseldi. Bunun üzerine şu ayet indi:

 

"Ey iman edenler! Seslerinizi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi Nebie yüksek sesle bağırmayın yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir. Allah elçisinin huzurunda seslerini kısanlar şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükafat vardır. "(HucurEıt 2,3) İbn Ebi Müleyke'nin nakline göre İbnü'z-ZUbeyr şöyle demiştir:

 

Bundan sonra Ömer - İbnü'z-ZUbeyr, bu tavrı, babası (yani anneden dedesi) Ebu Bekir'den nakletmedi- Hz. Nebie bir şeyanlatacağı zamcn sanki sırdaşı gibi sessizce konuşurdu. Söyleyeceğini ona işittirmezdi de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona (ne dediğini) sorardı."

 

 

حدثنا إسماعيل: حدثني مالك، عن هشام بن عروة، عن أبيه، عن عائشة أم المؤمنين:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال في مرضه: (مروا أبا بكر يصلي بالناس). قالت عائشة: قلت: إن أبا بكر إذا قام في مقامك لم يُسمع الناس من البكاء، فمر عمر فليصل. فقال: (مروا أبا بكر فليصلِّ بالناس). فقالت عائشة: فقلت لحفصة: قولي إن أبا بكر إذا قام في مقامك لم يُسمع الناس من البكاء، فمر عمر فليصل بالناس. ففعلت حفصة، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (إنكنَّ لأنتنَّ صواحب يوسف، مروا أبا بكر فليصلِّ للناس). فقالت حفصة لعائشة: ما كنت لأصيب منك خيراً.

 

[-7303-] Mu'minlerin annesi Aişe r.anha'nın nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hastalığında şöyle demişti:

 

"Ebu Bekir'e söyleyin insanlara namazı kıldırsın." Aişe r.anha şöyle devam etti: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e

 

"Ebu Bekir senin makamına durduğunda ağlamaktan kıraatini insanlara duyuramaz. Ömer'e emret de o kıldırsın" dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Ebu Bekir'e söyleyin, insanlara namazı kıldırsın" buyurdu. Aişe r.anha olayın devamını şöyle anlattı: Hafsa'ya dedim ki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem' e "Ebu Bekir senin makamına durduğunda ağlamaktan insanlara kıraatı duyuramaz. Ömer'e emret de insanlara namazı o kıldırsın" diye bir de sen söyle. Hafsa dediğimi yaptı. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Sizler var ya sizler Yusuf'un etrafındaki kadınlar gibisiniz. EbU Bekir'e emredin, insanlara namazı kıldırsın" buyurdu. Bunun üzerine Hafsa, Hz. Aişe radıyallahıı anha'ya "Senden hayır görecek değildim ya!" dedi.

 

 

حدثنا آدم: حدثنا ابن أبي ذئب: حدثنا الزُهري، عن سهل بن سعد الساعدي قال:

 جاء عويمر العجلاني إلى عاصم بن عدي، فقال: أرأيت رجلاً وجد مع امرأته رجلاً فيقتله، أتقتلونه به، سل لي يا عاصم رسول الله صلى الله عليه وسلم، فسأله فكره النبي صلى الله عليه وسلم المسائل وعابها، فرجع عاصم فأخبره: أن النبي صلى الله عليه وسلم كره المسائل، فقال عويمر: والله لآتين النبي صلى الله عليه وسلم، فجاء وقد أنزل الله تعالى القرآن خلف عاصم، فقال له: (قد أنزل الله فيكم قرآناً). فدعا بهما فتقدما فتلاعنا، ثم قال عويمر: كذبتُ عليها يا رسول الله إن أمسكتها، ففارقها ولم يأمره النبي صلى الله عليه وسلم بفراقها، فجرت السنة في المتلاعنَين. وقال النبي صلى الله عليه وسلم: (انظروها، فإن جاءت به أحمر قصيراً مثل وحرة، فلا أراه إلا قد كذب، وإن جاءت به أسحم أعين ذا أليتين، فلا أحسب إلا قد صدق عليها). فجاءت به على الأمر المكروه.

 

[-7304-] Sehlb. Sa'd es-Saidi şöyle demiştir: Uveymir el-Aclanı, Asım b. elAdiyy'e gelerek "Bir erkek, karısıyla birlikte bir kişiyi yatağında yakalasa ve onu öldürse siz bu kişiyi (kısasen) öldürür müsünüz? Ey Asım! Bu soruyu benim için Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sor" dedi. Asım da gidip sordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sorulardan hoşlanmadı ve soruyu ayıpladı. Asım geri dönüp, ona Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu tip sorulardan hoşlanmadığını haber verdi. Bunun üzerine Uveymir

 

"Valiahi ben Nebie gideceğim" dedi ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi. O geldiğinde Asım'ın ardından Kur'an'dan ayet inmişti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona "Allah sizin hakkınızda Kur' an ayeti indirdi" buyurdu ve sonra o kim kocayı çağırdı ve lianda bulundular. Sonra Uveymir

 

"Ya Resulallah! Ben bu kadını nikahımda tuttuğum takdirde ona yalan iftira etmiş olurum" dedi ve ondan ayrıldı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uveymir'e O kadından ayrılmasını emretmemişti. Uan yapan eşler hakkındaki sünnet böylece yerleşti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem

 

"Kadına bakın şayet kızıl kertenkele gibi kısa bacaklı bir çocuk dünyaya getirirse zannediyorum Uveymir yalan söylemiş olur. Şayet siyah, kumral, et/i kalçalı bir çocuk doğuracak olursa Uveymir onun hakkında zannederim doğru söylüyor" dedi. Kadın dostuna benzer bir çocuk dünyaya getirdi.

 

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: حدثنا الليث: حدثني عقيل، عن ابن شهاب قال: أخبرني مالك بن أوس النصري، وكان محمد بن جبير بن مطعم ذكراً لي من ذلك، فدخلت على مالك فسألته، فقال:

 انطلقت حتى أدخل على عمر أتاه حاجبه يرفأ، فقال: هل لك في عثمان وعبد الرحمن والزبير وسعد يستأذنون؟ قال: نعم، فدخلوا فسلموا وجلسوا، فقال: هل لك في عليٍّ وعباس؟ فأذن لهما، قال العباس: يا أمير المؤمنين اقض بيني وبين الظالم، استبَّا، فقال الرهط، عثمان وأصحابه: يا أمير المؤمنين، اقض بينهما وأرح أحدهما من الآخر، فقال: اتَّئدوا، أنشدكم بالله الذي بإذنه تقوم السماء والأرض، هل تعلمون أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (لا نورَث ما تركنا صدقة). يريد رسول الله صلى الله عليه وسلم نفسه؟ قال الرهط: قد قال ذلك، فأقبل عمر على عليٍّ وعباس فقال: أنشدكما بالله هل تعلمان أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال ذلك؟ قالا: نعم، قال: عمر: فإني محدثكم عن هذا الأمر، إن الله كان خصَّ رسوله صلى الله عليه وسلم في هذا المال بشيء لم يعطه أحداً غيره، فإن الله يقول: {ما أفاء الله على رسوله منهم فما أوجفتم}. الآية، فكانت هذه خالصة لرسول الله صلى الله عليه وسلم، ثم والله ما احتازها دونكم ولا استأثر بها عليكم، وقد أعطاكموها وبثَّها فيكم حتى بقي منها هذا المال، وكان النبي صلى الله عليه وسلم ينفق على أهله نفقة سنتهم من هذا المال، ثم يأخذ ما بقي فيجعله مجعل مال الله، فعمل النبي صلى الله عليه وسلم بذلك حياته، أنشدكم بالله هل تعلمون ذلك؟ فقالوا: نعم، ثم قال لعليٍّ وعباس: أنشدكما الله هل تعلمان ذلك؟ قالا: نعم، ثم توفى الله نبيه صلى الله عليه وسلم فقال أبو بكر: أنا وليُّ رسول الله صلى الله عليه وسلم، فقبضها أبو بكر فعمل فيها بما عمل فيها رسول الله صلى الله عليه وسلم، وأنتما حينئذ - وأقبل على عليًّ وعباس - تزعمان أن أبا بكر فيها كذا، والله يعلم: أنه فيها صادق بارٌّ راشد تابع للحق، ثم توفى الله أبا بكر فقلت: أنا وليُّ رسول الله صلى الله عليه وسلم وأبي بكر، فقبضتها سنتين أعمل فيها بما عمل به رسول الله صلى الله عليه وسلم وأبو بكر، ثم جئتماني وكَلِمَتُكُمَا على كلمة واحدة وأمْرُكُمَا جميع، جئتني تسألني نصيبك من ابن أخيك، وأتاني هذا يسألني نصيب امرأته من أبيها، فقلت: إن شئتما دفعتها إليكما على أنَّ عليكما عهد الله وميثاقه، تعملان فيها بما عمل به رسول الله صلى الله عليه وسلم وبما عمل فيها أبو بكر، وبما عملتُ فيها منذ وليتها، وإلا فلا تكلِّماني فيها، فقلتما: ادفعها إلينا بذلك، فدفعتها إليكما بذلك، أنشدكم بالله، هل دفعتها إليهما بذلك؟ قال الرهط: نعم، فأقبل على عليٍّ وعباس، فقال: أنشدكما بالله، هل دفعتها إليكما بذلك؟ قالا: نعم، قال: أفتلتمسان مني قضاء غير ذلك، فوالذي بإذنه تقوم السماء والأرض، لا أقضي فيها قضاء غير ذلك حتى تقوم الساعة، فإن عجزتما عنها فادفعاها إليَّ فأنا أكفيكماها.

 

[-7305-] İbn Şihab'ın nakline göre Malik b. Evs en-Nasri-Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im bana onun hakkında bir şeylerden söz etti- şöyle demiştir:

 

"İmam Malik'in huzuruna girdim ve ona bu konuyu sordum. Bana dedi ki: Ben yola çıktım ve Ömer'in huzuruna girdim. Yanına yırtığını yamamak üzere muhafızı içeri girdi ve ona dedi ki:

 

"Osman, Abdurrahman, ZUbeyr, Sa'd huzurunuza girmek için izin istiyorlar." Ömer "tamam" dedi ve ismi geçen kişiler içeri girdiler. Ömer'e selam verip, oturdular. Muhafız, "Ali ve Abbas'ın içeri girmesine izin verir misin?" dedi. Ömer onlara da izin verdi. Abbas

 

"Ey mu'minlerin emiri! Benimle zalim arasında -iki kişiden her biri diğerinin kendisine haksızlık ettiğini iddia ediyordu- hükmünü verir misin dedi. Önceki gelenler yani Osman ve arkadaşları,

 

"Ey mu'minlerin emiri! Onların arasında hükmünü ver ve birini diğeri karşısında rahata kavuştur" dedi. Ömer "Sakin olun, acele etmeyin" dedikten sonra gökyüzünün ve yerin, izniyle ayakta durduğu Allah adına soruyorum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "Bizler miras bırakmaylZ, geriye bıraktığımız sadakadır -burada Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendini kastetmektedir-" buyurduğunu biliyor musunuz? Heyet "Evet, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle buyurmuştur" dedi.

 

Ömer, Ali ve Abbas'a yönelerek "Allah aşkına soruyorum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in böyle buyurduğunu biliyor musunuz?" dedi. Ömer ve Abbas "evet" diye cevapladılar. Ömer "Ben bu konu hakkında size açıklamada bulunacağım. Yüce Allah, Resulüne bu maldan bir payayırmıştır ki bunu ondan başka hiç kimseye vermemiştir.

 

Yüce Allah 'Allah'ın, onlardan (mallarından) Nebiine verdiği ganimetler için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz' (Haşr 6) buyurmuştur. Bu ganimet sırf Hz. Nebie mahsustu. Öte yandan Allah'a yemin olsun ki o sizi bir yana bırakıp da buna kendi sahip olmadığı gibi, siz dışlayıp kendi nefsi için tercihte bulunmadı. Söz konusu ganimeti size verdi ve aranızda dağıttı. Sonunda o ganimetten işte bu mal geriye kaldı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ailesine bu maldan bir yıllık masrafını ayırıyordu. Sonra geri kalanını alıp, Allah'ın malı gibi değerlendiriyordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayatı boyunca bu şekilde hareket etti. Şimdi size Allah adına soruyorum. Bunun böyle olduğunu biliyor musunuz?" Onlar "evet" diye cevap verdiler.

 

Sonra Ali ve Abbas'a dönerek ''Allah adına size soruyorum. Bunun böyle olduğunu biliyor musunuz?" dedi. Onlar "evet, sonra Allah Nebiini vefat ettirdi" dediler. Bunun üzerine Ebu Bekir "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in izinden gidiyorum" dedi ve bu ganimeti alıp, ona Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığı uygulamayı yaptı. O zaman siz ikiniz -Ömer, Ali ve Abbas'a döndü- "Ebu Bekir'in bu malda şu kadar hakkı vardır diyordunuz. Allah onun bu ganimet hakkında doğru, itaatkar, isabetli ve hakka uyan birisi olduğunu biliyordu. Sonra Allah Ebu Bekir'i vefat ettirdi ve ben 'Resullah'ın ve Ebu Bekir'in izinden gidiyorum' dedim ve o malı iki yıl kabzedip, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Ebu Bekir'in yaptığı gibi yaptım. Sonra ikiniz geldiniz. Sizin sözleriniz bir, işiniz bir aradadır. Sen bana gelmiş, kardeşinin oğlundan olan payını istiyorsun. Bu da bana gelmiş karısının babasından olan hissesini istiyor. Benim görüşüm şudur:

 

Eğer dilerseniz sözkonusu malı ikinize vereyim ancak AIlah'ın ahdi ve misakı üzerinizde olmak ve onu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ebu Bekir ve hilafete geldiğim andan itibaren benim yaptığım şekilde harcamanız şartıyla' Aksi takdirde bu mal hakkında benimle konuşmayınız. Sizler ise şöyle dediniz:

 

O malı bu şartla bize ver. Ben de bu şartla onu size verdim. Allah için soruyorum. Onu size bu şartla mı verdim? Topluluk "evet" dediler. Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek

 

"Allah aşkına soruyorum, malı size bu şartla mı verdim?" diye sordu. Onlar "evet" dediler. Ömer "Benden bunun dışında bir hüküm istiyor musunuz? Göğün ve yerin izniyle ayakta durduğu Allah'a yemin ederim ki bu mal hakkında kıyamete kadar bunun dışında başka bir hüküm vermeyeceğim. Şayet bu şartla malı kullanmaktan aciz olursanız onu bana verin ve ben sizin yerinize onu işleteyim."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Müslümanların verdikleri zimmet birbirine eşittir." Bununla ilgili açıklama cizye ve Muvadea Bölümünde geçmişti. "Fe men ahfera" yani kim hıyanet ederse demektir.

 

"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir harekette bulundu ve bunda ruhsatı tercih etti. Ancak bazıları (Resulullah s.a.v.'in yaptığı gibi yapmayıp) bundan kaçındı." Burada kastedilen şudur:

 

İster azimet, isterse ruhsat konusunda olsun hayır, daima Resulullah s.a.v.'e uymadadır. Resulullah s.a.v.'e uymak maksadıyla haberin varid olduğu yerlerde ruhsata göre hareket etmek, azimete göre hareket etmekten daha iyidir. Hatta belki de azimeti kullahmak bu durumda tercih edilmeyen bir şık bile olabilir. Tıpkı yolculuk halinde namazı tam kılmakta olduğu gibi. Dahası mest üzerine mesh vermeyi terketmek örneğinde olduğu gibi sünnetten yüz çevirme sözkonusu olduğunda böyle bir hareket kınanmış bile olur.

 

İbn Battal, hadiste sözü geçen kaçınanların yapmadıkları hareketin oruçlu iken eşini öpmek olduğuna işaret etmiştir. Bir başkası ise herhalde bu yolculuk halinde oruç tutmamaktır demiştir. İbnü't-Ti'n'in nakline göre Davudi' şöyle demiştir:

 

Resulullah s.a.v.'in ruhsata göre hareket ettiği şeylerden kaçınmak, günahların en büyüklerindendir. Çünkü böyle bir kimse kendi şahsın! Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e göre Allah'tan daha çok korkuyor görmektedir. Bu dini ve Nebii inkar etmektir (ilhad).

 

Biz de şunu ekleyelim: Buna inanan kimsenin dini ve Nebii inkar ettiğinde hiç şüphe yoktur. Fakat hadiste işaret edilen kimselerin uzaklaşmaya çalıştıkları şahsiyet geçmiş ve gelecek günahları bağışlanan Nebidir. Yani o bir konuda ruhsata göre hareket ettiğinde günahları bağışlanmamış bir başkası gibi değildir. Dolayısıyla günahları bağışlanmamış olan kimse kurtuluşa ermek için azimeti ve sıkı olan uygulamayı almaya muhtaçtır. Netice olarak Resulullah s.a.v. onlara şunu bildirdi:

 

Yüce Allah her ne kadar geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış olsa bile o yine de Allah'tan en çok korkan ve sakınan birisidir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, azimet ve ruhsata göre hareket etse bile yine de takva ve huşunun zirvesindedir. Yüce Allah'ın ona bağışlanma ihsan etmesi, kendisini şükreden bir kulolmak için amelinde ciddiyeti bırakmaya sevk etmemiştir. O her ne kadar amelinde ruhsatı tercih etse bile bu faal ve aktif olarak am el edebilmesi için azimete yar iımcı olmaya yöneliktir.

 

"Sanki sırdaşı gibi sessizce konuşurdu." Burada geçen "es-sirar" gizli söz demektir. Sır verme anlamına gelen "el-müsarera" bu kökten gelmedir.

 

Beşinci hadisin yani Aişe r.anha'nın naklettiği Ebu Bekir' e insanlara namaz kıldırması emri ve Aişe r.anha ile Hafsa'nın Resulullah s.a.v.'e başvurmalarını konu alan hadisin geniş bir açıklaması Namaz Bölümünde İmamet başlığı altında geçmişti. Hadise burada yer verilmesinden maksat, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrine aykırı davranmanın kınanmış olduğunu açıklamaktır.

 

Altıncı hadisin yani Sehl b. Sa'd'ın Lianla ilgili naklettiği hadisin geniş bir açıklaması, Lian Bölümünde geçmişti. Hadise burada yer verilmesinin amacı "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sorulardan hoşlanmadı ve soruyu ayıpladı" ifadesidir.

 

Malik b. Evs'in, Abbas ve Ali'nin, Ömer'in huzurunda Resulullah s.a.v.'in sadakası konusundaki çekişmeleri ile ilgili naklettiği yedinci hadisin geniş bir açıklaması Humus Bölümünde geçmişti. Hadise burada yer verilmesinin gayesi çekişmenin çirkinliğini açıklamaktır.

 

İbn Battal şöyle demiştir: Bu bölümde zikredilen hadisler aşırı gitme, zorlama ve çekişmenin çirkinliği şeklindeki İmam Buharl'nin attığı başlığa uygun hadislerdir. Bu hadislere yer verilmesi yasaklığın ardından visal orucu tutmaya devam eden kimsenin kınanan bir kişi olduğuna işaret etmek içindir. Ayrıca Hz. Ali'nin kendisi hakkında aşırıyı kaçıp, Resulullah s.a.v.'in dini konularda başkalarına vermediği birtakım bilgileri sırf kendisine verdiğini iddia eden kimseyi kınadığına işaret edilmiştir. Bunun yanında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ruhsata göre hareket ettiği konularda sıkı davranan kimsenin kınanmasına işaret edilmiştir.

 

Temim oğulları olayında tartışmaya yol açan çekişme ve Ebu Bekir'le Ömer'in birbirlerine muhalefet kast ı güttüğü yolundaki iddialarının kınanması yer almıştır. Bu haberde insanı tefrikaya veya düşmanlığa sevkeden her türlü durumun kınanacak bir durum olduğuna işaret vardır. Aişe r.anha hadisinde Ebu Bekir'in Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in makamına durmasından dolayı korkmuş olduğu şeyler konusunda zorlamanın kınanmasına işaret edilmektedir. İbnü't-Tin şöyle der:

 

Bu rivayette geçen "istebba" fiilinin anlamı, taraflardan her biri diğerinin kendisine haksızlık ettiği iddiasında bulundu demektir. Bu rivayette davacı olan taraf, "Benimle bu zalim arasında hüküm ver" diyerek bunu açıkça ifade etmiştir. İbnü't-TIn şöyle devam eder:

 

Onun insanlara zulmettiği varid değildir. Onun kastettiği bu olayla ilgili olarak yaptığı tevildir. Yoksa o Ali'nin bunun dışında Abbas'a kötü söylediğini kastetmemektedir. Zira o babasının ikiz kardeşi idi. Ayrıca Abbas da bunun dışında Ali'ye kötü söylememişti. Zira o Ali'nin faziletini ve kendisinden daha önde olduğunu biliyordu.